Maaş günü evde kavga çıkıyor
Geçim yüreğime kurşun sıkıyor
Adam hesap ödemeğe bıkıyor
On iki aybaşı kavga var bizde.
Yorgan kısa diye büzülüyoruz
Borç bitmedi diye üzülüyoruz
Kurbanlıklar gibi yüzülüyoruz
On iki aybaşı kavga var evde.
Acaba diyorum cebim mi delik
Elimde kalmıyor beş on metelik
Hizmetkâr insanım otuz senelik
On iki aybaşı kavga var bizde
Kayıt Tarihi : 23.11.2011 22:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aylık.: Bir görevliye yaptığı iş ve hizmet karşılığı otuz gün sonunda verilen paradır O kişi otuz gün ailesiyle birlikte o parayla geçinmek mecburiyetindedir.Fakat o parayla değil otuz gün bir hafta bile geçinebilmek zordur.Bu zorluğu da küçük memurlar çekerler.Gülünç denilebilecek maaşlarla bir ay yaşayabilmek kelimenin tam anlamıyla bir mucizedir.Ama küçük memurlar bu mucizeyi gerçekleştirebiliyorlar. İstanbul (Dükalığında) İlkokul öğretmenliği yapıyorum. Aybaşlarında maaşı alınca doğru eve gidiyor, maaşı divanın üstüne koyuyorum. Eşim maaşı eline alıp bölük bölüyor. Bu buranın. Bu şuranın. Şu oranın diye..”.Hani filan, filan, yere diyor? ” “ Yok diyorum.” “Yok, olur mu bul diyor? ”.” Nereden bulayım? Yol mu keseyim? Banka mı soyayım? Esrar mı satayım? Söyle diyorum.” “ Nereden bulursan bul.? Ne yaparsan yap? . “Okuldan çıktıktan sonra başka bir iş yap diyor”. “ Bak işte bu aklıma yatıyor.” “Peki diyorum.” Aksaray-Oruçgazi İlkokulunda bir öğretmen arkadaş başka bir iş daha yapıyor. Kalabalık meydanlarda, işlek cadde kenarlarında makas, bıçak satıyor. Durumundan da pek memnun. Aklımdan ben de öyle bir iş yapayım diye geçiriyorum. Beşir İlkan’la ben ikimiz de sabahçıyız.. Bir gün son dersten çıktık, evelere gidiyorduk. Hava pusarıktı. Yağmur çiseliyordu. Başını kaldırıp havaya baktı. “Bundan böyle artık makas bıçak satılmaz, şemsiye satılır” dedi. Bana:”Şefik abi, gel gidelim de beraber şemsiye alalım. Sen de hem gezmiş olur hem de bana arkadaşlık edersin dedi”.Beşir İlkan gerçekte beni de, işportacılığa alıştırıp kendine arkadaş yapmak istiyordu.” Peki dedim.” Yeşildirek’e gidip (Azuz) adındaki bir gayrimüslimden 30 adet şemsiye aldık. Şemsiyelerin 15 şi baston,15 şi kırma idi.(Azuz) şemsiyeleri paketleyip elimize verdi. Faturasını da Beşir İlkan’a. Yürüyorduk. Şemsiyelerin yarısı bende, yarısı da Beşir İlkan’da idi. Beşir İlkan “Şefik abi. Yarın, Fatih’in Çarşamba pazarı. Sana beş şemsiye vereyim de pazarda sat. Bakalım becerebilecek misin? Bir dene” dedi. Bu iş aklıma yatar gibi oldu.” Peki dedim.” Bana beş şemsiye verdi ve ayrıldık. Ertesi gün pazara giden işlek bir yolun kenarına şemsiyeleri sıraladım. Sıraladım ama hiç bağırmıyordum. Sadece bir şey soran olursa konuşuyordum. Biri geldi. Çanakkaleliymiş.. Bunlar tam benim aradığım şemsiyeler. Telleri de kalınmış dedi. Ve hiç pazarlık etmeden de iki tanesini aldı. Ayağı uğurluymuş Arkasından gelen üç kişiye ufak indirimlerle ötekileri de sattım. Sabahsı Beşir İlkan’a fatura üzerinden paralarını ödeyip beş tane daha aldım. Fakat bu kez, Beyazıt Meydanı’na gittim. O, beş şemsiyeyi de orada satacaktım. Millet kütüphanesinin duvarı dibinde bir naylon yayıp üzerine şemsiyeleri sıraladım. Yanımda orta yaşlı bir adam da el radyoları, kulaklık vs. gibi şeyler satıyordu. Boylu boslu biri de yardım ediyordu. “Oğlum. Tıbbiyede okuyor”dedi. Peki.”Siz ne iş yapıyorsunuz dedim? ”:”Ben Gayrettepe’de Telefon Başmüdürlüğü’nde memurum. Bu işi de ek olarak yapıyorum dedi.” İyi satış yapıyorlardı. Ben ise şemsiyelerin başında dikilip duruyordum. Adam bana:”Hemşerim sen nerelisin? Bu işin dışında başka ne iş yapıyorsun diye sordu”. Ben de” Balıkesirliyim. Asıl mesleğim de İlkokul öğretmenliği dedim.” Bana “Hocam. Tanıştığımıza memnun oldum da. Bu gün On Kasım mı? dedi.” “Hayır dedim”.”Şemsiyelerin başında saygı duruşunda durur gibi duruyorsun da ondan sordum” dedi” “Bak hemşerim. Görüyor musun şu insanları? İnsanlar, bir eğim izleyerek akan su gibiler. Akar gidiyorlar. Şemsiyelerini burada tutacağına insanların geçtikleri yerlere götür yay. İnsanlar görsünler ki sorsunlar. Hesaplarına uyarsa da alsınlar dedi” Ben de adama teşekkür ederek naylon yaygımı toplayıp oradan ayrıldım. Dediği gibi yaygımı insanların sıklıkla geçtikleri yolların kenarlarına yaydım. İnanın o gün beş şemsiyenin beşini de sattım. Ertesi gün Beşir İlkan ile okulda görüştük. Şemsiyeleri sattığıma çok sevindi. Borcumu ödedikten sonra bana “Şefik abi Oruç- Gazi İlkokulunda 45 öğretmen var. Bunların 40 ı bayan, müdür dâhil 5 şi erkek. Gidelim sana Yeşildirek’ten Eda çorabı alalım bayan arkadaşlara çorap sat.“dedi. “Tamam dedim”. Gittik seksen çift Eda çorabı aldık. Bayan arkadaşlarıma da Eda sattığımı çorabı sattığımı söyledim. Bayanlar arkadaşlarım ikişer, üçer çift aldılar. Çoraplar o gün bitti. Bu kez yüz çift de erkek çorabı getirdim Bir haftada onları da tükettim. İkinci hafta çorap satışı ağırlaşınca Beşir İlkan bana:”Şefik abi, burası artık çoraba doydu. Bundan sonra sen çoraplarını başka yerlerde sat” dedi.” “Nerede” dedim. Örneğin, Millet Caddesinin çıkışındaki Anadolu ve Trakya Otogarlarının karşısında Sur Dibi Parkında” dedi. Tabi, orası Pazar günleri daha kalabalık oluyor.. Tam gün olunca, haftada bir Pazar da sana yeter” diye de ekledi. Hafta sonlarında Sur Dibine çıkıyor garajların karşısında çorap satıyordum. Bir poşetin içine koyduğum iki kutu çorabı elli santim yükseklikteki park duvarının üstüne açarak sergiliyordum. Ama yine de bağırmıyor, yine de sadece çorap kaça diye soranlara yanıt veriyordum. Tabii giyim kuşamım da düzgündü. Ne de olsa öğretmen. Ne de olsa devlet memuru idim. Takım elbise, boyun bağı ve gözlüklerle adeta bir erkek manken gibiydim. Saçlar da o biçim taralı tabii. Önümden geçen belediye zabıtaları iyi günler diliyor. Polisler de başlarıyla kibarca selamlıyorlardı. Ama yanıma hiç bir seyyar satıcı ve sokulamıyordu. Neden böyle davranıyorlar? Neden yanıma sokulmuyorlar hiç bilmiyordum.? Bir Pazar günü yine ayni yerime gelip satışa başlamıştım ki, birdenbire ortalık karıştı. Geliyoorr! ! ! … Belediye Geliyoorr! ! Diye bağırışmalar oldu. Yakınımdaki çakmakçı, çakmak arabasını Sur Dibine kaçırıp üstünü örtüp sakladı.. Simitçi tablasını alıp Sur İçine kaçtı. Üç tekerlekli meyve arabaları devriliyor Kimi satıcılar kaçarken düşüp yerlerde sürünüyorlardı. Ama ben kaçmıyordum. Niye kaçacakmışım ki? Ben namussuzluk yapmıyor, banka soymuyor ve vatanı satmıyordum ki. Suçlu değildim yani. Niye kaçayım? Ben üç kuruş maaşla çalışan küçük bir devlet memuru idim. Sofrada bulgur pilavının yanına hoşaf da koyabilmek için uğraşıyordum. Niye kaçayım? Fırtına geçmiş ortalık seyrelmişti. Kaçabilenler kaçmış, kaçamayanlar yakalanmışlardı. Tam çorap kutularını toplayıp gidecektim ki karşımda lacivert elbiseli, kürklü yakalı birisi belirdi ve bana:”Bana bak hemşerim. Beni kandıramazsın. Sen bir şey satıyordun da beni görünce kaçıyorsun” dedi. Ben:”Hayır ben kaçmıyorum. Çorap satıyordum ama artık gidiyorum dedim” Adam bana bağıra, bağıra “Hemşerim. Bu seferlik neyse de bir daha seni çorap satarken yakalarsam döverim dedi “ ve Millet Caddesine doğru yürüdü gitti. Kan beynime sıçramıştı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Şaşkınlıktan kürklü yakalı adamın arkasından koşmağa başladım. Adam, Zeytinburnu Belediyesi ekipler amiriymiş. Memur Bey! ! … Amir Bey.! ! .Bir dakika durun,diye avazım çıktığı kadar bağırıyordum.Adam durdu. Ben adamın tam çenesinin altına girerek:”Siz bana ceza yazabilir. Beni tutuklayıp karakola götürebilirsiniz. Ama dövemezsiniz Eğer siz beni döverseniz, ben de sizi döverim… Benim için vergi kaçakçılığı yapıyorsun diyorsanız. Ben vergi kaçakçılığı yapmıyor. Vergi kaçırmıyor vergimi de devlete bordromda peşin, peşin ödüyorum. Ben bir eğitimciyim. Aksaray- Oruç Gazi İlkokulunda öğretmenlik yapıyor vatanıma çağdaş nesiller yetiştiriyorum. Eğer siz de benim okuttuğum öğrencilerden biri olsaydınız, benim gibi yaşlı bir insana böyle, bu derece kaba davranmaz “Bu seferlik neyse de sizi bir daha görürsem döverim” demezdiniz. Diyemezdiniz. “Size karşı yasal görevimi yaparım efendim derdiniz.” dedim. Adam dinledi. Dinledi. Dinledi de “Hocam sen arifsin Sen yapacağın hareketi bilirsin deyip sırtımı sıvazlayıp beni de orada bırakıp yürüdü. Ben de çorap kutuları elimde üzgün, üzgün evime gittim. Ertesi Pazar ben yine Sur Dibindeki Parkta ayni yerime gelip çorap kutularını açtım. Ve müşteri beklemeğe başladım. Sur Dibinden çakmakçı bağırıyor.”Hocam… Müsaade ederseniz yanınıza gelebilir miyim? ” diyordu Ne demek? Buyur gel. Burası benim babamın tapulu yeri değil ya.”dedim. Yanıma sanki yüzünde güller açarak geldi. “Hocam. Sorması ayıp olmasın ama sen nerelisin” dedi.”Balıkesirliyim” dedim.”Seni doğuran, sana süt veren ve büyüten anaya helal olsun. Ekipler amiri sana:”Seni bir daha burada yakalarsam döverim” dedi ama söylediğiniz sözlerle siz onu dövdünüz. Allah uzun ömür versin sana” dedi. Bu kez ben ona sordum. Peki, “Senin adın ne? “Mustafa” dedi.”Ne iş yapıyorsun? ” “Teknik Üniversite öğrencisiyim. Şişli çiçekçiler kooperatifinde de memurum Bu işi de günlük masraflarımı karşılayabilmek için yapıyorum Ve de Trabzonluyum” dedi. Ben.”Benim babam da Trabzonlu. Of’lu, deyince Mustafa hemen yapıştırdı.”Hocam kusura bakma ama. Sana bu yüreklilik ve mertlik Karadenizlilikten gelmiş” dedi. O arada, uzaktan biri daha bağırıyordu “Hocam yanınıza ben de gelebilir miyim” diye.”Tabii, gel” dedim. Geldi. “Hocam.. Seni tanıdığıma çok memnun oldum. Ben de size kendimi tanıtayım… Aslen Kastamonuluyum. Adım Cemil. Fatih-Aksaray’da icra memurluğu yapıyor maaşım yetmediği için kalabalık aileme böyle faydalı olmağa çalışıyorum. İşte bu mezbelelikte simit satıyorum” dedi. Sur Dibinde ben işte bu vesile ile, bu iki cefakâr insanla dost oldum..Bu dostlar bana bilmediğim bir sırrı açıkladılar Beni çorap satarken gören herkes benim siyasi polis sanıyor da ondan yanıma sokulamıyormuşlar.Belediye zabıtaları ve polisler ondan dolayı beni kibarca selamlıyormuşlar Mustafa ve Cemil:”Hocam biz seni sivil polis sanıyorduk da onun için yanına gelemiyorduk Zeytinburnu zabıta ekipleri geldi de bir düğüm çözüldü.Sizin sivil polis olmadığınız ortaya çıktı Sizinle sohbet ne güzelmiş şeymiş meğer hocam dediler.” Yaşam yeteneksiz ve beceriksiz insanlara güçsüzleri ezmek için fırsat vermesin. Ulusu yaşatanlar merhametsiz görevlilerden daha fazla haksızlık ve zulüm görmesinler. Saygılarımla. Şefik Koman
güzel bir paylaşım
sunusu okudum
hep gerçekileri anlatan
eksiği yok fazlası var
kutlarım saygı değer kalem
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
TÜM YORUMLAR (2)