Farkında olmadan Mozart’ a maruz kalmış bir cankurtaran görevlisi
Gibi sayılara takılıp matematikten soğuma riski ile
Amin.
Kırmızı cekete iliştirilmiş bir kravat tanıyorum; mavi
Rüzgara hükmen mağlup bir ağaca tam da öykünür gibi
Bir şans daha istemeden oysa ne hayvanlar vardı
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
gerçeğe ergi hakikati sezgi ve dahi
ütü masasında hüzünle yatan deli gömleği
ah uçlar kuşardı kuşurumlarda ki
martı üveyik ve serçe biraz belki
akdenizdir hedef militarist ereksiyon
at başı ilerleyip ortadoğunun ırzına
geçip gitmekten başka bir de ambulansta direksiyon
koştur bizi mozartın derinliklerine
ey ölümün maviye ve beyaza dönüp duran
gürültülü kornası horn
zıtlıktan zâtlık çıkar bu devirde ki
sis bir gecenin diğerine oranından
ve bir oranın diğerini kesmesinden ormanlaşır
büyüdü kuşlar ve plastik sürahilerin tanrıları da
büyüdü büyüdü büyüdü çinko damlar
bazı geceler burkuk bazıları bırakılmışlıktan yapılma
Ecmain..
@..
bu şiirin hikayesi(nde) olmaktan kıvançlıyım..bahanın gönlü geniştir ve fakat oranın giriş kapısı dar..tüm mesele o dar kapıdan girmekte..sonrasında girilen ülke tam bağımsız ve tam müreffeh bir coğrafyadır..orada anlamak ve anlaşılmak bir kaygı olmaktan çıkıp bir irfan keyfiyetine dönüşür..orada söze az yer var..hangi sözün nerede nereye ve nereden olduğunun bir anlamı da yok..duygulandım demek isterdim..gözlerim dolmadı ama duygulandım derken..sevindim..mutlu oldum..bir Baha Öztop şiirine hikaye olabilmekten (önemli konudur zira bu..ilktir desek de yeridir..övünme vesilesi kılarak bu ilkliği şiirin tadını çıkarmaya gidiyorum)
@..
Hmm bu sefer de tad damakta kalmış..II .sinin geleceğine sevinesi tutuyor adamın..törpü iyidir bazen..:)
mart 2012
bir kare içindeydik
dokunmak istediğimiz kelimeler vardı
iki ucundan çekince esneyebilen
ne vakit parmak uçlarımızı harekete geçirsek sızladı
biz de iç organlarımızı çıkarıp stretch filmle kapladık
kare gittikçe küçüldü
her defasında sıkışıp yaklaştık
ciğerlerimiz içimizde olsa boğulurduk
kurtulduk...
şubat 2012
Ravelin Bolero'sundaki inişler çıkışlar var şiirde..
Dünyaya yaklaştıran ya da dünyadan uzaklaştıran cankurtaranın siren sesleri vuruyor insanın yüzüne şiirin içersinden geçerken..
an'ı anlara yayan şiir..
sarı gibi,yeşil gibi,mavi gibi değil..
kırmızı gibi.
bu şiiri yazdığın kağıdı sokakta düşürmüş olsan ve ben bulsam,Baha şiirini düşürmüşsün diye tutup sana getirirdim..
evet..
daha sık yaz abi..
Daha sık yaz abi.Bu kadar.
Bu şiir ile ilgili 26 tane yorum bulunmakta