Bir büyük sır söyleyeceğim sana Zaman sensin
Kadındır zaman sevilmek özlemi duyar
Aşıklar eteğinde otursun ister
Bozulacak bir entaridir zaman
Perçemdir sonsuz
Taranmış
Bir aynadır buğulanan buğuları dağılan
Sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Devamını Oku
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Gencin biri, değirmene girer ve o gürültüde, buğday çuvallarına başını koyup horul horul uyuyan değirmenciyi görür. Daha sonra bir gün ona sorar:
'O gürültüde nasıl uyuyorsun?'
'Bilmem.' der adam. 'Farkında değilim. O su hiç kesilmedi ve değirmen hiç durmadı ki!'
Bir gün su kesilir, değirmen durur. Değirmencinin uykusu kaçar. Meğer ninni gibi geliyormuş.
Ortamı o nedenle yadırgadım.
Alışmışım da...
Uykum kaçtı! :)
***
Uykum kaçtı dedim de…
Yaşlı adamcağızın birisinin upuzun sakalı varmış. Köy kahvesinde gencin biri:
“Amca, sen bu sakalı, yatarken yorganın altına mı koyuyorsun, üstüne mi?” diye sormuş. Adamcağız düşünmüş taşınmış:
“Hiç fark etmemişim! Elli yıllık sakal… Nasıl oluyor? Bilmem. Bu gece yatarken dikkat edeyim de yarın söylerim sana.” demiş.
Evine gelip, yattığında, sakalı bir yorganın üstüne koymuş; rahat edememiş, bir yorganın altına… Olmamış. Bir üstüne, bir altına… Uykusu kaçmış. Sabah da olmuş, o da olmuş! Kalkar kalkmaz sakalını bıyığını kökünden kesmiş, kurtulmuş.
Biz bu şiirleri nasıl açıklıyorduk? Baştan sona mı? Sondan başa mı?
Uykum kaçtı!
Şiiri silsem mi?
Silemem ki!
***
Heyecanla gelirdim bu sayfaya. Şiirin neresinden başlardım sökmeye? Hiç dikkat etmemişim. Neşeyle çözümlüyorduk. Sıcak bir ortamımız vardı. Birimizin eksiğini diğeri tamamlıyordu. Ne kadar eğleniyorduk!
Kıran kırana tartışma da vardı ama kalp kırma yoktu. Nezaket vardı. Olgunlukla çocukluğun harmanlanması... Sınıfta gibiydik. Sıralara oturmuşuz yeniden. Lise yıllaına gidivermişiz.
Ne kadar mutluyduk!
Kim kaçırıyor huzurumuzu? Kimler?
Bir zaman gelecek, bu zamanımızı da hasretle anacağız ve hayıflanacağız geriye dönüşün mümkün olmayışına.
ZAMAN... 'Zaman' diye başlamış, şair. Zaman, kadın gibidir. Sevilmek, okşanmak, her şeyden önce, her şeyden önce FARK EDİLMEK ister.
Zaman, dünya meşgalesi içinde kendisini dahi unutmuş insanın hayatından rüzgâr gibi geçer gider. Yaşlanmaya başlayınca fark edilir, hayatın çok yakınımızdan, bize teğet geçip gittiği ki biz o zaman geriye bakar ve tüm yaşanmamışlığıyla geçip giden en güzel çağımızı seyrederiz ama o artık ulaşamayacağımız kadar uzaktadır.
ZAMANdan tutup çekmeye başladım bile. Bakın, sökülüyor!
ZAMAN SENSİN diyor şair. Zaman, seni yaşama zamanı... Seninle yaşama zamanı... Beni bana bırakma. Kendimi adımlamaya mecbur olmayayım. Gel, birlikte yudumlayalım, zamanı. Zamanı, farkına vara vara yaşayalım ve her anını değerlendirelim, birlikte.
Yakınlığımdan usanıp, pencereden dışarıya bakmana bile tahammülüm yok.
Bir şarkı geldi hatırıma:
'Gözlerini gözlerimden ayırma hiç, ne olur!
.Ellerini ellerimden alma sakın ne olur!'
Ali Oğuz bey gülen varsa bu kavramlara buyurup gülsünler ve sorularını da herkesin görebileceği yere de yazabilirler:)
bu iş ögretmen olup olmamakla alakalı değil mehmet bey.
sanırım Kemalizm kelimesi size cevap yadırdı:)
şiir dışında konuşmalarla şiiri anlamaya yönelik çabalar bana şiirin eleştirisi veya imgelerinin bireydeki algılayışı konusunda herhangi bir bilgi vermiyor.
bütün bunlardan anlıyorum ki serebral masturbasyon için şiir bahane oluyor.
kaldı ki dönemin fransası nazi karşıtlığı ile var olur ve bu anlaşılmadığı için şair de anlaşılmaz.aynı şekilde türkiye sosylizmi gibi kavramlar yanlış kullanıldığı için kemalizmi sol anlayışla bağdaştırır ki bunlar çok farklı yapılara sahiptirler.
Aragon şiirlerindeki imgeleri iyi anlamlandırmak ve bunların sosyalizm dışında da kullanılabilecek yapılara sahip olduğu unutulmamalı.
hanımeli nurdan ünsal hanımın aktardığı şekli şiirin özüdür.fransa sosyalizmi ya da türkiye sosyalizmi arasındaki farklar ve benzerlikler bu şiiri anlamaya yeter mi?'mutlu aşk yoktur'diyen bir sürrealistı fransaki sosyal devlet ya da türkiyedeki kemalist sol anlayış ile mi anlamaya çalışıyorsunuz.şiirden hareketle bana adamın sosyalist ruhunu verseydiniz amenna ama bunlar hep ezberciliktir.hadi biri bana bu şiirden hareketle adamın sosyalist ruhunu açıklasın.var mı bu kimse.ezberlerle şiiri anlamaya ve paniğe kapıldığınızda olayı sosyolojık birtakım yarım yamalak şeylerle açıklamayın.
Mehmet hocam;
analizin bir çok yerine katılmakla birlikte, katılmadığım hususlar da var..
ama sayfadan afaroz edilmemek için başka bir mevsime saklayalım..
Mehmet Özdemir hocam;
ben teşekkür ederim...
güzel bir şiir ..
başarılı bir tercüme..
ve teşekkürler Ali Oğuz Bey...
dillenen bir yoksulluk ne demek ya... bi orayı gördüm gerisi de ilgimi çekmedi.
bir komünist..
bir Fransız..
bir aşk şairi..
onun için komünizm, karanlık bir gecede mehtabı seyretmek kadar keyifli..
belki de müzik dinlemek gibi...
asla bir hayat gayesi değil..
Marx'tan önce sanayi inkılabını gerçekleştirmiş bir toplumun aptallaşmamış komünisti...
bilimin ve makinanın efendisi; yani o makinayı üreten ve onun kölesi olmaması gerektiğini bilen bir aydın...
mutluluğu makinada aramayacak kadar bilinçli..
makinalaşmak istemeyecek kadar akıllı...
Fransız ve İngilizler'in komünistliği, diğerlerinden o kadar farklıdır ki...
bu adamlarda 2. harpten sonra Japon esaretinden kurtulmuş Çin'in acemiliği yoktur..
Marksist analizin üzerine kendi vahşi ve çıkarcı devletini kurmak isteyen Lenin'in üçkağıtçılığı yoktur..
Castro gibi Don Kişot olmadılar hiç bir zaman..
Zaten bizim 68 kuşağının orta oyunundan bahsetmeye bile lüzum yok...
sanatları sanat, şiirleri şiir gibiydi..
orasına burasına 'emek' kelimesini sokuşturmaya çalışmadılar..
rahmetli Aytmatov gibi 'sevgi emektir' demediler...
sevginin kaynağının emek olmadığını idrak edecek kadar anlayış sahibi oldular...
onlarınki sadece bir gençlik ateşi oldu..
kısa bir yaz tatili yapar gibi komünist oldular..
öyle ya...
bu ideolojinin doğuşuna sebep olan sermaye düzenini üretecek kadar kabiliyetli bir toplumun mensuplarıydılar ne de olsa...
Belki de ancak Keynes'ten biraz daha fazla devlet taraftarıydılar o kadar..
bu sebepledir ki dışlamadı toplumları onları..
asi çocuklar durulacaktı elbette..
toplumun değerlerine sövmediler...
Erotizme karşı duranları ve hatta İncil okuyanları bile vardı..
Memleketlerine küfretmediler..
bzimkiler burada 'Lenin' türküleri, Mao türküleri söylerken onlar; sosyal adalet teorileri kuruyorlardı..
Kapitalizmin eğreti ve eksik taraflarına ikame ediyorlardı komünizmi..
Joan Robinson gibi kapitalizmin tekelleşme problemini , 1930 larda Marx'ın iktisadi öğretileriyle tedavi etmeye çalışıyorlardı...
ve işte bundandır ki;
İngiliz ve Fransız komünizmi dünya tarihinin gördüğü en büyük sanatkarları, en büyük bilim adamlarını ve mütefekkirleri yetiştirirken, bizimkilerden bize birşey kalmadı..
çünkü herşeye olduğu gibi Marxsizm'e de anlamadan, bilmeden ve irdelemeden tutulmuştuk...
şiire gelince..
güzel be...
derin bir kaynaktan çıkan gürül gürül bir su gibi..
içtim ve kandım..
saygılarımla...
Çok güzel ya...
Be de birşey söyleyeceğim,
Bu şiirde kelimeler vals yapıyor kabarık eteklerle...
Ölmek sevmekten daha kolaydır...
Ölmeden söylemek
kolaydır efendim kolaydır.
Öldükten sonra söyleye bilen var mı?
Söyleyebilsen bile o sevgili duyar mı?
Bu şiir ile ilgili 67 tane yorum bulunmakta