Size de olur mu bilmem; her ölümün ardından yaşamın peşine düşerim ben...
Yakın bir dostu toprağa verir vermez, kabrinin çiçekleri kurumadan daha, ihmal edilmiş kapıları çalar, özlenip gidilmemiş adresleri ararım; eski dostlukların tozunu alır, cam gibi parlatırım. İşi gücü boşlar, gecikmiş hal hatır sormaların, dar günde omuz omuza durmaların kapısını aralarım.
Hele erken ölüm... Tuhaftır, yitirilmiş ortak dostların ardından “sesini duymak istedim” telefonları gelir eş dosttan da... “Hadi kaçıp bir şeyler içelim” davetleri, “sana geçen gün haksızlık ettim” itiraflarına dönüşür; gecikmiş günah çıkarmalar, samimi özeleştiriler, sıcak dokunuşlar getirir ardı sıra...
Anlarım ki herkes benim gibi paniktedir. Bir musalla tasinin soğukluguyla ürperir yalnız kalpler ve ısınmak için hayırsız sevdalara koşulur, gündelik telaşta kırıp döktüklerini tamire çıkarır insanoğlu...
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.