Çocukları bilirsiniz…
Yaşamımızda ayrı bir yeri olan, masum bakışları, tatlı gülüşleri sebepsiz hıçkırıklarıyla kendilerince bize nispet yapan o küçük varlıklar…
Her çocuk sevimlidir. Bir çocuk düşünün: Ağzında gevelediği çikolatayı her yanına bulaştırmış,
paçalar sarkmış üst baş yırtılmış… Tasavvur edin... Bir de gözlerine bakın:
Gözlerinin içinde şirin bir haşarılık gizli, annesi karşısında bükülen ağlayacakmış gibi kıvrılan küçük dudaklarına rağmen, gözleri ta içten gülüyor… Zaten iki eli iki yanında çocuğu azarlamaya hazırlanıvermiş annenin yüreğini yumuşatan da bu bakış değil midir. Anne ancak o annedir ki; yaptığı tek iş,o kırmızı yanaklara birer öpücük kondurmak,yapacağı tek işte, çocuğun üst başını temizlemek olur.
İşte böyle haşarı bir çocuktur kahramanımız. İşte böylesine bir annedir annemiz…
Küçüğümüzün adı ne olsun; Ali olsun, Ayşe olsun, erkek olsun kız olsun ne fark eder ama iyisi mi gelin adı BEBEK olsun. Tombiş bebek, maviş bebek el bebek gül bebek yetiştirilen bir bebek olsun.
Bebek bir yaşında: bahçesi olan tek katlı bir evde büyüyor ama annesi bahçeye çıkmasına razı değil. Korkuyor gözünden sakınıyor bebeğini.. Düşüp bir yerini incitmesinden korkuyor ama bu itina da biraz fazla değil mi bebek dediğin düşe kalka büyür. Eh, bizim çocukta bir bebek onun da masumca biraz haşarılık yapmaya hakkı yok mu ya…Evet ablası, onun da kafasına dank etti. Neden hiç bahçeye çıkmıyor.. Birkaç kere annesinin ayakları altından kısacık bir an görme bahtiyarlığına erdiği bu güzellikleri daha uzun süre seyretmeli değil mi… Kararı karar. Muhakkak bu gizemler dünyasına çıkacak, dolaşacak... Ama ne zaman? İşte o küçücük beynini kurcalayan ne zaman geldi... Bundan iyi zaman mı olur… Yarın bayrammış, annesi temizlik, hazırlık, dikiş, onarım filan derdindeymiş. Ne derdinde olursa olsun, bebek nereden bilecek. Sadece annesinin kendi derdinde olmadığını hissetti ve aralık bulduğu sokak kapısından dört ayak gidebileceği kadar hızlı çıktı… İki basamak da inince ayağı ve tabiki eli de toprağa değdi…
Araştırmaya nereden başlamalı? Önce etrafına göz attı… Karşısında ve iki kolunun yan taraflarından biraz uzakta yükselen – eski zaman surları kadar bebeğe büyük gelen – çitlerden ötesi yok… Ama başının üstü… İşte ona diyecek yok… O ne muhteşem güzellik… Bu masmavi güzelliğe babasının omuzlarına çıksa dahi erişemeyeceğini anladı bebek. Tekrar etrafına döndü sayının ne olduğunu bilse ve varlıkları tanısaydı üç tane kocaman çam ağacının gölgesinde olduğunu da bilecekti. Bu dev gibi şeylerin ne olabileceğine bir anlam veremedi … Zaten vermeye ne hacet onun dikkatini şu köşede bağlı duran sarı bir şey çekmişti çoktan… O da ne! Yürüyor … a a... Hem de kendisi gibi dört ayak üstünde … Aman ne iyi… İyice yaklaşıp elledi… Yumuşakça bir şey … Gözlerine baktı … O da kendi gözlerine bakıyor… Bakıştılar ve anlaştılar. Bebek boynundan- bin bir zorlukla- emziğini çıkarıp attı. Yedi- sekiz yaşlarında olunca süslü adını vereceği köpek koştu… Ağzıyla tutup bebeğe getirdi emziği. Süslü'yle birlikte arka bahçeye doğru emekledi ve Süslü yapmaması gereken bir şey yaptı… Çitlerin altından – her nasılsa açık bırakılmış- bir boşluk bulup caddeye fırladı… Bizim bebek durur mu, o da peşi sıra… Bir köpek nereye gider… Süslü bir kasabın önünde durup kuyruk sallamaya başladı … Bebek Süslü'yü kaybedeli ise epey olmuştu… Bu sırada ne mi yaptı… Caddeyi dört ayak bir güzel geçti…Şanslı çocuk ki araba filan yok görünürde… İnsanlar ona hiç dikkat etmiyorlar bebek ise gözlerini faltaşı gibi açmış, gelen geçenlere bakmakta… Yeni şeyler keşfetmek istediği bakışlarından belli … Bu sırada bir polis arabası duruyor. İçinden çıkan şapkalı iki polis bebeğe yaklaşıyorlar… Bebek kendisiyle ilgileneceklerini anladığı kişilerle karşılaşmaktan memnun… Üst damağındaki iki minik dişini göstererek gülüyor… Adamlar kendi aralarında bir şeyler mırıldanıyorlar… Ve bebeği alıp arabaya bindiriyorlar… Karakola kadar soruyorlar.. – Adın ne senin yavrum? - BEBEK … - Kaç yaşındasın bakalım? Bebek bu soruyu anlamıyor… Süslü'yü düşünmekte. Asıl kendisini düşünmesi gerektiğini bir bilse … Nereden bilebilir o sırada süslünün ağzını yalayarak -tabii karnı tıka basa dolu- bir kaldırım köşesinde uyuyakaldığını…
Polisler bir şey öğrenemeyince bebeği kayıp çocukların bulunduğu bir odaya getiriyorlar… Kendisi gibi bir düzine çocuk arasına bırakıp gidiyorlar … Çocukların en büyüğü beşinde ya var ya yok … Kimisi legolarıyla araba ev yapmaya çabalıyor… Kimisi arkadaşının üstünü yüzünü karalıyor boyalarla… O anda bizimkinin bakışları masmavi, mosmor, yemyeşil karışımı bir çocukla karşılaşıyor… Korkudan duvara yapıştıkça yapışmakta… Öbürü ise yüzünün şeklinden habersiz masum masum yeni geleni süzüyor… Acaba çikolatasından ona da verse mi, fakat bu fikri aklına getirmesiyle uzaklaştırması bir oluyor… Çikolatayı büyük bir zevkle kemirmeye başlıyor… Eyvah bebek gördü onu, kendisine baktı. Öbürü bozuntuya vermeden çikolatayı ağzından çıkarıp bebeğe uzatıyor – Al bebe al ye … Bebek kaptığı gibi ağzına atıyor çikolatayı, bir yandan da kendince düşünmekte… Bu benim adımı neyden biliyoy bana bebe dedi. Bu anda sarı tüylü yumuşak şey geliyor gözlerinin önüne… O şimdi ne yapıyoy acaba derken de çikolatanın dudak kenarlarında kalan son kırıntılarını yalamakla meşgul … Yeni dostuna bakıp kahverengine boyanmış iki minik dişini göstere göstere gülüyor … Yoksa yeni dostunun saflığıyla alay mı ediyor… Bilmem ama bana sorarsanız aklınca teşekkür ediyor… Öteki de benim gibi düşünmüş olacak ki cesaret edip daha bir sokuluyor …Bizim ki artık çocuktan korkmuyor.. Sevdi onu… Bebeklik ne güzel şey… Bir dilim çikolata iki gönlü birbirine yaklaştırdı…
Anne babası bebeği almaya geldiğinde bebek mışıl mışıl uyuyakalmıştır … Nedendir bilinmez geniş bir tebessüm var kahverengi dudaklarında… Bu kaçamak işe yaramış … Neden mi? İşte bir bebeğin dünyasını öğrendik …
1994
Kayıt Tarihi : 20.9.2007 00:24:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bilge Rabia](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/09/20/bir-bebegin-dunyasi.jpg)
SAOLUN BAYAN RABIA
HÜRMETLER
Anne babası bebeği almaya geldiğinde bebek mışıl mışıl uyuyakalmıştır … Nedendir bilinmez geniş bir tebessüm var kahverengi dudaklarında… Bu kaçamak işe yaramış … Neden mi? İşte bir bebeğin dünyasını öğrendik …
Bebekliğini yaşamadan gençliğe, hatta olgunluğa erişen bir nesil var dünyamızda. Sevgilerin tadı da eskilerde kaldı maalesef.
Herşeyin kıymetini bilmenin ilk adımı olan bebeleri sevmeli, sevmeli ki ileride karşılığı sevgiyle geri dönsün.
Güzel ve anlamlı bir yazı, yazan yüreği kutlarım.
Selam ve sevgiyle.
-Baba...babacım..baba...babacım...
Sizin bebeğiniz dayak bari yememiş.Hikaye güzeldi.Kutlarım.
Recep Uslu
TÜM YORUMLAR (4)