Bir başkadır İslâhiyeli olmak…
Kurdini Tepesi’nde bir fincan kahve içmektir, Gözbaşı’nda buz gibi bir su... Bazen Karasu’da ya da Tahta Köprü Barajı’nda balık tutmak, Almanpınarı’nda mangal keyfidir. İdilli Deresi’nde, çınarların gölgesinde stres atmaktır bazen.
Amanoslar’ın eteğinde mis gibi bir havayı solumaktır. Bazen bir sevdadır buğday tarlalarında hiç tükenmeyen.
Kimi zaman tarihin tozlu merdivenlerinden inerek Tilmen’e, Örtülü’ye, Yesemek’e uzanmaktır. Yontulan bir taşa sevdayı katmaktır kimi zaman.
Yemeğin üzerine ekilen bir çimdik pul biberdir, bir çocuğun cebindeki kuru üzüm… Çarşamba günleri el arabasıyla yük taşıyıp üç kuruş para kazanmak için okulu kırmaktır. Gül suyundan “Eskimo” yapıp satmaktır akranlarına. Gülle oynamaktır, topaç çevirmek, lotdik oynamaktır boş arsalarda.
İslâhiyeli olmak akasyaların, çamların, çınarların arasından, elleri cebinde ıslık çalarak gecenin sessizliğini bozmaktır. Ve “Kabadayı” tarafından kovalanmaktır zifiri karanlıkta.
Hoyrat rüzgârların sesinde yârin kara gözlerine şiir yazmaktır. Sevdalanmaktır Kaf Dağı’nın ardındaki güzele. Sıcacık düşler kurmaktır buz gibi kış gecelerine inat. Bazen bir bulutta, bazen masadaki demli çayın dumanında yârin gülüşünü görmektir.
Halayda delikanlıbaşı olmaktır. Sallamaktır o mendili. Davulun her tokmağında yüreği kabarmaktır. Bir köy düğününde Deli Hanifi’nin sandalyeyle oynayışını seyretmektir. Adını bile bilmediğin, sakallı, esmer pamuk şekerci amcadan şeker almaktır. Konvoya girmektir bayrağı kapıp her düğünde bayramda.
Erol gibi, Abidin gibi, Ümit gibi gülümseyerek dolaşmak, Pappe tarafından korkutulmaktır İslâhiyeli olmak. Maraşlı Ökkeş gibi kızmaktır bazen. Latif gibi sevdadan deli olmaktır, Adem gibi boyun bükmektir. Ahmet ve Yusuf gibi üstüne gömlek giymeden, şalvarı göbeğine kadar çekip sokaklarda el ele dolaşmaktır. Hele bir de koltuğunun altına bir ekmek sıkıştırdıysan parmağını havaya kaldırıp sallamak ama olumsuzlukları sallamamaktır kimi zaman İslâhiyeli olmak.
Güne, Memili Emmi’nin tenha sokakları şenlendiren “Karabiber var, kemmun var, leymun duzu var! ” sesiyle başlamaktır. Belki de İslâhiyeli olmak Karanfilli İbo gibi, yani filinta gibi giyinip çocukluk aşkını beklemektir köşe başlarında.
Ramazan Bayramlarında kömbe yapmak için fırın kuyruklarında beklemektir. Sabahleyin Paçacı İbo’dan paça içmek ya da Zalo Dayı’dan çeyrek ekmeğe biberli zeytin yemek, öğlen Ciğerci Canavar’dan bir dürüm yiyip üzerine Memik Emmi’den buz gibi, bol havuçlu bir şalgam içmektir. Sırf atıştırmalık olsun diye bol kimyonlu “Sarı Bülbül” (haşlanmış nohut) yiyip akşamüstü Memkiro’dan sımsıcak bir tatlı yemektir İslâhiyeli olmak. Dişçi Hikmet’e diş çektirmek, Deli Doktor’a muayene olmaktır.
Bazen de İslâhiyeli olmak eş dost toplanıp İbrahim Baba’da, Ökkeş Baba’da adak adamaktır.
Çarşıbaşı’nda ayaküstü laflamaktır. Muşlu sıvacı, Urfalı pazarcı, Kilisli fırıncı, Yörük esnafla omuz omuza saf tutup Merkez Dervişiye Camii’nde ubudiyetin zevkine varmaktır. Hafız Hoca’nın sesinde ağlamaktır gizlice.
İslâhiyeli olmak komşuyla paylaşılan bir tas çorbadır, bir dilim sıcacık ekmek. Yoksulun, yetimin yanında olabilmektir dar gününde. Öksüzün derdiyle dertlenmektir.
Kardeş olmaktır İslâhiyeli olmak. İyi günde kötü günde birlikte olmaktır. Aynı Allah’a, aynı bayrağa sevdalanmaktır. Ve yurduna delicesine âşık olmak… Dedim ya dostlar, bir başkadır İslâhiyeli olmak!
Hakan YıldırımKayıt Tarihi : 6.11.2014 21:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!