...// BİR AVUÇ TELAŞ...
Bugün mor renkler içinde
Usulcacık yürürken kaldırımlardan
Gülümse cisil cisil boşalan sulu sepken yağmurlara
Ayakların sular içinde kalırsa kalsın
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
Devamını Oku
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
Bir avuç telaş,bir koca dünya...
Güzeldi sayın hocam keyifle okudum...
Selamlar...
Boş ver yakınmalarıma sevgili
Avutmak istersen eğer
Mehtabına çağıran gecenin içine azar azar dolan karanlıklara
Dalından sarkan kirazlar örneği dokunuver parmaklarınla
Her taraf kıpkırmızıya boyansın…
Biliyor musun bu yüzden
Çıra gibi yanıyor içimde çift katlı özlemler
Söndürme ne olursun yansın da yansın…
*************************************HARİKA BİR ANLATIM..DUYGULAR TAM DA YERLİ YERİNE SERPİŞTİRİLMİŞ MISRALAR..AKICI BİR DİL VE OKUYUCUSUNU SÜRÜKLEMEKTE OKURKEN..
BEĞENİYLE OKUDUM,EMEĞİNİ KUTLUYORUM..
,,,,,,,,,,,,,,,ön söz...........
,,,Denk geldiğim bir ürünü bir kaliteli emeği sizinle paylaşmak istedim, şairimiz sevgili necdet arslan'ın sayfasına konuk iken, şairimizin...bir avuç telaş..isimli şiirine gördüğüm ve aşağıya sunduğum yorumu özenle incelemek, irdelemekte yarar var,,diye düşündüm..
.
..Edebiyatımızın engin, dinamik ve minik bir eşkali bence, inanmak gerekir ki, sevgi de dahil her işin yolu emeğe çıkmakta, eylemsel olarak bu amele güzergahında seyretmektedir,,,
...Yine kenrdileri de şair olan mine hanımefendi, bu güzel şiiri, şiire parelel olarak anatomik endamının krokisini çıkarmış ve sunumunu yapmış bulunmaktadır.,
...Günümüz edebayıtının kalitesine dayalı şikayetleri minimize edecek bu çala-kalem olmayan, akadamik litaratürü ile de deskleyip, hezeyansız ve yansız çıkarımı sizinle :
paylaşmak istedim teşekkür ederim
ilhami
--------------------------
.......mine gültepe hanımefendilerin,..,şiirsel analizi..
Şiir uğraşısında bilimsel izdüşümlerini duygu dünyasına son derece dengeli bir biçimde taşıyan ve bunu yaparken şiirin işlerliğini kendinden çok daha ön planda tutan ender kalem dostlarımızdan Necdet Arslan'ın 'Bir Avuç Telaş'ına merhaba demek Nisan yağmuruna hoş geldin demek mi yoksa?
Bugün mor renkler içinde
Usulcacık yürürken kaldırımlardan
Gülümse cisil cisil boşalan sulu sepken yağmurlara
Ayakların sular içinde kalırsa kalsın
Öldürmez ki adamı,ıslanabildiği kadar ıslansın
__Dizeler ardına saklanmış bir ruhun neredeyse şiirin ismine muhalif
olabilecek kadar o dingin ve asude sesiyle şiire adım atıyoruz. Şairin bu seferki seçimi, zamanın en gerçek boyutu olan 'an'dan yanadır. Kendini bir süreliğine bu örgünün dışına alır ve muhattabına 'yaşamsal' olanı sunmaya başlar. Elbette içeriğinde şair de vardır ama o, sahnedeki yerini perdenin bir köşesinde ayarlamıştır. Bu yolculuğa sadece siluetiyle eşlik ettiği görülüyor, en azından şimdilik…
Kim bilir senden başka
Denizin sularını nefesiyle kabartmayı
Yeter ki bir kez üfle
Köpüklü halkalar çocuklar gibi oynaşsın
Sahi senden başka kim koruyabilir meltemlerden
Maviliklere iz bırakırken üşüyen yakamozları?
Uzatsana şimdi umudumu sakladığım sulara kollarını
Beni sardığı gibi onları da sarsın…
__Şiir geliştikçe, girişte az oranda ifade edilen 'dilek veya istek' duyguları giderek daha belirgin bir tabloya dönüşüyor. Necdet Arslan'ın, şiirde 'yalın ve temiz dil' kullanımını son derece önemseyen bir kalem olduğunu düşünüyorum. Uğraşısındaki bu özenli duruşu hemen her şiirinde duyumsamamak mümkün değil. Ayrıca onun şiirlerinde dikkatimi çeken bir diğer detay ise 'şiir'de olabildiğince karmaşıklıktan uzak durmasıdır. Öyle ki bu durum, insanın zaman zaman içine düştüğü nesnel hakimiyeti veya felsefenin o ağır yorganı altındaki 'kaos' sürecini dahi aydınlatmaya yetiyor. Bana göre bu bir bakıma sahip olduğu misyonu görebilmemiz açısından da etkili bir örnektir. Çünkü şair dostumuz, şiirin doğru kavranması ve algılamasında kolaylık sağlayan 'dil' unsurunu asla gözardı etmiyor.
İçimde bir başka depreşip dururken sevinçler
İzlerine bakıp bakıp duran dudaklarım
Şimdi hangi avuntularla susup da uslansın?
Boş ver yakınmalarıma sevgili
Avutmak istersen eğer
Mehtabına çağıran gecenin içine azar azar dolan karanlıklara
Dalından sarkan kirazlar örneği dokunuver parmaklarınla
Her taraf kıpkırmızıya boyansın…
__İçsellik artık penceresini ardına kadar açmıştır. Karşımızda, yaşanan veya yaşanması olası görünen bir sevgi duruyor ve bu sevgi şiire özel damgasını vurmaya azimli gözüküyor. Şair; rengiyle, mehtabıyla, kirazıyla veya öznelde sürekli devinim halinde olan duygusal iniş çıkışlarıyla yani tam anlamıyla 'yaşamak' olgusunun, aslında sevgiliyle anlam kazandığına dikkat çekmekte gecikmemiş…
Şiirin bütününe baktığımızda 'gelişme' bölümünün neredeyse tamamı sevgiliye ayrılmıştır. Bu teknikte böyledir ama anlamda şiir, sevgiliyle yola çıkmıştır ve devamında şairini konuşturmaya başlamıştır. Sevgide zaman zaman her birimizin yaşadığı/yaşattığı o 'çocuksu' alınganlıklar şairde de en duru haliyle can buluyor. Bir yandan “boşver” serzenişini sunarken diğer yandan da yapıcı dizeleriyle aslında hissettiği sevgiye halen yakın durduğunun altını çiziyor. Elbette ondaki bu sabitliğin tek kaynağı da sevginin en sağlam unsurlarından biri olan “özlem”dir.
Ay ışığı oyunları altında kararlı bir gölge olup
Bir adaya sığınır gibi kulaç kulaç sana varacağım.
Çünkü sen sığınabileceğim en tekin limansın
__Kişisel öneriler ışığında dile gelen istekler, kaleme kararlı bir süreç başlatmıştır. Bu sürecin, şiirin gelişme bölümü sonunda işlenmiş olması gerçekçi bir tutumun yansımasıdır. Çünkü kişi “karar verme” sürecine ancak uzun bir irdeleme sonucu varabilir. Ani karar, her zaman keder ve pişmanlık duygularını kendisiyle beraber taşıma eğilimine sahiptir. O halde şair dostumuzun tercihte karar noktasına gelmiş olması da son derece doğal gözükmektedir.
Bu dizeler aynı zamanda başka bir “durum”un daha varlığını ortaya koyuyor.
Şöyle ki şimdiye kadar şiirin bariz biçimde sunduğu bu sevgi, kişinin sadece düş dünyasına ait olabilir mi? Veya kişi geçmişte yaşanmış ama halen unutulmamış bir aşk’ın ayak izlerinde yine o an’ı mı yaşıyor? Kim bilir belki de gerçekten bu aşkın yüzü “şimdi”ye bakıyordur?
İşte şiirde duru anlatım ve yalın dil kullanımının asıl başarısı da burada yatar. Kendini ifadede hem karmaşıklıktan uzak duracaksınız hem de bunca net üslupla akılları karıştıracaksınız. Unutmadan, şair dostumuzun bu yönünden, kişisel olarak şiir adına önemli öğretiler aldığımı söylemeliyim.
Bu sancılı ikilemi aşabilmek, her şairin harcına katılmış bir şey değildir. Kaldı ki “şair harcı” doğuştan hazırlanmış bir yemeğin bazen çok erken saatlerde bazen de tüm gecikmişliği ile okuyucuya sunulmasıdır. Er veya geç bu yemek, okuyucuya “ziyafet”i tattırır çünkü mutfaktaki işçilik çok özenli tutulmuştur. Eller yıkanmadan asla yemek yapımına geçilmemelidir. Şiir de işte yaşamla bu kadar özdeştir.
Şair, mutfağa girerken kendini tümüyle arındırır. Bazen alelacele insani özellikleriyle yani öfkesi, korkusu veya ani sevinçleriyle, kısacası tüm kirlenmişliğiyle de girdiği olur ama bu durum, şiire gerçekten gönül vermiş kalemde mutlak surette ders alınması biçiminde hissedilir ve şair yeniden mutfak kapısını aslolan “ilke”siyle açar.
Finale geçmeden değinmek gerekirse; şiir, dinamikliğini elbette önce tema'sından alıyor ama tema'nın doğru işlenişi, herhangi bir sıkılganlık veya yorgunluk yaratmamıştır. Aksine okuyucusunu, bu sevgi nasıl yürüyor ya da yürümüştür merakında tutabilmiştir.
Kelime dizimlerinin belli kıstaslara sıkıştırılmadan düzenlenmiş olması, şiirin sesini duyularımıza çok rahat taşıyor.
Ahenk, önce duygunun etkinliğinde gerçekleşiyor ki sevgiye dair duyguların bu denli temiz kalmış olması, şiire başlıbaşına bir ahenk getirmiştir.
Şair duruşu ise şiirin yanında yer alıp aynı zamanda onu özgür bırakmasıyla örnek gösterilebilecek düzeydedir.
Okuyucusunu geleceğe taşıma olgusuna bakarsak; bunun daha çok okuyanın kapasitesine bağlıyorum. Çünkü şiir 'sevgi' temasını yeterince ve doğru biçimde aydınlığa çıkarmıştır ama okuyucunun bu ışığa nasıl bakacağı önemlidir. Ya gözleri kamaşmış vaziyette 'güzel bir şiirdi' diye ayrılacaktır ya da 'acaba sevgide neyi yanlış yapıyorum/yapıyoruz' sorgusuyla onu geleceğe almakta fark yaratacaktır.
Bir avuç telaş içinde beni karşılarken
Yüzüme vuran rüzgara sinen nefesinle
‘’Buradayım ey sevgili’’ diyerek mırıldanışın yüreğimde yankılansın
__Final, az önceki kararlılığın nasıl karşılanması gerektiği yönünde tüm samimiyetini sergiler. Şair, sevdiğine öyle veya böyle bir şekilde ulaşacaktır o halde sevilen de kendi üzerine düşeni yerine getirmelidir ki bu ona çok da ağır bir yük olarak sunulmamıştır. Sessiz bir mırıldanışı dahi şair tarafından duyumsanacaktır. Çünkü bu sevgi, yaşanmışlıkta olsun veya olmasın çok değerli bir hazinenin korunması niteliğindedir.
Şiir her ne kadar bu dizelerle finale ermişse de bende bıraktığı final, şairin bölüm aralarında “yüzleşme”ye dair gerçekleştirdiği o ince ritmdir.
Sahi senden başka kim koruyabilir meltemlerden
Maviliklere iz bırakırken üşüyen yakamozları?
Üstadım, şiirinizi Bülent Ortaçgil’den “bu kalp seni unutur mu? ” eşliğinde izledim ve gördüm ki evet bu şiir “bir avuç telaş”tır; Kendini sevgiye adayan insanların o direngen duruşlarında…
Şiir ve dostluktaki erdemli sesinize derin sevgi ve saygılarımla,
mine gültepe
,,,,,,,,,,,,,,,ön söz...........
,,,Denk geldiğim bir ürünü bir kaliteli emeği sizinle paylaşmak istedim, şairimiz sevgili necdet arslan'ın sayfasına konuk iken, şairimizin...bir avuç telaş..isimli şiirine gördüğüm ve aşağıya sunduğum yorumu özenle incelemek, irdelemekte yarar var,,diye düşündüm..
.
..Edebiyatımızın engin, dinamik ve minik bir eşkali bence, inanmak gerekir ki, sevgi de dahil her işin yolu emeğe çıkmakta, eylemsel olarak bu amele güzergahında seyretmektedir,,,
...Yine kenrdileri de şair olan mine hanımefendi, bu güzel şiiri, şiire parelel olarak anatomik endamının krokisini çıkarmış ve sunumunu yapmış bulunmaktadır.,
...Günümüz edebayıtının kalitesine dayalı şikayetleri minimize edecek bu çala-kalem olmayan, akadamik litaratürü ile de deskleyip, hezeyansız ve yansız çıkarımı sizinle :
paylaşmak istedim teşekkür ederim
ilhami
--------------------------
.......mine gültepe hanımefendilerin,..,şiirsel analizi..
Şiir uğraşısında bilimsel izdüşümlerini duygu dünyasına son derece dengeli bir biçimde taşıyan ve bunu yaparken şiirin işlerliğini kendinden çok daha ön planda tutan ender kalem dostlarımızdan Necdet Arslan'ın 'Bir Avuç Telaş'ına merhaba demek Nisan yağmuruna hoş geldin demek mi yoksa?
Bugün mor renkler içinde
Usulcacık yürürken kaldırımlardan
Gülümse cisil cisil boşalan sulu sepken yağmurlara
Ayakların sular içinde kalırsa kalsın
Öldürmez ki adamı,ıslanabildiği kadar ıslansın
__Dizeler ardına saklanmış bir ruhun neredeyse şiirin ismine muhalif
olabilecek kadar o dingin ve asude sesiyle şiire adım atıyoruz. Şairin bu seferki seçimi, zamanın en gerçek boyutu olan 'an'dan yanadır. Kendini bir süreliğine bu örgünün dışına alır ve muhattabına 'yaşamsal' olanı sunmaya başlar. Elbette içeriğinde şair de vardır ama o, sahnedeki yerini perdenin bir köşesinde ayarlamıştır. Bu yolculuğa sadece siluetiyle eşlik ettiği görülüyor, en azından şimdilik…
Kim bilir senden başka
Denizin sularını nefesiyle kabartmayı
Yeter ki bir kez üfle
Köpüklü halkalar çocuklar gibi oynaşsın
Sahi senden başka kim koruyabilir meltemlerden
Maviliklere iz bırakırken üşüyen yakamozları?
Uzatsana şimdi umudumu sakladığım sulara kollarını
Beni sardığı gibi onları da sarsın…
__Şiir geliştikçe, girişte az oranda ifade edilen 'dilek veya istek' duyguları giderek daha belirgin bir tabloya dönüşüyor. Necdet Arslan'ın, şiirde 'yalın ve temiz dil' kullanımını son derece önemseyen bir kalem olduğunu düşünüyorum. Uğraşısındaki bu özenli duruşu hemen her şiirinde duyumsamamak mümkün değil. Ayrıca onun şiirlerinde dikkatimi çeken bir diğer detay ise 'şiir'de olabildiğince karmaşıklıktan uzak durmasıdır. Öyle ki bu durum, insanın zaman zaman içine düştüğü nesnel hakimiyeti veya felsefenin o ağır yorganı altındaki 'kaos' sürecini dahi aydınlatmaya yetiyor. Bana göre bu bir bakıma sahip olduğu misyonu görebilmemiz açısından da etkili bir örnektir. Çünkü şair dostumuz, şiirin doğru kavranması ve algılamasında kolaylık sağlayan 'dil' unsurunu asla gözardı etmiyor.
İçimde bir başka depreşip dururken sevinçler
İzlerine bakıp bakıp duran dudaklarım
Şimdi hangi avuntularla susup da uslansın?
Boş ver yakınmalarıma sevgili
Avutmak istersen eğer
Mehtabına çağıran gecenin içine azar azar dolan karanlıklara
Dalından sarkan kirazlar örneği dokunuver parmaklarınla
Her taraf kıpkırmızıya boyansın…
__İçsellik artık penceresini ardına kadar açmıştır. Karşımızda, yaşanan veya yaşanması olası görünen bir sevgi duruyor ve bu sevgi şiire özel damgasını vurmaya azimli gözüküyor. Şair; rengiyle, mehtabıyla, kirazıyla veya öznelde sürekli devinim halinde olan duygusal iniş çıkışlarıyla yani tam anlamıyla 'yaşamak' olgusunun, aslında sevgiliyle anlam kazandığına dikkat çekmekte gecikmemiş…
Şiirin bütününe baktığımızda 'gelişme' bölümünün neredeyse tamamı sevgiliye ayrılmıştır. Bu teknikte böyledir ama anlamda şiir, sevgiliyle yola çıkmıştır ve devamında şairini konuşturmaya başlamıştır. Sevgide zaman zaman her birimizin yaşadığı/yaşattığı o 'çocuksu' alınganlıklar şairde de en duru haliyle can buluyor. Bir yandan “boşver” serzenişini sunarken diğer yandan da yapıcı dizeleriyle aslında hissettiği sevgiye halen yakın durduğunun altını çiziyor. Elbette ondaki bu sabitliğin tek kaynağı da sevginin en sağlam unsurlarından biri olan “özlem”dir.
Ay ışığı oyunları altında kararlı bir gölge olup
Bir adaya sığınır gibi kulaç kulaç sana varacağım.
Çünkü sen sığınabileceğim en tekin limansın
__Kişisel öneriler ışığında dile gelen istekler, kaleme kararlı bir süreç başlatmıştır. Bu sürecin, şiirin gelişme bölümü sonunda işlenmiş olması gerçekçi bir tutumun yansımasıdır. Çünkü kişi “karar verme” sürecine ancak uzun bir irdeleme sonucu varabilir. Ani karar, her zaman keder ve pişmanlık duygularını kendisiyle beraber taşıma eğilimine sahiptir. O halde şair dostumuzun tercihte karar noktasına gelmiş olması da son derece doğal gözükmektedir.
Bu dizeler aynı zamanda başka bir “durum”un daha varlığını ortaya koyuyor.
Şöyle ki şimdiye kadar şiirin bariz biçimde sunduğu bu sevgi, kişinin sadece düş dünyasına ait olabilir mi? Veya kişi geçmişte yaşanmış ama halen unutulmamış bir aşk’ın ayak izlerinde yine o an’ı mı yaşıyor? Kim bilir belki de gerçekten bu aşkın yüzü “şimdi”ye bakıyordur?
İşte şiirde duru anlatım ve yalın dil kullanımının asıl başarısı da burada yatar. Kendini ifadede hem karmaşıklıktan uzak duracaksınız hem de bunca net üslupla akılları karıştıracaksınız. Unutmadan, şair dostumuzun bu yönünden, kişisel olarak şiir adına önemli öğretiler aldığımı söylemeliyim.
Bu sancılı ikilemi aşabilmek, her şairin harcına katılmış bir şey değildir. Kaldı ki “şair harcı” doğuştan hazırlanmış bir yemeğin bazen çok erken saatlerde bazen de tüm gecikmişliği ile okuyucuya sunulmasıdır. Er veya geç bu yemek, okuyucuya “ziyafet”i tattırır çünkü mutfaktaki işçilik çok özenli tutulmuştur. Eller yıkanmadan asla yemek yapımına geçilmemelidir. Şiir de işte yaşamla bu kadar özdeştir.
Şair, mutfağa girerken kendini tümüyle arındırır. Bazen alelacele insani özellikleriyle yani öfkesi, korkusu veya ani sevinçleriyle, kısacası tüm kirlenmişliğiyle de girdiği olur ama bu durum, şiire gerçekten gönül vermiş kalemde mutlak surette ders alınması biçiminde hissedilir ve şair yeniden mutfak kapısını aslolan “ilke”siyle açar.
Finale geçmeden değinmek gerekirse; şiir, dinamikliğini elbette önce tema'sından alıyor ama tema'nın doğru işlenişi, herhangi bir sıkılganlık veya yorgunluk yaratmamıştır. Aksine okuyucusunu, bu sevgi nasıl yürüyor ya da yürümüştür merakında tutabilmiştir.
Kelime dizimlerinin belli kıstaslara sıkıştırılmadan düzenlenmiş olması, şiirin sesini duyularımıza çok rahat taşıyor.
Ahenk, önce duygunun etkinliğinde gerçekleşiyor ki sevgiye dair duyguların bu denli temiz kalmış olması, şiire başlıbaşına bir ahenk getirmiştir.
Şair duruşu ise şiirin yanında yer alıp aynı zamanda onu özgür bırakmasıyla örnek gösterilebilecek düzeydedir.
Okuyucusunu geleceğe taşıma olgusuna bakarsak; bunun daha çok okuyanın kapasitesine bağlıyorum. Çünkü şiir 'sevgi' temasını yeterince ve doğru biçimde aydınlığa çıkarmıştır ama okuyucunun bu ışığa nasıl bakacağı önemlidir. Ya gözleri kamaşmış vaziyette 'güzel bir şiirdi' diye ayrılacaktır ya da 'acaba sevgide neyi yanlış yapıyorum/yapıyoruz' sorgusuyla onu geleceğe almakta fark yaratacaktır.
Bir avuç telaş içinde beni karşılarken
Yüzüme vuran rüzgara sinen nefesinle
‘’Buradayım ey sevgili’’ diyerek mırıldanışın yüreğimde yankılansın
__Final, az önceki kararlılığın nasıl karşılanması gerektiği yönünde tüm samimiyetini sergiler. Şair, sevdiğine öyle veya böyle bir şekilde ulaşacaktır o halde sevilen de kendi üzerine düşeni yerine getirmelidir ki bu ona çok da ağır bir yük olarak sunulmamıştır. Sessiz bir mırıldanışı dahi şair tarafından duyumsanacaktır. Çünkü bu sevgi, yaşanmışlıkta olsun veya olmasın çok değerli bir hazinenin korunması niteliğindedir.
Şiir her ne kadar bu dizelerle finale ermişse de bende bıraktığı final, şairin bölüm aralarında “yüzleşme”ye dair gerçekleştirdiği o ince ritmdir.
Sahi senden başka kim koruyabilir meltemlerden
Maviliklere iz bırakırken üşüyen yakamozları?
Üstadım, şiirinizi Bülent Ortaçgil’den “bu kalp seni unutur mu? ” eşliğinde izledim ve gördüm ki evet bu şiir “bir avuç telaş”tır; Kendini sevgiye adayan insanların o direngen duruşlarında…
Şiir ve dostluktaki erdemli sesinize derin sevgi ve saygılarımla,
mine gültepe
,,,,,,,,,,,,,,,ön söz...........
,,,Denk geldiğim bir ürünü bir kaliteli emeği sizinle paylaşmak istedim, şairimiz sevgili necdet arslan'ın sayfasına konuk iken, şairimizin...bir avuç telaş..isimli şiirine gördüğüm ve aşağıya sunduğum yorumu özenle incelemek, irdelemekte yarar var,,diye düşündüm..
.
..Edebiyatımızın engin, dinamik ve minik bir eşkali bence, inanmak gerekir ki, sevgi de dahil her işin yolu emeğe çıkmakta, eylemsel olarak bu amele güzergahında seyretmektedir,,,
...Yine kenrdileri de şair olan mine hanımefendi, bu güzel şiiri, şiire parelel olarak anatomik endamının krokisini çıkarmış ve sunumunu yapmış bulunmaktadır.,
...Günümüz edebayıtının kalitesine dayalı şikayetleri minimize edecek bu çala-kalem olmayan, akadamik litaratürü ile de deskleyip, hezeyansız ve yansız çıkarımı sizinle :
paylaşmak istedim teşekkür ederim
ilhami
--------------------------
.......mine gültepe hanımefendilerin,..,şiirsel analizi..
Şiir uğraşısında bilimsel izdüşümlerini duygu dünyasına son derece dengeli bir biçimde taşıyan ve bunu yaparken şiirin işlerliğini kendinden çok daha ön planda tutan ender kalem dostlarımızdan Necdet Arslan'ın 'Bir Avuç Telaş'ına merhaba demek Nisan yağmuruna hoş geldin demek mi yoksa?
Bugün mor renkler içinde
Usulcacık yürürken kaldırımlardan
Gülümse cisil cisil boşalan sulu sepken yağmurlara
Ayakların sular içinde kalırsa kalsın
Öldürmez ki adamı,ıslanabildiği kadar ıslansın
__Dizeler ardına saklanmış bir ruhun neredeyse şiirin ismine muhalif
olabilecek kadar o dingin ve asude sesiyle şiire adım atıyoruz. Şairin bu seferki seçimi, zamanın en gerçek boyutu olan 'an'dan yanadır. Kendini bir süreliğine bu örgünün dışına alır ve muhattabına 'yaşamsal' olanı sunmaya başlar. Elbette içeriğinde şair de vardır ama o, sahnedeki yerini perdenin bir köşesinde ayarlamıştır. Bu yolculuğa sadece siluetiyle eşlik ettiği görülüyor, en azından şimdilik…
Kim bilir senden başka
Denizin sularını nefesiyle kabartmayı
Yeter ki bir kez üfle
Köpüklü halkalar çocuklar gibi oynaşsın
Sahi senden başka kim koruyabilir meltemlerden
Maviliklere iz bırakırken üşüyen yakamozları?
Uzatsana şimdi umudumu sakladığım sulara kollarını
Beni sardığı gibi onları da sarsın…
__Şiir geliştikçe, girişte az oranda ifade edilen 'dilek veya istek' duyguları giderek daha belirgin bir tabloya dönüşüyor. Necdet Arslan'ın, şiirde 'yalın ve temiz dil' kullanımını son derece önemseyen bir kalem olduğunu düşünüyorum. Uğraşısındaki bu özenli duruşu hemen her şiirinde duyumsamamak mümkün değil. Ayrıca onun şiirlerinde dikkatimi çeken bir diğer detay ise 'şiir'de olabildiğince karmaşıklıktan uzak durmasıdır. Öyle ki bu durum, insanın zaman zaman içine düştüğü nesnel hakimiyeti veya felsefenin o ağır yorganı altındaki 'kaos' sürecini dahi aydınlatmaya yetiyor. Bana göre bu bir bakıma sahip olduğu misyonu görebilmemiz açısından da etkili bir örnektir. Çünkü şair dostumuz, şiirin doğru kavranması ve algılamasında kolaylık sağlayan 'dil' unsurunu asla gözardı etmiyor.
İçimde bir başka depreşip dururken sevinçler
İzlerine bakıp bakıp duran dudaklarım
Şimdi hangi avuntularla susup da uslansın?
Boş ver yakınmalarıma sevgili
Avutmak istersen eğer
Mehtabına çağıran gecenin içine azar azar dolan karanlıklara
Dalından sarkan kirazlar örneği dokunuver parmaklarınla
Her taraf kıpkırmızıya boyansın…
__İçsellik artık penceresini ardına kadar açmıştır. Karşımızda, yaşanan veya yaşanması olası görünen bir sevgi duruyor ve bu sevgi şiire özel damgasını vurmaya azimli gözüküyor. Şair; rengiyle, mehtabıyla, kirazıyla veya öznelde sürekli devinim halinde olan duygusal iniş çıkışlarıyla yani tam anlamıyla 'yaşamak' olgusunun, aslında sevgiliyle anlam kazandığına dikkat çekmekte gecikmemiş…
Şiirin bütününe baktığımızda 'gelişme' bölümünün neredeyse tamamı sevgiliye ayrılmıştır. Bu teknikte böyledir ama anlamda şiir, sevgiliyle yola çıkmıştır ve devamında şairini konuşturmaya başlamıştır. Sevgide zaman zaman her birimizin yaşadığı/yaşattığı o 'çocuksu' alınganlıklar şairde de en duru haliyle can buluyor. Bir yandan “boşver” serzenişini sunarken diğer yandan da yapıcı dizeleriyle aslında hissettiği sevgiye halen yakın durduğunun altını çiziyor. Elbette ondaki bu sabitliğin tek kaynağı da sevginin en sağlam unsurlarından biri olan “özlem”dir.
Ay ışığı oyunları altında kararlı bir gölge olup
Bir adaya sığınır gibi kulaç kulaç sana varacağım.
Çünkü sen sığınabileceğim en tekin limansın
__Kişisel öneriler ışığında dile gelen istekler, kaleme kararlı bir süreç başlatmıştır. Bu sürecin, şiirin gelişme bölümü sonunda işlenmiş olması gerçekçi bir tutumun yansımasıdır. Çünkü kişi “karar verme” sürecine ancak uzun bir irdeleme sonucu varabilir. Ani karar, her zaman keder ve pişmanlık duygularını kendisiyle beraber taşıma eğilimine sahiptir. O halde şair dostumuzun tercihte karar noktasına gelmiş olması da son derece doğal gözükmektedir.
Bu dizeler aynı zamanda başka bir “durum”un daha varlığını ortaya koyuyor.
Şöyle ki şimdiye kadar şiirin bariz biçimde sunduğu bu sevgi, kişinin sadece düş dünyasına ait olabilir mi? Veya kişi geçmişte yaşanmış ama halen unutulmamış bir aşk’ın ayak izlerinde yine o an’ı mı yaşıyor? Kim bilir belki de gerçekten bu aşkın yüzü “şimdi”ye bakıyordur?
İşte şiirde duru anlatım ve yalın dil kullanımının asıl başarısı da burada yatar. Kendini ifadede hem karmaşıklıktan uzak duracaksınız hem de bunca net üslupla akılları karıştıracaksınız. Unutmadan, şair dostumuzun bu yönünden, kişisel olarak şiir adına önemli öğretiler aldığımı söylemeliyim.
Bu sancılı ikilemi aşabilmek, her şairin harcına katılmış bir şey değildir. Kaldı ki “şair harcı” doğuştan hazırlanmış bir yemeğin bazen çok erken saatlerde bazen de tüm gecikmişliği ile okuyucuya sunulmasıdır. Er veya geç bu yemek, okuyucuya “ziyafet”i tattırır çünkü mutfaktaki işçilik çok özenli tutulmuştur. Eller yıkanmadan asla yemek yapımına geçilmemelidir. Şiir de işte yaşamla bu kadar özdeştir.
Şair, mutfağa girerken kendini tümüyle arındırır. Bazen alelacele insani özellikleriyle yani öfkesi, korkusu veya ani sevinçleriyle, kısacası tüm kirlenmişliğiyle de girdiği olur ama bu durum, şiire gerçekten gönül vermiş kalemde mutlak surette ders alınması biçiminde hissedilir ve şair yeniden mutfak kapısını aslolan “ilke”siyle açar.
Finale geçmeden değinmek gerekirse; şiir, dinamikliğini elbette önce tema'sından alıyor ama tema'nın doğru işlenişi, herhangi bir sıkılganlık veya yorgunluk yaratmamıştır. Aksine okuyucusunu, bu sevgi nasıl yürüyor ya da yürümüştür merakında tutabilmiştir.
Kelime dizimlerinin belli kıstaslara sıkıştırılmadan düzenlenmiş olması, şiirin sesini duyularımıza çok rahat taşıyor.
Ahenk, önce duygunun etkinliğinde gerçekleşiyor ki sevgiye dair duyguların bu denli temiz kalmış olması, şiire başlıbaşına bir ahenk getirmiştir.
Şair duruşu ise şiirin yanında yer alıp aynı zamanda onu özgür bırakmasıyla örnek gösterilebilecek düzeydedir.
Okuyucusunu geleceğe taşıma olgusuna bakarsak; bunun daha çok okuyanın kapasitesine bağlıyorum. Çünkü şiir 'sevgi' temasını yeterince ve doğru biçimde aydınlığa çıkarmıştır ama okuyucunun bu ışığa nasıl bakacağı önemlidir. Ya gözleri kamaşmış vaziyette 'güzel bir şiirdi' diye ayrılacaktır ya da 'acaba sevgide neyi yanlış yapıyorum/yapıyoruz' sorgusuyla onu geleceğe almakta fark yaratacaktır.
Bir avuç telaş içinde beni karşılarken
Yüzüme vuran rüzgara sinen nefesinle
‘’Buradayım ey sevgili’’ diyerek mırıldanışın yüreğimde yankılansın
__Final, az önceki kararlılığın nasıl karşılanması gerektiği yönünde tüm samimiyetini sergiler. Şair, sevdiğine öyle veya böyle bir şekilde ulaşacaktır o halde sevilen de kendi üzerine düşeni yerine getirmelidir ki bu ona çok da ağır bir yük olarak sunulmamıştır. Sessiz bir mırıldanışı dahi şair tarafından duyumsanacaktır. Çünkü bu sevgi, yaşanmışlıkta olsun veya olmasın çok değerli bir hazinenin korunması niteliğindedir.
Şiir her ne kadar bu dizelerle finale ermişse de bende bıraktığı final, şairin bölüm aralarında “yüzleşme”ye dair gerçekleştirdiği o ince ritmdir.
Sahi senden başka kim koruyabilir meltemlerden
Maviliklere iz bırakırken üşüyen yakamozları?
Üstadım, şiirinizi Bülent Ortaçgil’den “bu kalp seni unutur mu? ” eşliğinde izledim ve gördüm ki evet bu şiir “bir avuç telaş”tır; Kendini sevgiye adayan insanların o direngen duruşlarında…
Şiir ve dostluktaki erdemli sesinize derin sevgi ve saygılarımla,
mine gültepe
Şiir uğraşısında bilimsel izdüşümlerini duygu dünyasına son derece dengeli bir biçimde taşıyan ve bunu yaparken şiirin işlerliğini kendinden çok daha ön planda tutan ender kalem dostlarımızdan Necdet Arslan'ın 'Bir Avuç Telaş'ına merhaba demek Nisan yağmuruna hoş geldin demek mi yoksa?
Bugün mor renkler içinde
Usulcacık yürürken kaldırımlardan
Gülümse cisil cisil boşalan sulu sepken yağmurlara
Ayakların sular içinde kalırsa kalsın
Öldürmez ki adamı,ıslanabildiği kadar ıslansın
__Dizeler ardına saklanmış bir ruhun neredeyse şiirin ismine muhalif
olabilecek kadar o dingin ve asude sesiyle şiire adım atıyoruz. Şairin bu seferki seçimi, zamanın en gerçek boyutu olan 'an'dan yanadır. Kendini bir süreliğine bu örgünün dışına alır ve muhattabına 'yaşamsal' olanı sunmaya başlar. Elbette içeriğinde şair de vardır ama o, sahnedeki yerini perdenin bir köşesinde ayarlamıştır. Bu yolculuğa sadece siluetiyle eşlik ettiği görülüyor, en azından şimdilik…
Kim bilir senden başka
Denizin sularını nefesiyle kabartmayı
Yeter ki bir kez üfle
Köpüklü halkalar çocuklar gibi oynaşsın
Sahi senden başka kim koruyabilir meltemlerden
Maviliklere iz bırakırken üşüyen yakamozları?
Uzatsana şimdi umudumu sakladığım sulara kollarını
Beni sardığı gibi onları da sarsın…
__Şiir geliştikçe, girişte az oranda ifade edilen 'dilek veya istek' duyguları giderek daha belirgin bir tabloya dönüşüyor. Necdet Arslan'ın, şiirde 'yalın ve temiz dil' kullanımını son derece önemseyen bir kalem olduğunu düşünüyorum. Uğraşısındaki bu özenli duruşu hemen her şiirinde duyumsamamak mümkün değil. Ayrıca onun şiirlerinde dikkatimi çeken bir diğer detay ise 'şiir'de olabildiğince karmaşıklıktan uzak durmasıdır. Öyle ki bu durum, insanın zaman zaman içine düştüğü nesnel hakimiyeti veya felsefenin o ağır yorganı altındaki 'kaos' sürecini dahi aydınlatmaya yetiyor. Bana göre bu bir bakıma sahip olduğu misyonu görebilmemiz açısından da etkili bir örnektir. Çünkü şair dostumuz, şiirin doğru kavranması ve algılamasında kolaylık sağlayan 'dil' unsurunu asla gözardı etmiyor.
İçimde bir başka depreşip dururken sevinçler
İzlerine bakıp bakıp duran dudaklarım
Şimdi hangi avuntularla susup da uslansın?
Boş ver yakınmalarıma sevgili
Avutmak istersen eğer
Mehtabına çağıran gecenin içine azar azar dolan karanlıklara
Dalından sarkan kirazlar örneği dokunuver parmaklarınla
Her taraf kıpkırmızıya boyansın…
__İçsellik artık penceresini ardına kadar açmıştır. Karşımızda, yaşanan veya yaşanması olası görünen bir sevgi duruyor ve bu sevgi şiire özel damgasını vurmaya azimli gözüküyor. Şair; rengiyle, mehtabıyla, kirazıyla veya öznelde sürekli devinim halinde olan duygusal iniş çıkışlarıyla yani tam anlamıyla 'yaşamak' olgusunun, aslında sevgiliyle anlam kazandığına dikkat çekmekte gecikmemiş…
Şiirin bütününe baktığımızda 'gelişme' bölümünün neredeyse tamamı sevgiliye ayrılmıştır. Bu teknikte böyledir ama anlamda şiir, sevgiliyle yola çıkmıştır ve devamında şairini konuşturmaya başlamıştır. Sevgide zaman zaman her birimizin yaşadığı/yaşattığı o 'çocuksu' alınganlıklar şairde de en duru haliyle can buluyor. Bir yandan “boşver” serzenişini sunarken diğer yandan da yapıcı dizeleriyle aslında hissettiği sevgiye halen yakın durduğunun altını çiziyor. Elbette ondaki bu sabitliğin tek kaynağı da sevginin en sağlam unsurlarından biri olan “özlem”dir.
Ay ışığı oyunları altında kararlı bir gölge olup
Bir adaya sığınır gibi kulaç kulaç sana varacağım.
Çünkü sen sığınabileceğim en tekin limansın
__Kişisel öneriler ışığında dile gelen istekler, kaleme kararlı bir süreç başlatmıştır. Bu sürecin, şiirin gelişme bölümü sonunda işlenmiş olması gerçekçi bir tutumun yansımasıdır. Çünkü kişi “karar verme” sürecine ancak uzun bir irdeleme sonucu varabilir. Ani karar, her zaman keder ve pişmanlık duygularını kendisiyle beraber taşıma eğilimine sahiptir. O halde şair dostumuzun tercihte karar noktasına gelmiş olması da son derece doğal gözükmektedir.
Bu dizeler aynı zamanda başka bir “durum”un daha varlığını ortaya koyuyor.
Şöyle ki şimdiye kadar şiirin bariz biçimde sunduğu bu sevgi, kişinin sadece düş dünyasına ait olabilir mi? Veya kişi geçmişte yaşanmış ama halen unutulmamış bir aşk’ın ayak izlerinde yine o an’ı mı yaşıyor? Kim bilir belki de gerçekten bu aşkın yüzü “şimdi”ye bakıyordur?
İşte şiirde duru anlatım ve yalın dil kullanımının asıl başarısı da burada yatar. Kendini ifadede hem karmaşıklıktan uzak duracaksınız hem de bunca net üslupla akılları karıştıracaksınız. Unutmadan, şair dostumuzun bu yönünden, kişisel olarak şiir adına önemli öğretiler aldığımı söylemeliyim.
Bu sancılı ikilemi aşabilmek, her şairin harcına katılmış bir şey değildir. Kaldı ki “şair harcı” doğuştan hazırlanmış bir yemeğin bazen çok erken saatlerde bazen de tüm gecikmişliği ile okuyucuya sunulmasıdır. Er veya geç bu yemek, okuyucuya “ziyafet”i tattırır çünkü mutfaktaki işçilik çok özenli tutulmuştur. Eller yıkanmadan asla yemek yapımına geçilmemelidir. Şiir de işte yaşamla bu kadar özdeştir.
Şair, mutfağa girerken kendini tümüyle arındırır. Bazen alelacele insani özellikleriyle yani öfkesi, korkusu veya ani sevinçleriyle, kısacası tüm kirlenmişliğiyle de girdiği olur ama bu durum, şiire gerçekten gönül vermiş kalemde mutlak surette ders alınması biçiminde hissedilir ve şair yeniden mutfak kapısını aslolan “ilke”siyle açar.
Finale geçmeden değinmek gerekirse; şiir, dinamikliğini elbette önce tema'sından alıyor ama tema'nın doğru işlenişi, herhangi bir sıkılganlık veya yorgunluk yaratmamıştır. Aksine okuyucusunu, bu sevgi nasıl yürüyor ya da yürümüştür merakında tutabilmiştir.
Kelime dizimlerinin belli kıstaslara sıkıştırılmadan düzenlenmiş olması, şiirin sesini duyularımıza çok rahat taşıyor.
Ahenk, önce duygunun etkinliğinde gerçekleşiyor ki sevgiye dair duyguların bu denli temiz kalmış olması, şiire başlıbaşına bir ahenk getirmiştir.
Şair duruşu ise şiirin yanında yer alıp aynı zamanda onu özgür bırakmasıyla örnek gösterilebilecek düzeydedir.
Okuyucusunu geleceğe taşıma olgusuna bakarsak; bunun daha çok okuyanın kapasitesine bağlıyorum. Çünkü şiir 'sevgi' temasını yeterince ve doğru biçimde aydınlığa çıkarmıştır ama okuyucunun bu ışığa nasıl bakacağı önemlidir. Ya gözleri kamaşmış vaziyette 'güzel bir şiirdi' diye ayrılacaktır ya da 'acaba sevgide neyi yanlış yapıyorum/yapıyoruz' sorgusuyla onu geleceğe almakta fark yaratacaktır.
Bir avuç telaş içinde beni karşılarken
Yüzüme vuran rüzgara sinen nefesinle
‘’Buradayım ey sevgili’’ diyerek mırıldanışın yüreğimde yankılansın
__Final, az önceki kararlılığın nasıl karşılanması gerektiği yönünde tüm samimiyetini sergiler. Şair, sevdiğine öyle veya böyle bir şekilde ulaşacaktır o halde sevilen de kendi üzerine düşeni yerine getirmelidir ki bu ona çok da ağır bir yük olarak sunulmamıştır. Sessiz bir mırıldanışı dahi şair tarafından duyumsanacaktır. Çünkü bu sevgi, yaşanmışlıkta olsun veya olmasın çok değerli bir hazinenin korunması niteliğindedir.
Şiir her ne kadar bu dizelerle finale ermişse de bende bıraktığı final, şairin bölüm aralarında “yüzleşme”ye dair gerçekleştirdiği o ince ritmdir.
Sahi senden başka kim koruyabilir meltemlerden
Maviliklere iz bırakırken üşüyen yakamozları?
Üstadım, şiirinizi Bülent Ortaçgil’den “bu kalp seni unutur mu? ” eşliğinde izledim ve gördüm ki evet bu şiir “bir avuç telaş”tır; Kendini sevgiye adayan insanların o direngen duruşlarında…
Şiir ve dostluktaki erdemli sesinize derin sevgi ve saygılarımla,
Peşinden koştuğum gamzeler duysun ayak seslerimi
Gelip baş ucuma kurulsun
Ve en işveli gülücükleriyle ballansın…
Ben öldüğümde gülümse ki, beni gamzende göme bilsinler (oğlumun şiirinden)
YARİN HER HALİNİN RUHTA YARATIĞI GÜZELLİĞİN BAŞA GELECEK HER OLUMSUZLUĞU HOŞ KARŞILADIĞI ÇOK HOŞ BİR ŞİİR.
SEVGİ BU OLSA GEREK Kİ HER HAL BAŞÜSTÜNE KONULMUŞ.SİZ SAYGIDEĞER AĞABEYİMİ, HOCAMI ŞİİRİ ÇOK GÜZEL İFADELERLE SÜSLEYEN ZENGİNLEŞTİREN O GÜZEL YÜREĞİNİZLE VE BU ŞİİRİ VARETMESİYLE KUTLUYOR+10 TAM PUANIMLA TEBRİK EDİYORUM.SAYGILAR
Bir avuç telaş içindeyken bile..zaman ayırıp,yeniden okuduğum şiiriniz harika...gönlünüze..elinize sağlık...sevgimle...saygımla...
HARİKA DİZİLER KUTLARIM ÜSTAD SELAM SİZE
Bu şiir ile ilgili 110 tane yorum bulunmakta