dalı kırılan bir ağacın susuzluğuna asın beni
yere düşen kanlı elmanın kabuğu gibi ziyafet verdiğiniz pahalı bir eğlence sofrasında soyup soğana çevirin
savaş atlarını yetiştirdiğiniz ahırlarda uyurum
sarayın en kuytu köşesinde dururum
yerlerde sürünen bembeyaz saçlarınızla bir gece yarısı uykumda boğun beni
kılıcınız her gün bileklerimi kessin
işe yaramayan pis bir bunak olduğumu her gün yüzüme vursun elleriniz
zehirli bir mantar gibi sarmaşıkların arkasında büyütün beni
denizin yuttuğu çöllerde susuz bırakın
yüzmesini bilmeyen balıkların hayata tutunuşunu kurtaracak kimse kalmasın
ben kendim atlayacağım o dibi görünmeyen kuyuya
nefes alamadığım dünyanın yörüngesinden bir kez olsun çıkartmayın beni
sonsuzluğun bittiği yerden geldim yanınıza
tanıdınız mı beni
rahmimden çıkan ellerinizi nasıl da kaldırdınız yukarıya
yanılmıyorsam bir de kılıç vardı avuçlarınızda
halbuki ben o elleri savaş meydanında doğurmadım
sen kendin süründün yılan gibi bataklığa
ben o avuçları çamurun içinde doğurmadım
benim doğurduğum çocuk ölümsüz değildir
gördüğüm rüya gerçek olamaz
başını okşayabileceğim yavru bir barış kuşu uçuyordu hayalimde
kafasını cesetlerden kaldıramayan akbaba değil
uçmasını öğretemezdim insanoğluna
ne de Tanrı gibi her yerde aynı anda bulunmasını
yırtıcı bir aslan gibi koşmasını asla öğretemezdim sana
ancak yere düştüğünde sarabilirdim yaranı
tekrardan ayağa kalkabilmen için seni kucaklamak...
kokunda kan seziyorum şimdi
girmiş olduğun savaşlarda yeni doğum yapmış bir annenin çığlıklarını...
sana 'oğlum...' demek için gelmedim yanına
önünde niye diz çöktüm sanıyorsun
sarayında neden yaşamak istediğimi sandın
uyandığında her sabah yüzüne tükürebilmek için
oğlunu savaş meydanlarında kaybeden bir ananın çığlıklarıdır bu tükürükler
düşmanınla gözgöze geldiğin ilk gündeki gibi boynunu bükmeden durabilmelisin karşımda
gururunu ayaklar altına alabilmelisin evlat
birgün işgal ettiğin kalelerde sığıntı bir köle gibi aç ve susuz kalacaksın
bir somun ekmek için yalvarırken izleyecekler seni
bir bardak su için boğulmayı göze alacaksın
yüzüne tükürdüğüm bu geceyi çok arayacaksın
o an ne zaman gelir bilmiyorum
en azından senin bencilliğin kadar mütevazi değilim
oğlunun yüzüne tükürebilmek için kambur belini doğrultmak zorunda kalan bunamış bir kadınım sadece
Eren ÇiçekKayıt Tarihi : 11.11.2018 13:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!