Tıngır mıngır yürüyen tren penceresinden,
Karanlığa dalarım, geçip cenderesinden…
Rayların musikisi kucaklarken geceyi,
Zaman yine düğümler çözdüğüm bilmeceyi…
İstasyonlar mahzundur, giden yolcular için…
Vefâsızdır hep yollar, neden yolcular için?
Işıl ışıl köyleri, şehirleri geçeriz,
Seyrederken geceyi gam şarabı içeriz…
Yolların türküsüdür karanlığı delen ses,
“Sıla” diye fısıldar mâverâdan gelen ses!
Menziller gurbet olur vagonların camında,
Bin bir keder şahlanır garibin merâmında…
Yorgun bakışır gözler, söyleyecek söz yoktur!
Olsa dahi ruhları eyleyecek söz yoktur…
Pek çoğu yenik düşer uyku denen güzele,
Trenin ninnisiyle raks eyleyen güzele…
Portakal çiçekleri kokusuyla selamlar,
Bu akşam trenini… Açık olursa camlar…
Adana’dan Yenice sonra Tarsus ciheti,
Mersin’e varır yolum özlerken memleketi…
Bayâtî’nin gönlünü okşar deniz iklimi,
Ben bozkırın oğluyum, deniz çok gerekli mi?
01.Aralık.2005
Güçer KafaKayıt Tarihi : 12.10.2006 12:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
01.Aralık.2005 akşamı, Doktora derslerinin yorgunluğuyla nihayete ermiş bir günün ardından, Adana'dan Mersin'e 19:15 Banliyö Treniyle dönerken yazılmış bir şiirdir. O akşamın esmer aydınlıklarla yarışan karanlığında, memleket hasreti öylesine fevkine erişmişti ki, bir an Erciyes'in yamaçlarına konmuş bir kartalın gözleriyle seyrettim hayalimdeki ışıltılı sahnede canlanan sıla diyarını...

TÜM YORUMLAR (1)