Son perdesi oynatılıyor vahşetin Güneydoğu’da,
Yine bir ölü geliyor yakınlardan,
Vicdandır katledilen…
Lanetleyerek tanık olmak bugünlere,
Savaşın kirli kamburunu taşımak zor…
İçilirken intikam yeminleri,
Daha cazip görünür ölüm,
Hayattan…
Peki; ama düşman kim?
Güçlük çeksek de birbirimizi tanımakta,
Acımızla,amacımızla,korkularımızla,
Biriz bu yaralı coğrafyada,
Aynı kaçak çayı paylaşarak yıllardır…
Gözlerimizin rengi farklı,
Ama aynıymış gözyaşlarımızın rengi…
İki annenin iki evladı,
Karşı karşıya dağlarda,
Türk anne şehidine ağıt yakarken,
Kürt anne “hain” denilmiş yavrusuna mersiyeler dizerken,
Aynılar farklı dilde aynı acıyla…
Karşılıklı acılar merhem olurmuş birbirine,
Bilemiyoruz,
Yastık altı ediyoruz çözümleri,
Duyarken içimiz yanarak bir ağıdı/sıtranı…
Kayarken yavruları bir yıldız gibi,
Tutmaya yetişemiyor semaya açılan elleri…
Her kapının ardında,
Aynı öykü,aynı roman,
Bir ağıt/bir sıtran…
Hep yirmi bir yaşında kalacak olan gençlerin,
Duvarları süsler fotoğrafları…
Savaş:
Roketle parçalanmış bir çocuk bedeni,
Mayına basan askerin kopan bacağı,
Yetim bırakılan binlerce çocuktur…
Yan yana dizilmiş ölü bedenler…
Cesetlerin kimliğini merak edenlerdenseniz,
Buna göre edecekseniz muamelenizi,
Mahkumsunuz vicdan muhasebenizi yapmaya…
Irkı olmaz ki insan ruhunun…
Aslolan tek şey kalır geride,
Bir ağıt/bir sıtran…
Ah Güneydoğu’m! ..
Olgunlaşmaya yeterdir çocuklarına,
İlk kez çift rakamlı sayılarla yazılması yaşlarının,
Çocuğun çokmuş senin,
Çocukluğunsa sinmiş namlu gölgelerine…
Kuşlar teselli eder ümit gözlü yavrularını,
Gökkuşağı renklerinde bakmaktır hayata,
Oysa hakları…
Nefeslerine karşı nefesmiş,
Hayat kumarlarının kuralı,
Mecburlar dinlemeye,
Ninni yerine,
Bir ağıdı/bir sıtranı…
Vah Güneydoğu’m! ..
Yedi kardeşin en talihsizi! ..
Kim bilir Fırat ve Dicle’nin vuslatını çekemeyen,
Hangi mitolojik tanrı tarafından lanetlenmiş toprağın acımasızca…
Günahlarının bedeliydi belki de bu laboratuvar,
Sende kefaretleri ödenmemiş…
Hüzün anlamını buluyor sende,
Hüznün=bir ağıt/bir sıtran…
Ah/vah Güneydoğu’m! ..
Özü değişmiyor bu vahşetin,
Farklılaşan dekor sadece…
Tren düdükleri,ayrılık şarkıları,
Askere uğurlanan delikanlılar…
Öldükleri gecenin sabahında,
Bir ağıt/bir sıtran…
Ey Güneydoğu’m! ..
Ayı örten bulutların olmadığı,
Ağaran her günün aydın olduğu,
Silahların sustuğu,
Çiçeklerin özgürce salındığı,
Tarlalara sevgi tohumları ekildiği,
Emeğin cömertçe geri döndüğü,
Çocukların gelecek kipli yüklemleri dillendirdiği,
Hudutların bittiği,
Sınırları çizenlere inat,
Sınırlarda yürüyeceğimiz günlerin geleceği,
Ocakların yeniden tüttüğü,
Barışın duman duman yayıldığı “sen”i göreceğiz,
Bir ağıt/bir sıtranla değil,
Bir halay/bir zılgıtla…
Gel Güneydoğu’m! ..
Tutun bana,
Kalk ayağa,
Hayatla ölüm güreş tutuyor sende,
Cehalet ve kan büküyor incecik bileklerini…
Ha gayret…
Teslim olmasın mülteci umutların başka yere,
Bir ağıtla bir sıtranın leşini savur,
Gizli mabedlerinin kubbelerine…
Gökyüzünde tabutları sürüklenen cenaze töreni yap onlara,
Bin umutla bin tebessümle…
Kayıt Tarihi : 1.5.2014 13:30:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Erol Urfalı](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/05/01/bir-agit-bir-stran.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!