Yaşamak ağrısıyla boğulan kalbim
parmak uçlarından sızan yengilerin
kül rengi sesiyle
gecenin kırbaç vurup kanattigi o saf bilincine
nasıl yazdın yabanıl tutsakligini!
Halbuki yorgun bir kuşun kanat ağrısıyla bakıyorsun
göğün Tanrısal mekanına.
Sessizliğin sanrisal sınırlarında gezinen usun
nasil da ezberlemiş kanatların hayalet seslerini.
Bir hışımla geçen zamanın etini kesiyorsun
susmak için.
Konuşsan kan kusacaksin belki.
Belki de üşüyen ölülerini dirilteceksin
bir şehri zaptetmek için.
Uyuyan yağmurlardan geldin.
Yeraltında biriktirdiğin sular
yeni yeni sürgünlerin acısına yürüyecektir.
Kabuğunu kıracak olan tohum
çeliğine duracak olan yaşamın
uğuldayan sesi olacaktır.
Kalbim,
sen ki sonsuz yalnızlığın kayasıni taşıyorsun
kayalasan sırtında.
Hünerli ellerin asırlık çınarların
esmer dallarından içiyor bilgeliğini.
Çünkü,
damarlarında gezinen kanın
petrollesen mavisi,
ölümün hükmüne yenilmedi ki!
Kalbim, benim kıyametim!
Nasıl yazdın bu tutsakligi,
dirimine yıldız kusarak
soluğuna kurşun sıkarak.
Kemiği ve acıyı unutarak.
Yorgun kuşun gagasıyla koparttigi
bin yıllık yaran değil mi...
11.03.2020
Gökhan SarıkayaKayıt Tarihi : 15.7.2021 14:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!