Şahım düşmüş dermansız aşklar yoluna,
Ölümden kara zincirler vurmuş koluna,
Varmış da hâr düşmüş göğsün soluna,
Bilmemiş ki zalim yurdunda ayrılık vaktidir.
Bir türkü yakmış elindeki rübab-ı hicranıyla,
Maşuk'un kalbini zâr eylemiş aşığın kanıyla,
Genç iken koymuş mezara onu tatlı canıyla,
Bilmemiş ki Maşuk'un gönlünde meşk vaktidir.
Bir değil, beş değil, on değil zalimin ordusu,
Sesim çıkmaz zannederler ölüm korkusu,
Zevkten delirir de coşar bu Yezid soylusu,
Bilmemiş ki yarınlar kötüler için nâr vaktidir.
Akmış da kan bu virân eller karanlığa gömülmüş
Yanmış bu ateş sultanımın sehpası devrilmiş,
Vurmuş da vurmuş Sofular evimin direği yıkılmış,
Bilmemiş ki sevda ehlinde isyan-ı sükut vaktidir.
Şahımın ahı, feryadı Kerbela'dan duyulmuş,
Dost meclisinin duvarına baykuşlar kurulmuş,
Kızıldağ'ın oyalı yazması Kızılırmak durulmuş,
Bilmemiş ki Hakk'ın eteğinde yangın vaktidir.
Dostun tellerine mâh-i güzelin zülfü dökülmüş,
Şahım çökmüş de kalbi kafesten sökülmüş,
Can dostu hayâ etmiş de boynu bükülmüş,
Bilmemiş ki Sivas ellerinde hasret vaktidir.
Kayıt Tarihi : 25.1.2022 00:37:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!