Öğrendikçe bulma ihtimalim azalacak biliyorum. Sadece kafamın içinde, sırf düşüncelerimde dünyanın merkezinden, evrenin son noktasına kadar her şeyi öğrenebilirim. Öğrenebilirim derken uzman olurum ya da bilim olarak öğrenirim değil de bilmek anlamında algılarım demek istiyorum. Bilmediğim bir şey istemem tüm bunların ötesinde olmalı... Duyularımla algılayabileceğim her şeyi bildiklerim arasında sayıyorum çünki. Bunun dışında olmalı en azından...
Paylaşım halinde yaşadığımız mekan ve akışına mani olamadığımız zaman zindanından, isyan edercesine bir kaçıştan ziyade, farklı nefes alıp vereceğim bir pencere bulmak umudundayım... Kader çemberini kırmak veya yok saymak değil sınırının sonuna ulaşmak hevesi ya da...
Meryem’e sunulan sofralar, denizin bağrını açması, bir anda yüzlerce yıl uyumak ve miraca çıkmak gibi olmalı ama onları biliyorum... Adı mucize olmamalı... Olduğunda ben koymalıyım o şeyin ismini anlamına uygun olarak...
Sonu olmayan bir yolculuk gibi görünüyor ilk bakışta. Öğrendikçe önemini yitiren bilinmeyen her şey ve yaşadıkça geçmiş olup ardımızda kalan bir hayat... Algılayabileceğimiz bu boyut geçmişten geleceğe aktarılan tecrübelerin tümüyle birlikte kader denilen bir çembere dönüşmüş. Biz de etrafımızda dönen bu çemberin içinde, düşmemek için adım atıyoruz. Hoş düşsek de değişen olmayacak aslında... Sadece yürüyormuşuz gibi yapmayacağız da yuvarlanıyor gözükeceğiz dışarıdan.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta