21.09.2005
Biliyorum artık gelmeyeceksin...
Yine sonbahar eteklerimize dolaşmaya başladı... Sesi kulaklarımızda... Soğuk rüzgârlarını hissetmeye başladık, bedenimiz kurudu, susuz kaldı... Eskisi gibi canlı ve parlak değil... Düşen yapraklar gibi... Birazdan bir deli fırtına kopacak... Alıp götürecek, yerinde bir şey bırakmayacak... Onu orada görenler ve bilenler şahit olarak kalacaklar sonsuza dek... Akıllarında hep var olacak, izleri hiç geçmeyecek... Onlar şahit oldular bir kere... Yaşamak mı zor, izleyip şahit olmak, bir şey yapamadan öyle izlemek mi daha zor, buna karar verecekler... Akıllarından uzun bir süre silinmeyecek... Anlatacaklar tanıdıklarına... O yaprak, o dal, o düşüş, o savruluş... Sonra diye başlayacak cümleler....
“Sonra bir daha hiç haber alınamadı o yapraktan. Ve “O” öylece kala kaldı... Giden yapraklarının arkasından dalları da güçsüzleşti... Hava ile kol kola dans eden dalların yerinde eser kalmadı... Bir dahaki baharı mı? Hayır... Kışı bekliyordu sabırsızlıkla, kendini tamamen bırakmak için, asla yeniden canlanmamak, yeniden hayat bulmamak ve can vermemek için... Hayat “O” yapraktaydı, son yaprak da terk etmişti onu... O zaman gerek yoktu... Madem dalında tutamıyordu, madem istediklerini veremiyordu, o zaman bir daha tekrarı da olmayacaktı....
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim