Seni izliyor, izledikçe tanıyor ve tanıdıkça seviyordum. Sevgim, hayatına çıkan kapıyı sabırsızca aramaya zorluyordu beni. Gözlerinden içime düşürdüğün yıldızları hiçbir gökyüzü konuk edemezdi ve hiçbir sen; gerçek olamazdı düşlerimdeki sen kadar. Yüreğinin yanlış adresine gitmekten korkuyordum ama istilaya hazır bir asker gibi ölüme de razıydım yüreğinin kapılarında...
Ve bir gece;
Bir sevinç çığlığı gibi düştün hayatımın orta yerine
İlahi bir armağan kabullendim seni,
Dişsiz gülümsemeleri gibi bebekliğimin..
Sadece bir dipnottu artık hüzünlerim
Değişmeye başlamıştı bir yaşamın yazgısı
Ve usulca aydınlanıyordu
Yüreğimin atlası...
Doyumsuz bir bakıştın gözlerimde. Sen uyurken seni seyretmeyi seviyordum. Bana gelen küçük ayaklarını, çocuksu hapşırmalarını, gülüşlerini seviyordum içime kattığı soluklar kadar. Yakamozun ele verdiği sevişmelerimize gülümseyen, şaşkın ışıklı yıldızlar kadar çok seviyordum seni. Bana “kuşum” demeni seviyordum, kuşların uçmayı sevdiği kadar. Anlattığım bir hikayeyi dinlerken tek kaşını kaldırmanı seviyordum, her hikayenin bir gün yaşanacağına olan inancın kadar. Yaşamın ortaklığını seviyordum, ortak bir yaşamı seninle, kısaca; ki bir ömür ne kadar kısaysa, seviyordum seni, ömrümü sevdiğim kadar...
Gel gör ki; sana söylediğim her söz, tutuklu kaldığım geçmişimin parmaklıklarından ulaştırabildiğim mektuplar gibiydi. Belleğimde derin bir yara gibi kalan ihanetler, yalanlar, tecavüze uğramış bakire hayaller itekliyordu beni sensizliğin derin uçurumlarına ve o yaralardan kan akıyordu, ben kanıyordum ortalık yerde.
Geçmişin geleneksel bir sabotajıydı bu geleceğe.
Zaman zaman, kendimi senden uzaklaştıracak kadar boğuşuyordum, içimdeki kavgacı, şüpheci, uzlaşmaz benle. En olağan bir hareketin veya sözün, ilişkimizin dökümüne kocaman bir soru işareti çizmem için yetiyordu. Reddettiğim, kötülediğim hatta bazen aşağıladığım insanlara benziyordum böyle zamanlarımda. Kendi içimdeki kavgalardan, ikimizi hırpalıyor, kan içinde bırakıyordum aşkımızın gül yüzünü. Aşkımı, yalan yanlış bir geçmişe teslim ediyordum, dosdoğru yaşanacak geleceğin, şaşkın bakışları arasında. Bana olan sevginin büyüklüğü de ayıramıyordu kavgalarımı. Ben de daha fazla çaba harcamıyordum, nasıl olsa derin şuurumun anlaşılmaz gizini çözer diyordum, neşeli, sıcak, sığınmacı çocuk halimle kefaletini öderim, affeder beni diyordum. Yüreğinin ayak sesleri uzaklaşmaya başlamıştı, duymuyordum. Sevgimle zamanın pusulamız olacağını düşünüyordum, kaç sokumluk canı vardı yelkovanın bilmiyordum.
Tüm özlemlerini; yaşlı, çirkin bir fahişenin yeşil elma ekşiliğindeki teninde dindirmek isteyen bir gemici gibi ihtiyacım vardı zaman denen fahişeye...
Neylersin ki elimizdeki şeylerin kırılabileceğini ancak onları elimizden düşürdükten sonra anlıyoruz. Bir kırılma sesiyle irkiliyoruz, nakarat haline getirdiğimiz yanlışlar marşını söylerken. Çok sevilmenin rutinliği ve açıklanamaz gücü, büyük bir hafıza kaybı gibi boşaltıyor yaşamımızı. Unutuyoruz bizim de ne kadar sevdiğimizi, ne kadar ihtiyacımız olduğunu bizi seven kişiye. Anlamsız bir kendine güven duygusuyla dolduruyoruz, usta sandığımız acemi yüreğimizi. Paylaşımları azaltıyor, bireyselleştiriyoruz sorunlarımızı, kendi sorunlarımızın çözümlemelerini arayacağımız insana, sorunlarımızın sebeplerini yüklemeye başlıyoruz ve sonra büyük bir şaşkınlıkla, “sen böyle değildin” diyoruz, bir türlü “biz böyle değildik” diyemiyoruz. İşte ben de, kendi yarattığım girdapta, aşkına sarılarak çıkmak varken, aşkını içeri çekerek boğuldum. Sesim git gide inceliyor sensizliğin bataklığında, tıkanmış bir soluk kadar çaresizim artık.
Şimdi bunları yazarken, ellerimden kayıyor aklım. Dünyanın bütün gemicileri, bir bir düğümlüyor boğazımı. Gözyaşlarımla dağılan mürekkep gibi darmadağınım. İçtikçe yazıyor, yazdıkça ağlıyor, ağladıkça öldürüyorum içimde kendimi. Tam 79 saat oldu uyumayalı ve 79 asır seni görmeyeli. Biliyorum, uyku beni bekliyor en acımasız kâbuslarını sunmak için.
Göz bebeklerimin direncini tutuşturuyor yokluğun;
En güzel rüyalarımızın tam orta yerine kurmuştum (kurmuştuk) ayrılığın saatini.
Artık sadece bir bilinç kaybıdır sensiz uykular.
Kayıt Tarihi : 26.6.2007 21:01:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Hakan Demirkan](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/06/26/bilinc-kaybi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!