GALILEO VE ENGİZİSYON
Hazırlayan: Ramazan Karakale
Galileo’nun Katolik Kilisesi ile çatışmasını başlatan ilk olay, 1632 yılında yayınlanan İki Dünya Sistemine İlişkin Diyalog adlı eseri olmuştu. O dönemde bilim dili Latince olmasına karşın bu kitap İtalyanca olarak ve oyun biçiminde yazılmıştı.; üstelik diyalog da sayılmazdı çünkü iki yerine üç kişi arasında geçiyor ve bu üç karakter durmaksızın tartışıyordu. Bunlardan biri olan Simplicio adındaki yaşlı adam Aristoteles öğretisini savunmakta ve bu nedenle diğer ikisi tarafından sürekli biçimde alaya alınmaktaydı. Sagredo adlı karakter Galileo’nun kendisi, üçüncü karakter ise Sagredo’nun söylediği her şeyi onaylayan bir dosttu Bu üç kişi arasında geçen tartışmaları eski astronomi ve fizik kavramlarının yanısıra dönemin felsefesini de çürütmek amacıyla kullanan Galileo buna karşılık Kopernikus sistemini savunuyor ve gözlemin yanısıra matematiksel kanıtlara dayanan teorilerin üstünlüğünü ileri sürüyordu. Galileo’nin Katolik Kilisesi içinde başta tanışıklıkları çok eskiyen dayanan Papa Sekizinci Urban olmak üzere çok güçlü dostları vardı, ama bunun yanı sıra Aristoteles öğretilene karşı çıkışları ve astronomi konusundaki devrimci görüşleri nedeni ile çok sayıda düşman da edinmişti. Bir söylenişe göre bunlardan biri Papa’nın kulağına kitapta modası geçmiş görüşlerinden dolayı alaya alınan yaşlı Simplicio’nun kendisini temsil ettiğini fısıldamış ve bu da Kilise açısından bardağı taşıran son damla olmuştu. En azından o zamana dek kendisini desteklemiş olan Papa’nın kitabın yayınlanmasını izleyen dönemde Galile’ye düşman kesildiğini ve engizisyon mahkemesince yargılanması emrini verdiğini biliyoruz.
1615 yılında,yani Galile’nin İki Dünya Sistemi ’nin yayınlanmasından on yedi yıl önce, o dönemde Papa olan 5. Paul, Dünya’nın dönüşüne ilişkin Kopernik kuramının incelenmesi için Katolik Kilisesi ileri gelenlerinden oluşan bir heyet atamış ve bu heyet, bir yıl süren çalışmalardan sonra kuramın İncil’e aykırı olduğu ve dinsizliğe çağrı çıkardığı gerekçisiyle Kopernik’in eserlerini ‘ düzeltilene dek’ yasaklamıştı. Kopernik yasalarının baş savunucusu olan Galileo’ya da bu öğretiye bağlı kalması ve sözlü ya da yazılı olarak savunmayı sürdürmesi durumunda engizisyon mahkemesine çıkarılacağı yolunda uyarı yapılmıştı. Bundan sonra astronomi konusunda uzun süre sessiz kalan Galileo bunun yerine teleskopun denizcilik alalında kullanılması ile mekanik ve statik gibi “zararsız” konulara yönelmişti. Galileo’nun Dostu, Papa Seçiliyor! 1624'te eski dostu Maffeo Barberini’nin Sekizinci Urban adı altında Papalığa seçilmesinden yüreklendi ve Roma’ya gitti. Papayı 1616 yılında çıkarılan ve Kopernik’in eserlerini yasaklayan yasanın yürürlükten kaldırılmasına razı etmeye çalıştı. Galile, bunu başaramamışsa da tarafsız bir dil kullanması koşuluyla eski ve yeni astronomileri karşılaştıran bir kitap yazmak için izin almıştı. Sonuçta ortaya çıkan İki Dünya Sisteminde Galileo her ne kadar görünüşte Simplicio ve Sagredo adlı karakterlerin ağından her iki görüşü de dile getirerek tarafszı olduğu izlenimini vermeye çalışıyorsa da gerçekte Kopernik sisteminin savunmasını üstlenmişti. İşte Galileo’nun sonunda engizisyon yargıçlarının önüne çıkmasını hazırlayan gerekçe de buydu. Yargıçlarla Galileo o arasında mahkeme salonunda süren tartışmanın gerçek konusu Dünyanın Güneş çevresinde dönüp dönmediğinden çok, bu görüşün benimsenmesinin Kilise açısından ortaya çıkaracağı sakıncalardı. Şöyle ki: Eğer yeni sistem geçerliyse, eski sisteme göre Tanrının ve onun seçilmiş kullarının bulunduğu gökyüzünün yedinci katı ne olacaktı? Yeni sistemde buna yer verilmiyor ve bu durum Kilise için önemli bir sorun yaratıyordu. Bunun yanı sıra yeni sistem, dünyamızdan başka dünyaların da var olduğunu ileri sürüyordu.(Buralar da insanlar yaşıyorsa o zaman ne olacaktı?) Bu insanlar Hıristiyan mıydı? Değillerse neden değillerdi? Varsayımsal dünyalarda yaşayan varsayımsal insanların dinlerinin bazı kişilerin bu denli ilgilendirmiş olmasının nedenini bilmiyorum; ama gerçekten de engizisyon mahkemesinin ileri sürdüğü sakıncalardan biri buydu.
) Katolik Kilisesi,Galile’nin görüşlerinin doğruluğunu ancak 1992 yılında kabullenebilmiştir. Galileo, Bruno ile aynı sonu paylaşmadı. Kopernik’in yasaklanmış olan görüşlerini savunmaması yolunda Papadan resmi bir emir değil, yalnızca bir uyarı almıştı; bunu tanıklarla kanıtladı ve ayrıca o zamandan beri Dünyanın Güneş’in çevresinde döndüğü yolundaki görüşe sözlü ve yazılı olarak değinmekten kaçınmış olduğunu ileri sürdü. Sonunda kitabında tartışmanın bir yanına ağırlık verirken diğer yanını yeterince savunmayarak tarafsızlık konusunda Papaya verdiği sözü tutmamış olduğunu itiraf ettiği için ölüm cezası yerine ömür boyu hapse mahkum edildi. Mahkeme ayrıca tartışmalı kitabın yakılmasına ve Galileo’nun diğer tüm eserlerinin de yasaklanmasına karar verdi. Galileo’nu ilerde yeni bir kitap yazması durumunda bütün İtalya’da basımın yasak olduğu tüm yayıncılara duyuruldu. Güçlü dostlarının yardımıyla hapis cezası ömür boyu gözaltına çevrilen Galileo, Floransa yakınlarındaki Arcetri’de bulunan villasında inzivaya çekildi. Burada daha önce değindiğim son kitabı olan İki Yeni Bilimle İligili Söyleşiler ve Matematiksel Deneyler ‘ i kaleme alan Galileo’ nun astronomi konusundan uzak durduğu ve dinamik ile statik bilimlerini ele aldığı bu kitabın taslağı onun ölümünden sonra dostları tarafından gizlice İtalya dışına çıkartılarak 1668 yılında Leiden’de yayınlanacaktı. 8 Ocak 1638'de Arcetri’de ölen Galileo Galile, bundan kısa bir süre önce Papa tarafından affedilmesinii sağlamak için uğraşan bir dostuna sadece suçluların affedilebileceğini, buna karşılık kendisi gibi haksız biçimde suçlanan kişilerin asla böyle bir şey beklememesi gerektiğini, zira onları suçlayanların kendi vicdanlarını susturabilmek için onların sözde suçlarını da ha da ağır göstermeye çalışmak zorunda olduklarını söylemişti. Katolik Kilisesi, Galileo’yu mahkum etmek ve eserlerinin basımını yasaklamak yoluyla Güneş merkezli sistem konusunun bir daha açılmamak üzere kapanmasını sağlamayı umuyordu. Bu beklentinin tam tersine bunu izleyen dönem bu görüşün yaygınlaşmasının başlangıcını oluşturmuştur. Bu bölümü bitirmeden önce size daha önce değinmiş olduğum büyük İngiliz ozanı John Donne’un Kardinal Ignatius adlı satirik eserinden aldığım bir öyküyü anlatmak istiyorum:Bu öyküye göre öbür dünyanın ileri gelenleri bir toplantı yaparak cehenneme bir yönetii seçmeyi kararlaştırırlar. Adaylarda aranan tek koşul ölmeden önce dünyanın başına çok büyük dertler açmış olmalarıdır. Herkes, tek tek söz alır ve hayattayken yapmış olduğu kötülükleri anlatır. Bu arada Kopernik de aday olduğunu açıklayınca Ignatius, buna karşı çıkar ve “bir astronomun cehennemde ne işi olabilir; senin bir günahın ya da bir kötülüğün olamaz” der. Bunun üzerine Kopernik şu yanıt verir: “ Şimdiye dek konuşanlar, dünyada yapmış oldukları kötülükleri anlattılar. Oysa ben, tüm evrenin altını üstüne getirdim, bundan daha kötü ne olabilir? ”Ignatius’un yanıtı şöyledir:“Sen sadece bir varsayım açıkladın. Bunda bir kötülük yok, zira varsayımların insanlara bir zararı dokunmaz. Ama eğer varsayımın Papa tarafından lanetlendiyse artık varsayım olmaktan çıkmış ve doğruluğu kanıtlanmış demektir. İşte o zaman sen de cehenneme gidebilirsin, seni lanetleyen Papa da”.John Donne bu satırları 1611 yıyında yazmıştı. Buna karşılık Kopernik 1616'da, Galile ise 1632'de Kilisenin hışmına uğrayacaklardı. Bu da ozanın ne denli ileri görüşlü olduğunu kanıtlamıyor mu? “
Kaynakça
1.Bernal, Jean Modern Çağ Öncesi Fizik,TÜBİTAK yayınlar
2.Einstein,Albert-İnfeld,Leopol,Fiziğin Evrimi,Onur yayınları
3.Serway,Raymond A.; Fen ve mühendislik İçin Fizik,çeviri Editörü: Kemal çolakoğlu,Palme Yayıncılık(1995)
atominsan kom
akın akça
COPERNICUS VE ENGİZİSYON
Copernicus
'Geleneksel teorileri çürütecek birçok kanıt topladım. Ancak bazı kimselerin gözünde ölümsüz bir ün kazanmış olan,ama birçok kişi için de alay ve aşağılama konusu olan üstadımız Copernicus'un yazgısını paylaşmaktan korktuğum için bunları gün ışığına çıkarmıyorum.'
Galileo (Kepler'e mektubundan,1609)
VAHİM DAHA DURUM AÇISINDAN TÜRKİYE Modern bilim ne demek? Bilimsel devrim ne zaman başladı,bunun anlamı nedir?
Kopernik'i kim neden Cehenneme aday gösterdi? Redaktörü, Kopernik'e nasıl bir oyun oynadı?
Kopernik,Papaya neden ve nasıl bir mektup yazdı? Galile'nin bilim tarihindeki önemi nedir?
Newton, iki üç yüzyılda dünyaya gelebilen bu ender deha nerelere el attı? Newton neleri buldu? Newton'un bir de 'öteki yüzü' olduğunu biliyor musunuz? Modern Bilimin Oluşumu,sanıldığı gibi,yakından uzağa olmadı. Tersine uzaktan yakına doğru,yani gökyüzünden yeryüzüne ve insana doğru oldu.Galile,teleskopla keşfettiği yıldızların isim babalığını kimlere satmaya çalıştı? Satabildi mi? Osmanlılar,Güneş merkezli sistemden ne zaman haberdar oldu?
Bize Dünyanın değil, Güneş'in merkezde olduğunu gösteren (Copernicus) ,Hareket bilmecesine el atarak hareketin göreliliğini açıklayan(Galile) ,Gezegenlerin yasalarını bulan (Kepler) ,Işıktan yerçekimine bir dizi olayın yasalarını bulan(Newton) insanlar, modern bilimin mimarlarıdır. Sonrasını Dalton, Faraday, Hertz,Huygens,Cannizzaro,Maxwell gibi dehalar getirecektir. 20. yy bilimi ise, Becquerel,Curi'ler,Planck,Einstein,Millikan, Rutherford,Bohr ile derin köklerini atacak,Heisenberg, Pauli, Dirac,Hahn,Lisa Meitner,Feynman,Hawking,Penrose.ile boy verecektir.
Coulomb ve Dante'nin Evreni:Genişleyen Ufuklar
Anımsayacağınız gibi Dante (1265-1321) , Cennet'i Araf Dağı 'nın tepesine yerleştirmişti; onun zamanında bu dağ bütün Güney yarımküreyi kaplayan hayali okyanusun ortasına yerleştirilmekteydi. Çünkü o zaman Güneyde yalnızca kum, deniz ve Araf Dağı bulunduğu düşüncesi vardı. Ve Kolomb da başlangıçta bu düşüncedeydi. Hiç kimse denizlerdeki yolculukta bir kıta ile karşılaşabileceğini düşünmüyordu; ama köprüleri atarak denizlere açılmaya istekli kişi oydu.Dünya’nın 'armut biçimli, bir bölümü yuvarlak fakat sapın çıktığı öteki bölümü uzun' olduğunu veya ' tam yuvarlak top gibi, bir tarafında kadın göğsünün ucu gibi yükselti var ' diye yazıyordu..Yükseltinin güneyde olduğuna inanıyordu ve üçüncü yolculuğunda, gemisi kuzeye doğru, güneye gittiğinden daha hızlı yol alınca, aşağı doğru gitmeye başladıklarına inandı. Birkaç hafta önce, yolculuğunun en güney noktasında, Tirinidad Adasıyla Güney Amerika kıtası arasında seyrederken koca Orinoco'dan okyanusa akan tatlı su hacmini görünce, suların denizle birleştiği yerdeki 'gök gürültüsü gibi ses' ve gemileri neredeyse batıracak gibi gelen dalgaların yüksekliği onu bu kadar tatlı suyun kaynağının ancak Cennetten akan dört ırmaktan biri olabileceğine inandırmıştı; bu hatasının doğruluğuna daha fazla güvenerek armutun sapına geldiklerini düşünmüştü. Kuzeye seyrederken Cenneti arkada bırakıyordu. Daha iki yüz yıldan az süre önce Aqinas mantıklı fikir yürütmelerle Adem'le Havva'nın kovulduğu Cennet Bahçe'sinin bu dünyada, aranıp bulunabilecek gerçek bir yer olduğunu göstermeye çalışmıştı. 'Cennetin yeri' diye yazıyordu 'aşılması mümkün olmayan dağlar veya denizler veya sıcak bir bölgeyle insanların yaşadığı bölgeden ayrılmış olmalıdır ve topografya hakkında yazan insanlar bu nedenle oradan söz etmiyorlar.' Saygın Bede beşbuçuk yüzyıl önce makul biçimde, Cennetin biçim sahibi bir yer olamayacağını tamamıyla ruhsal olması gerektiğini savunmuştu. Augustine ise böyle bir görüşü reddetmiş, Cennetin hem cismani hem ruhani olduğunu ileri sürmüştü. Aquinas'ın bağlandığı da Augutine'in görüşü olmuştu. Kolomb yalnız dünyadaki değil gökteki cennete de darbeler indirecek bir dizinin ilkini başlatmış olduğunun farkına varmadan öldü. 1497'de Vasco de Gama,Güney Afrika'yı ve 1520'de Macellan, Güney Amerika’yı dolandı; denizlerin geçilmez bölgesi de aşılmış fakat Cennet bulunamamıştı. 1543'te Kopernik Güneş merkezli evren tezini yayınladı ve altı yol sonra, daha önce de göz attığımız gibi, Galile teleskopla araştırmalarına başladı. Ve gene gördüğümüz gibi bunlar hemen yeni kozmolojinin Kutsal Metinlere karşı olduğu suçlamasıyla mahkum edildiler... Dünyanın merkezi için artık 'dönen dünyanın hareketsiz noktası' uygun popüler bir simge değil, ocakta ve her yerde, her atomda ve belki de dünyamızın galaksimizde bir aydan başka bir şey olmadığı dış dünyanın kavranılamaz uzaklıklarında. Şair Robert Jeffers'in satırlarıyla:
“Atom sınırlarının yıkılması
Güneşe çekirdek, gezegenlere elektron olduğunu bilerek
Dua etmeden, kendin eşitleyerek, bütünü bütünle, mikrokozmozu
Girmeden ve girmeyi benimsemeden, daha eşit biçimde, daha açık, daha inanılmaz birleşmeyle
Öteki uçla ve büyüklükle; duygu yüklü kimliği kavrayarak.
” Batıl inanç nedir? Basitçe, geçmişten kalan, kalıntı olan bir şeyin hala üstünde durarak ona inanmaktır'. Örnek olarak dönen, tabak biçimli dünyanın üstüne Güneş'in altın kapısını oluşturduğu bir kubbenin kapatılmış olduğu ve bu kapıdan sonsuzluğa gidildiği biçiminde düşünüş İÖ sekizinci bin yılda 'batıl inanç' değildi; ampirik olarak o zamanın çıplak gözle yapılmış gözlemlerine dayanıyordu. Bunun ruhsal değeri imgenin yapısından gelen bir şeye bağlı değildi, gücünü insanın evrenle uyum içinde olduğu anlayışını önermesi ve desteklemesinden alıyordu. Fakat sözlük anlamıyla ele alınan ve bugün de ısrar edilen böyle bir kozmik imge, evrenin bilinen gerçekleri kadar bu gerçekler karşısındaki bilim ve uygarlıkla da, Galileo'nun davasının da gösterdiği gibi, uyumu değil uyumsuzluğu getirirdi. Çapasının dibinden uzaya bakan neolitik tarımcı, ziggurat koridorlarında gezegenlerin hareketlerini izleyen Ruhban sınıfı, kitaplarının yenilenmiş versiyonundan alıntı yapan modern din adamı değil, bugün nasıl bakacağımızı bize öğretenler inanılmaz mükemmellikteki bilim adamlarımızdır: ve eğer yüreği kaynağına taşıyacak uygun araç merak ve alçakgönüllülük ise, sakin bir Pazar sabahı evde kalıp saman yollarının fotoğrafına denetimli bir tefekkür içinde bakmanın bu seyahat için uygun bir zahitçe başlangıç olacağını düşünebilirim.
Copernicus Devrimi
R. Feynman Fizik Yasaları Üzerine(TÜBİTAK yayınlarından) adlı yapıtında“Doğa yasalarının tuhaf bir özelliği vardır; sağduyudan ve sezgisel olarak apaçık olandan giderek uzaklaşıyor gibi görünürler.” der. Sezgi/sağduyu, deneysel gözlem sürecinin geçmişteki aşamalarında,olayların“akla uygun” açıklamasının temeliydi. Nicolaus Copernicus(Kopernik) le birlikte doğa yasalarının “tuhaf özelliği” açıkça görünmeye başladı. Bilim tarihi bakımından insan aklının yakın zamanlardaki en büyük devrimi, Dünya’nın değil Güneş’in merkez olduğu bir sistem düşüncesidir. Copernicus, gerçekten “sağ duyu” denen alışılmış, “herkesçe açıkça kabul edilen” zihniyete insan aklının ilk ve en büyük saldırısıdır. B.Russel (1872-1970) bu konuyla ilgili olarak şöyle der: “Din ile Bilim arasındaki ilk, kimi yönlerden de en önemli kavga, bugün Güneş Sistemi adını verdiğimiz düzenin merkezinin Güneş mi yoksa Dünya mı olduğu konusundaki gökbilimsel tartışmadır.” Galileo'nun başta aktardığım sözleri Kopernikçi olmanın ne denli tehlikeli ve düşünceye gözbağı getiren özellikte olduğunun açık kanıtıdır.1600 yılında Kopernikçi olduğu gerekçesiyle Roma'da bir direğe bağlanarak yakılan Giordano Bruno'nun hayalinin ürpertisi hem Galileo'nun,hem de Newton'un aklını sık sık karıştırmıştır.
Copernicus (Kopernik) (1473-1543) 1473 yılında Polonya' nın Torun kentinde doğdu. Bu çocuk, 1543 yılında büyük bir bilim adamı olarak ölecek; ama aynı yıl kitabı doğacaktı. Kitabının adı: 'Yerin Gökyüzündeki Devirleri Üzerine ' idi. Gençliğinde İtalya'ya yolculuk yaptı ve Rönesans atmosferinden bir parça teneffüs etti.1500 yılında Roma'da bir matematik okutmanlığı ya da profesörlüğü aldı.1503'te doğduğu yer olan Frauenburg'a döndü. Orada din adamı oldu.
Bütün zamanların en büyük devrimiydi bu. 'Kopernik devrimi denen çalışma, ortaçağdan modern dünyaya, şimdi bize masal dünyası gibi gelen bir görüşten günümüzün gerçekçi anlayışına geçişin yüce bir simgesini oluşturuyor. Aslına bakılırsa bu devrim özünde ne büyük bir buluşa, ne yeni bir düşünceye dayanmakta, ne de devrimi başlatanın kendi felsefesinde köktenci bir değişikliği içermektedir. Kopernik devriminin tüm önemi, yol açtığı büyük gelişmede yatmaktadır denebilir. Kopernik, geçmiş çağlarda birkaç örneği olan, ama bizim karmaşık modern dünyamızda eşine rastlamayı pek ummadığımız evrensel dehalardan biridir. Din adamı, devlet adamı, bilgin, hukukçu, sanatkar, şair, hekim, ekonomist, matematikçi, astronom-o, bunun hepsiydi; ama onun asıl tutkusu- tabii 'tutku'bu denli ılımlı ve ince bir düşünür için yerinde bir sözse-matematiksel astronomiydi. Önce Cracow Üniveristesinde, daha sonra Bolonya (Bologna) ve Roma'da uzun süren bir öğrenim döneminden sonra, 1506'da 33 yaşındayken Frauenburg Katedrali rahipliğini üstlenmek üzere ülkesine döndü; Zamanının çoğunu Almanlarla mücadele ederek ve para reformu yapmakla geçirdiği boş zamanlarında ise gökbilime kafa yorduğu anlaşılıyor.1543'te ölünceye dek çeşitli etkinliklerini sürdürdü; ama onu sürekli meşgul eden şey, kafasında oluşturduğu astronomi sistemini yetkinleştirmekti.
Kanıtı da son derece basitti. Mars, Jüpiter ve Satürn, yıldızların izlediği yöne ters yönde hareket ettikleri için bu bozuk hareket gökbilimcilerin dikkatini çekmişti. Kopernik, bunun şöyle açıklanabileceğini söyledi: Bu gezegenler, Dünya' ya oranla Güneş' ten daha uzakta bulunan gezegenlerdir. Bunun için de Güneş' in onları sürekli yörüngesi üzerinde yakalayıp geçmesi gerektiğini anladı. Bu düşünce yeni değildi aslında.Kopernik' ten 1700 yıl önce Sisamlı Aristark ve kendi çağında da Nicolaus Cusanus, benzer düşünceleri ortaya atmışlardı. Ama o, düşüncelerini ayrıntılarıyla işleyip geliştirdi ve kuramın bilimsel babası oldu[2]. 15. yüzyıl sonlarında olduğumuzu anımsayalım. O zaman da akıldan geçen her şey yazılamaz, yazılsa da basılamazdı. Ve de büyük Kopernik' in diplomasisini. Batı Avrupa' da Hıristiyanlar ikiye ayrılmışlardı. Birinin başında Papa, öbürünün başında Luther bulunuyordu. Luther, Papa' ya başkaldırmıştı. Sözünü esirgemeden Katolik ilahiyatçılara şiddetle saldırıyordu. Öte yandan, Kopernik' in yeni kuramını işittiği zaman, ona ahmak demekten de geri kalmamıştı. Hey gidi günler...Kopernik, düşüncelerinin kiliseyi çok öfkelendireceğini biliyordu; o da kalktı kitabını kiliseye adadı. Yani, Papa’ya.. Papa 3. Paul' a şöyle yazıyordu:
Copernicus'un Papa'ya Mektubu:
'Elbette kutsalın kutsalı efendim, şunu çok iyi biliyorum ki, kimileri Yer' in devinimleri hakkındaki kitabımı onaylayacak, kimileri de onu yazdığım için, aslında dikkate almamam gereken gürültüleri edecek(Kopernik kendinden emin) . Ama ben, her şeye rağmen gerçeğe uymayan görüşlerin bir yana bırakılması gereğine inanıyorum (Ve hücuma başlıyor) Fakat, uzun zaman önce, insanlara çağlar boyu anlatılan saçma bir peri masalını, yani yer' in göğün ortasında onun merkeziymiş gibi hareket etmeden durduğunu okuduğum sıralarda, tam tersine hareket ettiğini savunmaktan çekinmiştim. Gerçekten kimi zaman Pythagorasçılar ya da benzerleri gibi bilgiyi kitaplarla değil de kulaktan kulağa yalnız arkadaşlarına ya da yakınlarına aktaranları taklit etmenin daha iyi olup olmayacağını düşündüm. Bana öyle geliyor ki onlar, buluşlarının, bir kitap yazmanın ondan bir yarar sağlanmayacaksa anlamsız olduğunu düşünenlerce küçümsenmesinden korktukları için böyle yaptılar. Bir de, başkalarını bilgilendirmekten heyecan duyan ama genellikle arılar arasındaki erkek arılardan daha fazla uğraşmanın çok aptalca olduğunu düşünenler var. Dolaysıyla bunları düşündüğümde, görüşlerimin yeniliğinden ve sözde saçmalığından korkulacağı kaygısı, beni bu kitapla ilgili olarak yaptığım bütün çalışmaları bir kenara atmaya sevk etti. Fakat arkadaşlarım, durumun başka türlü olduğuna beni ikna etti. Bunların en başında gelenlerden biri bilimin her alanında çok tanınan Capua Kardinali Nicholas Schonberg' di. Ondan sonra gelen, bütün gizli meselelerde en bilgili kişi olan Kulm Piskoposu Tiedemann Giese' di. Bana durmadan, hatta kimi zaman kınayarak, dokuz yıldan fazla bir süredir elimde tuttuğum bu kitabı yayınlamam için ısrar etti. Dünya' nın hareketi ile ilgili öğretimin ilk bakışta saçma göründüğünü, ama insanların dağılıp giden saçmalık bulutlarını görmesinden sonra uyandıracağı hayranlıkla öğretimin değerinin daha büyüyeceğini söylediler. Bu ricacıların yüreklendirmesi ile en sonunda çalışmamı yayımlamaları için onlara izin verdim.
Kutsal Efendimiz, kabul edilen matematiğin ve sağduyunun tersine, Dünya' nın hareket ettiğini düşünmeye nasıl cüret ettiğimi duymayı özellikle isteyebilir. Her şeye karşın matematikçiler, gezegenlerin hareketleri konusunda aralarından anlaşmış değillerdi. Hatta Güneş ile Ay' ın hareketi konusunda o derece kesin bir kararsızlık içindeydiler ki büyük yılın değişmeyen uzunluğunu kanıtlayamadılar. (Güneş Yılını ilk kez İ.Ö. yaklaşık 100' de Hipparkhos buldu. Aşağı yukarı 26 bin Dünya Yılına eşittir ve Yıldızların Yer' in çevresindeki turlarını tamamlayıp ilk konumlarına geldikleri süreye karşı gelir. Eksen kayması diye bilenen bu görüngü, yıldızların herhangi bir hareket döngüsü yüzünden değil, Yer' in devir ekseninin yönündeki derece derece ortaya çıkan değişiklikten kaynaklanır. Yazarın dip notu s: 102) Bu konularda sorular sorulduğunda ne hakkında konuştuklarını bilmediklerini gösterdiler. Çünkü gezegenlerin Dünya' nın bulunduğu ortak bir merkez etrafında daireler çizdiğine inananlar, böyle daireleri açıklayacak bir görüngü yakalayamadılar. Fakat bütün çemberlerin merkezlerinin ayrı olduğunu savunanlar, diğerlerinin savlarının saçmalığını göstermeye yetecek kadar olağandışlıklar olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. Dahası onların açıklamak için hiçbir kanıt bulamadıkları evrende kesin bir denge vardı. Onların dizgeleri ellerini, ayağını, başını, kollarını ve bacaklarını farklı farklı bedenlerden alan bir insan gibidir. Bunun sonucunda ortaya çıkan yaratık ancak bir canavara benzeyebilir. Onun için onların dizgelerinin hepsinde temel bir noktayı görmezlikten geldikleri ya da hem garip hem ilgisiz birşeyi dizgelerine soktukları görülür. Belli ilkeleri izleselerdi bu böyle olmazdı.
Geleneksel matematiğin kaosu üzerine uzun uzun düşündüm. Yer'in en küçük ayrıntıları üzerine başka bakımlardan o kadar eksiksiz araştırmalar yapmış filozofların arasında dünya makinesinin olmaması beni usandırmağa başladı. Bu nedenle, gök kürelerinin devinimlerinin okullarda öğretildiği gibi olmayabileceğini düşünen birinin olup olmadığını bulup çıkarmak için bütün filozofların ele geçirdiğim kitaplarını yeniden okudum. Önce Cicero’ya göre, Niketas’ın (ya da Hiketas’ın) Dünya’nın hareket ettiğini öğrendim. Sonra Plutarkhos’ta başkalarının da bu düşüncede olduklarını buldum:
‘ Kimileri Dünya’nın kımıldamadan durduğunu söylüyor; ama Pythagorasçı Philolaos onu merkezi ateşin çevresinde, Güneş ile Ay’ın hareketlerine uygun olarak eğri bir çember içerisinde hareket ettiği görüşündedir. Pontuslu Herakleitos ile Pythagorasçı Ekphantos Yer’e ilerleyen değil de, kendi ekseni etrafında döndürülen bir tekerleğin dönüş biçimine uygun bir devinimi yakıştırıyor. Bunun için, diyorlar, Yer kendi merkezi etrafında batıdan doğuya doğru döner.”
Bundan sonra ben kendim Yer’in hareketi üzerine enine boyuna düşünmeye başladım. Görüş saçma gelmekle birlikte, diğerlerine bahşedilen yıldızlarla ilgili görüngüleri açıklamak için canlarının istediği gibi daireler düşünme özgürlüğünden haberim olduğundan, Yerin hareketi ile ilgili kanıtlar bulmak için bana da seve eve izin verilebileceğini düşündüm.
Böylece Dünyaya atfettiğim bu hareketleri benimsedikten sonra yaptığım uzun gözlemlerde şunu gördüm: Diğer gezegenlerin hareketlerini Dünyanın hareketlerine eklemek bu gezegenlerin görünme sıraları o kadar kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde açıklıyordu i, modelin tek bir parçası bile geri kalanında bir karışıklık yaratmadan değiştirilemiyordu.
Gezegenlerin, bugüne dek gizemini koruyan devinimleri ve ortaya çıkışları Dünyaya devinimi atfettiğimizde açıklık kazanıyor. Bir şeyleri kanıtlamak için topladığım delilleri gelişigüzel değil de derinlemesine inceler ve bir yargıya varırlarsa usta matematikçilerin de benimle aynı düşüncede olacaklarından kuşkum yok. Bilginlerin de bilgin olmayanların da hiçbir biçimde yargıdan kaçmadığımı görebilmesi için, emekler iminin sonucunu başka birine değil de siz Kutsal Efendimize adamayı yeğledim; özellikle de Dünyanın yaşadığım bu çok uzak köşesinde bile, konumuzun saygınlığından ötürü çok yükseklerde tutulduğunuz için, bir de edebiyat ile matematiğe duyduğunuz, otoriteniz ve kararınızla iftiracıların kötü niyetli saldırılarını kolayca bastırabilecek sevginiz nedeniyle.”
Kazara, matematikten bütün bütün habersiz insanlara ek olarak üzerlerine bu konularda karar verme sorumluluğu alanlar çıkar, Kutsal metinlerde “kendi amaçlarına uygun olarak hainci çarpıttıkları” bazı bölümlere dayanarak kitabımı şiddetle eleştirmeye cüret ederlerse, bunun benim için hiç önemi yok. Yargılarını aceleyle verdikleri için önemsemem. Onları, Yer’in düz olduğunu ilan edip yuvarlak olduğunu söyleyenlere çocukça sözler eden ünlü yazar Lactanius’a benzetirim. Bunun için böyle bir şeyin beni de güldürmesi hiç şaşırtıcı olmaz.
Matematik yalnız matematikçiler için yazılabilir, fakat yanılmıyorsam kitabımın siz Kutsal Efendimizin devletine de bir katkısı olacak. X. Leo’nun Papa olduğu dönemde Lâternan Meclisi’nde Hıristiyan Takviminin düzeltilmesi sorununun ortaya çıkmasının üzerinden çok geçmedi. O zaman, yıl ile ayların uzunluğu ve Güneş ile Ay’ın hareketleri doyurucu bir biçimde saptanamadığından, bu sorun bir çözüme kavuşturulamamıştı. O günden başlayarak, o sırada bu konuda önder olan ünlü bilgin, Romalı piskopos Peder Paul’un telkinleriyle bütün dikkatimi bunlarla ilgili dakik gözlemlere çevirdim. Artık bu konuda ulaşmış olabileceğim noktayı özellikle siz Kutsal Efendimizin ve bütün öteki bilgin matematikçilerin kararına bırakıyorum”
-Nicolaus Copernicus-.
Kopernik’in Cehennemdeki Adaylığı
Kopernik ' in Güneş merkezli sistemi, yalnızca modern astronominin temelini atmakla kalmadı; çağlar boyu süren görünüşe dayalı şekilci düşünceye son verdi. Bu konuda Batı dünyasında az can yakılmadığını aşağıda okuyacaksınız; önce küçük bir öykü:
John Donne, büyük bir ozandır, İngiliz’dir. Kardinal Ignatius adlı satirik eserinden bir öykü aktarmak istiyorum: Öyküye göre, öteki dünyanın ileri gelernleri bir toplantıdadır ve cehenneme bir yönetici seçmek isterler. Adaylarda aranan tek koşul, ölmeden önce dünyanın başına çok büyük dertler açmış olmalarıdır. Herkes söz alır ve hayatta iken yaptığı kötülükleri anlatır. Bu arada Kopernik de aday olur. Bunu duyan Ignatius, bir astronomun cehennemde işi olmadığını söyleyerek Kopernik' e karşı çıkar. Kopernik, ise şöyle der:
'Şimdiye dek konuşanlar, dünyada yapmış oldukları kötülükleri anlattılar. Oysa ben, tüm evrenin altını üstüne getirdim, bundan daha kötü ne olabilir? '
Ignatius’un yanıtı şöyledir:
'Sen sadece bir varsayım açıkladın. Bunda bir kötülük yok, zira varsayımların insanlara bir zararı dokunmaz. Ama eğer varsayımın Papa tarafından lanetlendiyse, artık varsayım olmaktan çıkmış ve doğruluğu kanıtlanmış demektir. İşte o zaman sen de, seni lanetleyen Papa da cehenneme gidebilirsiniz'.
John Donne bu satırları 1611 yılında yazmıştı. Ama Kilise acımadı. Kopernik 1616 da, Galileo ise 1632 de Kilisenin hışmına uğradı. Bu da ozanın ne denli ileri görüşlü olduğunu kanıtlamıyor mu?
Kopernik yalnızca bir astronom değildi, aynı zamanda doktordu. Çok okuyan bir insandı. Gençliğinde İtalyan bilim adamlarıyla sohbetler etmişti. Eskiden her sabah, şehir dolaylarındaki hastalarını görmeye giderdi. Fakirlerden vizite parası almaz, üstelik evden çıkarken masaya, pahalı reçine ve baharattan yapılmış haplardan başka birkaç gümüş akçe bıraktığı da olurdu. Oysa Kopernik şimdi kendisi yalnız kalmış, hasta yatıyordu. Bakacak kimsesi de yoktu. Ölümünden bir kaç saat önce kitabının yüzünü görebilmişti. O, artık kitabının sayfalarını karıştıracak güçte bile değildi. Kitabı açsaydı, ilk sayfada imzasız bir önsöz görecekti.
Redaktörün Kopernik’e Oyunu
Bir Lutherci olan Andreas Osiander'den kitaba anonim bir önsöz yazması istenmişti. Kopernik’in görüşlerini önemsememişti. Redaktör, Kopernik' in fikrini sormadan, kitaba 'bir şeyler' eklemişti. Ve eğer Kopernik o ilk sayfayı görse son dakikalarını daha acı geçirecekti. Redaktör, gelecekte kendisini suçlayacak olanlardan daha çabuk devranı kendisini mazur göstermek için, yaltaklıkla kitabı yazanın bir şey yapmadığını anlatmaya çalışıyordu. Kopernik' in kuramını kimse kabul etmek zorunda değildi. Bu kuram, herhangi bir kuramdı ve yıldız hesaplarını kolaylaştırdığı için elverişliydi. 'Kısaca söylemek gerekirse', diyordu redaktör, 'doğru bir şeyler öğrenmek isteyen astronomiye başvurmasın. Çünkü astronomi, hiç bir şey vermez, ve bu kitapta olanı gerçek sayan, bunu okuduktan sonra, eskisinden daha ahmak olur...'
Kopernik’e Luther de “Eşek” Diye Saldırıyor.
“Protestan dünyası da, zamanı geldiğinde, daha iyi durumda değildi. Luther (1483-1546) , 1520 yılında Wittenberg'de papalık emirnamesini, skolastik felsefe üstüne bir kitabı ve kilise yasalarının kopyasını yaktığında, Kilise Militanlarını çatışan Hıristiyanlar galaksisine çevirmişti(iki taraf da Occam'ın bilinmeyen Tanrısına ve bilim ve mantık yapıtlarına aynı derecede karşıydı ve Pauline anlamında günahkar bir yaşama işkenceyle karşılık veriyor, birbirleriyle ve Çağların Kayası metinlerini boğmaya çok yaklaşmış yeni olguların yükselmesine karşı ateşle ve kükürtle savaşıyorlardı) : batıl inançlar ve şiddet azalmadı, arttı.
Luther, mürekkep hokkasını hem Şeytana hem de Kopernik’e karşı karşı kullanıyordu. Sık sık Cehenneme karşı savaşımını anlatıyor ve Kutsal Kitabı, Kopernik'e karşı kullanıyor ve ondan 'bütün astronomi sanatını saptırmak ve Yoşua kitabında söylenen her şeyi inkar etmek isteyerek yalnızca marifet gösterisi yaparak dikkat çekmeye çalışan 'eşek ' diye söz ediyordu. Luther ve yandaşları, aslında kötüledikleri kurumlar kadar batıl inançlara batmışlardı. Zamanın tek mantıklı Hıristiyanı olarak çok bilgili biri olan Erasmus (1466-1536) , Delilik Üstüne adlı, tam zamanında yazdığı yapıtında 'Hıristiyan dininin delilikle bir ilişkisi varmış ve zekayla alışverişi yokmuş gibi görünüyor' ve gene ' batıl inançlarla dine sarılan kadar aptal veya şaşkınlık içinde kimse olamaz' diyordu. Bir İskoç aydını olan Aristotelesçi Alexander Ross'un sözleri Galileo'nun bir hayalet ile düello etmemekte olduğunu ortaya koymaktaydı.
Luther, 16. yüzyılda kahramanca bir hamleyle “gerek Roma’ya, gerekse Şeytana” karşı büyük nefretini haykırırken, geleceğin düşünü değil, geçmişin hayalini kuruyordu. O, daha eski bir mazi istiyordu; Saint-Paul’ ün rehberliğinde geçmişe dönmek iddiasındaydı. Üzerinde durulması gereken olağanüstü garip manzara bu demir ve kurşun devirlerinde, bin üç yüz yılına kadar, ilahi kudret mucizeler yağdırıyor, ama bunun faydası olmuyor. O, insanlığı sarsıyor; ama uyandıramıyor. Tanrı artık yarattığı eserin nesine inanacağını bilmiyor.”
Kaynakça
1. Bernal, Jean; Modern Çağ Öncesi Fizik,TÜBİTAK y s: 208)
2.Bixby,William; Galieo ve Newton'un Evreni,Çeviri:Nermin Arık,TÜBİTAK-YKY(1997)
Campbell, J; Yaratıcı Mitoloji, s:618-620)
3. Russel, Bertrand; Batı Felsefesi Tarihi- Ortaçağ(1961) , Çev: Muammer Sencer,Say y(1997)
4. Russel, Bertrand,Din İle Bilim,Yapı Kredi yay
5.Rönesans
6 Westfall,Richard S.,Modern Bilimin Oluşumu,çeviri: İsmail Hakkı Duru,TÜBİTAK Ya(1995)
nerden aldığımı kesin hatırlamamakla birlikte sanırım www.atominsan olmalı. sevgiler
akın akça
everything has got a moral if you can only find it. -lewis carroll
BRUNO VE ENGİZİSYON
II.X. Tarihte Önemli Yargılamalar
ORTA ÇAĞ HUKUKUNDA ENGİZİSYON MAHKEMELERİ:
Engizisyon, Hıristiyan devletlerini bir hastalık gibi saran bir mahkemedir. Öyle ki, çoktan ölmüş birinin, sırf dinden çıkmakla suçlandığı için mezarından çıkartıldığı durumlar dahi bulunmaktadır. Cesedi çıkarıldıktan sonra alelacele toplanan mahkemede, ceset mahkum edildikten sonra yakılıp, mirasına da el konuyormuş. Aslında her şey 1022'de Kral Robert'ın Orleans'da üç din sapkınının ateşe atılmasını emretmesiyle başlamıştır. Bu 'suç' uzun süre daha hoşgörülü tedbirlerle geçiştirilirse de, 1184'de, her piskopos, bölgesindeki din sapkınlarını bulmakla görevlendirildi. Ve sonunda bir mahkeme kuruldu. Engizisyon mahkemelerinin yargılama usulü inanılmayacak derecede sert olmuştur. Yargıcın din adamı olması zorunlu olmayan ve bir çeşit jüri yerini tutan iki yardımcısı bulunuyor. Suçlanan kişinin avukat tutması, hatta kendisini savunması tamamen yasakken, normal mahkemelerde tanıklığına güvenilmeyen kişiler, bu mahkemede tanıklık edebilmişlerdir. Engizisyon mahkemeleri haklarında hafif şüpheler bulunanlara, Haçlı seferine katılmak gibi cezalar vermiştir.. Daha ağır durumlarda ise, kişi eğer suçundan pişmanlık duyarsa ömür boyu hapse, duymazsa ölüme mahkum edilmiştir. Bu ölüm cezaları yakılarak infaz edilmiştir. İnsanlık tarihi engizisyonu üç kelimeyle anmaktadır. Mahkemeye damgasını vuran bu üç sözcük: işkence, iftira ve ölüm dür.
-
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
ENGİZİSYON NEDEN ÖLDÜRDÜ
Özgür düşünmek isteyenleri yıldırmak ve engellemek için.
Zamanın tek politik ve dini gücü engizisyon için tehdit oluşturanlara gözdağı vermekiçin.
Gerçeği söylemekten çekinmeyen filozofları susturmak için.
Halkı cehalet içinde bırakmak için.
Kabul edilen doğmatik bilgilerin dışında düşünenleri ve konuşanları ortadan kaldırmak için.
Ortaçağ'ın dinsel fanatizmine karşı çıkanları bastırmak için.
Düşüncelerini özgürce ifade etmelerini engellemek için.
Gerçek filozofların gerçeğe olan tutkularını yoketmek için.
Devam etmek için tıklayınız
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
ORTAÇAĞ VE ENGİZİSYON
ORTAÇAĞ
Cehalet, batıl inançlar ve dogmatizm dört bir yanda dinsellik kisvesi altında felsefe ve bilimi köleleştirdi.Uzun süre boyunca Engizisyon’un “İlahi Sır” düzeyine yükselttiklerini anlamaya çalışmak Tanrı’ya karşı işlenmiş bir suç olarak kabul edilmiş ve bunu yapmak isteyenler ölüm cezasına varan şiddetli cezalara çarptırılmıştır.
Yüksek mevkilerdeki kişiler zor kullanma yollarını alışkanlık haline getirmişlerdi. Politik güçler ahlak kurallarını o kadar hiçe sayıyorlardı ki bunu en yakınlarını öldürmekten onlara çok üst makamlar vermeye kadar götürüyorlardı.
ENGİZİSYON
Avrupa Ortaçağı'nda kilisenin otoritesini ve zalimliğini korumak ve kendisinden farklı düşünen ve davranan bütün insanları ortadan kaldırmak için kurulan yargı organıdır.
Sapkınlığa karşı kullanılan diğer bir korkunç silah da 1564’te Otuzlar Toplantısı tarafından yayınlanan ve Kilise dogmalarına uymayan tüm kitapların neredeyse sistematik bir şekilde yokedilmesine olanak tanıyan Yasak Kitaplar Listesi’ydi.
Giordano Bruno’nun yazdıkları Yasak Kitaplar Listesi’ne 1600 yılında girdi ve 1966 yılında kaldırılışına dek bu listede kaldı!
Cadı Avı; bir cadı avcısı yakılan her cadı için belli bir miktarda gümüş almaktaydı. Fuldex’te yargıç Walter Voss “yaklaşık yedi yüz cadı yakması ve Tanrı’nın yardımıyla bine ulaşmayı ummasıyla” meşhurdu.
Büyücülük genel suçlamasI 1489’da Papa Innocent III tarafından ilan edildi. Bunlar adına uygulanan sayısız kötüye kullanmayla can sıkan herkesten büyücülük suçlamasıyla kurtulmak mümkün oldu.
BİLGİNler araştırmalarını yaşamlarını tehlikeye atarak sürdürdüler.
İnsan ve Tanrı arasındaki tek araç engizisyonun papazları olmuştu.
Kurbanın servetinin tamamına el konuluyor ve mirasçılarının hakları iptal ediliyordu.
Sapkınların çocuklarının çalışmaya uygun olmadıkları kabul ediliyordu. Sadece ebeveyenlerini inkar edenler görece daha yumuşak bir muameleye maruz kalıyorlardı.
Bir şüphe gizlendiğinde o kişi sapkın kabul edildiğinden insanların birbirine güveni diye birşey kalmamışdı.
ORTAÇAĞ KARANLIĞINDAN
'Bir suçlunun serbest kalmasındansa doksan dokuz masumu cezalandırmak daha iyidir' temel ilkeydi.
Çocuklar ana babalarını, ana babalar da çocuklarını, eşler birbirlerini ihbar etmek zorundaydılar.
Kendi ana babalarına ihanet etmek çocuklar için mirasın tek garantisiydi.
Karısına ihanet etmek erkeğin boşanmasını sağlıyordu. İhanet eden oğullar övüldü, sadakatsiz kocalar serbest kaldı.
Sadakat, dürüstlük, doğruluk ve onur gibi Yüce Değerler ayaklar altına alınmıştı.
Kurban dar, karanlık, buz gibi, nemli ve fareler dolu bir hücreye kapatılıyordu. Papa IV. Innocent dört bir yanda işkenceyi yasallaştırdı.
İşkence yeraltındaki mahzenlerde yapılmaktaydı.Daha kötüsü kurbana işkence aletleri önceden en ince ayrıntılarına kadar gösterilmekteydi.
Tanıklara da işkence yapıldığı gibi çocuklara da korkunç işkenceler yapılmaktaydı.
Sapkınlar törenle mahkum ediliyor ve idam ediliyordu. Bunun iki amacı vardı: Kitlelerin merakını tatmin etmek ve halkta korku ve panik yaratmak.
Engizisyon, rahiplerin ve dini tarikatların kasalarını dolduran parlak bir iş halini aldı. Aileleri, şehirleri ve ülkeleri fakirliğe sürüklediler. Tarihte hiçbir zaman kendi vatandaşlarının bahtsızlığından bu derece bir çılgınlıkla kâr edilmemişti.
Dinsel hoşgörüsüzlük kibir ve budalalığın birleşmesinden doğan bir leke olmuştu.
Devam etmek için tıklayınız
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
YAŞAM ÖYKÜSÜ
1.NOLA(1548-1560) Doğumu ve İlk Çocukluk Yılları
Giordano Bruno kendisini derinden etkileyen felsefi bir anısını anlatır: Babasıyla bir gezi sırasında uzaktan çıplak ve gri görünen Vezüv dağını görür. Babası ona, orada aynen oldukları yerdeki gibi zengin bir bitki örtüsü olduğunu anlatır. Giordano şeylerin uzaktan başka göründüğünü anlar ve duyulara güvenmemek gerektiğinin bilincine varır. Herşeyin şüpheli olduğunun farkına vardığı anda içindeki düşünür doğar
2. NAPOLİ Öğrenim Yılları(1560-1576) 11yaşında insani bilimlerin öğrenimine başlar: mantık ve diyalektik, bunun yanısıra özel derslerde Aristo’nun eserlerini grek ve latincede okur. Aynı zamanda olağanüstü itinalı bir şekilde antik mitleri inceleme fırsatını bulur. 17 yaşında Dominiken manastırına girer ve 24 yaşında papazlığı dini merasimle takdis edilir. Pisagor, Aristo, Eflatun, Yeni Eflatuncular, Stoacılar ve Ovid’in eserlerini okur. Yakında engizisyon mahkemesi aleyhine 130 suç duyurusu açıklayarak Bruno’yu dinsizlikle suçlayacaktır.
3.CENEVRE(1578)
Burada da beklediği samimiyeti bulamaz. Kalvinizm'in engizisyondan hiçbir konuda aşağı olmadığını görür. Bruno tekrar kaçmak zorunda kalır. Gezgin, Fransa’da yıkımın acı bir manzarası ile karşılaşır: bitmeyen çetin din savaşları, terkedilmiş yerleşim bölgeleri, yoksul düşmüş insanlar, tahrip edilmiş kentler, köyler ve tarlalar. Açlık, salgın, yoksulluk, suç...
4.TOULOUSE(1579-1581)
Paris’ten sonra Fransa’nın en önemli üniversite şehridir(yaklaşık 10000 kayıtlı öğrenci) . Bruno, burada son derece sevilen bir hatip olduğu için felsefe profesörü ve baş asistan seçilir.
5.PARİS(1581-1583)
Bruno, Kral III Henri tarafından cömertçe desteklenir. Fizik, matematik, hitabet ve metafizik hakkında özel konferanslar verir. Kargaşa yüzünden Londra’ya gitmeye karar verir.
Oxford Üniversitesi’nde meydana gelen bir tartışma sırasında ileri derece açık olan sözleri yüzünden tutucu çevrelerce soğuklukla karşılanır.
Giordano Bruno düşüncelerinin açıklanmasının kendisi için son derece tehlikeli olduğunu bildiği halde, yazı ve konuşmalarında düşüncelerini neden bu kadar açık bir şekilde ifade etmiştir?
6.LONDRA(1583-1585)
Giordano Bruno burada başeserlerini kaleme alır. Fransız elçisinin yanında yaşar ve Shakespeare ve Sir Walter Raleigh ile iletişim içinde olan çevrelerce kabul edilir. Kraliçe Elizabeth bile asaletine, çoşkulu ve esprili zekasına hayran olur.
7.PARİS(1585-1586)
Eserleri sayesinde Bruno artık ünlüdür. Kendisi için çok tehlikeli bir işe girişir: Aristo’ya karşı 130 tez(Aristo felsefesi bütün ortaçağ skolastik öğreniminin temelidir) . Bu tezleri üniversitede şiddetli bir tartışmanın konusu olur ve Bruno Paris’i derhal terketmek zorunda kalır.
8.WITTENBERG(1586-1588) , Almanya’nın Atina’sı, Luther’in yani protestan düşüncenin merkezi.
Bruno’ya burada bir kürsü verilir; anlaşmazlıklar yüzünden 1558’de Wittenberg’den ayrılır.
9.PRAG(1588) II.Rudolf
Habsburg’lu II.Rudolf’un sanat ve ilime büyük bir ilgisi vardır. O yüzden birçok ünlü bilim adamını sarayına çağırır(aralarında Tycho, Brache ve Johannes Kepler de bulunur) . Bruno II.Rudolf’a şu eserini ithaf eder; ”Zamanımızın Matematiğine ve Felsefesine Karşı 160 Tez”. Bu eser karşılığında II.Rudolf'dan büyük miktarda bir para alır fakat bir kürsü verilmediği için altı ay sonra saraydan ayrılır.
10.HELMSTEDT(1588-1590)
Burada neoplatonik ve hermetik temellere dayanan “magia naturalis”(doğal maji) hakkında üç araştırma kaleme alır. Buradan da anlaşmazlıklar yüzünden ayrılır.
11.FRANKFURT AM MAIN (1590-1591) (Kitapçılığın Avrupa’daki merkezi)
Frankfurt’ta Karmelit manastırı’na yerleşir ve eserlerinin çoğu basılır. 1591 yılı yazında soylu Mocenigo onu Venedik’e davet eder ve Bruno bu daveti kabul eder. Bu daveti kabul etmesi Bruno’nun kesin ölümüne -yani engizisyon mahkemesinin tuzaklarına düşmesine- doğru bir adımdır. Giordano Bruno’nun buna neden karar vermiş olduğu bugüne dek anlaşılmamıştır.
12.VENEDİK(1591-1592)
Aydınlar ve bilimadamlar çevresine katılan Bruno, Mocenigo’nun evinde özel öğretmen olarak görev yapar. Ne yazık ki Mocenigo’nun misavirperverliğinin bir tuzak olduğu yakında anlaşılacaktır. Mocenigo, Bruno’yu ihbar edip engizisyon mahkemesinin eline verir.
Bruno engizisyon mahkemesinde; bu dönem Giordano Bruno’nun büyük acılar çektiği zamanın başlangıcıdır. Venedik’in zindanlarında birkaç ay işkence ve sorgulamalardan sonra Giordano Bruno Roma’ya getirilir.
13.ROMA(1593-1600) -7 sene esaret-
Çeşitli sebeplerden dolayı duruşma gecikir;
• Bruno, kendisinin iyi bir hırıstiyan olduğuna inandığı gibi bunu davacılarına da tekrar kanıtlar.
• Çok ünlü olduğu için onun bir din şehidi olacağından endişe duyulur ve böyle bir şey engellenmeye çalışılır.
• Kilise cemaatinden büyük sayıda dostları vardır.
Sonunda mahkeme kararı açıklanır; Bruno kararı kabul ederken şunları söyler;
“Bu kararı açıklarken içinizde duyduğunuz korku benim onu kabul ederken duyduğum korkudan belki çok daha büyüktür.”
ZAMAN: 17 ŞUBAT 1600
YER: Roma Campo dei Fiori(Çiçek Meydanı)
OLAY: Odun yığınında bir adam yakılıyor.
NEDEN: Zamanının ötesinde ve engizisyona aykırı düşüncelere sahip olduğu için.
MAHKÜMİYETİ VE YAKILMASI
Sonunda dostlarından birisinin hainliği ile engizisyon tarafından Venedik'de yakalandı.
Yedi yıl yani 2555 gün ve 2555 gece sular altındaki bir hücreye, kurşundan 'I Piombi' zindanına konularak kapatıldı.
Daha sonra engizisyon mahkemesi onu Roma'ya getirdi ve yargılandı.
Orada dili parçalanarak çıkarıldıktan sonra ateşle ölüme mahkum edilmişti ama karar kendisine okunduğunda, zamanının çok ötesindeki bu bedenin külleri arasından yeniden canlandı ve yavaş yavaş doğrularak şü cümle ile yargıçları utandırdı:
“Bu kararı açıklarken içinizde duyduğunuz korku benim onu kabul ederken duyduğum korkudan belki çok daha büyüktür.”
Bu davanın son kısmı tüm dünyadan saklanmıştır çünkü onu yakalayanlar kendisini cahil bir cadı ve deli olarak göstermeye çalışıyorlardı. Ancak XX.yy.’da belgeler
(Strumenti e sentence ad anno 1580 al anno 1600, sayfa 1379) keşfedildi
böylece tarihin bu çok üzücü olayı sonsuza dek açığa kavuşmuş oldu.
Giordano engizisyona ait bir mağarada 7 gün kalmış, 1600'ün 17 Şubatı doğarken bir engizisyon görevlisine kadar sürüklenmiş ve ona şöyle bir formül okunmuştur:
'Merhametlice ve kan akıtmaksızın cezalandırılacaktır.'
Birkaç saat sonra mahkemenin alçaltıcı üniforması(geometrik figürler ve şeytan başlarıyla bezenmiş) giydirilmiş ve Campo de Fiori'ye(Çiçek Meydanı) götürülmüştür.
Giordano Bruno'nun günümüze kadar gelen eserleri şunlardır:
De clavis magna(Büyük Anahtar)
De umbris idearum(İdeaların Gölgesinde)
Cena de le ceneri(Küllerin Şöleni)
De la cause, principio e uno(Nedensellik, İlke ve Birlik)
De l'infinito, universo e mondi(Sonsuzluk, Evren ve Dünyalar)
Spaccio della bastia trionfante(Galip Hayvanın Kovuluşu)
De magia(Maji Üzerine)
De imaginium(İmgelem Üzerine)
Eroici furori(Kahramanca Tutku)
Cantus circaeus(Kirke'nin Şarkısı)
Idiota triumphans(Başarılı Aptal)
Articuli adversus mathematicos(Matematikçilere Karşı Makale)
De immenso, innumerabilibus et infigurabilibus(Şekilsizler, Sayılamayanlar ve Sonsuz Üzerine)
De triplici minimo et mensura(Ölçü ve En Küçük Üçlü Üzerine)
De monade numero et figura(Şekil ve Sayının Tekliği Üzerine)
De rerum principiis elementis et causis(Neden ve İlk Unsurlar Üzerine)
De imaginum, signorum et idearum compositione(İmgelem, İşaret ve Fikirlerin Birleşimi)
İnsanlığın bu hayır sahibi yakıldıktan sonra külleri rüzgara savruldu ama sağduyulu başka insanlar onun öğretilerini yaydılar ve Avrupa Rönesans'a gebe kaldı.
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
BÜTÜNCÜL DÜŞÜNCE
Tektaraflı entellektüalizm:
Yaşam ve yaşamın nedenlerinin araştırılmasında sadece beş duyumuzla algılayabildiğimiz şeyler kabul edilir.
Etik, yaşam ve yaşamın değerlerine karşı saygı önemsenmez, sadece marjinal birer fenomene indirgenir.
Dünya birbirinden yalıtılmış bağıntısız ögelerden ibarettir.
Bağnazlık:
Önyargılardan vazgeçilmemesi. Doğmatik düşünme. Bizden farklı düşünen insanlara baskı yapmak.
Bütüncül Düşünme:
Bilim amaç değil araçtır.İzleyen her zaman izlenen sistemin bir parçasıdır.Bilgelik bilgisinin öğrenimidir.Mitler insanın ruhsal dünyasına bir bakış sağlarAnoloji yolu ile düşünmedir; yukarı ve aşağısının, iç ve dışın benzer olmasıdır.Herşey karşılıklı etkileşim içindedir.Etik zorunluluğun bir öğesidir.Nedenlerin insan aklını aşan nedenleri vardır.Gerçekliğin paradoksudur.Bilince varmak için değişik yollar kabul edilir; akıl ve mistik deneyimdir.Mikro ve Makro kozmosun özdeşliğidir.
Felsefe, bilim, sanat ve inancın birliğidir.Bütüncül Dünya Görüşü Üzerine Bazı Düşünceler'Deneyim bize insan aklının kusursuz olmadığını öğretir... Dünyanın ancak çok küçük bir kısmını algılayabildiğimizden ya da “evimizin bütün pencerelerinden” bakamadığımızdan kusursuz bir akla sahip değilizdir.'Giordano Bruno“Bir uzman dünyanın küçücük bir köşesi hakkında bilgi sahibidir, geri kalan kısmından ise haberi yoktur.”Ortega y Gasset“Bu durumun kendine özgü bazı tehlikeleri vardır çünkü böyle bir durumda sadece tek taraflı düşünen zihinler üretilir. Böylece insanın varoluşundaki bağlamları anlamak da artık olanaksızdır.”Whitehead'Fizik, biyoloji, matematik ve psikolojik alanlarındaki yeni buluşlar istisnasız bütün fenomenlerin arasında bağlılık ve karşılıklı bağıntılığın varolduğunu gösterir.' Niels Bohr (Fizik alanında Nobel Ödülü sahibi) “Garip bir şekilde bütün evren katılımcı bir evrendir”John A.Wheeler (Einstein’ın öğrencilerinden) 'En verimli sonuçlar, iki düşünce sisteminin birbirleriyle temas ettikleri yerlerde ortaya çıkar... Aralarında gerçek bir etkileşim ortaya çıktığında, yeni ve ilginç gelişmelerin de bunun takipçisi olacağını ümit edebiliriz.'Heisenberg
'Varoluşun(ve varlığın) bütün boyutları birbirine sıkıca bağlıdır. Onun için anoloji(benzetme) yöntemi ile sonuç çıkarmak mümkündür.'
Giordano Bruno
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
BRUNO'DA AŞK
Aşk; en ilkel şekli olan fiziksel sahiplenmeden, Tanrı ile mistik birliği amaçlayan en yüce olanına kadar birçok seviyede bulunur.
Aşk; Kutsal olana yönelmek ve onunla birleşmek için Güzeli ve İyiyi kendi içinden tefekkür yoluyla çıkaran, kişiyi ittiren coşkun sevgiyi belirtir.
Aşk; ölçülemeyen bir girişim, kendisini sürekli olarak aşmanın bir gücüdür.
Aşk; kısaca yaşayan Evrenin canlı ve cansız şeylerini birbirine bağlayan, birleştiren, biraraya getiren ve yeniden birleştiren güçtür.
İnsanın dönüşümü, yalnızca Tanrı'ya aşk ile tunçtan güçlü bir sütun haline gelmesi şeklinde gerçekleşir.
Bütün güzel şekillerin arayışı Tanrı’ya doğru gizemli bir araştırmadır.
Kalp insan tabiatına özgü zayıflıkları aştığında yüksekliklere davet edilir ve orada sevginin rehberliğinde düşüncelerini büyütür ve oradan aşağıya inmez.
Ruh; güzelliği görebilmek için manevi yükseklikleri arzular.
Aşk bölünmüş olan herşeyi içimizde birleştirir ve bir daha hata yapmaması için aklımızı tedavi eder.
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
BRUNO'DA AHLAK
Hiç bir çıkar için erdemli olunmaz.
Erdem, Bir'in tam ortasında zıtlıkların yakınlaştığı bir yer olarak tanımlanır.
Sağduyu, dünya kurulduğundan beri Tanrı’nın yansımasıdır, aşırılık, eylemsizlik ve aptallığın düşmanıdır.
Ahlak, herşeyi yeniden düzelten ölçülülüktür.
Sadelik, kendini beğenmişlik ve ikiyüzlülüğün düşmanıdır.
Erdemli ve kahramanca davranışlar gökyüzünü hakeder.
Kahraman aşık hatasını kabul edenleri affeder, kendini beğenmişleri dizginler, haksızları yola getirir, yapılan iyilikleri unutmaz, ihtiyacı olanların yardımına koşar, mazlumları savunur, gözü dönmüşleri sakinleştirir, hak edenlere mesajı verir ve canileri dize getirir.
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
BRUNO'DA HAFIZA
Hafıza sanatı çokluktan birliğe geçişe imkan veren bir patikadır.
Hafıza sanatı, kullandığı imgelem gücüyle algılanabilir dünya ile algılanan dünya arasında bir bağ oluşturur.
İnsan ruhu, hafıza sanatı ile çok boyutlu değişken ve zıtlıklar dünyasından sıyrılıp bütüne, tekliğe doğru yükselir.
Hafıza sanatı sembolik imajlara dayanır ve amacı insanla ilahi olan arasında bağ kurmaktır.
Hafızanın şeması, içini herkesin kendi evrimi ve dünya görüşü çerçevesinde doldurduğu evrensel olan sembolik imgeleri kullanır. Etkili olabilmeleri için yaşanmalıdırlar.
İmgelem gücü; ruhun ilk bağı, geçiciyle ebediyetin arasında ara yoldur.
Nasıldır bilemem yukarıdaki şeylerle aşağıdaki madde arasında bir benzerlik vardır. Bu da tanrısal lütufların bazı benzerlikler ve bazı imajlar sayesinde, aşağıya inip iletişimde bulunmasını sağlar.
Hafıza; imgeleri kaostan çıkarılıp düzene sokarak insana ilahi yeteneklerini geri verir.
Hafıza sanatı ezberlemek için değil, insanın bütün düzeylerini bütünleştirmek ve aşkın bir hedefe ulaşmak içindir.
Hafıza sistemine hakim olan, herşeye ve öncelikle de kendisine hakim olur.
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
BRUNO'DA KOZMOLOJİ
Bruno’nun kozmolojisi felsefidir, nedenlerle ve ilkelerle çalışır, gökyüzündeki müziğin zenginliğiyle ilgilenir.
Bruno’nun kozmolojisinin temel ilkeleri;
BİRLİK: Evren, çokluğun ardında bir birlik içindedir ve herşey bir bedenin hücreleri gibi birbiriyle etkileşim içerisindedir.
CANLILIK: Tüm evren canlıdır, yaşamaktadır, bir makro-biosdur(büyük canlı) .
HAREKET: Bütün evrende farklı derece ve seviyelerde sürekli hareket vardır. Evrendeki bütün varlıklar hareket eder çünkü köklerine doğru gitmekte, ruhsal olarak evrilmektedirler.
SONSUZLUK: Sonsuz; “biraz daha fazla” anlamına gelir. Bizim aklımız sonsuzluğu bütünüyle algılayamaz ve algıladığının biraz ötesinde her zaman başka birşey daha olacaktır. Bu anlamda evren sonsuzdur.
MİKRO-MAKRO EVREN ÖZDEŞLİĞİ: Mikrokozmos(küçük evren=insan) ile Makrokozmos(büyük evren) birbirine benzer.
Yukarıdaki ne ise aşağıdaki odur” Hermetizm
'Tüm evren, bir güneş sisteminden bir hücreye, bir atoma kadar birbirine benzer bir yapıda ve işleyiştedir.'
Filozof J.A.LIVRAGA
LOGOS(DÜZEN) : Bütün evren bir düzen ve uyum içerisindedir.
UZAY(BOŞLUK veya AETER) : Bütün dünyaları kapsayan sonsuz alan uzaydır. Uzay boşluktur ama üretken bir boşluktur. “Hiç” anlamına gelen “boşluk” değildir. Ondan tüm gezegenler, yıldızlar, galaksiler meydana gelir.
Bruno'dan Kozmoloji Üzerine Seçmeler
“Yıldızlar ne göğün perdesinde delikler ne de yarattıklarını aydınlatmak için insan biçimli bir Tanrı tarafından tutulan lambalardır. Aksine bizimki gibi güneş sistemleridir ve sonsuz gezegenlerle çevrilmişlerdir. Anoloji(benzeşim) yasasına göre bizden az ya da çok daha akıllı varlıklarla ikamet edilmiş olmalıdır.”
'Bu kadar dev bir yıldızın hünerli yapısı üzerinde yaşam yoksa neye yarar? ”
“Dünyanın herhangi bir kısmının ruhsuz, yaşamsız, manasız dolayısıyla ölü olduğunu sanmak ne kadar anlamsızdır.”
'Duyularımıza görünenlerden başka akıllı varlıkların olmadığına inanmak akılsızlık ve alçaklıktır.'
“Doğa Tanrı’nın bir sanatıdır, bir eseridir. O’nun gölgesi, farkedilebilecek kısmıdır. İnsan Tanrı’yı ancak O’nun eseri aracılığıyla tanıyabilir. Öyleyse çevremizdeki ve içimizdeki doğayı ve kendimizi tanımaya çabalamalıyız.”
'Madde kendiliğinden oluşuyor. Herşeyden önce doğanın bütün herşeyi yaratması için indiği ve aklın aynı şeyleri kavramak için çıktığı merdivenin aynı merdiven olduğunu aklınızda tutun. İkisi birlikten çıkıp aradaki nice zincir halkalarından geçerek tekrar birliğe giderler.'
Bruno'nun Kozmoloji Üzerine Fikirleri Zamanının Çok Ötesindedir!
''Aklıselim kişilerden hangisi diğer dünya ve gezegenlerin özellikleri ve konumlarının maddesel ve ruhsal açıdan dünyamızınkinden aşağı olduğunu düşünebilir? Evrenin hangi noktasına hareket edilirse edilsin, hangi yönüne gidilirse gidilsin, sonsuz olduğundan hiçbir gezegen evrenin merkezi olamaz.''
Burada, bütün gezegenlerin maddesel açıdan aslında birbirlerinden farklı olmadığından söz ediliyor. Bruno'nun bu sözlerinin gözlemsel kanıtı ancak 20.yüzyılda spektral analiz aracılığıyla mümkün olabildi.
Gezegenlerin devinimleri; ''Evrenin sonsuzluğu göz önünde tutulursa, gezegenlerin çok çeşitli kuvvetlerden etkilenmelerine rağmen devinim yönlerini içsel bir nedenle kendi arzuları ile belirledikleri rahatlıkla düşünülebilir.''
Bruno'nun bu sözleri, gezegenlerin hareketlerini açıklayan Kepler'in üç yasasının Kepler'den önce bir ifadesidir.
'Dünyanın görünüşü ve mahiyetindeki değişkenlik,onun şimdiye kadar bilinen dışında bir başka hareketi daha olması gerektiğini göstermektedir. Bu hareket, kuzey kutbunun gökkubbesinin kuzey kutbu doğrultusuna güney kutbunun gökkubbesinin güney kutbu doğrultusuna konumlarının yer değiştirmesinin nedenidir.'
Bu fenomen, metalik sedimanlar ve onların manyetik kuzey kutbu doğrultusuna yönelişi aracılığıyla ancak bu yüzyılda kanıtlanabilmiştir.
Sabit yıldızların özlüğü; ''Satürn'ün ötesinde sürekli görünen yıldızlar birer güneştir. Biz onların etrafında devinen gezegenleri göremediğimiz gibi oradan da bizim güneş sistemimizin kızgın ve ışıyan güneşinden başka birşey görülmez.''
Sabit yıldızların birer güneş olduğunu ilk anlayan Giordano Bruno'dur. Bruno ayrıca bu yıldızların eksenlerinin değişmemesine dikkat çekmiştir.
“Ya çok uzakta ya da çok küçük oldukları için gözümüze görünmeyen başka gezegenlerin de güneşimizin etrafında dönmesi mantığa aykırı değildir.''
Uranüs'ün keşfinden 200 yıl önce, Satürn'ün ötesinde bulunan gezegenlerin varlığına işaret etmiştir.
HOŞGÖRÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAMPANYASI
DÜŞÜNÜRLERİN BRUNO HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
'Bruno'nun dünya görüşünün bazı kısımları çağdaş bilimi aşmış olup geleceğe aittir.' Egon Friedell
“... fakat yazılarının asıl karakteri ruhunu içinde duyan ve kendi varlığının bütün varlıklarla bir olduğunun bilincinde olan bir şuurun hoş bir çoşkusudur. Bu şuurun kavrayışında baş döndürücü birşey vardır.” Hegel
“Giordano Bruno'nun eserleri büyük doğruların bir altın madenidir ve en ulvi düşüncelerimi bu eserler sayesinde üretebilmişimdir.” Goethe
'Günümüzde insanlar uzak dünyalardaki yaşamı tanımaya çalışırken geleceği hissedip bunu açıkladığı için katledilmiş kişiyi saygı ile hatırlayalım.' Filozof Jorge Angel LIVRAGA
Ayrıca Leibniz, Herder, Schelling, Hegel, Schopenhauer, Ortega y Gasset, Brecht v.b. de Bruno’nun fikirlerine hayrandı.
SONSÖZ
Bruno'nun tohumlarını attığı Rönesans ile;
Eski uygarlıkların bilgeliği ve bunun aracılığıyla da klasik düşünceler ve değerler yeniden keşfedildi.
Engizisyonun evreni ve insanı anlama konusundaki otoritesi kırılarak özgür ve bağımsız ruhlu düşünürlerin hayal ve araştırmaları teşvik edildi.
Hümanizm ile insandaki en yüksek karakterin ortaya çıkmasına çalışıldı.
Bugün, öğretilerinin çoğu tüm uygar dünyanın okuma odalarında herkese açıktır.
Daha insancıl bir dünya için, içimizde ve çevremizde hoşgörü, anlayış, sayı, sevgi, doğruluk, adalet, sağduyu tohumlarını yeşertelim.
-----
Mazlumları savunan Bruno'nun kaderdaşı Nicolaus Copernicus'a eşek diyen Luther'miş. Şu halde, bizde de çiftçiye küfreden politikacıya şaşmamalı. bunların hepsi birdir. Aynı odaktan geliyorlar.
Karışık topladığım notlardan oluşan
Bilimsel Dvrim klasörümden başvurduğum referanslar
Kayıt Tarihi : 10.11.2006 09:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/11/10/bilimsel-devrim-alinti-bilgiler-rahat-uyu-ata-m-takipciniz.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!