Bilgelerin Yolculuğu (T.S. Eliot)

İsmail Aksoy
1898

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Bilgelerin Yolculuğu (T.S. Eliot)

“Elimize geçen bir soğuk varıştı,
Tam da yılın en kötü zamanıydı
Bir yolculuk için, ve öylesi uzundu yolculuk:
Dipsizdi yollar ve keskindi hava,
Kışın en ölüm zamanıydı.”
Ve huysuzdu, inatçıydı, ayakları yaralı develer,
Yatmışlardı eriyen kar üstünde.
Özlediğimiz zamanlar vardı
Yamaçlarda yaz sarayları, taraçalar,
Ve ipekli kızların meyveli buz getirişleri.
Sonra devecilerin küfürleri ve sızlanmaları
Ve kaçıp gitmeleri, ve likör ve kadın istemeleri,
Ve sönen gece ateşleri, ve sığınakların noksanlığı,
Ve pis kentler ve düşman kasabalar
Ve pis köyler ve fahiş fiyatlar:
Elimize geçen zorlu bir zamandı.
Sonunda bütün gece yolculuk etmeyi yeğledik,
Kısa kısa uyuyarak,
Bütün bunların budalalık olduğunu söyleyen
Kulaklarımızdaki şakıyan seslerle.

Sonra şafakta ulaştık ılık bir vadiye,
Islak, kar çizgisi altında, koklayarak bitkileri;
Akışkan selle ve su değirmeniyle dövülüyordu karanlık,
Ve basık gökte üç ağaç,
Ve yaşlı beyaz bir at dörtnala gidiyordu çayırda.
Sonra geldik açık kapısındaki kirişlerin üzeri
Asmalı bir tavernaya, gümüşüne zar atıyordu altı el,
Ve tekmeliyordu ayaklar boş şarap tulumlarını.
Fakat haber yoktu, ve böylece sürdürdük
Ve ulaştık akşam vakti, bir an bile öncesinde değil
Bulduk o yeri; memnuniyet vericiydi (denebilir) .

Bütün bunlar hayli zaman önceydi, hatırlarım,
Ve yeniden yapardım bunu, fakat yaz
Bunu yaz
Bunu: konulduğumuz yolun bizi ulaştırdığı
Doğum muydu Ölüm müydü? Bir Doğum vardı, muhakkak,
Kanıtımız var ve kuşkumuz yok. Gördüm doğumu ve ölümü,
Fakat farklı olduklarını düşünmüştüm onların; bu Doğum
Zor ve acı bir ıstıraptı bizim için, Ölüm gibi, kendi ölümümüz.
Geri döndük yerlerimize, bu Krallıklara,
Fakat artık rahat değildik burada, o eski durumda.
Tanrılarına sıkıca bağlanmış yabancı bir halkla.
Sevindirir beni başka bir ölüm daha.

T.S.Eliot (1888-1965)
(1948 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi) .
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

İsmail Aksoy
Kayıt Tarihi : 22.10.2007 23:57:00
Hikayesi:


The Journey of the Magi by T.S.Eliot “A cold coming we had of it, Just the worst time of the year For the journey, and such a long journey: The ways deep and the weather sharp, The very dead of winter.” And the camels galled, sore-footed, refractory, Lying down in the melting snow. There were times we regretted The summer palaces on slopes, the terraces, And the silken girls bringing sherbet. Then the camel men cursing and grumbling And running away, and wanting their liquor and women, And the night-fires going out, and the lack of shelters, And the cities hostile and the towns unfriendly And the villages dirty and charging high prices: A hard time we had of it. At the end we preferred to travel all night, Sleeping in snatches, With the voices singing in our ears, saying That this was all folly. Then at dawn we came down to a temperate valley, Wet, below the snow line, smelling of vegetation; With a running stream and a water-mill beating the darkness, And three trees on the low sky, And an old white horse galloped away in the meadow. Then we came to a tavern with vine-leaves over the lintel, Six hands at an open door dicing for pieces of silver, And feet kicking the empty wine-skins, But there was no information, and so we continued And arrived at evening, not a moment too soon Finding the place; it was (you may say) satisfactory All this was a long time ago, I remember, And I would do it again, but set down This set down This: were we led all that way for Birth or Death? There was a Birth, certainly, We had evidence and no doubt. I had seen birth and death, But had thought they were different; this Birth was Hard and bitter agony for us, like Death, our death, We returned to our places, these Kingdoms, But no longer at ease here, in the old dispensation, With an alien people clutching their gods. I should be glad of another death.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Yasemin Aydın
    Yasemin Aydın

    *Tebrikler bu güzel paylaşım için*

    Sonra şafakta ulaştık ılık bir vadiye,
    Islak, kar çizgisi altında, koklayarak bitkileri;
    Akışkan selle ve su değirmeniyle dövülüyordu karanlık,
    Ve basık gökte üç ağaç,
    Ve yaşlı beyaz bir at dörtnala gidiyordu çayırda.
    Sonra geldik açık kapısındaki kirişlerin üzeri
    Asmalı bir tavernaya, gümüşüne zar atıyordu altı el,
    Ve tekmeliyordu ayaklar boş şarap tulumlarını.
    Fakat haber yoktu, ve böylece sürdürdük
    Ve ulaştık akşam vakti, bir an bile öncesinde değil
    Bulduk o yeri; memnuniyet vericiydi (denebilir) .

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

İsmail Aksoy