Bilge Yörükler Şiiri - Hasan Özçelik 2

Hasan Özçelik 2
211

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Bilge Yörükler

‘Hekim kim’ diye sormuşlar;
‘Başından geçen’ demişler,
Ak sakallı bu ermişler,
Dinle bak(!) ne söylemişler:

Yay yapdık, düşmana atdık,
Oku galbine sapladık,
Ok zehiri imal etdik,
Düşmanı böyle hakladık.

Bu hür dağlar bize der ki,
Hürriyet öyle bir nimet ki;
Ekmeksiz yaşanır belki,
Hürriyetsiz olmaz bil ki.

Gışın seyilde galırız,
Yazın yaylaya çıkarız,
Gıl çadırdan yurt yaparız,
Zelzeleye tedbir budur.

Koyunları eğitiriz,
‘Gaval’ ile yönetiriz,
Çektik mi uzun havayı,
Sarp dağları inletiriz.

‘Çulu’ bizden öğrendiniz,
‘Keş çömleği’ duymadınız,
‘Keşik’ nedir bilmediniz,
‘Yardımlaşma’ bunun adı.

Süpürgemiz çalıdandır,
Obamız gıl çadırdandır,
Kilerimiz obruklardır,
Derman; ot, taş, hayvandandır.

Yaptık duzlu gavurmayı,
Başardık et saklamayı,
Meyvaları kaklamayı,
Öğrendik zaman içinde.

İcad ettik, darhanayı,
Doyurduk bir barhanayı,
Çömlekten incirkarmayı,
Besmeleyle çıkardık biz.

Zeytin yağlı yer gezerim,
Basma donluya nazarım,
Hakir görene kızarım,
Öz değerim bunlar benim.

Değerlerim önemlidir,
Milletimin bağlarıdır,
Uygarlığın yollarıdır;
Durma, çalış, öğün, güven.

Aşan bilir karlı dağı,
Şimdi ilim teknik çağı,
İnsanlarla gönül bağı,
En kuvvetli sermayedir.

Hasan Özçelik
(31.07.2018, Isparta)

Hasan Özçelik 2
Kayıt Tarihi : 31.7.2018 21:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Göçebecilik hayatı insanlık tarihiyle yaklaşık eşdeğerdir. Bu yaşantı tarzında insanlar ata kültürüne ve bilgisine muhtaçtır. Çünkü öğrenmenin ve doğru bilgiye ulaşmanın tek yolu budur. Böylelikle kuşaklar arasında gönül bağı, sevgi, muhabbet de tesis edilmiş olur. ‘Keşik’ hayvanı az olan kişinin bir diğeri ile sürüyü kuvvetlendirerek sıra ile çobanlık yapması demektir. Köylerimizde de buna benzer ‘imece’ usulü vardır. Köyün ortak işleri her haneden bir kişinin çağırılmasıyla icra edilirdi. Ilık süte taze çam kozalağı, karınca yumurtası veya bazı otların taze yaprakları (Arum italicum gibi) konularak yoğurt yapılır. Oğlak kursağının süte konmasıyla da peynir yapılırdı. Taze oğlakların kursağından peynir mayası üretilmiştir. Günümüzde severek içtiğimiz tarhana çorbasının aslı ‘darhana’ olup, hanenin gelirinin yetersizliğini ifade eden bir öz gıdamızdır. ‘Barhana’ çok insan anlamındadır. Suyu çok, organik maddesi az olan bu çorba; ekşi ve tatlı olmak üzere iki tiptir. Ekşi tarhana; buğday unu, nohut, yabani erik (çakal eriği) meyvası ve ayrandan yapılır. Pişirilirken içine pancar iri parçalar halinde atılır. Tatlısı ise buğday unu, nohut ve yoğurttan yapılır. Pişirilirken içine et de eklenebilir. Daha zengin bir gıdadır. Böylelikle yaz döneminden kışa hazırlık yapılır. Türkiye’nin her tarafında tarhana bilinmekle birlikte en iyi yapan ilimiz Uşaktır. Zamanla çeşnisi arttırılmış ve adeta milli bir gıdamız olmuştur. ‘Çorba’ da Türklere ait bir gıdadır. İngilizce karşılığı olan ‘soup’ bizim çorbalar gibi hazırlanmaz. Kayseri tarafında yapılan ‘pastırma’ da aynı kültürün iklim şartlarına göre bir yansımasıdır. Süpürgeler ise yapacağı göreve göre püren (Artemisia campestris) veya burucak / süpürge çalısından (Calluna vulgaris) yapılır. Obruklar soğuk yerlerdir, volkanik çöküntü alanları ya da mağaralarıdır. Buzdolabı üretilmeden her aşiretin/obanın obrukları bulunurdu. Gıdalarını orada saklarlardı. Bu adet halen Doğu Anadolu’da ve Teke Yöresi’nde devam ettirilmektedir. Oldukça sıhhi bir saklama yöntemidir. Kavurma ve tuzlayarak kurutma işlemi bu günkü kurutma teknolojisinin başlangıcını oluşturur. Hayvanları da ıslah ederek verimlileri seçilmekte, dişisi damızlık, erkeği tohumluk yapılmaktadır. Çorba, ayran, yoğurt, biryan, kebap gibi et ve süt ürünleri göçebe Türk kültürünün dünya insanlarına bir hediyesidir. Keçinin tüyüne ”kıl” denir. Kirman (eğiçmeç) ile azar azar kıvrılarak ince ipler haline getirilir. Sicim kalınlığında olana “gazıl” denir. Kılların ip haline eğirilmesiyle ve iplerin dokunmasıyla oluşan ev eşyasına “çul” denir. Çulun bozulmuş kısımları kesilerek kısaltılır, “çuval” yapılır. Dışa giyilen giysiler eğirilmiş kıldan/yünden yapılırdı. Efeler halâ bunu tercih eder. Aynı şekilde koyunun tüyüne “yün, yapağı” denir. Sıkıştırılarak teperek “keçe” yapılır. Keçe, halı/kilim görevini yapan bir yörük eşyasıdır. Kişiye göre dikilip omuza alınana “kepenek” denir. Yörük kültüründe bir hayvanın (keçi/koyun/sığır/deve) hiçbir kısmı israf edilmez. Boynuzundan bıçak sapı, tarak, kalın barsağından kokoreç, ince barsağından folus (holus) derisinden tuluk, tulum, davul, kösele vs. yapılırdı. Kesilirken kanı toprağa akıtılır, barsak ve işkembesi de yıkanarak pisliğinin gübre olması sağlanırdı. Bir kurban bayramında ülkemizin nasıl çöplük haline getirildiğini düşünelim. Sebze/ meyvelerde de durum böyledir. Karpuzun içini kendimiz, kabuğunu ineğimiz/ keçimiz/ koyunumuz/ atımız, çekirdeğini tavuklarımız yer, hiçbir kısmı boşa gitmez. İşten artmaz dişten artar. Bir insan tarım bitkileri ya da bir hayvan üretse acaba böyle israf edebilir miydi? Geçimsizliğin temeli israfa dayanır. Huzursuzluğun ve doyumsuzluğun sebebi kültürümüzü unutmakla doğru orantılıdır. Yörükler birbirlerini ufak tefek problemler için kırmazlar. Hoş sohbet ve fedakardırlar. Para ve sermaye insanda aranacak en son vasıflardır. Osman Gazi’nin dediği gibi ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ mantığı. Devletin kökü millettir. ‘Don’ bu günkü manada ‘pantolon’ ya da alt kısma giyilen elbise anlamına gelip genellikle kadınlar tarafından dikilirdi. ‘Basma, pazen’ kadın elbiselerinin pamuklu bezidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında pamuktan ip yapılıp tezgahlarda dokunarak (alaca dokuma, alaca topundan) elbiseler üretilmiştir. Haliyle bu da nüfusa yetmemiştir. Türk aile kültüründe mahremiyet çok önemlidir. ‘Avrat’ avret kelimesinden gelip ‘mahrem, harem, bana ait, özel, gizli’ anlamında kullanılır. Öyle ki damda (hayvan konulan yer, hayat, barınak) bile bölmeler bu ifadelerle adlandırılırdı. Yine bu kültürde kadınların kızların isimleri, meziyetleri aile dışında pek söylenmez. Kocası hanımını, babası kızını yabancının olduğu yerde lisanı münasiple (mesela sıfatıyla; can kızım, ay kızım, ciğer parem, şekerim, anacığım gibi ) çağırır. Birisi de bir kadına ya da kıza evlenmek için talip olduğunda bu mahremiyet kurallarına uyar. Bazı türkülerimizdeki nazar (yani bakış, önem) ‘Basma donluya; kadife donluya’ ifadesi de beğenilen kadına/kıza bir vurgudur. Mesela, ‘ablası güzel, kendi karabaş koyunum’ der. Vurgu koyuna değil, sahibinedir. Çünkü ya ismini bilmez ya da söylemek istemez. Hanım teyze, Gelin aba, Kocaana, Gelinlik, Analık gibi. Kadın, kültürümüzde sadece ailesinin değil, Türk milletinin namusudur. Kadına el kaldıran erkekler aşağılanır ve kocası hanımının yanında küçük düşürülmez… Zeytin ise Kuran’da geçen mucizevi bitkilerden birisidir. Anavatanı Akdenizdir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran atalarımız kısa süre içinde halkın karnını doyurmak ve giyindirmek için kendi değerlerimizin üretilmesine çok önem vermişlerdir. Bunun için mesela, Nazilli’de basma fabrikası kurulmuştur. Antalya’da bir semtin adı Dokuma’dır. Bu gün ülkemizi tehdit eden ve hala bizi kabullenemeyen süper şer güçler değerlerimizi hakir gösteren şiirler, şarkılar, türküler… üretmiş/ürettirmişlerdir. ‘Zeytin yağlı yiyemem’… gibi eserleri hatırlayalım. Zeytin ve tereyağı yerine margarini ülke kültürüne böyle yerleştirdiler. Orta Asya’dan getirdiğimiz pamuğu, pamuktan yapılan Basmayı, Pazeni hakir göstererek naylon, elyaf vb. petrol ürünü elbiseleri bize böyle sevdirdiler. Toprak ve bakır kaplarımızın yerine kanserojen malzemeleri kullandırdılar. Böylelikle hastalıklar arttı, ilaç sattılar. Kendi geleneğimiz olan bitkilerden, hayvanlardan, şifalı sulardan üretilen ilaçları ‘kocakarı ilacı’ gibi adlandırmalar yaparak hakir gösterdiler. Şimdi insanlarımız her türlü hastalıktan korkar vaziyete geldi ve ilaç bağımlısı oldu. Antibiyotik kullanımında rekora ulaştık. Bu yapılan işleri bir tesadüfle izah edebilir miyiz? Okuyucular karar versin. Kendi değerlerimizi önemsemeliyiz, dışardan gelen telkinlere karşı uyanık olmalıyız. Bu şiir yörüklerin tecrübelerini ve yaşantı tarzını anlatmaktadır. Konuşma dilinde yazılmıştır.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hasan Özçelik 2