Doğum ve ölüm arasında ince bir çizgi vardır ayıramazsın birbirinden.Tıpkı gece ile gündüz gibi birine o kadar sarmal.
Ne kadar başkalarına ait gibi olsada;
Doğum her zaman bir mutluluktur, hayata yeniden başlamak ve zamana karşı inadına direnmektir.
Ölüm ise bir son, bir bitiş gibi görünsede, belkide oyuna yeniden başlamak için bir geri çekilmedir.
Ama yinede ölüm senden, benden herkesten uzak olsun. Karanlıktır yüzü.
Tabutlar ve mezarlıklar; korkunun sembolü, soğukmu soğuk.
Doğum evi ise sıcaktır. Sanki bir bayram yeri.
Bildiğimiz ölüm, yaşlı insanların, hastaların başına gelebilecek bir mukedderat, bir kurtuluştur.
Genç ve erken yaştaki ölümler yarım kalan hayallerin, şiirlerin hikayesidir.Yunusun dediği gibi,
''gök ekini biçmiş gibi''
Sürekli yaşanan bir hikayedir ölüm.
Bir zamanlar bizim sevdiklerimizin başına da gelirmiş. Bunu sonradan anlıyoruz, çok yakına gelince. Dedemin, Nenemin, amcamın, halamın ölümleri hep uzaktı. Birde çocukken kaybettiğimiz kardeşlerimiz, hepsi önceden okuduğumuz kitapların birer sayfaları, ben bunları daha önce okumuştum gibi...
Bilemezdim ölümün bu kadar güzel,
bu kadar yakınım olduğunu, Annemi kaybetmeden önce. Yaklaşık bir hafta yaşam destek ünitesine bağlı olarak yaşaması ve akabinde, başhekimin;
''istediğiniz zaman alabilirsiniz'' diyen sesi.
Tamir için servise verilmiş bir cihazın, onarılması mümkün olmadığı için iade edilmesi gibiydi.
Derin dondurucudaki bir et parçası, bir kemik parçası gibi küçücük kalmış, yüzü, burnu sanki başka birisi. Yüzündeki beni olmasa belki tanıyamazdım.
Annemi morg'dan alıp cenaze arabasına koyup, Adanadan Karaisalıya kadarki yolculuk yaklaşık bir saat sürdü. Şoförü sürekli uyarıyordum yavaş gitmesi için annem ile böyle bir seyehat etmemiştik daha önce. O arkada sesziz, ben şoför mahalinde sessiz. Kafam bomboş hiç bir düşünce yok, yok olup gitmek böyle mi acaba, kutsal bir merasimi izleyen konuk gibiyim, atmosfere kendimi kaptırmış gidiyorum.
Cenaze arabasının caminin önüne kadar yanaşıp, gasilhane girişine süzülerek gelmesi sanki bir asır gibiydi. Gasilhane girişinde müthiş bir kalabalık. Hâlâ kalabalığın ne için toplandığını anlayabilmiş değilim. Sadece değerli bir yüküm olduğunu hissedebiliyorum. Çok ciddi ve soğukkanlı bir şekilde insanlara kenara çekilmelerini, ortayı boşaltmalarını söylüyorum. Neticede emaneti benden aldılar, içeri götürdüler. Gür bir kadın sesi yükseldi kalabalıktan;
''Erkekler dağılsın ölü yıkanacak''
Beyaz kefenin içinde sarmalanmış anam. Sehpada her çeşit kokulu sabunlar,
Kadınlar iştahla cenazeyi yıkamaya koyuldular.
''Hatice Teyzem ne kadar da güzelmiş, bembeyaz ve masum. Bir ölü bu kadarmı güzel olur'' sözleri arasında,
''çocukları gelsinde annelerini görsünler son defa, elini öpsünler'' talimatı ile son defa o pamuk gibi elini öptüm, yüzüne baktım Morg'dan çıktığı gibi değildi annem. Isınınca kendine gelmiş güzelleşmişti, bir melek gibi uyuyordu.
Sağ olsun hısım, akraba ellerinden geleni yaptılar. Bende gördüm diye sevinen torunları, çocukları.
Kendimi hemen dışarı atıp süratle uzaklaştım ordan. İçerde yatan kimdi, herkes onunla ilgilenirken ben orda yabancı.
Sonra tekrar girdim anneme ne oldu acaba. Yatan annemdi, ölü görmekten korkardım, şimdi ayrılmak istemiyorum. Çünkü o benim annem.
Ölüm bu kadarmı güzel gelirmiş annem, bunu sen ölünce anlayabildim. Artık korkmuyorum ölümden.
Annelerin sığınak ve korunak olduğunu biliyordum. Koruyucumuzu, annemizi, kaybetmişiz, asıl ölümün annesizlik olduğunu nereden bileceksin, ölümün kurtuluş olduğunu, sevdiklerine kavuşmak olduğunu.
Bilemezdim ölümün bu kadar güzel olduğunu, gelmesini bekleyeceğim bir yakınım olduğunu,
Annemi kaybetmeden önce.(02 Haziran 2015)
Kayıt Tarihi : 24.1.2016 12:56:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!