BİLDİRGE, ŞİİR VE DENİZ...
21 mart Dünya Şiir Gününde, ülkenin pek çok yerinde çeşitli etkinlikler yapıldı. Bildirgeler okundu. Bu yıl edebiyat çevrelerinde sıkça konu edilen “şiir halktan kopmuş mudur? ” sorgulamalarına, salt sorgudan öteye gidip, direk olarak olumlu yönde katkı yapacak bir eylem gerçekleştirildi o gün İstanbul’da. “Bir şiir ister misiniz? ” gülümsemesi ile şiir sunuldu sokaktaki vatandaşa. Dün ve bugün, şiir odağında buluşturuldu, günümüz şairlerinin yüzlerine takılmış Cemal Süreya, Edip Cansever, Orhan Veli vb. şair masklarıyla. “Şiir”e dokundurdu insanların ellerini bu etkinlik. Ve aynı zamanda o kağıdın diğer yüzünde yer alan bir bildirgeye. Değerli şair Arif Damar hazırlamıştı, aslında sadece İstanbul’da değil, pek çok şehrimizde dağıtılan-okunan bu bildirgeyi. “Şiir adına verilmiş tüm emeklere sahip çıkarak, ’şiir’in sokaktaki varlığına sevindim elbette. Ancak, ’o sayfadaki sözleri, insanlara ulaştığı noktadaki etkileri üzerinden düşünüp, yaptıklarımıza eleştirel gözle bakmayı da ihmal etmeyen bir yerden incelemeliyiz’ diye düşünmekten de kendimi alamadım.
Çünkü bu bildirgenin “Dünya Şiir Günü oluşumunda direk rol almış bir ülkenin o gün içinde “şiir”e dair bildirdiği düşünceler” olduğu boyutunu da göz önüne aldığımızda söylenenler daha da önem kazanıyor. Bildirge “şiir”i anlatıyor. Her şeyden güçlü olduğu zannedilen sultanların, harunların çekip gittiği bir dünyada şiirin kalıcılığını anlatıyor. Anlatıyor anlatmasına da, içinde yer alan “şiir emektir, alın teridir “ gibi pek çok doğru tanımın yanı sıra, bazı tümceler daha özenli kurulsaydı keşke diye gönlünden geçiriyor insan. Çünkü artık insanlara sunulma şeklinden dolayı; o tümcelerin her biri, bir şairin herhangi bir konuşmada ortaya koyduğu gibi bireysel söylemler olmaktan çıkıp, o ülkenin sesi oluyor bir ölçüde. “Şiir Cengiz Han’dan da, Sezar’dan da, Hitler’den de, Büyük İskender’den de büyüktür.” gibi bir tümce okuyoruz bildirgede. Söylemin yanlış anlaşılmaya uygun geniş anlamı içinde bu savaşçı adamların dünyaya etkileri üzerinden değil de büyüklüğü üzerinden bir anlamla karşılaşınca, doğrusu şöyle bir garip hissetmemek elde değil kendini. Elbette “Hitler de büyüktü” demeye çalışan bir yerden kurulmadığını biliyorum ben o tümcenin. Ama sözlerin okuyucu belleğinde bilinçaltına girip nasıl iz bıraktığını da biliyorum tüm anlamlarıyla.
“Şiir”i anlatırken çocuğunu övmenin derdine düşmüş bir ebeveyn tavrı, o yüzden rahatsız ediyor beni bildirgede. Biçimsel açıdan bakıldığında, çok sık özne kullanımı, “Şiir muştu, sevinç ve mutluluktur, kötümserlik bilmez.” söylemleri, yine aynı sebepten düşündürüyor. Şiirin ölümü de, hüznü de, derdi de nasıl anlattığını; söz, “şiir” haline gelince o sözlerin bilinçaltımızdan kalkan denizaltılar olarak, içimize doğru nasıl yola çıktıklarını bilir, günleri şiirle dolu olanlar. “Şiir yıldırımdır, şiiri yani yıldırımı hiçbir siper-i saika durduramaz” denilmesindeki yürekli sahip çıkışın, okuyandan önce yazarından başlayan coşkusunun etkisiyle, bu tümcenin mantıkla çelişişinin nasıl gözden kaçırılabileceğini anlarlar. Ancak anlamış olmak, üzerinde düşünmeyi engellemiyor ki. Çünkü biliyoruz; bildirgedeki “şiir olmasa sevdalılar söyleyecek söz bulamaz; o zaman sevda da, aşk da olamaz. İnsanoğlu yok olur.” söylemi sokaktaki insana değdi tüm ülkede. Duyarlı öğretmenler, yanına aldı gencecik çocuklara dağıtmak için bu sayfaları. Artık dizi film jeneriklerinde yazılanları şiir zanneden günümüz insanlarına yazıldı, en çok bu bildirge. Ve onların algı noktasında tamamlanacak.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
şair olmak ,bir kuşun kanatlarının arasındaki sıcaklığı hissetmektir.bir ananın yüreğindeki acıyı,sessiz çığlıkları duyabilmektir.bir tual üzerine kendini çizebilmektir,hiç bir kelime duygu olmaksızın kağıda dökülemez.kalemi güçlü kılan gerçekte yaşanmışlıklardır.ve..bunları okurken kaç kişi anlar kaç kişi farkına varır içindeki ben in..oysa ki şair bunları ruhunun derinlerinde hissederek yazandır.kalemiyle ağlayıp ;kalemiyle gülendir.bir şair doğduğunda kimse bilmez .ancak öldüğünde hep akıldadır.aslında şairler ölmez sadece ezberlenecek şiirleri hep aynı kalır..!
Ben şiir yazmaya çalışan,şiir okumayı seven gerçekten sıradan biriyim.Yani sıradanlığımdan kastım;edebiyat ve şiir hakkındaki tüm bildiklerim lise yıllarında okuduğum üç beş kitaptan ibaret olmasındandır tüm donanımım.Bunca usta kalemin,nubca arştırmacı ve donanımlı,birikimli sizlerin arasında bulunmak ve sizlerden feyz almak bana büyük keyif vermektedir.
Özellikle Nilgün Aras hanımefendinin bildirgeye yaklaşımına katılmamak elde değil diyor ve altına imzamı atıyorum.Ancak ne varki Sevgili sinyalinin o her zamanki bir yanda müthiş brirkiminin radikal yaklaşımları ile öbür yandan derin hoşgörü ve ince nezaketini harmanlayan yaklaşımı da yadsınacak gibi değil.Aynur hanım sizi özür dileyerek itiraf etmeliyim ki henüz tanıyorum ve neden bu kadar geç kaldım diye hayıflanıyorum.Burada gerçekten dört değerli ustanın bizlere ışık tutan görüşlerinizle buluşmak harika bir durum.
İzniniz olursa bu konuda haddim olmayarak ben de bildirgeyi bir şiir emektarının hatırına eyvallah denilebilecek ama tümüyle kabul edilemez olduğunun altını çizmek istiyorum.Şiir şairini bile aşar çoğu kez.Hatta şair bazen kendikendine sorar gerçekten bunu benmi yazmışım diye.Şiir Kimi uçutma uçutmaktır,hatta uçurtmanın ipini kesmektir.Şiir bir iksir şişeşsinin tıpasını açmaktır,hatta şişeyi taşa çalıvermektir sabırsızca.Şiir rengini kokusunu özgürce yayar dörtbir yana da her okuyanda ayrı duygular yaşatır .Şiir İnsanoğlunun çizgi dışılığıdır.Sevgili Neşet ERTAŞ ın nefis bir spantone hicvine rastlamıştım çok yıllar önce.Kimisi de yağlı bazlamayı yiyip devrilip uymayı sever demişti.Kastım şu Şiir duygudur güç kuvvet çelik duvar dağ taş bilek aslan kartal v.s değil.Duygudur.Biliyorum çok edebi deyimler kullanamıyorum ama şiiri seviyorum şiirin en cahil bir koca yürekten çıkanını bile seviyorum zira ben az melodimsi bir kapı gıcırtısını bile müzik olarak algılayıp sevecek kadar müziğe,Sakal seni matkap ile yolarım şu kız bana emmi dedi duydunmu diyen karacaoğlana deliler gibi hayran şiire hasta bir adamım.Gönlü zengin duygulu insanlara selam olsun diyorum.Şiir Günü nü de Anneler,babalar,tiyatro,sevgililer günü kadar saçma bulduğumu da affınıza sığınarak belirtmek istiyorum.
Ancak Tüm samimiyetimle tekrar ifade etmek istiyorum,Sayın Aras,sayın sinyali ve sayın Uluç ne dediğini bilen değerli edebiyat ve şiir insanları olarak bu site de iyiki varsınız ve sizleri seviyor ve takdir ediyorum.Saygılarımla efendim.
Bizim ustamız 'fikrin hatırı,dostun hatırından üsttedir' derdi
Eyvallah.
Hafız ise divanında şöyle der.
Seher vakti bülbül öfkeyle güle şöyle der.
-sen kandırıkçısın ,hileci ve düzenbazsın.Yine beni uyutur uyutmaz açılıverdin
Gül ise şöyle verir cevabını.
-Sözlerin doğru olsa dahi seven sevdiğine bu sözleri söylemez.
!925 yılında doğmuş Arif Damar..Kimbilir ilk şiirini ne zaman yazmış.Şiirin içinde geçen bunca yılına ve şiirlerine hürmeten çağırmışlar kendisini bu yıl şiir için beyanatı sen al kaleme demişler.
O da anladığı ve hissettiği kadarını yazmış.
Mesela ben Yaşar Kemalin mülakatlarını izlerken hep şaşırmışımdır. Gerçekten bu epik romanlar onun kaleminden mi çıktı diye.
Öyle şairler bilirim konuşurken sadece mimik, jest el kol ve kaş göz hareketlerinden ibaret kalırlar.İki lafı biraraya getiremez kekeler dururlar .
Necip Fazıl poetikasında şair hakkında şöyle konuşur.Arı bal yapar ancak yaptığı balı izah edemez.
80 yaşında bir şiir emektarından şiir anlatması istenilmiş. Böyle anlamış ve böyle ifade edebilmiş.
Kişi başka, kişilik başka , yazılı bir metin başka olsa da insanız nihayetinde. Zaman zaman birbiriyle ilişkilerinin tesiri altında kalabiliyoruz.
Şiiri sevdiğim için , şiir içinde geçen 80 yılı sevdiğim için ve Şüeranın rey ve ittifakına hürmeten, saygılarımı sundum bir duayene.
Hepsi bundan ibaret.
Sevgilerimle
Aynur Özbek Uluç kısmen, sevgili Sinyali bir hayli iyimser yaklaşmış bildirgeye.
Aslında değişik oranlı iyimserliklerinin bildirgenin değil de şiirin hatırına olduğunu biliyorum.
Öğretmen okulunda bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Nuran hanım.
Müthişti. Hemen her yönüyle. Bakışlarını çok delici, yalnız sınav kağıtlarını değil bizzat bizi değerlendirirken kullandığı ölçütleri de, çok acımasız bulurduk.
Bildirgeyi okurken onu hatırladım.
Bu bir kompozisyon ödevi olsaydı.
Ben yazsaydım.
Önüne koysaydım.
Aman Allahım.
Sizi temin ederim o çağda, o masum akılla dahi cesaret edemezdim.
Ödeyeceğim bedel kağıdımın üzerinde kocaman kırmızı bir sıfır görmekten ibaret olmazdı.
Yerden yere vurulan ve sınıftan kapı dışarı edilen kişiliğim ciddi bir yara alırdı.
Hadi, o esnada pek zavallı görünen kültürel birikimim diyelim.
Sen kimi kandırıyorsun derdi, geçerken çalılıklara takılan koyun yünleriyle mi ödeyeceksin şiire olan borcunu.
Bu bir Nasreddin Hoca fıkrasıdır bilirsiniz.
Gerçeklikle bağı kopmuş hatta hiç kurulmamış bir ödeme planı sunar alacaklısına.
Şiir, bu bildirgede işaret edilen çok şeydir kuşkusuz.
Ama böyle ifade edildiğinde, fazlasıyla abartılı ve yapmacık yani, üstelik daha çok tersten, bakınız bakalım inandırıcılığından ne kalmıştır geriye.
'En yakın dostu bilimdir, ' yüklemesi örneğin.
Demek hiç metafiziğe hizmet etmemiş, mitolojiye, efsanelere, masallara boş inançlara, sanrılara, yanılsamalara.. veya hep ikinci plana atmış bunları.
Yüzyıllar boyunca kudretini safdillikten alan nice otoriteye, üstelik bir de hayranlık bağıyla bağlanmalarını sağlamamış demek insanların.
Demek şiir olmasa aşk da sevda da olmayacakmış, öyle mi.
Gelin bir şeyi hatırlayalım.
Şiir bilahare neden yaratabilir ama ilk başta, neden değil sonuçtur.
Şiir kaldıramayacağımız toplumsal ve bireysel,
dış ( çevresel ) ya da iç ( tinsel ) baskılarla,
boyumuzu aşan dalgalarla, (boğuluyoruz, ne yeterli gücümüz ne aracımız var, artık bağırmalıyız )
bizi alıp götüren coşkularla
karşılaştığımızda
soğukkanlılığını yitiren zihnin ayaklanmasıdır evet.
Kudretini burdan alır.
Doğru ya da yanlıştır arkasına aldığı fikir,
hak tanıyordur ya da bir hakkı esirgiyor, dahası düpedüz kaçırıyordur gözlerinizden.. hiç fark etmez.
Şiir önlenemez durumdur.
Çok samimi, inanmış bir kalbin kışkırttığı
zihnin.. muazzam yeteneğini ansızın hatırlaması ve zembereğinden boşaldığı sırada ne söylediğine pek de dikkat etmemesidir.
Şiir bir patavatsızlık, bir hesap kitapsızlık halidir.
Hesap kitap yaptığında alın teri ve emek olduğuna inanırım. Ama bu haliyle pek sevmem onu.
Bir korsan yelkenlisidir, bir anlamda doğrudur katılırım.
Hayduttur, eh haydutluk ettiği olur.
Bütün bunların ardından aldatmaz, çalıp çırpmaz, doğruluktur, emektir, alın teridir öyle mi?
Bu çelişik durumun, bildirgeye imza atan ismin zihnindeki açıklamasına vakıf değilim.
Kişisel fikrim şiirin hepsini yaptığı, gelgelelim her seferinde kasten yapmadığıdır.
'Şiir sevgilidir, şiir yazandan iyi koca olmaz. İyi baba, iyi oğul, iyi kız da olmaz belki ama... '
Yazıklar olsun şiir, yazıklar olsun.
Aşka sevdaya,
doğruluğa dürüstlüğe,
derinliğe inceliğe,
hakka merhamete dönük olacaksın ama..
seni dile getirende tek bir iyilik hali bırakmayacaksın öyle mi?
Aynur hanımın değindiği hata ve noksanlıklara karşın bildirge yine de bir duayen havayı yakalamış.
Şiir;insanlığın var oluşunun en kutsal yanı olan estetik ihtiyacının sonsuzluğunda ,sonsuza değin varolacaktır.
Saygılarımla
Hatır, gönül ve vefa meseleleri.. Hepsi bu...
Tebrikler Aynur..
Bu şiir ile ilgili 6 tane yorum bulunmakta