Aynur Uluç - Bildirge, Şiir ve Deniz... ...

Aynur Uluç
498

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

BİLDİRGE, ŞİİR VE DENİZ...

21 mart Dünya Şiir Gününde, ülkenin pek çok yerinde çeşitli etkinlikler yapıldı. Bildirgeler okundu. Bu yıl edebiyat çevrelerinde sıkça konu edilen “şiir halktan kopmuş mudur? ” sorgulamalarına, salt sorgudan öteye gidip, direk olarak olumlu yönde katkı yapacak bir eylem gerçekleştirildi o gün İstanbul’da. “Bir şiir ister misiniz? ” gülümsemesi ile şiir sunuldu sokaktaki vatandaşa. Dün ve bugün, şiir odağında buluşturuldu, günümüz şairlerinin yüzlerine takılmış Cemal Süreya, Edip Cansever, Orhan Veli vb. şair masklarıyla. “Şiir”e dokundurdu insanların ellerini bu etkinlik. Ve aynı zamanda o kağıdın diğer yüzünde yer alan bir bildirgeye. Değerli şair Arif Damar hazırlamıştı, aslında sadece İstanbul’da değil, pek çok şehrimizde dağıtılan-okunan bu bildirgeyi. “Şiir adına verilmiş tüm emeklere sahip çıkarak, ’şiir’in sokaktaki varlığına sevindim elbette. Ancak, ’o sayfadaki sözleri, insanlara ulaştığı noktadaki etkileri üzerinden düşünüp, yaptıklarımıza eleştirel gözle bakmayı da ihmal etmeyen bir yerden incelemeliyiz’ diye düşünmekten de kendimi alamadım.

Çünkü bu bildirgenin “Dünya Şiir Günü oluşumunda direk rol almış bir ülkenin o gün içinde “şiir”e dair bildirdiği düşünceler” olduğu boyutunu da göz önüne aldığımızda söylenenler daha da önem kazanıyor. Bildirge “şiir”i anlatıyor. Her şeyden güçlü olduğu zannedilen sultanların, harunların çekip gittiği bir dünyada şiirin kalıcılığını anlatıyor. Anlatıyor anlatmasına da, içinde yer alan “şiir emektir, alın teridir “ gibi pek çok doğru tanımın yanı sıra, bazı tümceler daha özenli kurulsaydı keşke diye gönlünden geçiriyor insan. Çünkü artık insanlara sunulma şeklinden dolayı; o tümcelerin her biri, bir şairin herhangi bir konuşmada ortaya koyduğu gibi bireysel söylemler olmaktan çıkıp, o ülkenin sesi oluyor bir ölçüde. “Şiir Cengiz Han’dan da, Sezar’dan da, Hitler’den de, Büyük İskender’den de büyüktür.” gibi bir tümce okuyoruz bildirgede. Söylemin yanlış anlaşılmaya uygun geniş anlamı içinde bu savaşçı adamların dünyaya etkileri üzerinden değil de büyüklüğü üzerinden bir anlamla karşılaşınca, doğrusu şöyle bir garip hissetmemek elde değil kendini. Elbette “Hitler de büyüktü” demeye çalışan bir yerden kurulmadığını biliyorum ben o tümcenin. Ama sözlerin okuyucu belleğinde bilinçaltına girip nasıl iz bıraktığını da biliyorum tüm anlamlarıyla.

“Şiir”i anlatırken çocuğunu övmenin derdine düşmüş bir ebeveyn tavrı, o yüzden rahatsız ediyor beni bildirgede. Biçimsel açıdan bakıldığında, çok sık özne kullanımı, “Şiir muştu, sevinç ve mutluluktur, kötümserlik bilmez.” söylemleri, yine aynı sebepten düşündürüyor. Şiirin ölümü de, hüznü de, derdi de nasıl anlattığını; söz, “şiir” haline gelince o sözlerin bilinçaltımızdan kalkan denizaltılar olarak, içimize doğru nasıl yola çıktıklarını bilir, günleri şiirle dolu olanlar. “Şiir yıldırımdır, şiiri yani yıldırımı hiçbir siper-i saika durduramaz” denilmesindeki yürekli sahip çıkışın, okuyandan önce yazarından başlayan coşkusunun etkisiyle, bu tümcenin mantıkla çelişişinin nasıl gözden kaçırılabileceğini anlarlar. Ancak anlamış olmak, üzerinde düşünmeyi engellemiyor ki. Çünkü biliyoruz; bildirgedeki “şiir olmasa sevdalılar söyleyecek söz bulamaz; o zaman sevda da, aşk da olamaz. İnsanoğlu yok olur.” söylemi sokaktaki insana değdi tüm ülkede. Duyarlı öğretmenler, yanına aldı gencecik çocuklara dağıtmak için bu sayfaları. Artık dizi film jeneriklerinde yazılanları şiir zanneden günümüz insanlarına yazıldı, en çok bu bildirge. Ve onların algı noktasında tamamlanacak.

Tamamını Oku