AKSÂ
Salâhaddîn Horasânî
1. Hikmet
Yaşamadantaşamazsın, taşamadanaşamazsın, aşamadan pişemezsin, pişemeden bilemezsin, bilemeden diyemezsin, diyemeden yağamazsın, yağamadan akamazsın, akamadan coşamazsın, coşamadan bulamazsın, bulamadan olamazsın, olamadan dinemezsin, dinemeden ölemezsin, ölemeden doğamazsın, doğamadan öremezsin, deremezsin, seremezsin, eremezsin.
2.Hikmet
Zerreler, Hakk’ın ordularıdır. Hisset, Rahmân’ı tesbihde, cümle müşterek tavâfları. Vazîfelerini hakkıyla îfâ, onları zikrullahtan alıkoymaz. Bu ahvâl, idrâklere filhakîka ibrettir.
Sıddıklar, ancak Rahîm’inrâzı olduğu haskullarıdır. Zîrâsadâkatle bağlanılacak, O’ndan başka Sâhibyoktur. Lâ ilâhe illâ hû.
İnkâr, akıl yürütememek, anlayamamaktır. İnkârcılık, yeryüzünde haksızca büyüklenmenin, inanan ufukları küçük görmenin çocuğudur. Oysa îmân, anlamaktır, akıl yürütmektir, havas işidir. Hakîkati reddetmekse, asıl bayağılıktır.
Herşeyi yaradamayan, bir şeyi yaradamaz. Bir şeyi yaradamayan, herşeyi yaradamaz.
Yaradan yaradılamaz, yaradılan yaradamaz. Tevhîdin bürhanları, ne leylâ, nebeyzâdır.
Zulmetmekse; acziyet, noksaniyettir. Ol kadîr Sübhân, nâkıstan, mecâlsizlikten, adâletsizlikten münezzehtir.
Mağrur, ırkçı, kaderci; racîm iblisinkibri korkaklığından, ezikliğindendir.
Teslimiyet fezâsının pâdişâhı;Muhammed aleyhisselâmın tevâzû edebiyse, cesâretinden, yiğitliğindendir.
Ey nefsim,sen,korkaklardan değil, cesûrlardan ol.
3. Hikmet
Vahdet bahrinin dalgıçlarına serinlik, harâret karasalında. Hakk’ın ummânına dalmak, âşıklara nefestir, teneffüs vaktidir.
Yığılımı Hayy deyu haykıran dalgalar, sanki su değil, ışk oduna benzindir.Tûfânlar ki, ney ve rebab düetidir.
Şemsi batarken görürsün, hâlbuki cihânın diğer ucunda doğmaktadır. Ölmek de, öbür âlemedoğmak değil midir.
Ölmeden ölmek, dirilmeden dirilmektir.
Asıl uyanıklık, insanı dünyevî değil, uhrevî bir imkân olarak, görebilmektir.
Yetîmi gözetmeyi, rızâ içün fırsat bilmek, ne güzel çıkarcılıktır.Ki Cenâb-ı Hakk, rızâsını lutfetmezse sana, sekiz cennete girsen dahî, zinhâr tesellî etmez,edemez,sonsuzca.
Evrende en mümtaz akrabâlık, inananların uhuvvetidir. En bedhah hısımlıksa, inanmayanların îmâna karşı aynı cebhede birleşmesidir. Asabiyye aynazları, ne sarp ne çetindir.
Renkler, biçemler, sûretler, sîretler, hacimler, boyutlar, kıvrımlar başka başka. Ama vâbeste oldukları gerçek hep bir.
4.Hikmet
Aklının kalbi, kalbinin aklı olmayana, ne çâre.Şerîat mâşûkunu gizliden gizliye sevenlere,vuslattan ne pay vardır.
Dürüstlük pınarından içmeyen teşne yürekler, güdümleye güdümleye hîleye dönüşen şaşkın dimağlar, bu şeffaf sırattan nasıl geçebilir.Takiyyenin âkıbete têsirini görmüyor musun.
Ciltler, muhtevâlar, çehreler, kültürler,milliyetler, diller, O’nun âyetlerindendir. Aynı zamanda,fettanbeyazcıların, kafatasçılarıntuğyanlarını artıran, imtihanlardır. Bu, böyledir.
5.Hikmet
Rasûlullâh aleyhisselâmın esirleri ilim karşılığında salıvermesini anlayamazsan, hâricî bedevîler gibi mâsumların içinde canlı bomba deyu nefsini patlatırsın.
Gerçek gelmişken, ondan nasiblenememiş şol acınası kaybedenlerden olursun.
Hâlık hazretleri, hâşâ, zorunda olduğu içün değil, dilediği içün yaratmıştır. Her istediğini yapacak güçtedir.
Bârî’den başka yoktan var etmeye, varı yok kılmaya, güç yetirebilen mi var.
Mamâfih -mümkün varlık- olabileceklerin en hayırlısı, en estetiğidir.
6. Hikmet
Nakil, akıldan efdaldir. Çünkü akledişler, çeşit çeşittir, hem hamuruna nefs karışabilir. Nakilse haktır, birdir, bellidir.
Naklin akıldan üstünlüğüne en güzel bürhan, nakli akıldan üstün bilenler barış ve huzur ve uhuvvet içindeyken, aklı nakle üstün tutanların birbiriyle bitmeyen kavgalarıdır.
Müteşâbih âyetleri têvil, nebî olmayan idrâkin haddi değildir. Münâfığın bâtınî hendeklerine sakın, düşme.Saflar ancak, Zâhir’in câmisinde dürüstçe sıkılaşabilir.
Varlık, yokluk, fânilik ve bekâ, Kadîm’in kulu, kölesidir.
Kimse ol Musavvir kadar sevip, sevilemez.
Ey nefsim, hak yolda, merhametin öfkeni geçsin. Bu, sünnetullahtandır. Duyu bilgisine aşırı güvenen mağrurlar, gözüyle görmediğine inanmaz.
7.Hikmet
Dikkat eyle. Akıl yürütemeyen nice mağrur gavur, müslimânlara en fazla akıl taslayanlardır.
Müslimânım diyen feylesoflar, haşir bedensiz olacaktır bühtânında bulundular. Takiyyecilerse bu küfrü, hâşâ İslâm Düşüncesi deyu okuttular. Oysa Hâşir, parmak izlerine kadar haşretmeye, râzı olduğunu cismiyle cennetine almaya kadîrdir.
Nesebcilik lağımlarına düşmek, mücâhîd ecdâda vefâ değil, ihânettir.
İşler ehline vurgundur. Başlık taslayan, baş değil, kuyruktur. Unutma,ol râşid halîfeler, hilâfet hırsını cân düşmanı bilmişlerdi. İşte düstûr, hilâl gibi salınmaktadır.
8.Hikmet
Evliyâullâhın aşkı nasıl -bir- sevdâdır. Öyle ki akıl pîri, coşkun gönle öğüt için geldi mi, gönülden daha âşık kesilir.
Yüzlerini İslâm’ın devletinden gayrısına dönmezler, zîrâ onun hâricinde kalan cümle rejimlerin, bâtıl olduğunu iyi bilirler.
Sözde muâsırlık kapanlarınakapılmadan, ondört asırlık Muhammedî şerîati yol edinenler, asıl kurtulacak âşıklardır.
Büyüklenmek ve küçük görmek asıl küçüklüğün karînesi, küçüklüğünü bilip sâde olmaksa,asıl büyüklüğün tezâhürüdür.
9.Hikmet
Ekranlarda izlenen efektleri yaradan Kadîr hazretleri, elbette cennetlik kulunu cennetinde, yakuttan kanatlı atlara bindirip uçurmaya güç yetirendir.
Belki daha önceki ümmetlerden kimselerin görmediği yığınla teknikterakkiye, bugün şâhidiz.
Ey nefsim, ibret çiçeğini,söyle, ne zaman koklayacaksın.
Milyar ışık yılı uzaklıkları içinde barındıran fezâ, cennetin ve cehennemin olabileceği genişlik hakkında ipucu vermiyor mu.
10.Hikmet
Asıl dâhîler, helâl dâiresinden ayrılmayan, şüpheli şeylereyaklaşmayan, sürünün hatrı için örf deyu bidatlere sapmayandır.
Elinden geldiğince dünyalıktan az faydalanıp, biriktirdiğini mâşûku için harcayan olmüttakî fedâîlerdir.
Ey kardeş, çıkarları içün toprağı putsayanlar sana asıl vatanı unutturmaya.
Cihânın cümle İslâm coğrafyası buradaki ülken, cümle müslimlerse milletindir. Milletin ki, müminlerielest bezminden berzâha, berzâhtan cennete,ne güzelkomşu.
11.Hikmet
Olmuş olan, olacakların en hayırlısıdır. Riyâsızca alan el, riyâkârca veren elden üstündür. -Biz- denilince aklına dindaşı gelmeyen tefrika gürûhlarına, heyhât üstüne heyhât.
Ölümün koç olarak boynundan çekilip de, cennetlik ve cehennemliklerin arasına getirilip boğazlanacağı vakti hatırla.
O gün, sevinçten ve kederden ölmek mümkün olsaydı, belki iki taraftan kimse sağ kalmazdı.
Unutma çünkü umutla! O ki, Zât’ına ne kadar şükredilse, yetmeyecek olandır.
12.Hikmet
Asıl başarı, mutlak elit olan vâhid Hakk’ın, hoşnutluğunu kazanmaktır.
Cihânda, Rezzâk’ın ihsanlarını yeterli görmeyip, kendine râkib gördüklerinin payına da göz dikenler, verilene şükredeceğine râkiblerini bitirmeye çalışanlar, kendini yeterli görüp azanlar, açık aramayı meşgale edinenler, ne acınasıdır.
Hakîkatden yüz çeviren nicecinsiyetçiler, nice sözdeterakkîperverler vardır.
Cennetin yasalarını, cihânın işleriyle karıştıran nice haddi aşanlar. Değil mi ki cümlemizin sâhibi Hû.
Erdemli olanın ne olacağını erdemleri yaradan Sübhân’a karşı,hâşâ,belirlediğini zannetme hadsizliği.
13.Hikmet
Muhtaç bir kap nankör oldu mu, Hakîm’in sonsuz hikmetummânına, gayrı necis zanla, hasım kesildiğini görürsün.
-Hûrî- hakedenlere inâyet olduğu gibi bazı erkek düşmanıhatunların, hasedinden takılıp, haktan uzaklaştığı bir imtihan değirmenidir.
Erkeğe verilmeyen analık nîmeti, evlâd üzerinde babadan üç misli hakkı bulunması lütfu, köre ne gösterebilir.
Hem merhamet, öfkeden daha ziyâde birirâde, cesâret, basîret, şehâmet, ferâset, hamâset, fetânet ve kudret gerektirir.
Mantığı nefsi olan kişi, hakîkati mantıklı görmez, zîrâdoğrular eşittir gerçekler, şımartılmış nefsine hoşgelmez.
14.Hikmet
Ey cân, elleri gören, gözleri dokunan, kulakları konuşan, dudakları dinleyen bir yûnûs gibi ser postunu içindeki içeriye.
Kahramanlık taslamaktan başka işe yaramayan, üşengeç yığınlardan pehlivan çıkabilir mi. Yiğitlerin kanıta ihtiyacı mı var.Adamlığı ancak, saklambaca muhtaç, tabansızlar anırır.
Sâlih amelleri konuşkan, lügati herzelere uzak sosyallere, var/yok arası bir âhenk olan vaktin kıymetini bilene, ne mutlu.
15.Hikmet
Felsefeler yalnızca birbirini yalanlamakta haktır, haklıdır.
İslâm’ın karşısına felsefe bâtılını koymak, kıyasa yeltenmek, ancak ajan nakışıdır, işlendiğimekteb,boşluğun fakültesidir.
Kur’an geleli dilimi yuttum diyen peygamber şâiri sahâbeye selâm olsun, ne güzel söylemiştir.
Hiçbir şey beğenmeme, kendini beğenmekten ötürüdür. Herşeyi beğenmekse, karaktersizlikten.Müslimân, vezinlidir.
Şerîat denince nefsin ürkmesi dahî şerîatin caydırıcılığına ne gökçek argümandır. Şerîatsız tarîkât, barikattır.
Münkirlerin -dileseydi, azmazdık- söylevi, şeytanın -beni azdırmana karşılık- sözüne ne çok benziyor.
16.Hikmet
Cenâb-ı Hakk hazretleri, ancak hakedenlerin kalbini mühürlemiştir. Çünkü insana, çalıştığı vardır. Ey oğul, âkıbetin, tercihlerine âşıktır.
Bu kesik kliniğe,toy giren hekîm, hekîm girentoy çıkar. İrkil, özüne dön. Vurgunlar için uyanıklık, baygınlıktır.
Öyle bir süzgünlük ki, saldırgan kurnazları, kurnazlıktan daha efdal, savurmakta, demiri penye kılmaktadır.
Tekelcilere bir bak, asla tatmin edemeyeceği benliğininpeşinde, nasıl da gün geçtikçe daha çok azıyor, köleleşiyorlar.
Hâsidlerin hasedi, bir yankıdır, eninde sonunda çarptığı dağlardan, döner dolaşır, yine içinden çıktığı nazârı vurur.
17.Hikmet
İçindeki tamtakır kavanozun kapağını bir sıyır da gör, içerden göklere kanatlanan, ne kelebekler keşfedeceksin.
Velîlerin baygınlığı, şarjöre sürülmüş mermilerin durumu gibidir, irkilecek zamanı iyi bilir, fişek yataklarında cinnet geçirmez, çünkü onlar içün sabretmek, yarısıdır dikey zaferin.
Helal terakki ve gelişim ve keşif, âşıklar içün mâşûkuna kendini kanıtlama idmanıdır. Velîkimdir.
Kamere, yıldızlara ayak bassa, besmeleyi, tefekkürü, hamdi unutmayacak sâdıklardır.
En üstün âşıklar, Hakk yolunda en üşengeç değil, en çalışkan olanlardır. Takvâda yarış ne özel tanımdır.
18.Hikmet
Nasıl da bambaşka; esîrler, enerjiler, rahimler, bükümler, antenler, çeperler, hücreler, atomlar. Lâkin özlerindeki mânâ hep bir.
Adâlet rahmet, merhamet cesârettir, ürkekler ne bilesi.
Cümle müslimânlarevlâd-ı şühedâdır. ZîrâHakk’ın inananları din bağıyla kardeş kılması, âlemdeki en üstün akrabâlıktır.
Bu yüzden müslimânlıkla müşerref bir ingiliz, bir arab veya acem, birbirinden farksızdır, cümlesi salâhaddînlerin ve fâtihlerin ve târıkların birer koçak halefidir. Ey oğul; kavkı, kırıma hasrettir.
Üstünlük takvâdayken, zanla kardeşine asâlet taslamak, ancak aşağılık kompleksini örtbasa çabalayan, takvâsızların işi olabilir.Oysa iblisi şeytan eden, inkâr değil, ırkçılığı, kibriydi.
19.Hikmet
Rasûlullâh ve ashâbın nerdeyse hepsi arab iken dahî, Hakk onları İslâm’ın yayılmasına, ceddimizin, neslimizin ve bizlerin hidâyetine vesîle etmişken bile, nice bedirlerde, uhudlarda, hendeklerde Hakk içün ve yine O’nun imdâdiyle destanlaşan cesâretleri dilden dile dolaşırken hem.
Tâ vedâ hutbesinde-arabın aceme üstünlüğü yoktur- düstûru, göndere çekilmişti.
Ekseriyeti müslimân bilinen kavimlerden bile oncabedhah ve gavur ve münâfık ve fâsık çıkarken, bu denli kendikabîlesini tezvirâtle, îzâmla genelleme niyedir.
Cehennemlik soydaşlarının soyunu inkâr ilâ hangi ırkçı nereye varabilmiştir.
20.Hikmet
Birbirinizi gerçekten sevmedikçe îmân etmiş olamazsınız diyordu.
Müslimân arab kardeşini, müslimân türk kardeşini sevmeyen bir müslimân kürd, îmân etmiş olabilir mi.
Müslimân arab kardeşini, müslimân kürd kardeşini sevmeyen bir müslimân türk, îmân etmiş olabilir mi.
Ve yine müslimân kürd kardeşini, müslimân türk kardeşini sevmeyen bir müslimân arab, îmân etmiş olabilir mi.
Sevmek, sâdece -seviyorum- demek midir.Sevmek, kardeşlerine saygı duymaktır. Güçlüyken onları ezmemek, güçsüzken satmamaktır.
Sevmek, empati kurmaktır. Hoşlanmayacağın şeyi kardeşlerine revâ görmemektir.
Kendin için istediğini onlar için de istemektir.Senin ya da başkasının kültürünü, lisânını, hayat tarzını,onlara zorbalıkla dayatan, hiçbir rejimin, rejimcisi zinhâr olmamaktır.
Ey yürek, sevmek, îmânın hoşnud ülkesidir, sevmemekse, îmânsızlığın çorak gurbeti.İşte, biricik varış yelkovanı.
21.Hikmet
Fiilî nasîhler, hakîkat dâvâsının intizâm müesseseleridir.
Leylin nehârla kılcal raksı, fezâ bahrinde denizfeneri nücûmun tavafkâr semâsı, kar ve yağmur dânelerinin birbirlerini zinhâr incitmeden turâb ilâ visâli, kapkara torpakta biten gökkuşağı meyveler, cânlarına-harekete geçirten- sırlar üflemektedir.
Cenâb-ı Hakk, mâsivâyı yoktan var etmiştir. O’nun var ettiğini yok saymak, âyâtını inkâr değil midir.
22.Hikmet
Aşkın evi, cihâd meydânlarıdır. Âşıklara, gazâda fâsid ve hâsid ve câmid küffârdan İslâm düşmanı kâziblerin kanını dökmek, mücevherâtden kadehlere cennet şarabları doldurmak gibidir.
Hâdiselerin cereyânı, mütenevvî ebsâra, belki parmak izleri gibi ne özgün ilhâmlar, ne öznel esrârlar bahşetmektedir.
Âdemoğlu, ancak kudretullâhı yansıtan bir âyine olabilir. Ey cân, cam özünü cilâla. İç geçirilen herşeyin dileyene nasîb olacağı ol nezih zemîn, ancak O’nu râzı edenlere yakışır.
Tekâmül, nâkıs âcizlere lâyıktır. Ol sübhân Allah, tamdır, gelişmekten ve küçülmekten vebüyümekten münezzehtir.
23.Hikmet
Hüsnâ esmâsıyla, ilmiyle âlemleri kuşatan Hû. Varlığı ve yokluğu, bilineni ve bilinmeyeni, gizliyi ve açığı saran.
Değil evrenden, Hakk ihsânı mekiğiyle, şol galaksiden dahî çıkamayan ey nefis, kimden kaçtığını zannediyorsun.
Karanlığa sıvışarak, ışığı yok edemezsin. Yalan ve zan ve iftirâ kulvarında gözlerini yumarak, düğümlere üfleyerek,asla hakîkat güneşlerini söndüremezsin. Asla.
Adâlet nedir, yerine koymak. Fesâdât nedir, haksız yere yerini değiştirmek. Fettâh hazretlerinin mübârek fütûhâtının kemiyet ve keyfiyetini de, yine ancak kendi akdes Zât-ı Âlîsi bilebilir, şâyet dilerse dilediğine dilediği kadar bildirir.
Düşün, seni hiç olmamışsın gibi yok etmeye kadîrken, rahmet hazînelerine boğuyor, neden.
24.Hikmet
Yoktan -var ettik- dediği cümle mahlûku, vahdet-i vücûd diyerek yok saymaya yeltenmek, bilbedâhe dalâlettir.
Belki yok dahî yokken, vardan da, yoktan da ötede, Hû vardı.
Hiç yok olmayacak, hep var olacak, ol zâtından başkaBâkî yoktur. Bu, böyledir. Sübhânallâhi ve bihamdihî.
Kur’ân-ı Kerîm’in üslûbuna bak, Melîk’in,zâtına verdiği değeri gör, ey ins, zerrâtın tesbihâtını duy, kalbini akışa bırak.
İçindeki yüceyi arayışı görmüyor musun. Hiç arayan olur da, aranan olmaz mı.
Düşün, aranan azâmet, etik elit, ancak izzeti ve arayışıyaradan, Kuddûs’ün katında olabilir, düşün.
25. Hikmet
Selâm hazretlerinin varlığını inkâr etmiyorsan, daha ne duruyorsun.
Bir yanda gerçek dîn; birleyen İslâm, diğer yanda ol Âdem gibi babasız yaradılan, kul ve nebî Îsâ’yı, putlaştıranhristiyanlık ve kavminden başka herkesi zâtlarına köle gören yahudilik.
Kâbe etrâfında sevgiyle ve saygıyla kenetlenen her renkten, lisandan, kültürden, nesebden, hacimden, şekilden şol müslimân kardeşlerin beraber birleyişini, tefekkür eyle.
Melâike, Âdem atana yöneldiklerinde, aslında ol Hazret-i Müheymin’in emrine itâatle secde ettiler, Âdem ancak bir perdeydi.
Ey oğul, mühürlüyü, izin verilmedikçe,asla açamazsın.
26.Hikmet
Ancak görmek isteyen lâyıklara, ol Mü’min, göstermekte pek lâtif.
Kâbeye put diyen yalancıları hüsranlarıyla başbaşa bırak. İleride bileceklerdir. Kâbe, ancak Azîz Hakk’ın emridir, kıblen, şüphesiz, O’nun emrinedir.
Ey oğul. İntikâmı dahî âdil, Cebbâr’ın neferi ol aşkla. Tek sıkımlık cânı var şu cihânın, bir göktaşı yeter cümle tekebbüre.
Milyonlarca gök adadan sâde bir dânesi, içinde nokta bile deyû görünemediğin galaksi. Kahhâr gadabı, zâlim kahırcılara yeter.
27.Hikmet
Mütekebbir hazretlerinden başka Mu’izz ve Müzill Rabb yoktur. En güzel,en elit isimlerO’nundur.
Rızkının mikdârını, ancak ol Rezzak, ol Bâsıt, ol Kâbıd bilir. İmdâd, yâ Ğaffâryâ Râfi’ yâ Semi’ yâ Ğafûr.
Vehhâb’ın kuşatıcılığından, kuşatanı yoktur. Ol Hakem, ol hâkim Hakîm, hükmedenlerin en hayırlısı, en hikmetlisidir.
Yâ Adl yâ Bâsîr yâ Habîr yâ Azîm,ilmindenfirâr etmeye çalışanların, kudretinden kaçtığını sananlarıneforu, heyhât,nasıl da nâfile.
Oysa ol Latîf, ol Halîm, ol Selîm olan yüce Hakk hazretlerinin zinhâr hiç telâşı yoktur. Mâlikiyevmiddîn.
28.Hikmet
Hünkâr yürek, saraydan sadra lâyıktır.Ve liyâkat, tûfân tûfân şuûr serîsi.Mensubiyet, sâika sâika bir zuhûrâta müştehi.
Önce mukavvaya sarılan, sonra boşluğun içinden çekildi mi süzülen, esrârlı iplik. Kıyâmet kıyâmet büyüyen bir kıyâmınleylinde, kalb kayalıklarına vuran dalga dalga öz, timsâli.
En derûnda, kabuğunu çatlatırcasına en nahîf mânâ filizi,mikro têsirin, gittikçe, makro etkiler doğurduğu bir, çağ demi.
Ey oğul, çağını demle. Sinsiyetin, senin demlemediğinle, seni necisâne demlemesine, sakın, fırsat verme.
Hakîkî istiklâl, Hakk’a hakkıyla kulluğun, âdeta dâhiline siperlenmiştir. Şol namazlardaki harekâtın dahî, fiziklere kârı, elbette tesâdüf değildir. Ol Şekûr, ne Aliyy, ne Kebîr’dir.
29.Hikmet
Hafîz’ın muhafazası ey tâlib, muhafazaların efendisidir.
Mukît’in mükâfâtı kadar hayırlı mükâfât, hâşâ, kim verebilir. Hesabları görücü olarak ol Hasîb yeter.
Celîl hazretleri kadar, Kerîm ve Rakîb ve Mucîb ve Vâsi’ ve Mecîd mi var. Hâşâ.
Bâ’is hazretlerinin vaad ettiği günü bekle. Hazret-i Şehîd, şâhid olarak yeter. Ne güzel Vekîl. Küllî şeye karşı Kaviyy.
Nasıl da Veliyy ve Metîn ve Vâcid ve Mâcid ve Hamîd ve Muhsî ve Muhyî ve Mümît veMübdî ve Mu’îd. Hayy ve Kayyûm Vâhid.
Mülk, ol Samed hazretlerinindir. Yâ Kadîr, yâ Muktedir.Sen ki Mukaddim ve Muahhir. Sen ki Evvel, sen ki Âhir.
Ey Bâtın ve ey Zâhir ve ey Vâlî, ey Berr. Sen ki, Müte’âl hazretleri, andolsun, senden üstünü yoktur. Hamdülillah.
Tevbemizi kabûl eyle yâ Tevvâb. Rahmetine sığındık ey Müntakim ve ey Muksit. Affet ey Afüv ve bağışla ey Raûf.
Topla bizi, sıklaştır safımızı yâ Câmi’ ve Ğanî ve Muğnî.Şeyâtini kov dergâhımızdan yâ Mâni’ ve yâ Nâfi’ ve yâ Darr.
30.Hikmet
Yalvarırız râzı ol. Ey Vâris, ey Reşîd, ey Hâdî, ey Bedî, ey Bâkî, ey Sabûr, ey Nûr.
Zülcelâlive’likrâm. Mâlikülmülk.
Gözler kapalıyken, uykularda gözsüz görülen rüyâlar ve kâbuslar, ne ibret mûcize.
Onca mûcizeye rağmen uslanmayan zâlim zorbaları ancak cehennem paklar.
Cehennemin dahî sonsuza dek yakıp da paklayamayacağı ne şeytanlar da var. Heyhât, varlığının hakkını vermeyene.
Yalçın kayaları söyleten, katı surları mum eden, dağlara boyun eğdiren gerçek aşkı hisset hey gönlüm, yaşa hakkıyla.
31.Hikmet
Erlik, birlik, dirlik; İslâm milletine vurgun üç merhaledir. Tastamam vuslatları, çehrelerinistikametini cümleten Hakk’ın devletine döneceği bir güne ertelenmektedir.
Özler, özetler, özneler, özellikler, öznellikler, özgünlükler rengârenk, ama boyalarındaki kimyâ hep bir, bir, bir.
En Sevgili Rahmân’ın muazzam şerîati içün cân vermeyi göze almayanlar, sözün bittiği yerdedir. Vatan, millet, şehâdet nutukları nefsî, dümenleri baştan kaybetmeye endekslidir.
Bir pazara buyruldun ki oğul, ortası mezara, sonu sonsuz hazara. Öyle bir hazar ki, ancak hazır, sırat bökelerine.
Doğruluk caddesinin dosdoğru nökerleri, eğreti dünyalığı koçmaya imrenmez, sadrındaki vazoyu göçertmez, dâhildeki cevher zemzemini beyhûdezemînezinhâr dökmez.
32.Hikmet
Yargının da bir âdâb-ı erkânı vardır oğul, şol nefsin tanımadığını fişleme ihtiyacı, ahkâm ahlâkına aykırıdır.
Âline bakıp muhabbetle iç çekiyorsun. Onları sana, seni onlara karşılıksız vereni unutma.
Ölümden ve diriliş gününden sonra, beraberce sonsuza dek mutlu olmayı istemez misin. Hayır, bu klişe bir replik değil.
Şeytanların, hakîkati basit gösterme tuzağına, düşme.
İstiyorsan, bunun için Hakk’a yalvarın, duâyısâlih amel kuvvetleriyle destekleyin. Desteklenin.
Tesettürsüz müslimler, bugünün kuşatılmış kudüsleridir.
Evini İslâmın devlet kurumları kılanlarsa, zamânlarının ömeri.
Kalbi mühürlü, inkârcı şeytanların evi elmastan olsa, yeni bir mûcizeye her gün şâhid olsa, bir süre sonra alıştım deyip belki yine azgınlığa devam edecektir.
Belki de canavarlaştırdıkları nefisleri, ancak Kahhâr’ın gazâbını görünce inkârdan,menfaati uğruna vazgeçebilecek,hayvanâtdan aşağı bir potansiyele sâhibdir.
Öyle bir zamanda vazgeçişler, vazgeçenlere ne kazandırabilir ki.
33.Hikmet
Hayâller dahî şol alçak dünya kalitesinde. Hayâl et oğul, cennet kalitesinde, hayâller bile olabilecek en güzel modelde.
Atan kalbini, çarpan nabzını, nefeslerini dinle. O sâdık dostlar, kendini kandırmana destur vermezler. Fânî.
Yaradan’ın yaratmadığı bir yaradılan, hâşâ hiçbir âlemde yoktur. Cümle olanları, elbette ol Hâlık oldurmuştur.
34.Hikmet
Kul ve elçilerden olan Îsâ aleyhisselâma ve Rabbi Subhân Hakk hazretlerine iftirâda bulunan şol hristiyanlık şirkine bak.
Kul ve elçilerden Uzeyir aleyhisselâma ve Rabbi Subhân Hakk hazretlerine iftirâda bulunan şol yahudilik şirkine bak.
Kendisine faydası olmayan putların putperesti budizme, şamanizme, Hakk korkusundan titreyen mahlûk ateşlere tapan zerdüştlüğe, şeytanların oyuncağı satanizme, ateizme bir bak.
Sapışlar,nasıl da gerçeği haykırıyor.
Nasıl da Rahmân’dan başka ilâh yoktur, İslâmdan başkagerçek dîn yoktur diyor.
35.Hikmet
Ey kaynağı görebilen yürek. Parçadan bütüne gidebilen akledici idrâk.
Ancak bir Zât’ın cümleyi yaradabileceğini, bir sineği de, bir gazegeni de yoktanvar etmenin O’na kolay geleceğini bilen ey kul.
O Zât’ın bizim için ancak İslâmı seçtiğini ne vakit göreceksin. Sâde Rabbi Allah için eğilen nâmuslu başları gör.
Kâbenin etrâfında tavâfa duran her tipten, renkten, dilden insanı gerçekten kardeş kılan, beyazla siyahın asla birbirinden tiksinmeyip, dâimâ muhabbetle kucaklaştığı İslâm.
Kılarken namazı, tutarken orucu, verirken zekâtı incitme gönül. İncinse de, ömrünce incitmeyen mütedeyyinleri izle.
36.Hikmet
Bin kez mazlûm olsa da, bir kerre zâlim olmayan insanlık anıtlarını seyreyle. Mütevâzı çehreler, ne özel manzara.
Asr-ı Saâdetden sonra, arablığın, kürdlüğün, fârısîliğin, türklüğün geneli üzerine İslâm mührü vurulmuşken, şol dört sütûnun niceecdâdı belki ondört asır boyu mücâhid yüreklerle Hakk için cihâd etmişken, dâhildeki ırkçılarının çatışması, fitne yarışı, ötekini küçümseyişi, düşün, neden.
Müslimân olduktan sonra bir çinlinin, fransızın, almanın ne farkı kalır senden oğul.
Değil mi ki hakîkâte îmânın onuru cümlenize yeter. Değil mi ki ırkçılık, bölücülük kibri haram.
Cenâb-ı Hakk hazretleri senin kadar onu da; ömerlere, salâhaddînlere, fâtihlere dîn kardeşi kılmışken, rûhunu senin rûhun kadar muhtedî, müceddid, müttakî nice rûhlar ilâ akrîba kılmışken, yeryüzünde müslimânların hak dîn bağıyla kardeş kılınmasından yüce bir akribâlık hem yokken, büyüklenmen, saymaman, sevmemen, söyle, neden.
Irkçılar bizden değildir düstûrunu ibert-i cehennem gibi haykırırken kafatasçıların ahvâli, müslimânların tâ genelini oluşturduğu ırkların dahî içinden nice zâlimler ve nâmussuzlar çıkmışken, kendi nefsimizle bile başa çıkmakta zorlanırken, nefsini ve ırkını temize çekme çabası, nasıl da beyhûde bir zamân isrâfıdır böyle. Çabalarından sorulmayacak mısın ey.
37.Hikmet
İnsan, kendini yeterli gördüğünde azar oğul, kendini zinhâr yeterli görme, unutma, sen, iradenle âdeta kusurlar koleksiyonusun.
Kusursuz irâdeli Hakk’a dayan, kardeşinle gerçekten, kardeş ol. Kardeşlerinin helâl dairesinde kültürleri, lisânları, tarzları yüce Hakk’ın birer âyetidir.
Ol âyetleri, zinhâr, inkâr etme. Kendilerine verilen emânetleri, koruyup geliştirmeleri içün destek ol.
Helâl dairesinde, muhabbet duyduklarına muhabbet duy. Asla, sakın, ötekileştirme. Zinhâr, duymamazlıktan gelme.
İster sivil alanda, ister resmiyet meydânında, kendi ata mirası kültürün içün istediğini, kardeşinin ata mirası kültürü içün istemedikçe, bir bâtıl sistem sana dokunmuyor ama kardeşine hayat hakkı tanımazken ve sen buna susarken, hatta içten içe mutluluk duyuyorsan, tam îmân etmiş olabilir misin.
Elinle düzeltemesen dahî kalbinle tasdik, dilinle ikrâr edebilecek ortam varken, zulme karşı kardeşinle olmaman, empati kurmaman ve hesâba çekilmeyeceğini düşünmen.
38.Hikmet
Unutma oğul, Hakk’ın adâleti baştan ayağa gerçektir, hakîkattir.
Zanlar gerçeğin önünde hiçtir. Hakk, senin nefsindeki işine gelmeyene sükût planlarını, senden daha iyi bilendir.
Tâlib, sen renksin, münhasıran aydınlandıkça, ışığa dönüşebilirsin.
Benzersiz Yaradan’ın, yaratma şemsinin, -ol!- yağmurundan sonra ortaya çıkan, gökkuşağıdır yaradılan.
Bağımsız, sonsuz varlığı kendinden, Hakk hazretlerinin mâsivâsı, O’nun, O’na bağımlı varettiği;fânî, gölge varlıktır.
Karanlık, yâni siyah rengi de bir mahlûktur. Cihânı koyu karanlık olan siyah değil de, koyu bir kırmızı kaplasa, yine ancak izin verildiği kadar görebilir, yıldızları seçebilirdik.
39.Hikmet
Yokluk, belki daha başkadır. Şüphesiz, varlık da, yokluk da, O’nun emrindedir, hepsine hükmeden, tek mâbûd O’dur.
Zâlimin kendini suçlu hissetmeyen yüzüne bak. Sonra da mazlûmun hüzünlü çehresine.
Küçük hatalarına pişmanlıkla tükenen ömür, büyük hatalara zor cüret eder.
40.Hikmet
Her zerre Hakk’ın sanatıyla bir evrendir. Her evren Hakk’ın kudreti karşısında bir zerredir.
Gerekli sevgi, gereksiz korkudan üstün, gerekli korku gereksiz sevgiden üstündür.
Ey kardeş, elhamdülillah, sâdece müslümanız.
Çehremizi, laik-ulus rejimlere değil, göklerin doruğundan inerek yeryüzü vahasını şereflendiren, İslâmın ondört asırlık görkemli devletine dönmüşüz.
Öyle yüce -bir- devlet ki, baştan ayağa, Furkân ve Sünnet fecrinden ibarettir.
İslam coğrafyasını dâim vatan, Ümmet-i Muhammed’i dâim millet biliriz.
Zamân, sadede gelme vaktidir. Gün, belki kıyâmete dek bitmeyecek olan ihtilâf gecesinden, coşkun kılınçların kınından çekilişi gibi sıyrılma günüdür.
41.Hikmet
Sahte bâtılı, Şerîat hakîkatine tercih, îmansızlıktır. Bize takiyye değil, dürüstlük yaraşır.
Şerîati istemek, müslimlere farzdır. Şerîat deyu haykıran muvahhidler, zamânın asıl âşıkları, asıl mürşidleri, asıl dervişleri, asıl velîleridir.
Aşkın evi oğul, gazâ meydânıdır. Zulmün kanı, mücâhid velîlerin kadehine hak yoldahelâldir.
Allah yolunda cânıyla, emvâliyle cihâd eden yâni cânından ve cânânından ve emvâlinden ve evlâdından geçen, mücâhidlerden âşığı, evliyâsı mı var.
42.Hikmet
Her gerçek velî, belki mücâhid değildir. Ammâ her hakîkî mücâhid, inşâallah birer velîdir.
Gönül gönül büyüyen akıl ve akıl akıl büyüyen gönülle, ilâ âhir.
Yapının tuğlaları, vücûdun uzuvları, vahdet bayrağını yeniden oğul, hakettiği göndere, göklere çekecektir.
43.Hikmet
Bedevî îmânı, nedir şol bedevî îmânı. Şeytanlar, nasıl da nefsin aklına -çöl, sarık, deve- figürlerini getirmeye çalışıyor.
Bedevî îmânı ayrılmaz bir bütün, tek hakîkî yol, İslâm dîninin işine gelen parçasını alıp işine gelmeyeni bırakan çıkar süslümanlığıdır.
Modernlik maskeleri ardında, sımsıkı halatı gevşetmeye çalışan gevşekliğin öbür adıdır.
44.Hikmet
Hakîkati bütünüyle yaşayan müttakî bedevîlerin tırnağı etmez bedevî îmânlı nice şehirli moda münâfıkları.
Hakîkati bütünüyle yaşamak; yiğitçe hakkı haykırmak, şerîati istemek, hilâfeti aramak, bu garazda eyleme geçmektir.
45.Hikmet
Şerîatsiz tarîkat, cehennem kütüğüdür oğul. Evliyâullah arasında Allah ve Rasûlünün devletine karşı tekbir kimseyi bulamazsın.Ne olmuşsan da, yine gel, tevbe kapısı açıktır.
Peki ne içün. Elbette fıtratına dönmek, dosdoğruya doğru değişmek, dönüşmek, gerçek bir müslimânolmak içün gel.
Ey kardeş, kardaşınla dîn hakkında tartışıp durmayı bırak, sadede gelin. İhtilâfla vaktini öldürenler, ya hedeften ümîdini kesmiş ya da hedefe yürümeye cesâret bulamamış âcizlerdir.
46.Hikmet
Yol bellidir; İslâm. Hukûk bellidir; Şerîat. Devlet bellidir;Furkân ve Sünnet-i Seniyye. Hükûmet bellidir; Hilâfet.
Bâtıl bellidir;bidât. Tağut bellidir; fitne. Küfür belli, şirk bellidir. Unutma; hânedânlıklar, zinhâr İslâm Devleti değildir.
Hakk hazretlerinin,yoktan var kıldığıtene nûrundan rûh üfürdüğü sen ey.
Dağların kaldıramadığı ol mübârek emânetin mühim emânetçisi ey.Sana kof telaş değil, dolu sükûn yakışır.
47.Hikmet
“Bir adım yaklaşırsa, bin arşın yaklaşırım” sırrının tâ esrârına var. Ancak böyle bir Rab, Rabbimiz olabilir.
Rabbinin furkânındaki sana hitâbına bak ey âdemoğlu, hitâbında sana verdiği değere bir bak.
Yaradılan böyle güzelken, güzelliği yaradan Hâlık, düşün nasıl güzeldir. Elbette ancak testin kadar bilebilirsin.
Ey sâde Hakk’a teslîm olup çevresine güven saçan kandil yürek.
Ancak yandıkça aydınlatabilirsin. Çilen, ihsândır.İçindeki cevher suyun sağlam taşı, sağa sola döküp ziyân etme, isrâf etme.
48.Hikmet
Sürüleri şefsiz, arıları melîkesiz bırakmayan, elbette insanlığı şerîatsiz, rehbersiz bırakmamıştır.
Mâsivâ, bütünüyle Hakk’a secde eden mustazaf bir kul gibidir. Büyüklüğü hacimde arama.
49.Hikmet
Mâhiyetiyle evliyâ rûhlar, belki kâinatlardan daha engin, âlemlerden daha büyükçedir.
Unutma, zamândan ve mekândan münezzeh olan Zâhir Hakk perdelenmez, perdelenişler senin âciz gözlerin içindir, perdelenen görüş mesâfendir.
Doğumlar ve ölümler, doğumu ve ölümü yaratıp, doğmayan ve ölmeyen Hakk’ın ezelî ve ebedî bekâsını nasıl da haykırıyor.
Bu âlem, belki ancak tenini kuşatır, rûhunu kuşatacak kadar engin değildir belki.
Gözlerini bir hafta hiç açmamayı dene, başarabilecek misin, gözsüzlüğü sevebilecek misin, bir anda nehayâller kurabilen ey.
İçine yıldızları sığdıran bir gözün dahî hakkını verebilir misin, söyle borcunu ödeyebilir misin.
50.Hikmet
Ey rüyâlarında gözsüz görebilen, kendinle ağızsız konuşabilip, kendini kulaksız dinleyebilen cevher. Aslına dön, kıymetine dön, hakîkatine dön.
Parmak izleri gibi birbirinden farklı ağaçların, dalların, çiçeklerin, çayırların, atomların Allah aşkıyla nasıl da kıvrana kıvrana filizlenerek serpildiğini seyret.
Hakk korkusuyla patlayan yıldızları, açılan kara delikleri tefekkür eyle. Ya şefkatten tabakalar olmasaydı cihânın çevresinde.
Çarptıkları gezegenleri delik deşik eden meteorların, atmosferde toz-duman oluşu ne büyük rahmet, ne mûcize hikmet.
Hayretini zinhâr yitirme oğul. Olumsuz alışkanlıktan, nisyanlardan sıyrıl.
SomHikmet
Tenlerin tinlerinde, tinlerin tenlerinde, pamuktan matruşkalar gibi içiçe sarılı sırların, sırrına var.
Hakîkat şarabı adam uyutmaz, adam uyandırır. Hakîkatin esrârını ancak evliyâ ervâh içine çekebilir.
Öyle bir esrâr ki, adamı mayıştırmaz, toparlar. Ey dünyalık keşi ey leş. Asıl uyanıklık, devamlı olanı arzulamaktır. Yapacağın tek şey; Sâhib’i râzı etmek.
Ölmeden ölen, dirilmeden dirilir ve görür gibi duyar gibi yaşar. Konuşur gibi susar. Susar gibi haykırır.
Fısıldar gibi sayıklar, sayıklar gibi fısıldar bu âr. Yaşa; taş, aş, piş, bil, de, yağ, ak, coş, bul, ol, din, öl, doğ, ör, der, ser, er.
Kendine gelmeden, geçilmez kendinden.
Ve aksâ…
Sırlar, ancak sırdaşlığı başaranlar içindir.
DENGBEJ
dünyanın bütün öbür uçlarının en son
rıhtımında ürperen deniz fenerlerinin
çırağındaki buğuyu bronşlara çeken şuur
avuçlarının insafını yurtsayan milyarla
örgüyü hatırlatmıyor gibi anımsatırken
hatırlamaların sayıklamalara dönüştüğü
dehirlerden beri nezihlik asıl cennet
cennet saflığın düşünden artan güzellik
göynüdükçe göğnündeki kesik fuadoğlu
vur gürzünü Rahmân aşkına kırklardağına
can garib can suskun can paramparça arif
fakların duldasında fitilsiz filintalar yâre
mutluluğu özgürlükte arayışlar ne hebâ
oysa ins hürlükten bir kölelik için gülbank
en azgın muhteris, hırstan en çok yakınan
dilinden kibri düşürmeyen en magaloman
iyilik taslayıp tevazuda gizlenen en habis riya
devir ölçüsüz mizanların lipit çektiği peşkeş
elaleme kanıtlamanın fukarası değil ihlas
değil kraterlerinde lav yetiştiren baht civan
kulun değil benim zannın bile senin değil
eslemtü lirabbil âlemîn! ve kıyar kendisine
İbrahim milletinden yüz çeviren her sine
özlerdeki bent, usturalar döken bir sakura
Kirmanşahlı Dinaveriden oku tabiat cüzünü
hatmet Harirîden, Mukrîden irfan estetiğini
belle İbnülesîrden dininin bikes şehnamesini
Hallikânlar, Bahauddinler yeniden fısıldasın
Şâh-ı Necmeddin Eyyub sırrı Salâhaddinleri
Fahrulnisâlar doğursun Takiyyüddinleri
Ebûfidânın, Sühreverdî yürekli Cezerînin oy
Batê mevlidi harlasın, kavursun ciğerleri
çiğnenir Bitlisîlerin görklü şerefnamesi
dindir Teremaxî, Feqîyê, Xanî gözlerini
Bağdâdî, Arvasî, Nursî, Şeyh Said-i Kurdî
bir umutları cano! sende duyuyor musun
DÖRT MEVSİM HAKKANİYET
kim olursa olsun, rengi, dili, nesebi
yiğitler yiğit, üstünler üstün, iyiler iyi
nereye dek şu -biz- peçeli benlik şirki
ne zaman uçmağı öğreneceksin
kündelerinden sıyrıl oğul, sen bensin
neye yarar iktidar, parya iken nefsine
vuracak sırtından, putsadığın rejim
halinden, safından sorguya çekileceksin
bir günlük cihanda yahut daha biraz
süründen gayrısına satılmayan cakanla
kibrini kült edinmiş iblislerden olarak
hak aşkıyla öfkeden nerdeyse çatlayacak
ateşin keşkeden döşüne sürüleceksin
ne olursa olsun, cinsi, tipi, şîvesi
edipler edip, elitler elit, eminler emin
yırtınsan da, paralasan da kendini
şu yobazlıkla katımıza yükselemezsin
yüzmeyi belle oğul, akmayan kokar
ölmeden öl, doğmadan doğmak için
ne mutlu mahşeri dünyadan başlayanlara
dayatan zorba dindaşların hesabı ne çetin
baskınlığı, haklılık zannetme dalaleti
değil mi ki yeğlik takvada, adalet orada
arkasını, beşeri totemlere dayamayan
buruk mustazaflara Rabbi yeter her çağda
kim olursan ol, yeter ki pusma, putsama
ne olursan ol, haklıysan, haykır namusluca
fitne zamanı diyen münafığa aldırma
İslam’ın devletine dön, kıbleni şaşırma
değildir müslümanlık, seccade, takke, tesbih
doğrular kaybetmez, kaybedilir, umutma
TOY
bir bakış ateşle göğün içindeki boşluğa
analemma labutları devrilsin fevkimize
ki saflık en âfet devrimdir kızancık yüzlerinde
hinliğin sebebini bilmediği huzursuzluğu
vurur lenfine çöreklendiği düzme çehreye
büyük belliyken büyüklenmek ne büyük alçaklık
tenhada parlayan ölümcül gözler fettan terleyişler ertesi
yer rahlede kevser sofrası kıkırdayışlar
dışarda gürül gürül delikanlı pir çağlayan
içerde kudurdukça kuduran ilkyaz nevrozu
meteor yağmurları altında çakan revnak bakışlar
cönk kumrularının harman yeri külliyeler sonra
nüvemizde kıvranan kuzey ışıklarını ulumaktadır
renklerden erklerin harbi mi şemse cemre bahşeden
gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkma hissi
müslüman yüreklerin aurasında küfre karşı bağışıklık
gündönümlerimizi dahi sıcacık bir yakınlık kılmaktadır
yırtıcı buklelerde her menekşe
kendi çapında bir güneş rüzgarı
yetişilmez sevmekte sevilmekte Rahmâna
nazarların zincirleme kazası sis kuşağında sarmal sema
haşyeti en şık korku kalbi ürktükçe cesurlaştıran
tatlı sularla katışmayan tuzlu deryalar emsali
birbirine karışmayan sonlu tenle uçsuz can denizi
vakarla haykırır hüsnâ esmâsına sayeliğini
milyarlarca gök adasından sade yek tanesi
içinde nokta diye bile görünemediğin galaksi
KÜN DOĞUMU
peştemallı sabilerin surdan Küpeliye
çıvdırışı kadar kaçınılmazdı yaşam
sürgünün süngüsüne sürülen saflar için
gırtlağında urganlar boynunda Kur’an
asırlık takkelerde zifri çıkmaz bir eza
inadına elif haldaş halolarda doruklar
bükülmez tevekkülü aşiret kırlarının
fodul çırağlardan görünmez yıldızlar
Derikte Cizrede Yüksekovada yarın
göverir yeniden Mem u Zin hatmileri
asimile edilemez kahırlar umutma
sığmazken kendine başkasına vatan
geçirir mermi cinnet fişek yataklarında
tırmalar kör saçmalar koynunu kurbetin
dönüştü cehenneme açılan bayırlara
evrildi değişmez addedilen hissiyat
gerçeklere sahtekar cesetler giydirildi
kalbini döşünden söküp fırlatmak yüzüne
tesettür defilesi kadar münafık rejimin
yoğurmuş monşerler mareşal putlarını
yontuları istilâda umum mahfilleri
sanki bugünümüzü görmüş de Rasulullah
nefyetmiş heykelciliği bu mucizedir
bombadan saksı yapan intifa halteleri
türkiye müminlerindir türküsü radyoda
bir anlamı yok duymayan için hakkıyla
ve şakır sönmeyen marşımızı kuş evleri
ne mutlu müslümanım diyene ezgileri
titretir pak ruhları bağlayan bam telini
bir yeni ileti var! rahim duyargalarda
kara hava deryalar kapatın kapattıkça
doğurur gemileri gönülden yürüten Fatih
usanmaz anadolum yüklülükten sabahlara
MEHDİNAME
bir ters bir düz bir ters bir düz tersdüz
pir ağnayış yaşamaklar uçurumlardan
mezar taşlarında kırık güller kursaklar
oysa ne sizler ne bizler ne onlar önder
birliği lider bildiğinde gelir beklenen kader
çayönü, göbeklitepe, neolotik mahzun
gılgamış suratlarda mahkeme duvarları
babilden ninovaya elamdan akada haldaş
ta sümerlerden kalma parmağındaki yüzük
ürkütürsen kaçırırsın imanını sıkı tut
ey beklerken birbirinin boynunu vuranlar
deccalınız deccalınız oldu kurtarıcı rüyanız
hep siz hazarın engeli hazara tapanlar
hazar ki ipekten tülü! şu iktidar hırsınız…
mehdi içinizdeydi onu hiç takmadınız
veyl rehberin geleceği günün haricileri
veyl fakirtok habillerin zenginaç kabilleri
yanılmaz gibi yanılmaz gibi yanıldınız
toprağı değil kalbi fethedecek özlenen
fecirden büşralarla en zulmet anda gelen
eğilen basamaktı, dik durduk, sığınaktık
feseyekfîkehumullah! hey sahibüzzaman
çığın sadrından uçacak gibi koşan içim
zağros dağlarından gelen bir horasanlı
değmese de ömrünüz ömrümüze can hazret
imamken İsa’ya tutacak ardınızda saf
belki de milyarlarca köngül tek yumruk
başkalarının duymadığı duygular duymak
özgün kılabilir miydi cevherini meczubun
canı ten kabında kaynatan bu izdiham
merhemine yara basar mıydı pirdaşının
her tesettürsüz mümin kuşatılmış kudüs
evini İslam devleti kılan zamanının Ömeri
Mehdinin görmeden sevdiği kardeşleri
utkudan da gökçek utkuya yetişmeyen
Rabbinin hatrı için sabreden en hasat
uhuvvet gibi leyla görmedi alemde mecnun
‘yenilgi yenilgi büyüyen zafer’ henüz sabi
soydaşıydı bozkurt asil görünse de köpekten
ve adından söz ettirmeyi başaran sürüngen
yani siz iyiliğe bürünen kötülük yani batıl
batının batmakla arasındaki manidar sıhrî
gün doğmuş gün batmış ebed bizimdirleri
uyku hapıyla bastırmaya çalışan zâtâliniz!
yaşayacak gibi yaşayacak gibi öleceksiniz
İSRÂ
yerin çekirdeğineydi esrâların isrâsı
esrârı bu mağmanın boylandıkça kristal
volkan bakışlar gibi ipek tüller ardında
deşmeyip düğümleyen bir ok sanki gerdânı
fırlatan âsâyı mûsâ benzinde mısrâlar
mecnûnların putunu takvâyla kıran leylâ!
tarzıydı yürüyüşü hüsnühâl taburlarının
gönül gönül büyüyen bir fetih közlerinde
düşün seni künle şereflendireni yokken
varken paramparçalamaya şeksiz kâdirken
merhâmet definelerine boğuyor neden
düşün düşünmeyen kalb nefslerin yüz akı
buluşup göklerinde zâtını zikreden sesler
mevcudâdı tâvâfta nücûmla semâ eyler
görmeden inanmazlar görse de inanmazlar
vaslına hicretteydi bu sevdânın mîrâcı
bu mîrâcın fermânı secde mimli alınlar
sırlanışlar ki işkilsiz nikahlı harâbata
viranlar ki tenhâların izdihamında hâr
yırtar bin ıslık miktârı leyâlimizi esrâ!
bu azrânın nefesi maslûba değil İsrâ
LÂYEZÂL
Allah demeyen her şiir israf
her kıssa yarım kalmıştır böyle bil
müminler ki ruhumun tek erhâmı
muhlise övülmekle yerilmek bir
söyleyemediklerimin tınısıyla vakur
serâlara zeybekler eken kadim dava
zerket musebbihlere kavi kavlini
konuşmama hakkımı kullanıyorum dinle
böyle güzel dururken emvât üstümde
vuslat hiç firâk olur mu dinimde
çünkü yara deniz kabuğu tutar bizde
ummânı biz tutarız ey ilk günkü tadında
izzetten kıymetlisi hâşâ kamusumuzda
ve ciddiyetsiz ödler izzetsiz nezdimizde
kablimiz ki kalbimiz ey mukarribimiz
ey müzzekkir zilzâlimiz
tekavvela! ebter lağviyat mankurtları
nerde toynakları tozu dumana katan âsâr!
nerde ebsârı âmâ müsveddelerin pası!
yâleyte! fuâd ki muâd hey suâd
ğâşiyeh! mahkumdur gelmeye yevmi
muvahhidleri muhakkik sadırların
YAKARIŞ MENZİLLERİ
hirasında yara mı her dil
yoklardı üşüttükçe sancıyan dişi
baldırının iliği etinden görünen
ayağı ayağına dolanır ölümün de
sıcağı sıcağına veyl
bir çığlıkçığlığa günü
akbabalar bekleşirken ininde
havfından savrulan meteorlar
patlayan yıldızlar ayşıl
metaforların bengisu kültlerinde
avlar kanatlı kafesler
mahzenden hüdhüdleri
sırrın kendi kanındır onu akıtma!
ve kılıçların keskinleşirken ki sedası
aceb mutluluktan uçuştu mu melâike
sizi gördükten sonra
el-insan yaradıldı diye
mezartaşı surlarımın
üstünde biten bahar
çobanların ninnisiyle yeşeren kuzular
duha vakti zikir namazı kılan serçeler
kıyamet kıyamet büyüyen bir diriliş var
içimdeki cehennemin zebanileri
ruhumun zarını oymakta sanki
sadrım ki saatli bir bomba taşıyor hissi
aczimi itiraftan aciz değilim
iblis en çok en zora sevdalı bu doğru
insan kadar yükselen
alçalan insan kadar
var mı başka evrenin misketinde
mühim olan azrail gelince poz vermekse
bu kadar artistlik niye
hakikati susmak kapılar açtıracaksa
şu dilsiz yüzsüz kapıcılar
kahrolmasın da kim
bizi böldükçebölen süpernova belliyken
asabiyyeler ne de şekkil peçe
şişinişler metatekniğine
ve bir kabustur çöker, çöksün
andolsun kalem kesilen irinlere
benim adım Müslüman
ben bu oyunu bozarım
VEDDELER GAZVESİNDE BİR VAAZ
Ve metâ ve metâ ve metâ
Zerefşan, halkarî, zerenderzer
Nakkaşhanelerde bakışlarını
Tefsir etsin tezhib ile
Mustafa İzzet ki, Yesârîzâde!
Maktalarda, âharların mıstar mühreleri
Öze düşen her sâikâda
Bir uğultu sayvanlarda
Felammâ! Cümle enhâr karışır deryâsına!
Ağlasın Halil b.Ahmed faşist tellâllara
Hattat yürek! Düğümle kazıyarak!
İpini halatına belâzürî tahassürâtın
Tûmardan, parşömenden, papirüsten bir serv
Çalkalan veyl hattımı cezmeden meşk bağ
Gubârî akışların nakışları aşkına
Düşür bu kan basıncın hey Moğlova Kemeri
Dönüp dolaşılan yer
Fâtih’in Kürkçü Hânı!
Sedefkâr Mehmed Ağa…
Salınsın revaklardan perde perde
Evrilsin fıtratına şol Nuruosmaniye
Zammeler, fethalar, kesralar adedince
Bu vakfede mebnî duran kalır ayakta
Bu cibâlde yer yok elif durmayana
Ve salâ ve salâ ve salâ
Karılır ruhlara rıhler
Hû ender hû! Rüveydâ!
Lienfüsihim! Bienfüsihim!
Fîmâ beynenâ!
Azâzilin okşadığı nesebini
Reddeder evlatlıktan elbet turâb!
Sızlasın iskeleti zülfikârın!
Veddeler gazvesinden bir vaaz
Çarpılsın iğmâz dimağların vechine
Revzenlerin cevfinde demâdem essin ervâh
Ve sonra dîdârında şavkıyan dîdelerin
İliklensin enfâsına bîkeslerinin
Kuşların uçarken ki ferahlığı tesellin
Ve sükûnlara sükûn katan o beyit
Gelirken gülmedik ki,
giderken üzülelim!
POSTSUZMODERN
Her galaksi içinde bir karadelik büyütür.
Ya kandan bir mendil daha kaç yerinden katlanır?
Hepimizin surları işgal altında!
Koca adam olmuş güvensizlik çiçeği.
Kendine tapan her 'ene muslim' için:
Kendinden olmayan her Müslüman gavur.
Türsüz ve ahlaksız ve yurtsuz ve haksız…
Yakınlar hiç bu kadar uzaktan ölmemişti.
Özenmek cihatlarıydı neden bozduk ki!
Ne güzel takılıyorlar entel ve melan kof.
Bu kılıçlar da nerden çıktı hiç komik değil.
Sahteyi ki, gözbebeklerinde büyüttüğü…
Gerçeğin korkusu becerecek değil mi.
Hasretiyle geberdiğiniz isimleriniz…
İbret-i Firavun gibi kalsın bu lağamda.
Biz, adımızı ahrete yazdırmaya talibiz.
8.372
Kürd dağı Arab dağı
Türkmen dağı tütmez oldu
Bayır bucak doldu moskof dölleri
Lazkiye’de düşen bu başlar
Bu surda şehadet getiren çavuş
Sanki her yer Srebrenitsa
Her sırlanan Boşnak gülleri
Yüreği vav bileği elif qözleri kaf
'Mülteci' yavrularına bakmayın
Muhacir yavrularını görün
İşaret çocuklarıdır onlar
Zarifoğlu deyu bir erenin
Bakışlar ki cennetin cehennemi
Hayat fışkıran bir volkan sanki
Ne mutlu üstü başı put kırığı olana
Çünkü dürüstlük dolara
Çevrilmeyecek kadar masumdu
Hızla tükenirken soyu
İnsanlığın! korumaya dahi almadığı
Sesimizde cevşen Bakara 44
Hayır! Öğütleye öğütleye
Nefsinin hasmını öğüten
Şu gerdanlar da kim!
Hayır! Pollyanna değiliz
Gerçekçiyiz! Ve Biliriz!
Hepimiz masum değiliz!
Tek akçe yok ceplerimizde
Cılık ve izm oyunlarından
Bârekallâh! Veşşükrillah!
Gözileriniz ki gözler gözlerin
Görmediği gözden gözlerimizi
Yolu bulanlar bulmaz yolunu
Yolunu bulanlar bulamaz yolu
Kitaba uyanlar uydurmaz kitabına
Kitabına uyduranlar uymaz kitaba
Yaz kızım! Kayıtlara geçsin bu da!
İttihâd kisveli iktidar isteyen
Tadına bakar bir gün ahdimizin
Cânı Allah deyu çarpan
Zülfikâr yüreklerin keskinliği için
Rahmân düşmanları sıradaki!
GUREBÂ GAZELİ
biz ki evlâd-ı Selahaddîniz
hançerimiz bilenmez evlâd-ı Fâtihe
Zülfikâr'ın kükreyen uçlarıyız elhak
biter! vurulduğumuz boyunlarda
dağ yarıkları, adâlet şelâleleri
bu destan burada bitmez Yârê
kan değil tûfan değil nehir hiç
garibanlardır akan plaka turkiye
şehâdet öyle âlâ bir ihsân ki
kısmet olmuyor vekil döllerine
ağzında babasınınkiyle dolaşan
nasib olmuyor türkçüye bile
siyonist oğlu ermenici oğlu kürtçü
bir deccal var hevalodan içeri
yok böylesine kahpe matruşka
şalvarın ters giydirir gog/magoga
plaka turkey dedim no passport
yetime ardına kadar transparan
ben bu şiiri yaktım cinnet çeşidi
öyle yandı ki ruhum felçten üşüdü
içim sırttan vurmadıkça ışıdı
adni vatan satmadıkça kazanacaksın
SON SEDİR
yokluktan örülme varlığı kimsesizliğin
heplikten sökülme hiçliğiydi bizsizliğin
görünmezlerinde mahfuzdu görünen
duydukların duvaktı duyulmayanlara
her ayrılığın biraz daha yaklaştırdığı
her vuslatın hatırlattığı kebir kavuşma
içi içe tutturan şu uçurumdan tutkal
ilkokul sobasında pişen köy çocukları
yüzsüzlükten öte yüzeysizliği künhün
özüne dönmeyene dönecek söz yoktu
şol rasistler kadar vatansızını görmedin
başın tasına tapan lenfperestler vardı
varlığını olmaktan utandıran cur’et
doku uyuşmazlığından teper adem bile
toprağın kabul etmediği ceset meseli
sıkıştırılmış veriler zipi mi boğulum
gifi mi herkes bendinin en acz anlarda
ey oğul dalları arşa akan bir pınar ol
kökleri arzı sarsan bir çınar ol ey oğul
edinmiş kalbi ocak kozmosa sığmayan
neydi muhtevanı çektirten kasaplarda
uzaklarda pek uzaklarda paslaştıkça
karanlığı serpilen göz kuyularımızdan
fırlayıp savulmaya susamış göynün
gerçeğini ararken keremleştiği leyla
pozları birleştikçe hareket bulduran
tekleştir içimizi hasmullaha uzanan
baştan ayağa yumruktan gülle sanki
sırrını küfrün ensesindeyken bulan
batarken ışıktan bir menfezdi şems
çakır sükutunu göğün yüzüne vuran
kızarmış gül nevrine dönen sirruslar
bozut demi duruş seçkindi akıntıdan
hesap makinesinden post cihazından
kinayeler kılıbık mütecessis sünneti
kâzibin yüzüne haykırtana minnetle
sıradaki sağu islam maskesin takan
ırkçılıktan emekli münafıklara gelsin
ve bütün sessizliklerin emzirdiği sesin
salınsın ötesinde dahi bilinmeyenin
rahat gelen cücelik deviremez yüceyi
gün konforundan vazgeçen cesaretin
İSTİDLÂL
anadolum! sen İslâm milletinin
tavâf eder gibi hayat sürdüğü cennet
çürümez mukaddes yaygı torpağın
şühedân ölmedikçe kıyâmete dek
memleketim! asıl vatanımdan miras
ve hirâm tüten en son ocağa kadar
haykırır her taşın hakkı taştan katıya
der hezimetten başka zafer yok bâtıla!
mekik dokusunlar diledikleri kadar
kaçınılmaz sarandan çıkış yok âlemden
firar yalnız bir gravürdü ütopyanıklara
bre teologların kaçırdığı ayrıntı
anadolum! döşü yedi gök değin engin
kalbinin kozmojeni gün gelir bigbang
nabzı şeriatullah deyu çağıldayan
yan u yan u yan u yan u yan u yan
İNSANLIĞA UZAKDOĞU
Ashin Wirathu, Thein Sein, Birmanya!
Buda tapınağında satanist rahip show
filmlerde ne de masum, ne iyi, değil mi
bir zamanlar sömürge, şimdi sömüren
nedir dişleneni dişleyene çeviren Zen
var mı hiç, tek bir sürü, müslüman çiğnemeyen
yok mümine müminden başka dost ey semâzen
Sri Lanka leşleri, Budist bin Ladin şerri
eş zamanlı opera, birleşmiş dövletler
bre gâfil, huzur için meditasyon eyler
ne güzel aldatırsın, baby face, bay Jackie Chan
çekik gözlü iblislere yeni bir set elzem
tenasühe ne hâcet, dönüşmüşünüz ite
Gotama Buda gelse yersiniz aç gözlükle
Nirvanaya ulaşmak: nârın dibine kadar
Rohingyayız ümmetin son ferdine kadar
gündüz Karuna, gece Kârun, hayaller Konfüçyüs!
Aung San Suu Kyi, Dalay Lama; nobelli theyyus
senin de kılıcın kırılır birgün samuray
URAĞAN
uçarı göverişler, nobran taşralar
arklarda, erklerin canhıraş sayhası
uyruklarda domuran devinimi nisyanın
belgin kanıtlarıdır yargıcı infazların
hunharca ayıranlar buğdayı başağından
kellesi gövdesine ağır aymazlara
tabi ki cezayı kesecektir
çünkü urgan çopur derbentlerinde tarihin
değer kaybetmeyen tek birimdir
mihrabsız mihraklar, kekre mihverlerin yağı
göynüyen saçlarını parlatan kalay
herkeslerin herkeslerin herkesler
kendi kürsülerini çifteleyen
ölüm triplerine giren konfor piçleri
ednadır sarih gazı çekenden
oysa iğfali ifşaydı hannasların
ayandı düğümlere üfleyen kadın
gerilmiş tüylerin ürperten dürtüsünde
doru ışklar zamanıdır muskalarda
ardakların dahi potkal armonisine
kulak vermektir rahmetin sırtlanışı
rağmen bodur fassallar, bukağılar
utkular budandıkça çoğalacaktır
MEY EY
kurb, havf, vecel, recâ
selam olsun kalbin, gözün
dehşetten döneceği güne
üns, itminân, yakîn, verâ
andolsun sûfîye ve sılaya
kesb, vecd, seyr, intisâb
ahdolsun ‘nazar berkadem’ ölene
ilm-i ledün şairlere
keşf-i ledün dizelere
fenâfillaha ve bekâbillaha
ve hızır ilhâma kasem olsun ki
Rahman bizi terketmedi!
remz, levâmi, gaşyet, vesm
ey örtüsüne bürünen ümmet
uyanış baygınlığıyla -kalk ve uyar!
mevt mevt büyüyen bir diriliş vardır!
hemm, lâhz, mahv, akd
kevn, bevn, vasl, fasl, asl
tams, rems, dems, kasm
hû bilâ hû, bâdî bilâ-bâdî
tahallî be hey bahr bilâ-şâtî
şirb ol, sussun reyn, ayn, qayn
sensiz ben, bensiz sensem
ne Şiblî, ne Bağdâdî, ne Bistâmî
âşık biziz, mâşuk biziz, rakib biz
cem, dem, gem, sâkîyem
‘oku’ da, ‘yaz’ da aynı testide
esresiz, ötresiz, şeddesiz bir cezm
dört elif miktârının öremediği
bir gamla tutacak perçemimizden
MEŞKEŞK
Bu Dergâh Vâh Bu Dergâh Mâh Bu Dergâh
Abd Ve And Ve Akd Ve Ahd Bu Dergâh
İç İçe Geçişler, Geçmiş İç İçe
Bu Dergâh Gâh Bu Dergâh Âh Bu Dergâh
Aşk Kokuyor Elinin Değdiği Her Yer Yâ Rab
Cân Taşıyor Kalbimin Kalbinden Dâhi Yâ Rab
Neylesin Dışında Kalan Bu Ahengin Yâ Rab
Neyleyim Irâk Düşmüş Hisseme Meded Yâ Rab
Bu Dergâh Han Bu Dergâh Yan Bu Dergâh
Bu Dergâh Zân Bu Dergâh Ân Bu Dergâh
Bensiz Ben Sensiz Sensem
Bensiz Sen Sensiz Bensem
Bizsiz Biz Hiçsiz Hiçse
Hiçsiz Hiç Hepsiz Hepse
Dergâh Var Dergâhtan İçeri Bu Dergâh
Bu Dergâh Yâr Bu Dergâh Âr Bu Dergâh
TEMMUZ DEVRİMİ
ahretin feda edenler istermiş bugün İslam
haşhaşiler bile çekmedi böyle haşhaş ey ham
cihanın cümle haşhaşları derlenip çekilse
şehid oğlu şehidler gibi gelinmez cezbeye
savaş uçakları maket, tanklarsa oyuncaktır
imanlı gönlü sahiden de sahi cündullâha
o celâlî gecede perdeyi aradan kaldır
göreceksin melek ordusu Bedr’in bu tarafta
hava, kara, deryalar; kapatın kapattıkça
götürür gemileri gönülden yürüten Fâtih
usanmaz Anadolum yüklülükten sabahlara
Mekke’ye girilen gün gibi silahsız bu Fetih
yalancı mehdîlerin devri Sâhî’ye haberci
darbeleri darp eden şu necip İslâm Milleti
bir gün yeniden haykıracak Hakk’ın devletini
gâvuru yurt edinenler: vatan ne; ne bilesi
ülkemin bir ucu Bosna, diğeri Türkistan'dır
bir yanı Endülüs'tür, Yemen'dir, Endonezya'dır
FETÖ ifrat, DAEŞ tefrit; yön belli, aşma haddi
Asr-ı Saâdet ruhun üfle mevtamıza Rabbî
bu ezânlar, bu salâlar, bu körpe Âsımlar ki
yine çiğnetmedi nâmûsun, çiğnetmeyecekti
DUYULMAZIN ŞARKISI
ruhumun ruhunun ruhunda
gövermekte seyir fihristleri
cehennem gölünde mazottan sazlıklar, enine
kıyametten örülme puhular üşüşmüş tepeye
işte hayatın, kaybetmiş seni
çığlıkçığlığa dilsizlikler, oyukların gönlünde
bakışlar kamaştıran karaltılardan bir arbede
tepinir, can çekişir mabedinin mahreminde
birbirinin ensesinde gümleyen
özündeki kozmosun galaksileri
terletmekte koynun kafeslerini
toprak denizinde salınan ejderha kucaklar
noksanlardan sırnaşan; kavuran çıyan ayaz
estikçe bağbozumu taşkına dönüşecektir
kalbinin kabrinde kabrinin kalbi
gittiği her beldeye sevinçler saçan
o yaşamak dolu -engelli- yavrucaklar
nasıl da bizden fazla duruluk kırsalında
asıl yarımlar ki fenalığın garnizonunda
yeryüzünün altında ya da üstünde
kadavra ruhçuklara zinhar yok çare
görücüye çıkan gelinlik füzelerdi aşkları
maganda mangalıydı zevkleri hep alacaklı
aheste aheste dağlayan vakarlı sahur yeli
etkendi bağrı heba anafor kabuğundan
İskilipli Âtıf’ın sarığı gibi kader, başgöz üstüne
isimsiz mezarlığı kadar mahşer Şeyh Said’in
üstünlük taslayan şımarık süslümanlar arasında
çökecek insanlıktır, değil Aksâ
kumrular gönder avlulardan; payitaht makberine
solukları Nursî’nin hâlâ taze Fatih’in göklerinde
bükülmemenin bir lahza bile Rabbinden başkasına
pîr ömür bedelini ödeyen erkin başlar omuzlarda
fazla uzaklaşmış olamaz erlik en fazla bir asır
ve asıl kahramanlar asla pelerinli değildir
iki milyar vicdan ki bir defa sıkışsa en kökünden
deccalleri boğmaya buğumuz yetecektir
yine coştu yosunlar, kuğular halayında masumiyetin
bir yanıp bir sönen o uzaklardaki meşhur yakamoz
akışındaki aydınlık saygın şelalelerin
göstermediyse sana seni
farzet duymadın ezgimizi
TAYBET ANA
yedi gün yedi gece; düğün değil yas değil
Rebîulevvel ayı; bahar değil yaz değil
komşusundan dönerken, yani sıla-i rahim
onbir bilal anası onbir sümeyye onbir esra
kurşunlu beyaz bayraklar bile kurşunlu
“Silopi’nin ortasında vurulmuş uzanırım”
masal değil, destan değil, efsane değil
“megrî megrî” diyen dudakları Suspusça
çocukken Ömer diye sevdiğim önderlerin
papatyalar can verince salarmış buğusunu
yaşasaydı türkünü yakardı Ahmet Kaya
şehadet böyle olsa; değil mi Taybet ana
elbet boğulacak don tutan şehid kanında
örgütleriyle, rejimleriyle, faşolarıyla terör
unutursam umudum kurusun Taybet ana
kaderin Filistin, Arakan, kaderin Türkistan
yasında ümmetin yetimleri yasında Kürdistan
doksanlar cehenneminde toprağa verdiğin
evlatların, karşılasın cennetler kapısında
FELAKET ULAKTIR SELAMETE
sarsıldı yeryüzü
tutuldu saflığın şehri Kirmanşah
hüznün başkenti Halepçe
işte bir kez daha yıkıldı
taşların altında sinir uçlarından
ayrılan binlerce yetim can
ve sıkışan yürekçiklerin uçuramadığı çığlık kuşları
düştü ihanetlerin
düşüremediği yorgun Süleymaniye
nükleer deneylerin bedeli erozyonlarla savruldu
dindaşın dindaşa gavura vurur gibi vurduğu topraklarda
bir günde yaşlanan çocuklar arasında
en çok da çocukluklar
çocukluklar, çocukluklar vuruldu
hangi çadır, hangi yorgan
sarabilir, ısıtabilir şimdi
annesi kalıntılar altında inleyen yavruların üzerini
ölümlere sevinenlerin çıkardığı kışı
hangi güneş kapatabilir
öyle dağlar üstüne öyle karlar
öyle karlar yağdı ki
serpilen kibirli sular daha tutuşturur
yaklaşan cehennemi
artık bildim
yumrukların çelikleşme zamanı münafık yüzlere
artık bildim
surlaşma vaktidir mazlum safların sımsıkılaşarak
andım olsun ya Rabbi
atılacağım ilerilerin ilerisine
kuzuları kaptırmayacağım sisli kurtların sinsi dişlerine
adalet yağdıracağım katil mankurtların ensesine
şahid olsun tarih, şahid olsun zaman, şahid olun
şehadet eder gibi sivrilen şu dosdoğru kılınlçar
yakındır, keskince sıyrılacak
bu muhkem kınlarından
kılıç artığı megalomanlar gömülecek ürkek bizansına
derisi yüzülecek tüm hurafelerin
çevikliğini diri tut öz müslüman
soylu isyanların çiçeğe durma zamanıdır
ehvenlerin biteceği sahih sabah yakındır
asıl deprem içimizde
ruhlardaki çarpık kenleşmenin bitiş arefesinde
mazluma riyasız sahip çıkılacak o hakikat devletine
yüzleri döndürcek mücahidler ufuktadır
Bilal Yavuz Şiirleri
Kayıt Tarihi : 23.2.2020 22:32:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
AKSA
![Bilal Yavuz Şiirleri](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/02/23/bilal-yavuz-un-aksa-kitabi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!