Eski Rum evlerinin yıkıntıları arasında
saklı bir tarih fısıldar sessizce,
taşların çatlaklarında Helen kokusu hâlâ diri,
martı çığlıkları karışır sabah ezanına.
İstanbul’un koynunda gizli bir sahil kasabası,
Bigados, Selimpaşa, adın değişse de
ruh aynı yerde duruyor;
kırmızı bikinisinde yaz,
siste sarılmış kışın mahzun gözlerinde.
Deniz, o büyük sır küpü,
bütün sevdaları, acıları, yeminleri yutar;
her dalgada bir aşığın adını fısıldar,
her geri çekilişte tuzlu bir gözyaşı bırakır kıyıya.
Kışın ağır bir dinginlik çöker,
Arnavutköy’den süzülen sis
eski konakların nemli gözlerine iner;
sokak lambaları titrer,
tarihten bir nefes üşür avuçlarımıza.
Yazın birden uyanır Bigados;
çocuk sesleri dolar dar geçitlere,
yaşlılar tavla zarına yükler bütün kırgınlığını,
bir zamanlar Konstantinopolis’e yük taşıyan teknelerin hayaleti gülümser uzaktan.
Ne tamamen kayboldun ne teslim oldun;
her yıkıntıda bir direnç,
İstanbul’un göğsünde saklı bir yara izisin,
dokunulduğunda hâlâ sızlayan, hâlâ sıcak.
Sen, kadim Selimpaşa,
biz geçerken senden
tuz, taş ve unutulmuş bir Rumca “naber”
yapışır üstümüze.
Deniz şahittir:
sustuklarımız bile burada yaşar.
Mesut Yüksel
Kayıt Tarihi : 6.12.2025 23:11:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!