Faruk Elhan dosttan bir mektup aldım. Önce yüreğimi büyüten, koltuklarımı kabartarak beni sevince salan bu mektubu paylaşmak istiyorum sizlerle.
“Benim Güzel Gazianteplilerim” yazı dizinizi beğenerek, imrenerek ve öğrenerek seve seve okuyorum. Kimler gelmiş, kimler geçmiş... Kendilerini nasıl yetiştirmişler, neler yapmışlar, hangi izleri bırakmışlar... Başarılarının ya da başarısızlıklarının ayrıntıları nelerdir? ..
Unutulmuş gibi algılanan bu değerlerin unutulmazlığını sizin gibi vefalı araştırmacı yazarlardan öğreniyoruz.
Kilis için yazılanların çoğunda Nejat Taşkın imzası var. Elli yıldır yazıyor. Kilis ve Kilislileri tanıtmaya Kilis- Gaziantep-İstanbul basınında uğraş veriyor. Sizlere gönülden sevgiler, saygılar.
Bu yazılarınızdan herkes payını alır. Benim payıma hisse olarak öğrenilecek çok şeyler düştü. Sizlere hepimizin minnet borcu olduğu kanısındayım.
Gazianteplilere daha yakından bakma şansım oldu. Kayda aldığınız her konu belleğimizde kalmasa da gerektiğinde açar okuruz. Çünkü çağımızda adresler sürekli olarak değişiyor.
Ya şöyle, ya böyle binalar büyüyor, çarşı şeklini modernleştiriyor. Sahipleri yenileniyor. Şehir büyüyor. Gelecek yıllarda kimse kimsenin geçmişini bilmeyecek.
‘Sen kimlerdensin? Kimin oğlusun, kimin kızısın? ..’ soruları yanıtsız kalacak. Şehirdeki yerliler azaldıkça inanın kaybımızın bedelini hiç bir güç karşılayamayacak. Bence yazdıklarınızın belgeselliğini şimdiden gelecek kuşaklara armağan ediyorsunuz. Yüreğinize sağlık.
Gelelim Sakallı’ya... Gaziantep’te etkinliği olan ve Sakallı olarak tanınan bir sanatkârdan söz ederek ‘Benim Güzel Gazianteplilerim’ diyerek bu mertebeye çıkarmanız fevkalade bir davranış ve ölçüdür.
Sakallı hakkında anımsadıklarımı size nakledeceğim.
1951 yılında Gaziantep Sanat Enstitüsü’nün 4. sınıfında bir süre okudum. Okulun karşısında cartlak kebabı yerdik. Ekmek beş kuruş, kebap beş kuruş... Bu fiyatlar bile bütçeye açık verdirirdi...
Mehmet Ali Demir müdürümüzdü. Sakallı’yı ilk defa, okulumuza geldiğinde gördüm. Kimseye sormadan tanıdım. Yazdığı tabelaların alt köşesine profilini çiziyor ve altına SAKALLI yazıyordu. Müdürümüzün de arkadaşı idi.
Okul bahçesindeki anıtı (Sanat Okullarının kurucusu Mithat Paşanın heykeli) , Çocuk Esirgeme kurumundaki anıtı, (Atatürk’ün ya da muhtemelen ülkemizde ilk kez Yetimler Okulunu kuran Kâzım Karabekir’in heykeli) Sakallı’nın yaptığını duymuştum.
Yaptığı başka eserler de vardı ama aradan bunca zaman geçti, hatırlayamıyorum. Sakallı’dan önce de Gaziantep’te iyi tabelacı ve ressamlar vardı. Ancak Sakallı ile her şey değişti.
Renkleri, esprileri, stili yorumu, albenisi ile kısa zamanda şehrin ana caddelerindeki büyük mağazalar, lokantalar, baklavacılar, pastaneler Sakallı’nın yaptığı tablo değerindeki tabelalarla süslenmeye başladı.
Resimli tabela çevre şehirlere de ulaştı. Sanatkârlar arasında rekabet ortamı oluştu.
Bu ortamda Sakallı’nın komünist olduğu ortaya atılmıştı. Güya her yaptığı tabelanın bir yerine gizlediği bir orak çekiç olduğu yakıştırmalarıydı. Ben de meraklılar gibi tabelaları uzun uzun inceledimse de hiç bir şey bulamadım.
Mason, casus, muhbir, ajan gibi dedikodular da yapılmıştı.
Sakallı, Ömer Köylüoğlu ile de arkadaştı. Ömer Köylüoğlu, Sofdağ Gazozlarını Gaziantep’te üretiyor, çevre il ve ilçelere yolluyordu. İşini genişletmişti. Kilis’te gazoz üretimi yapan bir yer olmadığı için üretim ortaklığını eski bayisi olan Mehmet Altınışık ile yapmıştı.
Ben okulu bıraktıktan sonra Kilis Sofdağ Gazozlarında çalışmaya başlamıştım. Gazozhanenin reklam yazılarını yazdığım gibi isteyenlere de tabela yazıyordum. 1953 yılına kadar bu işe devam ettim. Kilis Erkek Sanat Enstitüsü açılınca okula burada devam ettim.
Sakallı’yla ikinci karşılaşmam Kilis Sofdağ Gazozhanesine Ömer Köylüoğlu ile gelişi oldu. O gün bir portremi yapmıştı. Bana vermedi. Parmağında kuru kafa motifli kabartma kaşı olan gümüş bir yüzük vardı. Uzun dalgalı saçları ensesine kadar uzanıyordu.
Top sakalı ile faulleri arasında esmer teni her zaman rastlamadığımız için garipsiyorduk. “Papyon kravat ise karizmasını tamamlıyor” diye işçi arkadaşlarla konuşuyorduk. Çok dikkat çekici bir görüntüsü vardı.
1954’te Kilis Sanat Okulu’nu bitirip TCDD’da gördüğüm kurslardan sonra Gaziantep’e makinist olarak geldim. Gar binası henüz yapılmamış, ambarlar tamamlanmamıştı. Her gün saat 18.00’de Narlı’ya posta seferi yapıyorduk.
1957 Mayıs’ına kadar Gaziantep’te bulundum. İyi kötü epey dost ve arkadaş edindim. Gözlerim hep Sakallı’yı aradı.
1959 yılında Ankara’daydım. Kardeşim Salih Elhan ile Mehmet Baykal, Karabeyoğlu’nda sahaflık yapıyordu. Söz dönüp dolaşıp Sakallı’ya geldi. Mehmet amca, “Ben onun arkadaşıyım” demez mi!
O an çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. Sakallı’nın adı Cevdet imiş. Soyadını unuttum. (Şair Abdullah Çitçi, yakın arkadaşı olan Sakallı’nın soyadının Sevil) olduğunu söyler.) Uşak’ta da Sakallı Cevdet olarak tanınırmış.
Sosyal yapısından mı, sanatçı kişiliğinden mi bilmem, Gaziantep’e sürgün gönderilmiş. Mecburi ikameti kaç yıldı öğrenemedim. Bildiğim tek şey şu: Çevre’ye sanatı aşıladı. Renk getirdi. Şehri eserleriyle süsledi.
Kilis için hazırladığı tabelalarla ilgili olarak bir kaç anımı yazmadan geçemeyeceğim.
Birincisi: Kilis Maarif Kahvesi, Cumhuriyet Caddesinde ve Eski İttihat Terakki Bahçesindeydi. Şimdi Öğretmenevi oldu. Sakallı buraya bir tabela yapar gönderir. Ama her nasılsa ‘maarif’ sözcüğünün bir ‘a’ harfi eksik yazılmıştır. Tabela iade edilir. Düzeltilip geri geldiğinde ‘marif’ sözcüğünün üzerine öyle güzel bir ‘a’ harfi iade edilmişti ki, tabelanın güzelliği iki katına çıkmıştı. Tabela sanki ‘Maarif’ diye bağırıyordu.
İkincisi: Bir pastane levhasıyla ilgili bu anım da. Tabelada güzel ve sarışın bir kadın, elindeki gazoz şişesine gülerek bakıyor. Gözlerini mest olmuş gibi yummuş, çizgi gibi duruyor.
Tanışım olan Pastane sahibi beni çağırdı. ‘Kardeşim şu kadının gözünü aç da, rengi yeşili mi, mavi mi, diye herkes sorar. Usandım artık...’ dedi.
Ben ise kadının bu haliyle daha çok dikkat çektiğini, bu yüzden gazoz satışlarının arttığını, tabeladaki kadının gözlerini isteyenin istediği gibi algılayabileceğini söyledim. Gizemli bir bakış olduğunu da vurguladım. Adam normal karşıladı. ‘Haklısın usta’ diyerek teşekkür etti.
Üçüncüsü: Özyurt Sineması büyük bir sinemadır. Çoğu düğünler o vakitler (1950) bu sinemada yapılıyordu. Sinemanın sahnesi oldukça genişti. Sol taraf duvardı Sofdağ Gazozlarının bir reklamı asılıdır.
Konu şöyle: Yaşlı ve ak sakallı bir ihtiyar yanındaki buz yığınlarının arasından etiketinde Sofdağ yazılı gazozu eline almış, gülümsüyor. Mavi renklerin tonundan ve beyaz renklerden başka renk yok. İnsan imrenerek bakıyor ve susadığını hissediyor. Bu reklamdan sonra sinemada da gazoz satışları artmıştı.
Sinemacı bundan esinlenerek sahneye buz kalıplarını yerleştiriyor, arka taraftan da büyük vantilatörlerle hava veriyor. Böylece hem klima gibi seyircileri serinletiyor hem gazoz içilmesini teşvik ediyor.
Sayın Günenç, hikaye ve anılar oldukça uzun. Kendimce ben de Gaziantepliyim. Orada okudum, orada çalıştım, orada evlendim. Saygılarımla. Esenlikler dilerim.
İstanbul, 29 Aralık 2004
Faruk Elhan”
Elbette sen de Gazianteplisin benim 71 yaşındaki genç arkadaşım! (Yıl 2004) Soyadını Kilis’imizin bereketli felhan topraklarından alan Sevgili Elhan... Hem “Benim Güzel Kilislilerim”densin hem de “Benim Güzel Gazianteplilerim”densin sen! ..
460 sayfalık koca cilt Kilis Ağzını, Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliğini yazansın!
Her ne kadar daha yakın bir zamana kadar Gaziantep’ın ilçesi olan Kilis artık bir il ise de yine bizim yüreğimizin biri parçasıdır.
Kilis’te uzun zamanların geçti benim de... Nasıl unuturum çocukluğumdan beri “nerelisin” diye sorduğumda Kilisli her dostumun, göğsünü gere gere ‘Kilis Vilayetindenim! ’ deyişini...
Evet, Kilis gerçekten vilayet artık. Ama kim iddia edebilir Gaziantep’ten tümden kopmuş olduğunu bu güzel yöremin, toprağımın!
Tanıdığım Tüm Kilisliler, sevdiğim Güzel Gazianteplilerimdir aynı zamanda benim... Sen de birisin onlardan Sevgili Elhan... Gel, izin ver uzun yaşam öykünü öz yaşam öykün olarak aktaralım birlikte okurlarımıza:
Sen 1933 yılında Kilis’te doğdun. Gaziantep’te başladığın orta öğrenimini, doğduğun kentte de Sanat Okulu açılınca orada sürdürdün. 1954 te bitirdin buradaki öğrenimini.
Hem okuyor, hem çalışıyordun. Aileye katkı sağlamak için... Tabelalar yapıyor, resimler yapıyordun. Boynuna plastik önlüğünü takıp gazoz atölyelerinde işçilik yapıyordun. Kendi deyiminle ‘bir çok işin’ peşinden koştun. Tren makinistliği bile yaptın. Ama zirveye tırmanmayı da bildin. Emekli olduğunda Sayıştay Başkanlığında çalışıyordun!
Yaşamının her döneminde yazmaktan çizmekten geri durmadın. Güzel sanatlara, güzelyazına (edebiyata) gönül vermiştin bir kere. GESAM üyesi oldun...
Tek yapıtın değil Kilis Ağzı, Karacaoğlan’ın Kilisliliği... Kilis Sularını ve Kastellerini de yazdın. Kendi ellerinle çektiğin sayısız fotoğraflarla süsledin bu yapıtını.
En büyük hayalin bir Kilis Ansiklopedisi hazırlamaktı. Bunun için, yılmadan usanmadan uzun yıllar döküman topladın.
Hiç bir kütüphanede, hiç bir müzede rastlanamayacak kadar çok dökümanın var şimdi bu konuda. Ah, bir de seninle aynı merakı paylaşacak başka girişimci bir hemşerin çıksaydı da omuzlaşıp gerçekleştirebilseydiniz bu hayalinizi...
Belediyeler mi? Yok canım, kalıcı işlerle ilgilenmez belediyeler. Suya çizgi çizmektir onların işi.
Tasarımcı bir kızın, biri yönetmen, öbürü mühendis iki oğlun var. Mühendis oğlunun, oğluna Tuna adını verdin. Özlemini duyduğun akarsular kadar çok seviyorsun torununu.
Biz de çok seviyoruz seni! Umarım daha nice yıllar yaşarsın da, hayallerinin gerçekleştiğine tanık olmanın mutluluğunu yaşarsın sevgili Elhan.
Kayıt Tarihi : 31.10.2009 12:26:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Sakkalının oğlu Zihni Sevil
TÜM YORUMLAR (1)