BGG 070 Doğrucu Davut’tu Güner Samlı, ba ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

BGG 070 Doğrucu Davut’tu Güner Samlı, babasının “kaçak kat yaptırdığını” gazetesine manşet yaptı

Güner Samlı’yı Gaziantep’te haftalık “Toplum Gazetesi”ni çıkartmaya başladığı yıllarda tanıdım. Gezgin Satıcı Çocuklar, akşamüstleri çıkarlardı satışa. Bir tomar Toplum gazetesini sıkıştırmış olurlardı koltuklarının altına. Gazetelerden birini ellerinde bayrak gibi savura savura koşarlardı. Caddelerin bir başından öbür başına... Maraton yarışçıları gibi... Bağırarak...

Bana ilginç gelen bu bağırışlardan birinde verilen haberdi.
“Gazetemiz sahibinin babasının kaçak inşaat yaptırdığını yazıyor! Topluuum! ..”
Başkaları gibi ben de merak edip bir tane Toplum Gazetesi alıyorum ve okuyorum. Gerçekten manşette Güner Samlı’nın babasının, “Mütercim Asım Caddesi”ndeki evine kaçak kat çıktığı yazılmış.

Ertesi gün bu ilginç gazeteciyle, Hilmi İkibudak ustanın “Desen matbaası”nda tanışıyoruz Babasının “O” haberi duyuşuyla ilgili hikayeyi ve babanın tepkisini öğreniyorum.

O günlerde Toplum’u en çok satan Gezgin Satıcı Kel Kerim anlatıyor. Bu kel Kerim anasının gözü bir delikanlı. Ağzına bir söz verdin mi sakız yapar uzatır. Acıyı tatlandırır, suyu şerbetlendirir. Gazeteyi satabilmek için de öyle şeyler icat eder ki, gazeteci olup onun uydurduğunu asparagası haber yapasın gelir.

Neyse, konu açıldığında kendisi de Hilmi İkibudak’ın Desen Matbaası’ndaydı. Kim bilir konuyu kaçıncı kez anlattırıyordu Hilmi usta ona. Kerim, şımarık bir orta oyuncusu gibi anlatıyor, dinleyenleri kahkahalara boğuyordu.

“O ikindi,100 tane Toplum Gastesi aldım Hilmi ağadan. Ben derim “Hilmi Ağa, ver şundan bana 400 tane daha, yuvarlak rakam 500 olsun. Su gibi harcarım evelallah hepsini de...” O der, “Oğlum, aklını başına topla. Sen git sat bu 100 taneyi, gel bir 100 daha al. Boyacı küpü mü bu lan! Küpe batırıp çıkarmıyoruz burada biz gazeteyi. Tek tek basıyoruz. “Neyse, aldım ben o 100 gazeteyi. Haberi zaten çoktaaan gözüme kestirmişim. Göze kestirilemeyecek yerde mi haber abi,manşette! .. Böyle ballı haberi ne okudum ne duydum şimdiye kadar.

O sırada oturduğu küçük hasır iskemlede, dizinin üstünde ki kağıtlara gelecek sayının yazısını döktürüren Güner Samlı’yı gösteriyor.
“Bizim patron, “Babam kaçak inşaat yaptırıyor! ” diye yazmış bizim. Sanki ilk kez duyuyormuş gibi gülüyor oradaki herkes bu sözlere. Sürdürüyor anlatısını Kel Kerim.

“Lan böyle güzel haber olur mu oğlum, dedim kendi kendime. 100 gaseteyi kapıp fırladım. Bizim sokağın köşesinden Mütercim Asım’a döner dönmez bağırmaya başladım. “Gastemizin sahibi Güner Samlı’nın babasının kaçak inşaat yaptırdığını yazıyooor! ..”

Biliyordum. Patronun babası Ahmet ağanın kaçak kat çıktığı ev aha orada, elli metre ötede. Sağda, Gaziler’e çıkmadan hemen sağdaki son ev… Genellikle de kapının önünde, dükkancılarla ayak küstü sohbet ederdi o. Haberi duyunca nasıl şaşıracak, merak ediyorum.Dayak yemeyi bile göze almışım. Ama Ahmet Ağa yok ortalarda. Biraz üzülüyorum ama üzüntümü gazetenin peynir ekmek gibi satılması gideriyor.”

“Gülüşerek alıyor bütün komşular bu ilginç haberi bir an önce okuyabilmek için Toplumdan birer tane. Başlıyorlar yine gülüşerek okumaya... Elimdeki mevcut gazeteyi hemen oracıkta tüketip matbaaya döndüm. Bir 100 daha aldım. Başka yere gitmiyorum.

Mütercim Asım’ın bir başından öbür başına gidip geliyorum. Gazete bitiyor. Ama benim istediğim gazetenin bitmesi değil. Ahmet ağanın tepkisini görmek...O ise ortalarda yok. Neyse son 100 gazeteyi satıp bitirmek üzeriydim ki, onu kapısının önüne dikilmiş gördüm. Dünyalar benim oldu. Elimi kulağıma atıp türkü söyler gibi bağırmaya başladım.

Sözünün burasında yine gazete satıyormuş gibi bağırıyordu Kel Kerim.
“Gastemiz Sahibi Güner Samlı’nın babasının evine kaçak kat çıktığını yazıyooor! Belediye uyuyor muuuu! Ahmet Ağanın kaçak inşaat yaptırdığını yazıyooor! '

Kaşlarını çatıp dikkat kesildi. Duyduğuna inanmıyormuş gibi baktı bana. Eliyle işaret etti. Etmese gene dikilecektim zaten karşısına. Ona bir gazete satmadan, tepkisini görmeden gider miyim!

“Ne yazıyormuş, ne yazıyormuş! ”diye sordu bana.
“Gastemiz sahibi Güner abinin babası kaçak kat yaptırıyormuş amca. Onu yazıyor...”dedim sanki kendisini tanımıyormuş gibi.
“Ver bakalım şundan bi tane deyip yirmibeşliği uzattı. Gazeteyi alıp az ötedeki dükkân çırağını yanına çağırdı. Bütün komşular gözlerini çaktırmadan onun üstüne dikmişti.

“Oku ulan şu gazeteyi bakalım” dedi çocuğa. Çocuk okumaya başlarken, o şöyle mırıldanıyordu:
“Demek baban kaçak inşaat yaptırıyor ha gavat! Akşam yatmaya, o kaçak inşaata gelirsin elbet, eşşoğluşek...”

Herkes Kel Kerim’in anlatısı boyunca kahkahalarla gülerken, Güner Samlı sadece gülümsüyor, ”İ-i-ilgiiinç...”diyordu.
Seviyorum onun bu “i-i-ilginç” diyerek yumuşacık bir tepki göstermesini.

Sonradan anlayacağım, “i-ilginç” onun sıklıkla kullandığı bir sözcüktür. Kekeme olduğu için ”i”yi uzattıkça uzatır, sanki bunu da keyifle yapardı.
Arkadaş oluyoruz onunla.Hem de ne arkadaş! .. Aramızdan su sızmayacaktır kısa bir süre sonra...
Güner’in daha önce istanbul’da da haftalık “Çuval Gazetesi”ni sonra Gaziantep’te “Mektup Dergisi”ni çıkartmış olduğunu biliyor ve bu yüzden daha çok seviyordum onu.

Çuval’ın yazı kadrosunda İlhan Selçuk, Mustafa Ekmekçi, Uğur Mumcu, gibi seçkin yazarların olduğunu da biliyordum.
Doğal ki hepsi de bu hevesli gencin yüreğinde yanan ateşi küllendirmemek için ona yazı yazmaktan kaçınmamışlardı o dönemde.

Haftalık Toplum, Hilmi ustanın matbaasında basılıyordu. Baskı saatlerinde orada bulunmaya başlamıştım. Baskı boyunca demlenirdi ikisi. Arada bir bana uzatılan ikramı da reddetmezdim doğrusu.
Çocuklar satacakları Toplum gazetelerini matbaadan alır, satar, kendi paylarını kestikten sonra kalan parayı gene “Hilmi usta”nın Desen Maatbaası”na getirirlerdi.
Bir âlemdi “Hilmi usta”nın matbaası. Bütün destancılar “destan”larını ona bastırırlardı.

Destan dediğin A/3 kâğıdı boyutunda, dosya kâğıdından birazcık büyük (matbaacı deyimiyle 68x100’ün sekizde biri) olurdu. Güncel acıklı olaylardan esinlenilerek yazılmış ölçülü uyaklı şiirlerdi destanlar.

Örneğin yıllar önce cinnet getirip bütün ailesini öldüren Radyocu Abdülkadir Göğüş’ün destanı en çok satan destan olmuştu Gaziantep’te.

Trafik kazasında yaşamını yitirenler kurbanları, kuyuda boğulanlar, kıskançlık yüzünden hamile karısını öldüren pazarcı, töre kurbanı aşık kızlar ve başka cinayetlere kurban gidenler, acılı olan her şey satış yapan destan konularıydı.

Günahına girmeyeyim ya kimilerinin destanlarını, bedava tarafından Güner yazıyormuş gibi gelirdi o yıllarda bana. Dostluğumuz kavileşince ailevi konuları da konuşur olduk.

“Şu Güner’i evlendirek yerif Feyzi! ” demişti Bir seferinde, Hilmi usta.
“Evlendirek ağam” demiştim ben de.

“Gedin yav, kim kız verir bana! ” diye karşı çıkmıştı Güner.
“Neden vermesinler? ” diye sormuştum.

“Ben komünistim ya...” demişti. “O yüzden kimse kız vermez bana...”
“Ne oldu? ” diye sormuştu Hilmi usta bana, derin düşüncelere daldığımı görünce.

“Biri var...” demiştim. “Komünist diye vermemezlik etmez kızı. Güner’i gözü tutarsa, seve seve verir kız kardeşini ona.”
“Kimmiş bu mübarek adam yav? ..” diye ağzı kulaklarına varmıştı Güner’in.
Adını söylemiştiştim.

Boş boşuna konuşmuyordum. İyi dosttum kızın ailesiyle. Sözünü ettiğim evlenme yaşındaki kız okul arkadaşımızdı. Liseyi bitirmiş ama üniversiteye gidememişti.

Analarını yitirmiş olduklarından, evli olan ablasında kalıyordu o sıralarda kız. Aile içi sorunlar yaşanıyordu. Ağabeylerinin solculuğuna kızan enişte, hıncını sanki ondan çıkartıyor, yaşama sevinci bırakmıyordu kızda...

Oysa aklı başında bir kızdı o. Kızlar arası atletizm Türkiye üçüncülüğü vardı. Birinci lise I’den sınıf arkadaşım Sezer’di. İkinci ise nişanlım.

O yıl grup halinde şampiyonluğu kazanan Gaziantep ekibinin antremanlarına ben de katılırdım. Bende nefes darlığı olduğundan, daha ilk turda dökülmeye başlardım.

“Bu evlenme işi gerçekten olur mu o-o-ortaaam? ” diye sormuştu güzelim Güner Samlı, gözlüğünün altından gözlerini gözlerime kaygıyla dikerek.

“Bunu abisine sormalıyız...” demiştim.
“E, ne duruyn? Sorsana nalet! ” demişti Hilmi usta.

“Gider sorarım...” diye yanlarından ayrılmıştım. Bi koşuda bulmuştum Hayri Balta’yı. Anlatmıştım meseleyi.
“Güneri tanırım” demişti Balta. “Terbiyeli, yetenekli çocuktur. İyi bir ailenin evladıdır. Ondan iyisine mi vereceğiz kardeşimizi! ”

“Öyleyse haber vereyim, buluşun, konuşun...” demiştim.
Saat 17.00’de Yeşilsu’daki “Karakedi Pastanesi”nde buluşmaya karar verilmişti. Onları buluşturduktan sonra ben aradan çekilmiştim.

Taraflar anlaşmışlar. Kalkıp dükkânlar kapanmadan “Gaziler Caddesi”ne gitmişler. Açık bir kuyumcudan nişan yüzüklerini alıp oracıkta takmışlar.

Haftaya da düğünü yaptılar “Çocuk Esirgeme Kurumu”nun karşısındaki yazlık “Nakıp Ali Sineması”nda.
Onlardan önce nişanlanmıştık biz ama, onlar ellerini tez tutup bizden önce evlenmişlerdi bile.

Evlendikten sonra Ankara’ya taşındılar. Aysel öğretmen olmuştu. Naklini başkente yaptırdı.
Güner Ankara’nın yerel gazetelerinden birinde, Kemal Bayram Çukurkavaklı’nın Yeni Gün’ünde hem yazıişleri müdürü hem sayfa sekreteri olarak çalışmaya başlamıştı.

O yıllarda Ankara’da her gazetenin sadece bir çalışanı oluyordu. Bu da genellikle hem sayfa sekreterliği hem de yazı işleri müdürlüğü yapıyordu.
Bir ara ben de aynı görevi Hür Vatan’da üstlenmiştim. Sanırım gene sürmektedir bu gelenek.

Ben Gaziantep’te günlük gazete çıkartmaya başlamıştım. Kurtuluş... “Başkent”e yolum düştükçe uğrardım Güner’e. Bu gidişlerimden birindeydi. Çay kahve içtik, söyleştik.
Beni unutmuş gibi elini çenesine dayamış, gözünü çizdiği sayfaya dikmiş düşünüyordu. Ansızın toparlandı, pencereden aşağıya baktı. Başını salladı. Güldü.Yoldan geçen pejmürde kılıklı birini gösterdi.

“Kim bu adam biliyor musun ortağım? ..” diye sordu.
“Bilmiyorum” dedim.

“Bu adam, şu ada beşinci katında bulunduğumuz bu binanın sahibidir...” dedi. “Karşıdaki koca arsa da onundur. Başka evleri ve binaları da vardır. “Peki o, bütün bunları nasıl kazandı biliyor musun? ” diye sordu.
“Bilmiyorum” dedim.

“Bütün bunları hurda kağıtlar, paçavralar toplayarak, sonraları başkasına da toplattırarak kazandı. İkimiz aynı yıl gelmiştik Ankara’ya...”
İçini çekti.

“O şimdi milyarder, bense gene yoksul bir gazeteciyim. Şimdi sen ‘O adam bu hanların, apartmanların, arsaların parasını kazanırken sen ne yapıyordun? ’ diye sor bakalım bana.”
“Soruyorum...” dedim.

“Öyleyse ben de yanıt veriyorum ortağım... O kendisini zengin edecek hurda kağıtları, paçavraları toplarken ben, şu anda yaptığım gibi, “Acaba manşeti 72 puntoyla mı yoksa120 puntoyla mı versem diye düşünüyordum.”

Neyse ki çok gerilerde kaldı o yıllar. Gazetecilikten emekli oludu. Basın şeref kartı aldı. Bir elçilikte Basın Danışmanlığı yaptı uzun yıllar.
Çöpçatanlığını yaptığım bu iki güzel insan, dünyanın en güzel bir oğlunu, bir de kızını dünyaya getirerek onları topluma yararlı iki insan olarak yetiştirdiler.

Buna hep sevinmişimdir. “Ben de, dostlarım da hep kendimizden daha güzel çocuklar yetiştiriyoruz.”
Evinde Gaziantep işi “balcan kebabı” yellerdi ailecek buluştuğumuzda Güner Samlı. Mangalda, alaca korda pişirdiği patlıcan kebabı şişlerini, pideye çekerken:

“Haviley kebap, haviley! ” diye coşardı. Kendisiyle birlikte coştururdu bizleri de... Çoluk çocuk gülüşerek yerdik Başkentin göbeğinde Gaziatepli patlıcan kebanını.
Sakın hafifsemeyin... Gurbette bir başkadır patlıcan kebabının özlemi...

Hiç unutmam. Mersinli yıllarımda bir ara patlıcan kebabı burnumda tütmeye başlamıştı. Akıl dedi, kalk Gaziantep’e git, Çavuşunoğlu’ndan bi güzel ziftlen patlıcan kebabı, üstüne de çiğnemeden yut, ağızda lokum gibi eriyen havuç dilimi baklavayı, gel...

Tam çarşıdan geçiyorum. Baktım Onbaşının Yeri diye bir kebapçı açılmış. Vitrinde şişlere saplanmış patlıcan kebapları,”Gel gel..”eyliyor sana.

Sordum:
“Arkadaş, bu kebaplar Gaziantep’te yapılanlar kadar lezzetli midir! ”

“Ye amca...” dediler. Demek ki artık amca olmuşuz... “Ye, beğenmezsen para verme.”
“Patlıcan kebabın pişip gelmesini nasıl bekleyebildim. Gelince ona nasıl saldırdım! ..Yıllardır aravtsız kalmış bir herifin şehvetle saldırdığı gibi... On beş, yirmi dakikada yalayıp yuttum hepsini. Gerçekten Gaziantep’in patlıcan kebaplarını arattırmıyordu...

Güner’inkiler zaten hiç arattırmazdı. Daha ilk lokmayı yutar yutmaz doldururdu içki bardaklarını arkadaşım. Sonra:
“Diple ortaaam...” derdi. “Fondip! ” Viski bardağını benimkiyle tokuştururdu.

Emekli olunca yapmayı hayal ettiği bir fantezisi vardı. Çankaya’da sadece patlıcan kebabı ve viski satan bir dükkan işletecekti.

Patlıcan kebabını çokça yedi, viskileri çokça içti ama bu fantezisini gerçekleştiremedi. Gerçekleştirmek istemedi herhalde. Ne de olsa fanteziydi. Fantezileri gerçekleştirmek gerekmezdi ki. Onlar hayal edilirdi sadece.

Şu anda “Başkent”te, “haviley kebabı”nı yelleyip, viskisini çekmeyi sürdüren ama düşüncesinden hiç bir zaman ödün vermeyen, hep ama hep “toplumcu” kalan emekli bir gazetecidir şimdi o.

Ben de kadehimi kaldırıyorum, onun hiç bir zaman zedelenmeyen onuruna:
“Yarasın Güner’im, yarasın ortaaam! ..”

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 30.6.2009 18:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Edibe Ünal Tan Kubel
    Edibe Ünal Tan Kubel

    Yazinizi merakla okudum.Bu onurlu insani 1950 li yillarda mektup arkadasi olarak tanidim.Cok mükemmeldi,ondan cok sey ögrendim.Sosyal demokrat olusumun temelini ona borcluyum.Ona bir özür , bir de tesekkür borcum var.Onun bana gönderdigi kitaplarla ufkum genisledi.Öyle temiz ,öyle onurlu ve öyle kaliteli bir arkadasti ki,simdi daha iyi anliyorum.Kendisine ve ailesine mutluluklar ve uzun ömür diliyorum.Sevgili M.Güner Samli,esen kal! Saygilar.(Hic karsilasip konusamadigim arkadasim, hoscskal!)

    Cevap Yaz
  • Edibe Ünal Tan Kubel
    Edibe Ünal Tan Kubel

    Yazinizi merakla okudum.Bu onurlu insani 1950 li yillarda mektup arkadasi olarak tanidim.Cok mükemmeldi,ondan cok sey ögrendim.Sosyal demokrat olusumun temelini ona borcluyum.Ona bir özür , bir de tesekkür borcum var.Onun bana gönderdigi kitaplarla ufkum genisledi.Öyle temiz ,öyle onurlu ve öyle kaliteli bir arkadasti ki,simdi daha iyi anliyorum.Kendisine ve ailesine mutluluklar ve uzun ömür diliyorum.Sevgili M.Güner Samli,esen kal! Saygilar.(Hic karsilasip konusamadigim arkadasim, hoscskal!)

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Fevzi Günenç