Biz Akyol Mahallesi Sadık Çavuş Sokağı 18 numarada oturuyorduk. Celaleddinler ise aynı sokakta 2 numaralı evde otururlardı.
Günlük gazete çıkarttığım yıllarda babam buradaki evimizin at katını matbaa olarak kullanmamı önermişti. Bense “Kentin merkezinden bunca uzakta matbaa mı olur baba,” diye onun önerisini geri çevirmiştim.
Şu günlerde Sadık Çavuş sokağı kentin merkezi olmuş, iş yerleriyle dolmuş. İki tane de gazete matbaası var. Ama ne bizim bıraktığımız ev duruyor yerinde, ne de Celaleddin’lerin yaşadığı konak...
Yaşımız kaçtı? .. 17-18 filan... Celaleddin’in ne hoş bir arkadaş olduğunun ayırımında olamadım uzun süre. Karşılaştığımız zamanlarda birbirimize selam bile vermezdik.
Evleri gökemli bir evdi. Eski bir konaktı. Zamanın defterdarı otururmuş orada. Atatürk Bulvarına açılan alt katının askeri garnizon olduğunu düş gibi anımsarım.
O ayrı okulda okuyordu, ben ayrı okula okuyordum. Sonra okullarımız birleşti. İkimiz de Gaziantep lisesini birinci sınıfına gidiyorduk. Hiç unutmuyorum. Okulda karşı karşıya geldik bir gün nasılsa.
Gülümsedim ona. Gülümsedi o da. Ama ne gülümseyiş! Gözbebeklerine kadar gülüyordu.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta