Sevdiğim bir ailedir Aydınoğlugil. En sevdiğim ağabeyi İsmet beydi İnal’ın. Onun işi gücü kitaplaydı da onun için. Karagöz Camisinin karşısındaki Gençlik Pazarı onundu. Okumaktan gözleri zayıflayınca işi bıraktı.
Okul yıllarında Türktepe’deki evlerine giderdim İnal’la. Evde ilk dikkatimi çeken şey, odaların duvarlarındaki tümü kitaplarla hınca hınç dolu raflar olmuştu. Böyle bir evde büyümek ne güzeldi!
Ailenin en büyük çocuğu olan Tevfik ağabeylerini de tanıma olanağım oldu. Öğretmen olarak İstanbul’a atandığımda, Tevfik beyin Cağaloğlu Yokuşu’ndaki terzi atölyesinde hafta sonları bir araya gelirdik İnal’la.
Ne güzel günlerdi o günler! Aynı tadı, aynı özlemi İnal da duyumsuyor mu acaba? ..
İnal Aydınoğlu ilk gençlik yılları arkadaşımdır. Atatürk Bulvarında, Kırkayak’ın karşısındaki Ticaret Lisesinde birlikte okuduk onunla. Hatice Güllü, Feridun Erserim, Şükran/İhsan İncetahtacı, Fatma Şahin ortak sevdiğimiz öğretmenlerimizdi. Sınıf arkadaşı değildik ama teneffüslerde birbirimizi görmeden edemezdik.
Okulu bitirince soluğu İstanbul’da aldı arkadaşım. İnşaat işine atılmıştı Kadıköy’de. Yıllar sonra ziyaretine gitmiştim. Çok büyük ilgiyle karşılamıştı. Yere göğe sığdıramamıştı beni.
Sonra Lions Genel Başkan Yardımcısı olduğunu öğrendim. Gururlandım. Uzun yıllar İstanbul Gaziantepliler Kültür Dalanışma Derneğinde önemli görevler üstlendi. Sonra “Kadıköy Belediye Başkan yardımcısı oldu” dediler. Sevindim.
Dün internetin arama motorlarında gezinirken karşıma Kadıköy Gazetesi çıktı. Baktım İnal bu gazetenin başyazarı. Gazetedeki yazıda, isminin altına bir hayli sıfat yüklemi gazetenin editörü:
İnal Aydınoğlu
KASDAV (Kadıköy Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı) Başkan vekili
Bir çok sosyal kurulusta 'başkan' ve yönetim kurulu üyesi
Lions Türk Uluslararası temsilcisi
'Gazete Kadıköy' yazarı
Çok yönlü bu başarılı iş adamımızın bir yönünü daha keşfediyorum böylece: Yazarlık… Bir kez daha sevindim.
“Benim Güzel Gazianteplilerim”de elbette ki en önemli yerlerden biri onundu. İnal’ın alt alta yazılarının başlığı dizilmiş Kadıköy Gazetesinde. Seç seç al, hangisini gönlün çekerse onu oku. Benim gönlüm kentimi ilgilendiren bir başlık taşıyanıydı:
Kadıköy’de Gaziantep Yiyecekleri Şenliği… Bu güzel yazıyı sizinle paylaşmak istedim öncelikle. O güzel günü bu yazıyı okuyarak olsun, siz de yaşamak istersiniz diye düşündüm de…
İşte İnal Aydınoğlu’nun sözünü ettiğim bu yazısı:
“KADIKÖY TUTKUNU BİR AİLE
“Kadıköy’ün hemen hemen her semtinde, her sokağında Kadıköy’ü severek yaşayan birçok Gaziantepli vardır. Kadıköy İstanbul’un genelinde Gaziantepliler’in en yoğun yaşadığı yerlerden birisidir.
Benim ailemin büyük bir bölümü işleri karşıda, özellikle de Merter yöresinde olduğu halde işleri biter bitmez koşar huzur buldukları Kadıköy’e gelirler.
Bizler Kadıköy’den uzakta duramaz, Kadıköy’de rahat ederiz. Kardeş ve kardeş çocukları olarak 15 evimiz vardır Kadıköy’de. Gaziantepliler’in çok büyük bir bölümü bizler gibi Kadıköy’ü ve Kadıköy’de yaşamayı çok severler.
Gaziantepliler’in Türkiye’deki en büyük buluşması olan Gaziantep Yiyecekleri Şenliği de beş yıldan beri Kadıköy Özgürlük Parkı’nda düzenleniyor. Özgürlük Parkı yılda bir gün Gaziantep gibi oluyor.
Gaziantepliler’in birbirileriyle ve İstanbullular ile buluşma ve şenlik alanı haline geliyor. Doğma-büyüme Gaziantepli olan bizlerin bile unuttuğu birçok otantik lezzet bu şenlikte İstanbullular’a sunuluyor.
Gaziantep’in fıkır fıkır türküleri söyleniyor. Gümbür gümbür davullar çalınıyor. Halaylar çekiliyor, yah ve zılgıtlarla neş’e doruğa ulaşıyor.”
Gaziantep Yiyecekleri Şenliğinin bu yıl 18 Eylül’de yine Özgürlük Parkı’nda yapılacağını yazıyor arkadaşım. Türkiye’nin en büyük yiyecek ustaları aylardan beri o gün için hazırlanmışlar. Tüm hünerlerini o gün ortaya dökeceklermiş.
Şöyle sürdürüyor Aydınoğlu yazısını:
“Kadıköy Belediye Başkanı Sayın Selami Öztürk Türk Kültürü’nün Kadıköy’de tüm renk ve boyutları ile yaşayabilmesi için çok çaba sarf eder.
Ayrıca Anadolu’dan kopup Kadıköy’e yerleşen insanların Kadıköy’de yabancılık çekmemeleri ve Kadıköy’de sevgi içinde huzurlu yaşayabilmeleri için onlara çok yakınlık gösterir.
Kadıköy’de hizmet veren 200’ü aşkın hemşeri derneği Kadıköy’le içten bütünleşme arzusu içinde çalışır. Sayın Başkanımız bu çalışmaların her zaman teşvikçisi ve destekçisidir.
Bundan beş yıl önce Kadıköy’deki hemşeri dernekleri KASDAV Caddebostan Gönüllüleri önderliğinde bir araya toplanıp çeşitli projeler gerçekleştirmeye başladılar.
70’i aşkın dernek “Kadıköy’de doğmadık ama Kadıköy’de yaşıyor, Kadıköy’ü seviyoruz” diye beşer metre boyunda 75 adet afiş yapıp Kadıköy sokaklarına astılar.
Bu yıl dördüncüsü yapılan Kadıköy Hemşeri Dernekleri Şenliği’ni o günden beri KASDAV Caddebostan Gönüllüleri ile birlikte sürdürüyorlar.
Kendi aralarında piknikler, turnuvalar, yarışmalar düzenleyerek Türkiye’nin her yöresinden gelen insanlar Kadıköylülük bilinci etrafında bütünleşiyor ve Kadıköy’de dostluk içinde yaşıyorlar.
Gaziantep Yiyecekleri Şenliği ise her yıl biraz daha gelişerek yapılıyor. Şenliğin güzel neşeli ve disiplinli geçmesi için İstanbul Gaziantepliler Derneği uyulması gereken kesin kurallar koyuyor ve bu kurallara uyulmasını titizlikle izliyor.
Kuralların en başta geleni hijyendir. Temiz ve sağlıklı olmayan hiçbir yiyeceğe ve hijyen kurallarına uygun olmayan hiçbir servise izin verilmiyor.
Yemekler geleneksel yapısı ve otantik lezzetleri ile sunuluyor. Kullanılan ve sunulan tüm malzemelerin Gaziantep kökenli olmasına özellikle titizlik gösteriliyor.
Her sunum, işini en iyi bildiğini kanıtlamış ustalar tarafından yapılıyor. Mesleğinde en çok tanınmış ve Gaziantep’in lezzetlerini en gerçek biçimde sunabilen firmalar şenliğe katılıyor.”
Yoğun katılım ve yemek sunumları nedeniyle Özgürlük Parkı’nın zarar görmemesi için her önlem alınıyormuş.
Her yıl Gaziantep yiyecekleri Şenliğinin yapıldığı günlerde Gaziantepliler Kadıköylüler’i Özgürlük Parkı’na bekliyorlarmış. En güzel lezzetleri, şarkıları, türküleri, davulları ve zurnaları hazır, Kadıköylüler ile buluşmanın heyecanını duyuyorlarmış…
Yazıyı okurken aynı heyecanı ben de duydum. Keşke o gün orada olsaydım…
Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü geçtiğimiz yıl İstanbul Dedeman Otel'de yapılan baloyla kutlanmıştı.
Gaziantep Kültür ve Eğitim Derneği tarafından organize edilen 82. yıl balosuna bir dönem Gaziantep'te görev yapan İstanbul Valisi Muammer Güler de katılmıştı.
Baloda konusu Gaziantep'te geçen Kanal D'nin sevilen dizisi 'Yabancı Damat'ın oyuncuları ile yönetmenleri Osman Yağmurdereli ile Durul Taylan'a plaket verildiğini anımsıyorum.
'Dizi, Gaziantep sosyal hayatını çok güzel anlatıyor. Dernek olarak Gaziantep kültürüne desteklerinden dolayı dizi ekibini ödüllendirmek istedik' diyen Aydınoğlu, Türkiye genelindeki 17 Gaziantep derneğinin tümünün yakın zamanda birleşerek 'Gaziantep Derneği' ismi altında faaliyet göstereceğini de muştulamıştı.
İstanbul’da düzenlenen 25 Aralık Kurtuluş Bayramı kutlamaları bir başka oluyor. Bunlardan birine ben de katılmıştım İstanbul’dayken. Kutlama Merter’de yapılmıştı. Tören öylesine renkli, öylesine canlıydı ki, kendimi Gaziantep’te sanmıştım.
Bu yıl da 2005, 25 Aralık tarihi, İstanbul’daki Gaziantepliler için yine düğün bayram gibi geçecek. Kutlamanın hazırlıklarına günler öncesi başlanmış bile.
İstanbul’daki derneğimizle ve bu derneğin üyesi olan Gazianteplilerle ilgili bilgileri sevgili İnal Aydınoğlundan öğreniyorum:
“İstanbul ile Gaziantep arasındaki ilişkide 'tatlı ile yemeğin' özel bir yeri var. Bu özel yer nedeniyle 'tatlı' başlayan bir ilişki söz konusu.
Hiçbir zaman uç noktalara ulaşmamış, hep kıvamında kalmış bir ilişkidir bu. Çünkü Gaziantepli'nin İstanbul yolculuğunda 'iş bulma'dan çok 'iş yapma ve eğitim' ön plandadır. Bu yüzden de son elli yıllık göç dalgalarında en az onların katkısı vardır.
Gaziantep Kültür ve Eğitim Derneği Başkanı İnal Aydınoğlu'nun vurguladığı gibi Gaziantep'te 'kabına sığmayan girişimciler'le, daha iyi 'eğitim' almak isteyenler İstanbul'a gelmiştir. Cumhuriyet döneminde, Gaziantep-İstanbul ilişkisinin ilk kalıcı unsurları eğitim için gelenler oldu.
Bunun ilk örneklerinden biri de gazeteci Mehmet Barlas'ın amcası Prof. Dr. Osman Barlas'tır. Barlas, daha sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde dekanlık da yaptı. İkinci adım 1950'li yılların ortasında 'tatlı' ile atılmıştır.
Bugünün Güllüoğlu Baklavaları'nın yaratıcısı Atıf Güllü ilk tatlı dükkânını Beyazıt'ta açtı. Onu kabına sığmayan ticaret erbabı, 'mutfak kültürü' sevdalıları izledi. İstanbullu Gaziantepliler olgusunu da asıl bu ikinciler yarattı.
Köşkeroğulları, Kaşıbeyaz, Nezih ve Sahan gibi önemli markalar birbirini izledi.
Gaziantepliler'in İstanbul'a göçünün özel bir tarih aralığı da yok. Her dönem az da olsa bu göç devam etti. 1960'lı yılların başında ilk öğrenci yurdu açıldı. Ondan önce de, sonra da çok sayıda dernek kuruldu ama her biri çeşitli gerekçelerle kapatıldı.
Bugün faaliyetlerini sürdüren Gaziantep Kültür ve Eğitim Derneği ise 1983 yılında kurulmuştu. Kurucular arasında Hasan Süzer, Fevzi Özçalışkan ve Mehmet Gülgiç gibi isimlerin de bulunduğu derneğin amacı, İstanbullu Gaziantepliler arasındaki dayanışmayı sağlamaktı.
Öğrencilerin eğitim sorunlarıyla da yakından ilgilenen dernek son 4 yıldır 'Gaziantep Yemek Günleri' düzenliyor. Zengin mutfağıyla İstanbullular'ın damak zevkini çeşitlendiren Gaziantepliler'in, İstanbul'daki sayısının 100 bin olduğu tahmin ediliyor.
Bu da kendi nüfusuna göre Türkiye'nin belki de en düşük rakamı. İş, sanat ve akademik alanda ünlü İstanbullu Gaziantepliler'e gelince. Başı kuşkusuz akademisyenler çekiyor.
Biz yine de her kesimden ünlü İstanbullu Gaziantepliler'i sıralayalım: Alaattin Yavaşça, Edip Akbayram, Mehmet Barlas, Ahmet Ümit, Mustafa Süzer, İmam Altınbaş, Hasan Süzer, Tahir Tekin Öztan, Atıf Güllü, Melih Çelet, Ahmet Besim, Galip Öztürk, Necmettin Öztemir. Daha kimler kimler… “
Ben Benim Güzel Gazianteplim İnal Özyücü’yü anlatacaktım. Sözü nereden nereye taşıdık.
İnal’la dostluğumuz İstanbul’da da sürdü. Öğretmen olarak Çatalca’ya atandığım yılın her cumartesinde buluştuk onunla. Ağabeyi Tevfik Aydınoğlu’nun Cağaloğlu’ndaki terzi dükkanında… Sonra ver elimi İstanbul! İstanbul kazan biz kepçe, gezdirip göstermediği yer kalmadı dünyanın bu en güzel kentinde bana arkadaşım.
Bununla da kalmadı köyümde ziyaretime geldi. Hisarbeyli’ydi çalıştığım köyün adı. Konuklarıma benim kadar sıcak davranırdı Hisarbeyliler. Bize hemen bir av partisi düzenlediler. Hava yağışlıydı. Yerler çamurdu. Ellerimize birer tüfek, ayaklarımıza çizmeler verdiler.
Ben oldum olasıya sevmem avcılığı. O gün yaban domuzu avına çıkılacaktı. Mazur göstermeye çalıştı köylüler hayvan vurmayı. Çok zarar veriyormuş ekinlerine bu muzur hayvanlar. Ne dererse desinler, bir domuzla burun buruna gelsem bile karavanaya atarım kurşunu.
Bilirim o da bana zarar vermez. Hayvanlar sezgileriyle anlarlar kinin zarar verip vermeyeceğini kendilerine. O zaman zararsız olana ilişmez kendileri de. Bütün hayvanlar sadece zarar göreceklerini histtiklerinde saldıgan olurlar.
Gerçi atıcılığımda da iş yok ya… İstesem de tutturamam hedefi hiç bir zaman. Peki askerlikte nasıl olmuştu da almıştım onca aferini atışlardan sonra? Galiba işin büyüsü hayvanı vurmaya gelince bozuluyor.
Neyse ki o gün karşımıza hiçbir yaban domuzu çıkmamıştı da, hayvan katili olmadan dönebilmiştik köye. Domuz bulamayınca uçara kaçara ateş etmişti İnal. Şansından mı, yoksa iyi atıcılığından mı bilmiyorum, bir kaç kekliği yere indirerek göğsümü kabartmıştı köylülerime karşı benim.
Yıllar sonra onunla Gaziantep’te, Cumhuriyet balosu resepsiyonunda karşılaştık. Bir yitiğimizi bulmuş gibi sevindik ikimiz de. Yanında Ali Zavar arkadaşımız vardı. O da az coşkulu değil’di İnal’dan. Beni o yılın kurtuluş balosuna davet ettiler. Gitmez miydim?
Balo büyük bir şenlik oldu. Gecenin onur konuğu Emel Sayındı. Sanatçı o gece koyu bir Gaziantepli gibi davranarak herkesi mest etti.
Arkadaşım İnal Aydınoğlu, yoğun aktivitelerini sürdürüyor Kadıköy’de. Sarayı andıran özel işyerindeki yükün ağırlığını oğlunun omuzlarına yüklemiş. O da Allah için işi oldukça iyi götürüyor. Baba oğul memnun birbirinden sözün özü.
Arkadaşım Belediyedeki, derneklerdeki görevlerini aksatmıyor hiç. 18 yaşında delikanlı gibi oradan oraya koşuyor. Bir Salı günü Gülten hanım haftalık konferanslarından birine götürdü beni onun. 300 kadar gönülden dinleyeni vardı. Hepsi büyülenmiş gibi dinliyordu onu.
Konferans salonunu bir sevgi okulu, mikrofonda konuşan arkadaşımı da bu okulun başöğretmeni gibi görmekten keyif duydum.
İnal’ın konferanslarının ana izleği var. Hemen hemen hepsinde de sevgi teması işleniyor. Bu konuşmalardan bir bölümünü bir kitapta toplamış İnal Aydınoğlu.
Alıntılar yazıları uzatır. Bu da okurların hiç hoşuna gitmez. Ama ben arkadaşımın önce söyleşisinde, sonra Kadıköy Gazetesindeki köşesinde yer alan bir yazısının sonunu olsun sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim:
“Birkaç yıl önce bir tatil köyündeydik. Sahilde güneşlenirken sol tarafımızda tek çocuklu bir ecnebi aile, sağ tarafımızda ise yine tek çocuklu bir Türk aile vardı. Sol tarafımızdan hiç ses gelmiyordu. Anne ve baba kitaplarını okuyor, çocuk ise kendi oyuncakları ve kumlarla oynuyordu.
Sağ tarafımızda ise gürültü büyüktü. Çocuk mu, büyük mü oldukları belirsiz iki yetişkin ve şaşkın bir çocuğun bağırtıları vardı. Anne her şeyi çocuk şivesi ile konuşuyordu. Baba da zaman zaman buna katılıyordu. Bu gidişle çocuğun normal konuşma öğrenmesi herhalde pek olası değildi.
Diğer yandan “Yapma, etme”, “Kumlu elini gözüne sürme”, “Pis topu tutma”, “kumlu karpuzu yeme”, “Koşma”, “Güneşe çıkma”...gibi sert uyarılar ile 'Et ye, sebze ye, süt iç...yoksa büyüyemezsin' gibi sert tehditler ve 'Hadi şimdi top oynayalım, gel denize girelim, sen düşersin birlikte koşalım...' gibi öneriler gün boyu sürdü. Ailenin tatili ve yaşamı tümüyle 2 yaşındaki çocuğa endekslenmişti. Ne çocuk özgürdü ne de anne baba.
Öğle vakti solumuzdaki ecnebi aile yemeğe gitmişti. Dönüşte çocuk elinde bir karpuz parçası kemirerek geliyordu. Çocuğun ayağı takıldı ve düştü, elindeki karpuz da kumlandı. Anne-baba hiç müdahale etmedi. Çocuk kendiliğinden kalktı, elindeki karpuz parçasını ağzına götürdü. Kum tadı alınca attı. Anne hiç konuşmadı, çocuk tüm deneyimlerini kendi başına yaşamıştı.
Çocuklarınızı kendi kurduğunuz seralardan dışarı çıkarınız. Yaşamın gerçekleri, acıları ve sevinçleri ile karşılaşsınlar. 'Ben yaptım, ben seçtim, ben kazandım. Ben kaybettim' diyebilmenin onuru ve özgüveni içinde yaşasınlar.”
Ne güzel öğreti değil mi? Keşke İstanbul’da yaşıyor olsaydım. Hiçbir anlatısını kaçırmazdım arkadaşımın.
Kayıt Tarihi : 29.6.2009 11:33:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Fevzi Günenç](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/06/29/bgg-063-sevgi-okulunun-basogretmeni-inal-aydinoglu-benim-guzel-gazianteplilerim.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!