“Kara Şapkalı Adam”dı meslek camiasında adı. Bir rivayete göre yatarken bile başından çıkartmazdı o kara şapkasını. Celal usta da derdik ona. Akyollu bir Sönmez’di o. Matbaacılık yapardı.
Ben küçükcük bir çocukken onun, Kutlarlar’ın Karagöz Camisi karşısındaki matbaada çıkarttığı Ses Gazetesi’nde kalfalığını hayal meyal hatırar gibiyim.
Orada dikkatimi çeken şey, kendi yaşlarında olan matabanın yöneticisi, patronun oğlu Vedat Kutlar’ın ona karşı da öbür işçilere karşı da kardeşiymiş gibi davranmasıydı.
Gözlerinin mesleğini sürdürmesine elvermemesi üzerine başka bir iş tutmaya karar verdi Celal usta. Ne iş yapabilirdi ki matbaacılıktan özge? Bir kere matbaa mürekkebinin tadı bulaşmıştı damağına.
Böylece orta yolu buldu o da... Hem yapacaktı hem yapmayacaktı matbaacılığı. Nasıl olacaktı bu iş? Matbaa malzemeleri satışı yapan bir dükkan açarak camiadan uzaklaşmamış olacaktı.
Böylece açıldı 1970’li yıllarda Şıhcan Caddesindeki mini matbaa malzemeleri mağazası. 57x82, 70x100 kâğıttan özge her şey vardı bu mini mağazada.
Küçük bir el pedalı baskı makinesi bile vardı. Üç duvar raflarla tıka basa rengarenk matbaa mürekkepleri ile davetiyelerle doluydu.
Gitgide büyüyen karanlıklarla
Ne zaman sevdiysem kavruldu tenim
Bir ateşin açtığı yanıklarla
Sabahı olmazdı çok gecelerin
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta