BGG 056 Mehmet Çetin, canlar kurtardı ama onun canını kurtaran olmadı (Benim Güzel Gazianteplilerim)
'Bütün ölümler erken ölümdür...” der şair. Ama can arkadaşım öğretmen Mehmet Çetin’inki de büsbütün erken ölümdü canım...
Atatürk Bulvarı üzerindeki adı sonradan Kader olarak değiştirilen apartman, durup dururken yukarıdan aşağıya “hışşş” diye inivermişti ansızın. Ben de çalışmıştım o binada. Öğretmenlikten ayrıldığım sıralarda büro işini üstlenmiştim o binanın müteahhidi can insanın, Muhtar Atmaz’ın yanında...
Mehmet Çetin çiçeği burnunda bir öğretmendi. O günkü görevini bitirmiş, günün yorgunluğunu çıkartmak için yürüyüşe çıkmıştı.
Eski bir alışkanlığıydı bu. Öğretmen Okulu’nda okuduğu yıllarda da böyle yapardı. Değirmisuvak’tan, Başkarakol’a kadar, kimi zaman tek başına, kimi zaman bir iki arkadaşıyla yürüyüş yapardı.
O gün de aynı amaçla yürüyordu. Kırkayak’ın yanına geldiğinde kulakları sağır eden bir gürültüyle irkildi.
Önce olduğu yerde çakılıp kaldı Mehmet öğretmen. Sonra yüz metre kadar ilerideki toz bulutuna takıldı gözleri. Bir binanın ağır ağır çöküşünü, toz bulutlarının arasından, sanki bir filmin ağır çekimini izler gibi izledi.
Neden sonra kendine gelebildi. Çöken bu binanın içinde insanlar olabilirdi. O anda bu insanlar ölüm kalıp savaşı veriyor olabilirdi. Yardıma ihtiyaçları vardı elbette. Kurtarma ekipleri gelinceye kadar iş işten geçebilirdi. Her bireyin kendince yardımda bulunması gerekirdi ölüm kalım mücadelesi verenlere.
“İyi insan iyi yurttaş” olamanın duyguları onu yıkılan binaya doğru koşturdu. Oraya vardığında bina dümdüz olmuştu nerdeyse.
Önce olup bitenlerin aslını öğrenmek istedi. Ama kimseden bir şey öğrenemedi. Çünkü herkes birbirine kendisinin sorduğu soruları soruyor, yanıt alamıyordu.
Şehreküstüden tanıdığı yaşıtı bir delikanlı ilişti gözüne. Ona sokuldu.
“Ne oldu M...? ” diye sordu.
Yüzü kıpkırmızıydı M....’ın. Belki de simsiyahtı. Dili tutulmuş gibiydi.
“Çö-çö-çöktü! ..” diyebildi ancak. Durumu hemen kavradı Mehmet öğretmen. Bina M.... arkadaşın ağabeyi olan bir müteahhite aitti. Belki kendisi de kıl payı kurtulmuştu buradan. Çünkü şu kadarını biliyordu ki, müteahhitliğin bürosu da yıkılan bu binanın giriş katındaydı.
“İçeride kimse var mıydı M. amca? ”
Bu soruyu yanıt alamayacağını bile bile sormuştu Mehmet Çetin. Korku içinde dili tutulmuş birinden yanıt alamayacağının bilincindeydi,
Ama öteki, “Var” dercesine başını sallıyordu. Tam o sırada yanıbaşlarında dikilmiş olan başka birisi söze karıştı.
Yıkılan binanın ustabaşı olan Celal ustaydı bu.
“Binanın yıkılacağının ben farkına vardım...” diye konuşmaya başladı. “Mahmut’la ikimiz içerdeydik. Duvarlardan kum akmaya başlayınca binanın çökeceğini anladım. Kaçalım, bina çökecek! ” diye bağırdım. Koşmaya başladık. Tam binadan çıkmak üzereyken akalıma alt katta çalışan iki amele geldi. Onlara da bağırdım ama sesimi duyumamadım. Şimdi içerde onlar. Umarım ölmemişlerdir.”
Hangi taraftaydılar? ” diye heyecanla sordu Mehmet öğretmen. Parmağıyla bir yeri gösterdi Celal usta.
Hiç duraksamadan gösterilen yere doğru koştu Mehmet Çetin. Bulabildiği ilk aralıktan bağırdı.
“Hey! Amele amcalar! Sesini duyuyor musunuz! ”
Bu soruya ilkin yanıt gelmedi. Genç öğretmen ikinci kez bağırmaya hazırlanıyordu ki, içeriden bir inilti duyuldu.
Anlamıştı. İçerdekilerden en azından biri canlıydı.
Geriye döndü, kendisini izleyen kalabalığa bağırdı.
“Yaşıyorlar! ”
Sevinçle yeniden bağırdı içerdekilere.
“Dayanın geliyorum! ”
Bunu söyledikten sonra tırnaklarıyla sökercesine beton kırıklarını aralamak için yoğun bir uğraş vermeye başladı.
Onun bu özverili girişimi karşısında duygusuz kalamadı seyredenler. İçlerinden beş on kadarı koşarak geldi, yardım etmeye başladı Mehmet’e.
Bir süre sonra minicik bir tünel açılmıştı içeriye doğru. Genç öğretmen bu tünelden içeriye girdi, orada kayboldu.
Şimdi dışarıda heyecanlı bir bekleyiş başlamıştı. Acaba genç kurtarıcı içeridekilere ulaşabilecek miydi? Ulaşırsa onları kurtarabilecek miydi? İşin en önemlisi, kendisi içerdeyken yeni çökmeler olabilir, kendisinin hayatı da tehlikeye girer miydi? ..
Neyse ki içeriden biraz sonra gelmeye başlayan sesler, dışardakilerin korkularından bir kısmını yok etti. Sesler Mehmet Öğretmen’den geliyordu.
“Hangi taraftasınız arkadaşlar...”
“Yaralı mısınız! ”
“Dayanın geliyorum! ”
Sesler kesildi ve ortalığı uzun bir sessilik sardı. Neden sonra insanların açtığı minik tünelde bir karartı belirdi. Bu genç öğretmen Mehmet Çetin’di. Yüzü gülüyordu. Önce kendisi tamamen dışarıya çıktı. Sonra iki kolundan çektiği amelelerden birisini dışarıya çıkartı.
Seyirciler bir alkış fırtınası koparttı. Kalabalıktan kopup gelen bir kaç kişi kurtarılan yaralıyı kucaklayıp selamete çıkarttı.
Yaralı işçi, o zamana kadar gelmiş olan kurtarma ekipleri arasında bulunan cunkurtarana yerleştirildi. Ambulans yaralıyı hastaneye doğru uzaklaştırdı.
Mehmet ise ambulansın uzaklaşmasını beklemedi bile. İçeriye yeniden daldı. Bu kez çıkması ilkinden çok daha uzun sürdü. Ama sonuç olarak çıktı. Bir kez daha zafer kazanmıştı ve bir can daha kurtarmıştı genç öğretmen.
Çöken bina henüz tamamlanmamış olduğundan içeride başkaca kimse yoktu. Bu nedenle başka bir can kaybı daha olmamıştı.
Mehmet Çetin çocukluk arkadaşımdır. Yalçın Dai ile ilgili anılarımı anlatırken, ondan da söz etmiştim. Yalçın, ben ve Mehmet... Üçümüz 12-14 yaşlarındayken yaz tatillerinde Gürses Gazetesi’nin matbaasında birlikte çıraklık yaparak geçirirdik.
İçimizde en yaramazımız oydu. Ustabaşımız Veysel Usta’nın tüm tekdirlerine, kulak çekmelerine aldırmaz, yapacağını yapardı yine. Onun yüzünden Yalçın’la ben de az azar işitmemiştik.
Öğretmen Okulu’nu başarıyla bitirdi, iyi bir öğretmen oldu Mehmet Çetin. Eski yaramazlığından eser kalmamıştı... diyebilir miydik artık onun için? diyemezdik.
Beki yaramaz değildi artık ama yaramazlığı aratmayacak şakacı bir insan olarak yükseldi, önce Müdür yardımcısı, sonra Müdür oldu öğretmenlik yaptığı okula.
Onu Gaziantep’e her gelişimde aradım, buldum. Sevinçle kucaklaştık.
Bu son gelişimde ise...
Ölüm hep güzel insanları mı erkenden alıyor ne? .. Beni üzen, insanları daha alacakları varken yaşamdan, bu haklarını kullanmalarına izin verilmeyişi. Mehmet’inki de öyle. Gelen bir kalp krizi... Zamanında hastaneye yetiştirilemeyiş... Yok oluş!
O, canlar kurtarmıştı ama kendisinin canını kurtarmak için gerektiği kadar hassas olamamıştı çevresindekiler. Yazık! Keşke bu gelişimde de kucaklaşıp hasret giderebilseydim bu çocukluk arkadaşımla.
Yaşamdan alacağın kaldı Mehmet Çetin!
Kayıt Tarihi : 28.6.2009 01:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!