BGG 046 Keşke herkes Küçük Arif Kadar Bü ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

BGG 046 Keşke herkes Küçük Arif Kadar Büyük Olabilseydi (Benim Güzel Gazianteplilerim)

BENİM GÜZEL GAZİANTEPLİLERİM
Keşke herkes “Küçük Arif bey” kadar büyük olabilseydi

Çok yakından olmasa da tanıdım Küçük Arif beyi. Gaziantep’in simgesel insanlarındandı. Hemen hemen herkes tanır, severdi onu. Yaşamından küçük kesitler anımsıyorum. Evlenişine tanık olduğum yıllarda ilk gençlik yıllarımı yaşıyordum.
Dedem Ökkeş Bahri Günenç ile Vakıfa nineliğim Kayacık’ta otururdu. Nedendir bilmem, sık sık onlarda bulurdum kendimi.
Fadile abla komşularıydı onların. Kimi kimsesi yok muydu Fadile ablanın? Neden kendisinden özge bir yakınını anımsayamıyorum? ..
Kilisli eli bereketli yaşlı bir komşu kadın vardı. Adı Hanife kadın mıydı acaba? Hanife kadın, bekâr, dul kadınlarla erkekleri birilerine yakıştırmayı severdi. Büyük halamı da kendinden yaşlı olan bir hemşerisiyle evlendirmeyi de o başarmıştı.
Mutsuz olmadı büyük halam bu evliliğinde. Olmuşsa bile bize sezdirmedi. Ay gibi bir oğluyla (Mehmet) Melek gibi bir kızı oldu Şükrü amca dediğimiz eşinden. Gelen, çok güler yüzlü Uğurlu bir oğlan çocuk da cabadan kazancı olmuştu halamın. Kendisi doğarken ölen annesini hiç hatırlayamadığından halamı öz annesi bilmişti Uğur.
Hanife kadının birine son yakıştırdığı kız Fadile ablaydı. Ablamız biraz uzun boylu, biraz da kiloluydu. Ona yakıştırdığı erkek ise… Küçük Arif’ten başkası değildi.
Küçük Arif’in boyu bir metreyi buluyor muydu acaba? Ben seksen santim diye duymuştum. Onca çok karşılaşmamıza karşın bir tahminde bulunmamıştım.
Kilosu ise olsa olsa 30-40 kilo kadardı. Zarif bir delikanlıydı Küçük Arif.
Böylesine birbirine zıt bir kızla bir delikanlıyı neden birbirine yakıştırmıştı acaba Hanife kadın? Sanırım ikisinin de kimsesi yoktu. Ve ikisinin de bir yuvaya ihtiyacı vardı. O yüzden olsa gerek.
İşi başardı sonunda teyzemiz. Evlendi Küçük Arif’le Fadile abla. Bu evlilikten nur topu gibi bir erkek çocukları dünyaya geldiğini öğrendim. Adını öğrenemediğim 180 boyundaki bu delikanlının, ergenlik yaşına ulaştığında annesi gibi doksan, yüz kiloya vardığını duymuştum.
Küçük Arif’le Fadile Ablanın evlilikleri de hemen hemen her ailede olduğu gibi kavgalarla süslenmiştir. Ablamızın en kızdığı şey, Arif’in içki içmesiydi. Arkadaşları da inadına onu sarhoş etmek için her çareye baş vururdu.
Küçük Arif’in en has arkadaşı Heryeri Mamed’dir. Bu iki metre boyundaki iki yüz kiloluk dev adamla 80 cm boyundaki 40 kiloluk Arif’i nedense herkes birbirine pek yakıştırırdı. Aslına bakarsanız epey geniş bir çevresi vardı Arif beyin.
Heryeri Mamed’le sınırlı değildi yani arkadaşları. Şekerci Hayri Altunöz, Özel İdareden Kertik Abdullah (Göğüş) , Turizm Bakanlığı da yapan Ali İhsan Göğüş’ün amcası Gündoğdu Göğüş bunlardan sadece bir kaçıydı. Sık sık Suburcu Caddesindeki Kaplı Kahve adlı içkili lokantada buluşurlardı.
Küçük Arif’in en has arkadaşı kuşkusuz Heryeri Mamed’ti. Heryeri Mamed’in en büyük zevki Küçük Arif’i sarhoş edip evine bırakmak, ertesi günü de başına gelenleri dinleyerek kahkahalar atmaktı.
Bu dinletiler genellikle şöyle olurdu.
“Bizim avrat eve yine sarhoş geldiğimi görünce beni alıp her zamanki yuvama koymuş. Ben orada bir müddet sızıp kalmışım…”
Arifin yuvam dediği yer yatak odasındaki yüklüktür. Kocası Küçük Arif’i, yüksekliği nerdeyse tavana ulaşan döşeklerin yorganların üstüne koyması işten değildir Fadile ablanın.
Anlatısını sürdürür Arif bey.
“Ayıldığımda kendimi yüklükte bulunca sinirlendim. “İndir beni buradan Fadile! ” diye bağırdım. Bizim avradın uykusu biraz ağırcadır. Kafir duymuyor mu duymak mı istemiyor bilmem ama hiç oralı olduğu yok. Baktım sertimden almıyor bu sefer yalvarmaya başlıyorum.
“Kız Fadile, etme, eyleme… İndir beni buradan karıcığım. Vallahi bir daha içmeyeceğim, billahi bir daha içmeyeceğim…”
Ne kadar yalvarırsa yalvarsın, Bağışlanmayacak, o geceyi yüklüğün üzerinde geçirecektir adamımız.
Küçük Arif bunları anlattıkça güler güler gider Heryeri Mamed. Bütün bunlar daha bir gün önce yaşanmamış gibi o akşam yine içmeye götürür sevgili arkadaşını. Doğal olarak unutmuştur Küçük Arif karısına dün gece verdiği sözü de.
Küçük Arifin bütün yaşamı elbette ki Heryeri Mamed’le geçmezdi. O, ortaokul mezunu olmasına karşın Tapu Dairesinde İkinci Müdürdü. İşinde öylesine ağırbaşlı, öylesine ciddiydi ki, maiyetinde çalışan memurlar olsun, iş için gelen yurttaşlar olsun karşısında hep “hazırol”da dururdu.
Sadece iş hayatında değil, dışarıda da öyleydi Küçük Arif. Kaşları çatık, yüzü hep asık; son derece ciddiydi yani. Sık sık kağıt oynamaya gittiği Şehir Kulübünde de, hiç bir hafta kaçırmadığı, Her Yeri Mamed’le birlikte seyrettiği futbol karşılaşmalarında da hep ağırbaşlı, hep vakurdu.
“Niçin böylesin be Arif? ” diye soran iş arkadaşlarına.
“Benim asıl yapım bu değil,” diye konuşurdu “Eğer böyle olmasam, boynuma ip takar oynatırlar beni. Sonra eklerdi:
“Benim gibi kısa boylu kaç adam hayatta adam yerine konmuştur. Beni seviyorlar. Bana saygı gösteriyorlar... Niçin? Namuslu kalmayı başarabildiğim için.
Çocuklarıma miras olarak bu ciddiyetim, onurum, lekesiz adım kalacak…”
Keşke boyu uzun, mevkisi büyük, ensesi kalın pek çok yarma da böyle olabilseydi…
Küçük Arif benim ilk gençlik yıllarımda Kayacık’ta otururdu ama sanırım sonradan babadan kalan küçük bir arsa üzerine dişinden tırnağından artırarak yaptırdığı iki göz evde yaşamaya başlamıştı.
O zamanlar adı Erkek Sanat Enstitüsü olan okulun doğusunda, Oto Tamircileri Mağarasının girişindeki sokaktaydı evi. Belediye bu güzel insana hakkettiği jesti yapmış, oturduğu sokağa kendisinin adını vermişti.
Her zaman asık suratlı, çatık kaşlı biri değildi Küçük Arif. Aslında hoşsohbet bir insandı. Özellikle de içki meclislerinde… Gülünesi pek çok olayları başından geçmiş gibi anlatarak bulunduğu ortamı neşeye boğardı.
Bunlardan aklıma gelen biri şöyle:
Arif İstanbul’a gitmiştir. Bir karakış gece yarısı sonrasında meyhaneden çıkmış, oteline gidecektir. Ama ortalarda bir tek taksi bile yok. Dahası, meyhaneci sarhoştur, diye sövüşlemiştir onu. Bulabilse bile taksiye verecek parası yoktur.
Arif soğuktan nerdeyse donacak. Hemen ötede gördüğü bir telefon kulübesine girer, oradan şimdi 155 olan, zamanın “055 imdat polis”ini çağırır.
“Burada bir adam ölmek üzere” der.. Yeri tarif eder. Biraz sonra polis gelir.
“Hani ölmek üzere olan adam diye sorarlar.
“O adam benim…” der Küçük Arif. Eğer beni hemen otelime götürmezseniz, biraz sonra soğuktan donup ölebilirim.”
Espriye gülen polisler onu oteline götürürler.
Hayatı bu tür esprilerle doludur, boyu küçük ama yüreği büyük olan Arif’imizin. Keşke şu anda yaşıyor olsaydı!

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 24.6.2009 12:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç