Bir çocuk, daha okumayı yazmayı bile öğrenmeden, şiir söylemeye başlarsa, “Büyüyünce şair olacak bu çocuk! ” demez misiniz ona? Hele dedesi de, babası da şairse… Daha küçük yaşlarında şiirler düzmeye başlamışsa:…
“Para kâr, sır saklıdır
Saklayan çok haklıdır…” dediğinde henüz on yaşındadır Celal Yener. Şakir Sabri Yener’in başöğretmeni olduğu Gazi Mustafa Kemal ilkokulunun üçüncü sınıfındadır.
Bir Yerli Malı ve Tutum Haftası”nda, öğretmenleri “Yerli mallarla, tutumla, tasarrufla ilgili şiirler bulun getirin” deyince o da bu şiiri söylemiştir. Ama bulup getirmemiştir. Aradığını bulup getirememenin sıkıntısı içinde, hemen oracıkta, ayakta uyduruvermiştir.…
Öğretmeni Kemani Halil bey:
“Sen ne buldun Celal? Oku bakalım,” dediğinde uyduruvermiştir.
Tren vapur teyyare
Yapan kuvvetin sırrı
Bilgide çalışmakta
Tasarrufta saklıdır…”
Şiirin, söyleyenin yaşına uymayışına, bilgi yüklü, felsefe yüklü oluşuna bakarak:
“Babanın mı bu şiir? ” diye soracaktır öğretmeni.
Celal utanacak, başını önüne eğerek:
“Hayır öğretmenim, babamın değil. Benim…” deyiverecektir..
“Bir şairin en az 70 yıl yaşamaya hakkı vardır.”
Bu yaşı şairlere bir şair biçmiştir. Cahit Sıtkı Tarancı: “Yaş otuz beş, yolun yarısı eder…”
Celal Yener, hakkından 15 yıl önce güçüp gitmiştir dönülmeze.
Ya şairlere bu ömrü biçen şair, Tarancı ne yapmıştır. Yetmiş yıl yaşamış mıdır? Ne gezer… O da topu topu 46 yıl yaşamıştır. (1910-1956) Hakkından 24 yılını feda ederek erkenden terk etmiştir, şiiri, sevenlerini…
29 Eylül 1980 tarihinde, sanki ülkesinin on yedi gün önce yapılan yerinde olmayan bir darbeyi hakketmediğini düşünerek kahreder gibi yaşama gözlerini yumar Celal Yener. Doktorlar şeker ve üre teşhisi koyuyordu şairin bu erken ölümüne.
Bir babanın başöğretmeni olduğu okulda okumak kolay değildir. Örnek öğrenci olman gerekir. Hal ve gidişinde de, derslerinde de…
Bu konuda hiç zorlamamıştır kendini Celal. Çünkü o, doğuştan efendi ve babasına layık, çalışkan bir evlattı. Daha ilk yıldan başlayarak, babasına hep, baştan sona “pekiyi”lerle dolu karneler götürecekti. Liseyi bitirinceye kadar…
Çalışkan öğrencilerin genellikle kızlarda, aşkta, şiirde gözü olmaz. Ama onun şiirde de, sevdada da gözü vardı. Sınıflarındaki gözlerinin rengini denizden almış olan İzmitli bir memur kızı olan, bir süre sonra yaşamını yitiren sevgilisine yazdığı şu ağıt dizeler, o ustalıkla donanmış bir şiir değil midir?
“KÖRFEZ GÜZELİ
Okyanus kapanmış ayaklarına
Öpüyor dalgalar eteklerini
Gül vermiş rengini yanaklarına
Bülbüller senine, ahenklerini…
Ateş-i hicranın kurutmadığı
Yaşlarım gözlerde körfezleşmede
Bülbülün sesinin avutmadığı
Matemin ruhumda derinleşmede…”
Şiirdeki kimi sözcüklerin “ağdalı Osmani” olduğuna aldırmayın. Ne de olsa 60 yıl önce yazılmıştır. Ama duygulara bakın, ne kadar taze! ..
1940’lı yılların ikinci yarısında, Gaziantep’le ne iş bulabilir, ne iş yapabilir ki bir şair? Şiirle akrabalığı olmayan bir işe girdi o da ister istemez. Bankacılığa… Lise sonrası askerliğini yapıp gelince, Gaziantep İşbankası’nda memur olarak çalışmaya başladı.
Şimdiki Mütercim Asım Caddesinin adı İş Bankası Caddesiydi eskiden. Caddenin Karagöz camisi tarafındaki soldan ilk yapı da İş Bankası’ydı.
Çocuk ben, bankanın o gepgeniş, bana o sonu gelmeyecekmiş gibi çok görünen merdivenlerinden çıkarken basamakları sayardım bir bir...
İkinci kattaydı banka. Oraya ulaşabilmek için tastamam kırk bir basamak tırmankak gerekti.
Hemen hemen bütün memurlar gibi Atatürk’ün partisindendi o da. Bu partinin yayın organı olan Ulus Gazetesini okurdu Celal Yener. Abonemizdi. Gazete, uçakla haftada üç gün gelirdi Gaziantep’e. Geldikçe, biriken iki üç gazeteyi, bütün abonelerimiz gibi onun da iş yerine götürürdüm
Yalnızca Ulus gazetesi okumazdı Celal Yanar. Varlık dergisinin de abonesiydi. Varlık’ı 15 günde bir ayağına götürdüğüm tek abonemizdi.
“Güzel Yazın”a olan düşkünlüğümden, özel sevgi duyardım ona, “Varlık okuyor” diye… Ayırımındaydı bu ilgimin. Belki de kendisine gösterdiğim yakınlığa layık olduğunu kanıtlamak istemişti bu küçük hayranına o da.
Bir defasında, dergisini uzatırken:
“Bu dergide bir gün benim şiirlerim de çıkacak” diye fısıldamıştı kulağıma.
Çıkmış mıydı Varlık’ta şiirleri? .. Bunu değil ama elime onun bir kitabının geçtiğini anımsar gibi oluyorum.
Yaşam öyküsünü yazarken bilgisinden yararlandığım Cemil Cahit Güzelbey de bu konuda benden fazla bir şey bilmiyordu. Ama bana sanki yepisyeni şiirlerini okumuşum gibi gelmiştir hep.
İstanbul’daki ünlü şair arkadaşlarıyla Çiçek Pasajındaki meyhanelerde, Cumhuriyet Meyhanesinde, Baylan Pastanesinde söyleştiklerini, birbirlerine şiirlerini okuduklarını görür gibi olmuşumdur.
“Kaderin kadehinden içiyorum kederi
Bu kader beni sana kul ettiğinden beri…”
Onun bu duygu yüklü, eski şiirin ustalığıyla donanmış dizelerine dudak mı bükmüştü acaba, artık hep “yeni şiir”ler yazmaya başlamış olan çağdaşları? ...
“Ah,” demişlerdir belki de şair dostları, “Ah Celal, şu ölçün, uyağın da olmasa, dizelerin ne güzel! ..”
Bu yazıyı yazmayı tasarlarken, dün ziyaretine gittim Celal Yener’in. Bankasına genç şair- memurun... O ikinci kattaki kırk bir merdivenli İş Bankasına…
Yoktu elbette ki yerinde İş Bankası. Oradaki cadde de o bankanın adıyla anılırdı. Caddenin bile adı değişmiş, Mütercim Asım olmuştu. Büyük Pasaj’ın bir bölümü almıştı bankanın yerini. Daraltılmış, minik dükkânlara dönüştürülmüştü o gepgeniş merdivenler bile.
Tırmandım soluklanarak. Tahminen onun masasının bulunduğu yere gittim. Bir fotoğraf malzemecisiydi artık burası. Neyse ki yine de sanatla iyi kötü akrabalığı olan bir iş yapılıyordu şairin masasının bulunduğu yerde:
Uğur Elektronik Ticaret... Salih Solak… Dükkâna adını veren oğul Uğur, oradaki işleri çekip çeviren bir delikanlı. Keçi boynuzu kahvesi içtik, şiirden şairden konuştuk onunla. Beni anlıyordu. Keşke tanıyabilmiş olsaydı Celal Yener’i. Şu anda yerinde oturduğu şairi… Kendi şiirlerimi içeren kitapçığımdan verdim onun şiirlerinin yerine. Sevindi genç adam.
Celal Yener, 15 Eylül 1954’te öğretmeni Halil Tunalı’nın, kızı Sevim Tunalı’yla evlenecektir. Bu evlilikten İki oğlu dünyaya gelecek, ilk oğluna “Ada” adını verecektir.
Düşünebiliyor musunuz, yarım yüz yıl önce bir şair çocuğuna “Ada” adını veriyor.. Yaşadığımız şu yılda bile ne kadar yeni, ne kadar güzel bir ad, değil mi! .. Her ne kadar Ada’nın önünde bir de Adil’i olsa bile.
Ada adı Güneyli bir şairin denize özleminin bir başka ifadesinden başka ne olabilirdi ki?
Celal Yener, Gaziantep’ten sonra kimi Güneydoğu ilçelerinde Banka müdürlükleri yaptı. Daha sonra aşığı olduğu İstanbul’a göçerek, çalışma yaşamını burada sürdürdü.
İstanbul’u şiir gibi içebilmek için olsa gerek, bu büyük kentin bir çok yöresinde görev yaptı. 1978 yılında emekliye ayrıldı ama sılaya dönmedi. O artık İstanbullu’ydu. Çünkü şairdi ve şiir de İstanbullu’ydu..
Her ne kadar sen Gaziantep’ini özlemediysen de, biz tanıyanlar, seni hep özledik gizli şair! Bu özlemi dindirmek, olası değil, ne yazık! Neden bu kadar erken çıktın ki dönüşü olmayan o uzun yolculuğa? ..
Kayıt Tarihi : 28.6.2009 00:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Uğur Elektronik Ticaret... Salih Solak… Dükkâna adını veren oğul Uğur, oradaki işleri çekip çeviren bir delikanlı. Keçi boynuzu kahvesi içtik, şiirden şairden konuştuk
burdaki oğul uğur benim tesadüf eseri bu yazıyı okudum.çok hoşuma gitti...
TÜM YORUMLAR (1)