1929 Yılının Mart ayı. Martın dördü. Bir bebek açar o gün gözlerini dünyaya... Adını Mustafa koyarlar, soyadı Çapar olan bu bebeğin.
Onun dedesinin adıdır Mustafa. Çopur Mustafa derermiş zamanında ona. Yüzündeki çopurlarından dolayı… Soyadı yasası çıkınca da bu lakabı seçilir soyad olarak.
Ne var ki Nüfus memuru beğenmez Çopur’u. Çapar diye geçirir kayıdı kütüğe.
Elektriğe ve elektroniğe çocukluğundan beri özel merakı vardır Küçük Mustafa’nın. Çocukluğunda pillerle, ampullerle denemeler yaparmış kendi kendine.
Bir defasında pille bahçelerindeki incir ağacın dallarını minik elektrik ampulleriyle donattığını gören annesiyle babası şaşa kalmıştır oğulcuklarının yaptığı bu işe.
Aile onu okula gönderme konusunda hiç bir girişimde bulunmamış. Kendisi de elektronik işine kendini öylesine vermiş ki ki, okul yerine bir ustaya çırak girmeyi tercih etmiş.
Mustafa Çapar’dan bunları öğrenirken, ülkemizde çok eski yıllarda başlaması gereken ve bugün bile hala tam oturmamış olan, ilkokuldan başlayan bir sanat eğitimine artık yeterli ağırlığın verilmesi gerekliliği bakın kendiliğinden nasıl ortaya çıkıyor.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta