BGG 032 Nümune Lokantası da benim Güzel ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

BGG 032 Nümune Lokantası da benim Güzel Gazianteplimdi

Çocukluğumda hayran olduğum yerlerden biri de Suburcu’daki Nümune Lokantası’ydı. Babamın kitapçı dükkanının karşısındaydı. Sık sık yemeğemi oradan yerdim. Burada, çalışanları da müşterileri de gözlemlemekten büyük keyifler duylardım.
Yemek ısmarlamaya bile gerek duymazdı bu lokantada müşteriler. Yiyecekleri yemekler masaya ısmanlanmadan getirilirdi çoğu zaman. Nurettin usta, kimin hangi yemeği sevdiğini çok iyi bilirdi...
Müşteriler yemeklerini yedikten sonra doğruca Patron masasına giderlerdi. Para mı öderlerdi? Hayır... Masanın üstünde duran kutudan kendi adlarını taşıyan küçük defteri alırlardı. Yediklerinin bedelini kimseye danışmaya gerek görmeden o deftere kendi elleriyle yazarlardı.
Hiç değişmezdi Nümune Lokantasında yemeklerin fiyatları? Çünkü Türkiye’miz o yıllarda henüz Amerika’yla, IMF’yle de enflasyonla da tanışmamıştı.
Müşteriler masalardan hiç eksik olmayan kürdanlardan biriyle dişlerini temizleyerek Nümune lokantasından çıkarlardı. Çıkarken Oman Metin’le de, Kadir Ustayla da ayrı ayrı esenleşmeyi ihmal etmezdi.
Hiç bir müşterinin Osman Metin’e “Bereketli olsun ağa! ”, Kadir ustaya “Eline sağlık ustam,” demeden çıktıkları görülmüş, değildi. Özellikle de Kadir usta bu “eline sağlık”ları son derece hakkederdi. Çünkü onun pişirdiği yemeklerdeki lezzeti hiç bir aşçı tutturamazdı.
Sen de “Benim Gazianteplilerim”den biriydin Nümune lokantası. Hayatıma ve özellikle de çocukluğuma renk katmıştın.
Adın”Nümune Lokantası”ydı ama herkes Niziplilerin Lokatası diye anardı seni.
On-on iki kadar masan vardı. Her masada da dört ya da altı sandalye bulunurdu.
Nizipli iki ortaktı sahiplerin. Birinin adı Kadir Usta’ydı, öbürününki Osman Ağa. Soyadı Metin’di ama kimse Osman Metin demezdi kendisine. “Osman ağa aşağı, Osman ağa yukarı...”
Nümune Lokantası, bizim dükkanın karşısında, Develi Kebabevinin bitişiğindeydi. Ortakların ikisi de babamın has dostuydular.
Babam ne zaman paraca sıkışsa, onlara baş vururdu. Hiç kimseye zırnık koklatmazdı iki ortak. Ama söz konusu olan babamsa akan sular dururdu.
Babam da gerçekten borcuna sadık biriydi ha. Aldığı parayı hangi gün, hangi saatte vereceğini belirtir ve bu zamanı hiç bir zaman şaşırtmazdı.
Bu kadar titizliğine ben bile şaşardım babamın da içimden, “Acaba borç paraya gereksemesi yok da, güven sağlamak için mi yapıyor bunu...” diye düşünmekten kendimi alamazdım kimi zaman. Sonra da babama olan güvensizliğime kızar “Amma fesat çocuksun ha! ” diye suçlardım kendimi.
Arada bir bize papara ziyafeti verirdi lokantacı komşularımız. Genellikle sabahları, kendileriyle işçileri için yaparlardı et suyuna doğranmış ekmekten oluşan paparayı.
Sanki babamla ben olmazsam boğazlarından geçmezdi yaptıkları papara. Hemen çağrılırdık. Biz de iki elimiz kandaysa bile dükkanın kapısını basırıp yetişmeliydik şölene. Bekletilmeye gelmezdi zira papara. Hemen hamura dönüşürdü, kısa zamanda yenmezse.
Ailece görüşmeye başlamıştık, özellikle de Osman Metin’lerle. Sevimli iki oğlu vardı. Benim akranım olan Mustafa’yla ne güzel anlaşırdık.
Bir de kızı vardı Osman amcanın. Şimdi bu iyi arkadaşın adını hatırlayamadığım için kendimi ayıplıyorum.
Büyük oğluyla kızı yüksek öğrenimlerini yaptı Osman amcanın. Küçük oğlu ise Nümune’nin oldu.
Kayacık’taydı evleri. Ben evlendikten sonra kiracıları bile oldum evlerinin bir bölümünde. Başka bir bölümünde de, o sıralarda öğretmenlik yaptığım Ahmet Çelebi okulunun müdürdü Ali Büyükmurat bey ile ailesi otururdu. Ali Bey ortaokuldayken benim Türkçe öğretmenim de olmuştu.
Nümune Lokantasının müşterileri, çoğunluğu memur olan müşterilerdi. Kendi evlerinin yemek salonundaymış gibi rahat olduklarını duyumsarlardı burada.
Her gelene adıyla seslenerek hoşgelişte bulunurdu hem baş hem de tek garson Nurettin usta.
Müşteriler yiyeceklerini içeceklerini ısmarlar, çok fazla beklemeden siparişlerini eksiksiz masalarında bulurlardı. Hatta çoğu zaman yemek ısmarlamaya bile gerek duymazdı müşteriler. Kadir ya da Nurettin ustaların o gün kendilerine uygun gördüğü yemekler masaya kendiliğinden gelirdi de onun için.
Osman usta da, Kadir usta da yemeğini yiyip çıkmakta olan müşterilerine güler yüzle tek tek “Afiyet olsun, yine bekleriz...” demeyi ihmal etmezlerdi hiç.
Müşteriler sanki bir lokantadan değil de, bir davetten çıkıyorlarmış gibi olurlardı. Kapıdan çıkanların yüzü, erinç izleri taşırdı her zaman.
Temizliğe on derece dikkat ederdi Nizipli ortaklar. Lokantalarında bir defacık bile olsun, bir tek sineğe rastladığımı anımsayamam.
Böylesine mükemmel bir lokantaya yaşamım boyunca belki de bir daha hiç rastlamayacaktım.
“Belediye Pasajı” yapılacak diye Suburcu’nun kıyıma uğradığı o yıl, doğal olarak Nizipliler’in Nümune Lokantası da kapandı.
O güzelim lokanta kapanınca nerelere dağıldı acaba her gün evine gelir gibi yemeğe gelen çoğunluğu memur müşteriler, bilmiyorum.
Sanırım yeni bir lokantaya, kolay kolay alışamamışlardır hiç biri de. Zira Osman ağa ile Kadir Ustanın lokantasındaki sıcaklığı, güveni ve güzelliği hiç bir yerde bulma olanakları yoktu.
İki ortak Suburcu’ndaki lokantalarını bıraktılar ama birbirlerini bırakmadılar. İstanbul’da, Kumkapı yakınlarında, İSKİ’nin arkasındaki sokağa taşıdılar Nümune’lerini.
Öğretmen olarak İstanbul’a atandığımda, aradım, buldum onları bir sabah.
Şimdi inanmayacaksınız ama yine papara yapmışlardı işçileriyle kendileri için...
Beni görünce nasıl sevindiler, anlatamam!
“Gel Fevzi gel! Kaynanan seni sevecek! ” diyordu daha beni kapıda görür görmez Kadir usta.
Bana bakarak gülümsemeye çalışırken içini çeken “Osman ağa”nın ise sevinç dolu bir gülümseme vardı sanki gözbebeklerinde.
Dünyanın belki de bu “en sıcak lokanta”sı kapandığı için, kim bilir ne çok üzülmüştü Suburcu! ..
Şimdi de bir çok lokanta var Suburcu’nda...
Ara ki bulasın Nümune’nin sıcaklığını, güvenini, güzelliğini...

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 27.6.2009 11:51:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç