BGG 031 Dilden dile geziyordu Seyfi Yurt ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

BGG 031 Dilden dile geziyordu Seyfi Yurtsever'in 'Antep Sofrası' her yerde (Benim Güzel Gazianteplilerim)

31

Mersinli yıllarımda, abonesi olduğum internet firmasıyla bir sorunum oluşmuştu. Genel Merkezi aradığımda karşıma soyadı 'Yurtsever' olan bir genç çıktı.
İçimi tuhaf bir heyecan sardı. Konuyu unuttum.
'Gaziantepli misiniz? ' diye sordum ona.
Şaşırdı.
'Evet ama nereden biliyorsunuz? ' diye sordu.
Soyadı 'Yurtsever' olan sevdiğim, saydığım bir tanıdığım olduğunu söyledim.
'Adı? '
'Seyfi Yurtsever.'
Telin öbür ucundaki öylesine hoşnuttu ki. Bunu ses tınılarından anlamak olasıydı.
'O benim babam...'
Böylece Seyfi Yurtsever'den uzun yıllar sonra haber alıyordum. Yaşıyormuş. Sağlığı yerindeymiş. İzmir'i mekân tutmuş.
Bu yakın günlerde yeniden öğendim sağlığının iyi olduğunu, İzmir'de yaşamını sürdürdüğünü onun.
Ne iyi!
Seyfi Yurtsever babam yaşında. Beni görse tanır mı bilemem. Ama ben onu o kadar iyi tanıyorum ki...
12 yaşlarımda Cenup Gazete/Matbaasında çıraklık yapardım. Cenup'un sahibi Osman Enç'ti. Seyfi Yurtsever Osman Enç'in has arkadaşlarındandı.
O yıllarda Balıklı'nın Küllü Sokağındaki Güney Ecza Deposu'nun müdürü müydü, muhasebecisi mi ne...
Balıklı deyince aklıma hep Servet Buyuran arkadaşım gelir. 12 yaşlarımın has arkadaşlarındandır o da.
Balıklı'da yanan dükkânların, yangından kurtulmuş, güneye bakan son dükkân onlarındı. Orada Ayakkabı boyası vb satardı babası Sait amca.
Dükkânda durduğunu görmemiştim onun pek. Orada hep Servet arkadaşım bulunurdu. Tezgâhın gerisinde oturup öyküler yazardı, on iki yaşındaki bu çocuk.
Nereden öğrenmişti öykü yazmayı o yaşta!
Servet'in bir 'Su sesi' öyküsü vardı ki, bayıltmıştı beni. Hamamda terlerken, gözleri kapalı, duyduğu damlayan su sesinden öykü çıkartmıştı çocuk arkadaşım.
Kim bilir bekli onu kıskandığımdan, belki ona özendiğimden öykücü olmuşumdur ben de...
Servetler'in dükkânının bitişiğinde bir dondurmacı vardı. Balıklı'nın küçük meydanına bakan bu dükkânının sahibi yerdi o yörenin kaymağını.
Yediği kaymağı hakketmek için de sanki durmadan sulardı dükkânının önünü. Ressam olsam o dükkanların resmini çizmek isterdim...
Belediye otobüslerinin hareket memuru, bilet satıcısı kulübeleri var oralarda şimdi.
İri siyah gözleri, kalın kaşları, iri beyaz dişleri vardı dondurmacının. Müşterilerine gülümserdi hep. Dişleri öylesine iriydi ki, gülümsediğini kolayca anlayamazdınız.
Nereden kalmış aklımda bilmem. O adam, o adamın iri kara gözleri, kalın kaşları, iri dişleri, gülüşleri...
Biz nerede kalmıştık?
Cenup Matbaasına yakındı çalıştığı iş yeri Seyfi Yurtsever'in. Şimdiki Halk Bankası'nın bitişiğindeki sokaktaydı matbaa.
O zamanlar Halk Bankasının yerinde Ziraat Bankası vardı. Ziraat Bankası sokağıydı sokağın adı da.
Her öğlen tatilinde, akşam paydosunda Cenup Matbaasına gelirdi Seyfi Yurtsever. Özge kişiler de gelirdi ama öbürlerini Seyfi amca kadar canlı anımsayamıyorum.
Toplaşınca konuştukları, kozlarını bir türlü paylaşamadıkları bir tek konuları vardı. 'Tanrı var mı, yok mu? '
Bir yandan işime bakarken bir yandan da kulak misafiri olurdum onlara. Yanıtını arayıp bulmaya çalıştıkları konu beni de ilgilendirmeye başlamıştı.
Okuduğum ders kitaplarında, 'din'lerden söz ediliyordu. İlk insanların ağaca, aya, güneşe, vb taptıklarını yazıyordu tarih kitabımız.
Düşünüyordum. Ağaca tapıldığı o yıllarda, biri çıkıp 'asıl tanrının ay olduğunu' öne sürse, sanırım linç edilirdi ağaca tapanlarca.
Sonra aya tapanlar çoğunluğu ele geçirselerdi. Bu kez biri çıkıp tanrının ay değil, güneş olduğunu savunsaydı... Aya tapanlar ne yapardı bilemem...
Şairdi Seyfi Yurtsever. Sık sık şiirleri yayımlanırdı bizim gazetede. Ben dizerdim kurşun harfleri tek tek, yan yana getirerek o şiirleri.
'Boğazını sevenler Antep'e gitmelidir/Yemeklerde hüneri yerinde görmelidir/Tarif etmesi kolay, tat vermesi marifet/Sırrına ermek için bir ömür vermelidir.
İnsanlar yiyeceği bin kılığa sokarlar/Antepliler üstelik tadına tat katarlar/Yetmiş dört çeşit kebap yapılır bu yörede/Dükkânda, evde, kırda pişirirler, sunarlar.
Nisanda keme çıkar, temizlenir işlenir/Kıyma ile aşık aşık, yumru yumru şişlenir/Köz üstü kebaplanır, terletirler sahanda/Düz pideye dürülür, ağız ağız dişlenir.'
Sonraki yıllarda özge gazetelerde, dergilerde de gördüm şiirlerini. Kim bilir kaç yerde yayımlandı, kaç kişi keyifle okudu 'Antep Sofrası'nı. En son İstanbul Gaziantepliler Derneği’nin yöneti evinde dinlemiştim. Öylesine ağızlarının suyunu akıtarak okuyor, dinliyorlardı ki Alleben’den uzakta yaşayan güzel hemşerilerim:
'Yeni dünya, sarımsak, elma da böyle olur/Patlıcan da, erik de, soğan da böyle olur/Sebzelisi harika, vişnelisi bambaşka/Her kim yediyse der ki, 'Kebap da böyle olur! '
Altı ezmelisi var, hakikaten şahane/Hele yarım tavası, düşkünüm acizane/Terbiyeli şiş kebap bu diyara özeldir/Çiğnemeden yayılır olur sanki meyane.
Yağı az kıyma ile ince bulgur yoğrulur/Yassı şişe saplanır, köz üstü döndürülür/Tereyağlı tavada terletirler bir süre/İşte simit kebabı, ağzına lâyık olur...”
İnanmayacaksınız ama bir gün de cebilölük yaptı beni bu şiir. Mersin'deydim. Şiirin kimi dizeleri dolanmıştı dilime. İlle de o patlıcan kebaplı dizeleri. Canım bir patlıcan kebap istedi, sormayın. Kalkıp Antep'e gidesim, patlıcan kebap yiyip dönesim geldi. Neyse ki Mersin'de beğenmecesine patlıcan kebap yapan bir yer buldum da kentime gidip dönmeme gerek kalmadı.
“Çöz, yürek, ciğer böbrek şişlenir ahbap olur/Burcu burcu kokulu cağırtlak kebap olur/Dürüm yap al eline, ısır bir tutamını/Zevk alasın hem bu zevk bin yılda sevap olur.
Alinazik mucize, yutmadan kendi kayar/Yerken damak mestolur, bir lokma daha arar/Daraklı tavasını başka ilde bilmezler/Suyuna ban ekmeği yedikçe iştah açar.
Lahmacunda soğan yok, ince pişkin ve gevrek/Fırına atmak için sanatkar olmak gerek
Hele söğürtmelisi dörde katla lokma et/Keyf olur ağzın dilin, ne imiş etli börek…”
Ben de yayımlamıştım bir ara bu şiiri Kurtuluş Gazetemde. Onca ilgi görmüştü ki, şiir yüzünden o gün arşive koyacak gazete bulamamıştım.
“Çiğköfte simit ister, et ister, yumruk ister/Nazlıdır hemen gelmez daima buyruk ister/Karnın tok bile olsa, dokuz topak yemeli/Sulu salatasına asmadan koruk ister.
Malhıtalı köfte de çiğ kardeşi aratmaz/Topaçlı köfte de var çarşıda kimse satmaz/Yağlı köfte demirbaş, her zaman yapmak mümkün/Herif yolsuz kalırsa evde niza yaratmaz.
İçli köfte, yapma da vardır bizim listede/Kıymanın fıstığı bol, yeter ki sen iste de/Tavadan çıkar çıkmaz üfleyerek yemeli/Mübarek de nefistir pişse de, pişmese de...”
Gittiğim her Gaziantepli mekânında Seyfi Yursever'in kendisiyle değilse de şiiriyle karşılaştım. Dilden dile geziyordu her yerde Antep Sofrası.
“Kırık pirinç, kara et yoğrulur yuvarlanır/Pişmiş nohut beraber et suyuyla haşlanır/Süzme yoğurt, lop lop et, olur bir yuvarlama/Üstüne yağ dökülür, nane haspir katılır.
Ufak köfte bulgurla aynı minval yapılır/Analı kızlı olur, anası kıymalıdır/Isırınca 'vıck' edip yağ çenemden aksa da/Ekşili suyundan da çekip 'oh! ' demelidir.
Sık sık dolma yaparlar, ekşili sarımsaklı/Bulgur ya da pirinçle, tadı suyunda saklı/Patlıcan, biber ealtta, domates üst sırada/Hele firikli acir, böbürlense pek haklı…”
Merter'de düzenlenen bir 25 Aralık Kurtuluş gecesi kutlamasında, sahnede ukusal giysilerimizle donanmış bir genç kızı okuyordu.
“Dolmaların kıralı belki mumbar dolması/Fakat haylan kabağı, zordur onu oyması/Keme dolması üstün, her aşçı bunu bilmez/Bilse de hüner ister, oyması, doldurması.
Havuç harat babaya gider oyulur gelir/Doldurup tencereye sıra sıra dizilir/Nar ekşisi konursa tadına doyum olmaz/Başka elde yapmazlar, zira erbabı bilir.
Şiveydiz kayar iner, fayda verir mideye/Pirpirim aşı katık, olur üç beş pideye/Çağla aşı, bordanı, laylhıtalı ne leziz/Sarımsak aşı şifa hem oğla, hem dedeye.
Taksim'den Beşiktaş'a inerken uğradığım Gümüşsuyu Halılarının Muhasebe Müdürü Ahmet Ceydeli ezberlediği Antep Sofrasını okuyor, Genel Müdürü Ömer Bilge gülümseyerek dinliyordu.
“Et pişer nohut kaynar, hilme hilme olur ya/Tüylü acir dilinir, parmak parmak konur ya/Yoğurdunu boca et, naneli yağı aktar/Yeme de yanında yat, canım tadım mutanya.
Döş etiyle işkembe, biraz yağlı kuyruk at/Akşamdan sabaha dek hafif ateşte kaynat/Pişmiş erimiş döğme boca et bu kaynara/Keşkek yemeği olur, yağı yak, kişnişi kat…
Etli bulgur pilavı, hele firik pilavı/Meyhane pilavı da ille özbek pilavı/Havuçlu, mercimekli, bir de simit aşı var/Uzaktan kaşıklama önüne çek pilavı...”
Yeşilköy'de uğradığım Foto Burç'un stüdyosunda ise aynı şiiri okuyan yıllanmış arkadaşım Foto Şevki'ydi.
“Kemik suyunda pişer döğme, mercimek, nohut/Kazan başında durma, onu bir süre unut/Alaca çorbasına kanmak istersen eğer/Tarhını ağustosta on demet fazla kurut.
Eti var, yoğurdu var, nane, fıstığı mevcut/Düğün çorbası, bundan zinde olur her vücut/Tarhınlı maş çorbası, malhıta soframızda/Kele paça, beyran'ı övmede yoktur hudut.”
“Yemek faslı son buldu, tatlılara gelelim/Başta baklava gelir, saygıyla eğilelim/Haşmetle, azametle, en son gelir sofraya/Ilık ılık yuvarla, bir daha getirelim.
Az mı dinledim Sultanahmet Işık Han'daki büromuzda rakıya çevirme pilici meze yaparak içerken bu şiiri Okay Pepele'den...
“Ye, sana neşe verir, hayat verir, can verir/Diş damak uğraşmadan ağızda kendi erir/Ceviz ya da fıstıklı, kaymaklı mı, sen beğen/Yanına getirseler ölü insan dirilir.
Fıstıklı sarığıburma, hakikaten çok nefis/Hafiftir, lezzetlidir, rayihası mis mi mis/Kadayıf harcı alem bir de ağzlısı var/Bu mübarek hakkında söylenir pek çok hadis.
Taze katmer şafaktan emrinize amade/İster kaymaklı yersin, ister fıstıklı, sade/Şekeri ek, bük, aşır, tam on yıl gencelirsin/Böyle buyurmuş merhum, şair Hasırcızade.”
Bir kez de karşıma televizyonda çıktı bu Antep taamları. Mersin'de Gaziantepliler Gecesi yapılmıştı. Naklen yayın yapılan gecenin süsü de aynı şiirdi.
“Ustaca batırırlar ayaz görmüş sütlere/Halis kaymak yapışır incecik ekmeklere/Şeker, balla, pekmezle kaydırılır mideye/Bu da nisan ayında yenir iki üç kere.
Tahana eritmesi, sade yağla, cevizle/Küspe akıtması da kaynatılır pekmezle/Ölbe tarhanasının baharatı çok kavi/Keşfederler yerini, evde uşaktan gizle…
Memiye'ye yağ gerek hem de en iyisinden/Sıcak dürüm yapılır hele peynirlisinden/Hoşmerim bile onun tadına ulaşamaz/Annem öğrenmiş imiş, nenemin nenesinden…”
Doksanlı yıllarda Leylâ Şahin'le Gaziantep Kültür Derneği'ne kaydolmaya gitmiştik.
Seyfi Yurtsever, İnal Aydınoğlu, Baba Feyzi, Ömer Fesli, bir kaç kişi daha, karşı karşyıya geçmiş, ağızlarının suyunu akıta akıta Gaziantep yemeklerinden söz ediyorlardı.
Sonra susup hep birlikte Yurtsever'e kulak verdiler:
“Unlu helva yaparlar kış günü helvacılar/Baklava gibi diler, kat kat fıstık atarlar/Sanırım tel helvası akraba bu neseneye/Fıstık ezmesini de mermer üstü koyarlar…
Yukarda saydıklarım bize özgü yemekler/Cehenem taamı görür Antep'e gelecekler/Malzemesi âlâdır, yapanlar da hünerli/Ayıntap sofrasına, hayran olur melekler.”
Eee, burma kadayıfın hakkı nerede? Şöbiyetin? Sütlacın, zerdenin? Menengiç kahvesinin? .. Ya et suyuna paparanın? Doğrama aşının? Süzek köftesinin? ..
Analarımızın mahsere kazanında kaynayan üzüm şırasına batırıp kuruttukları fıstıklı, cevizli sucuğu nasıl unutursun sevgili Seyfi Yurtsever! Bak ağlıyor kurutulmak için asıldığı çivili direklerden yere damlalar akıtarak...
Az mı çalmıştık analarımıza çaktırmadan, ağlamasınlar diye, daha kurumadan yenmesi yasak olan o sucuklardan çocukken...
Antep Sofrasına bir çeşit tatlı da ben eklemek istiyorum. Oğuzelili Maliyeci Cemil kardeşimden öğrenmiştim: Fukara Kadayıfı.
Bir miktar havucu güzelce yıkarsınız. Kabuğunu kabaca şöyle bir tüylerini yolacak kadar bıçakla sıyırırsınız. Sonra onu iyice rendeler, tepsiye dizersiniz. Bunun üzerine havanda dövülmüş ceviz ekersiniz. Cevizin üzerine de toz şeker... İşte oldu sana fukara kadayıfı. Sarılın çatallara,saldırın tepsiye!
Fukara kadayıfı böyle olursa zengin kadayıfı nasıl olur bilemem.
Hiç yemeden mi sen fukara kadayıfından Seyfi Yurtsever amcam? Yeseydin şiirini yazmaz mıydın hiç! Yolun düşerse İzmir'den doğduğun kente, söz sana ben ellerimle yapacağım bunu da.
Sevgi, sevinç senin olsun Güzel Gazianteplim Seyfi Yurtsever! Sağlıkla daha çok uzun yaşa. Yaşa da güzel şiirler yaz Gaziantep'ten yana...

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 27.6.2009 02:04:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç