BGG 021 Yakışmazdı hiç kimsenin soyadı Avukat Sabri Haksever’in soyadının yakıştığı kadar kendine (Benim Güzel Gazianteplilerim)
Koltuğumun altında bir yığın gazete, “Eskisaray Caddesi”nden “Elmacı Pazarı”na doğru koşarken yavaşlardım. İçimi bir sevinç sarardı “Bakır Han”ının önüne gelince.
Şimdi içeriye girecek, taş merdivenleri tırmanacak, Avukat Sabri Haksever’in yazıhanesine girecektim. Kapıda karşılaşacaktı her zaman olduğu gibi gözlerimiz.
“Bugün erkencisin Fevzi ağa...” diyecekti gülümseyerek. Oysa hiç bir zaman daha erken değildir son gidişim öncekilerden oraya.
Cumhuriyet’iyle Ulus’unu çıkartır uzatırdım.
Teşekkür ederdi gülümseyerek.
Az sonra masasına oturup gazetelerinin sütunlarına dalacak olan bu koca avukatı niçin severdi çocuk kalbim, bilmiyorum.
Kimi zamanlar posta gecikirdi. Ben de ister istemez geç götürürdüm onun gazetesini. Postanın geç gelmesi sanki benim kusurummuş gibi ezik girerdim “Bakır Hanı”na.
Bu kez farklı bir şey yakalamanın heyecanı içinde çarpardı yüreğim. Adımlarımı yere usul usul basarak yürürdüm. Yazıhanenin önüne geldiğimde artık nerdeyse nefes bile almamaktayımdır. Gözlerimi masasında oturmuş gündelik başyazısını yazan Avukat Sabri Haksever’e dikmişimdir.
Bir yazar gazeteye yazı yazmaktadır... Çok önemli bir şeydir benim için o “an”a tanık olmak! ..
Onun yazıhanesine gazete götürme sevincimin üstünde bir sevincim daha vardı. Onun evine gazete götürme sevincim.
Haftanın bitmesini, pazarın olmasını iple çekerdim. Bu kez Mehmet Paşa Camiinin karşısındaki dar ara sokaktan girer, eski “Ticaret Odası”nın arkasına düşen çıkmazdaki kapılarının zilini çalardım.
Bilirdim kapıyı kimin açacağını. Sabri amcanın kızı Yıldız açardı her seferinde. Tıpkı babası gibi gülümseyen, gülümserken dudaklarından inciler dökülen, yaşıtım bir kızdı.
“Gazeteleri mi getirdin Fevzi? ” diye sorardı. Bana adıma seslenişi ne büyük ödüldü!
O anda gökyüzünde binlerce kuş birden cıvıldardı.
Nutkum tutulurdu. “Evet” diyemezdim. Başımı sallardım. Uzatırdım Pazar Cumhuriyet’iyle Pazar Ulus’unu.
Koşarak uzaklaşırdım oradan. “Bir kız kardeşim daha doğsa, ona ‘Yıldız’ adını versem...” diye geçirerek içimden... Sonunda o da oldu ya…
Şimdilerde neden NTV’ye takılıp kaldığını biliyor artık bu yaşlı adam sık sık. O avukattan, o küçük kızdan kalan bir iz var ekranda... Sabri Haksever amcasının oğlu Oğuz Haksever haberleri okuyor! Ya da bir söyleşi yapıyor önemli birisiyle...
O yıllarda neredeydi acaba bu güzel insan? .. Belki de doğmamıştı daha. Belki de küçücük bir çocuktu, anımsayamıyorum.
Sabri Haksever’i sadece yazar kimliğiyle tanıyordum. Oysa onun şairliği de varmış. Lise son sınıf öğrencisiyken, erken yitirdiği annesi için yazdığı ve okulun dergisinde yayımlattığı şiiri nasıl da acıyla dolu. Bu şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
“Narin vücudunu saran şu toprak/Yavrundan ne kadar bahtiyar anne./Gençliğin hicranla solan bir yaprak/Daha varlığından geri kalan ne? ..”
1914’te dünyaya gözlerini açan Sabri Haksever, Postacı Ökkeş efendiyle Ayşe hanımın oğludur. Baba, Gaziantep savunması sırasında şehit düşerek yaşamını yitirmiştir.
Anne ise sanki gibi oğullarını hem öksüz hem yetim bırakmak için yarışmıştı babayla sanki. Oğul’un orta okul öğrencisi olduğu yıllarda yaşama veda ederek, “daha saçlarına ak düşmeden” terk eder onu. Yıl 1931...
Şöyle diyecektir Sabri Haksever, öğrencilik yıllarında yaktığı bir ağıtta, babası için:
“Yazık saçında da gülmedi bahtın/Henüz ağarmadan toprakla doldu...”
Bundan sonra yaşamını dedesi Mehmet Ali efendinin yanında geçiren Sabri Haksever, önce kadın bir öğretmenden arapça dersleri alır sonra ileride benim de okuyacağım “Gazi Mustafa Kemal İlkokulu”nda ilköğrenimini görür.
1935 yılında liseyi, 1938’de “Hukuk Fakültesi”ni bitirince, önce askerliğini sonra stajını (Gaziantep’te) yapar ve ardından Erciş Sivrihisar’a savcı olarak atanır.
Sabri Haksever’i çok geçmeden Antalya’da yargıçlık yaparken göreceğiz. Ne var ki Yargıçlığı da fazla sürdürmeyecek doğduğu kentte avukatlığa başlayacaktır bir süre sonra. Yüreğinde çöreklenen sıla özlemi ağır basacaktır da onun için.
Benim kendisini tanıdığım dönemde avukatlığı ve yanı sıra da yerel gazetelerden birinde başyazarlığı sürdürüyordu.
Anlaşılan Avukatlık da onu sarmamıştı. Bu kez adliyede, yeniden resmi görev almak ister. Ne var ki sol eğilimli olması nedeniyle zamanın iktidarı DP onun bu isteğini karşılamaz. Ta ki 1960 devrimi yapılıncaya dek avukatlığı ister istemez sürdürür.
1961’de yinelediği resmi görev isteği olumlu karşılanır ve Urca Cumhuriyet Savcılığına atanır. Evi Gaziantep’te, işi Urfa’dadır ama o yine de yaşamından memnundur.
Nereden bilebilirdi ki bu gidip gelişler, daha yaşama doymadan kendisini sevdiklerinden koparıp alacaktır? ..
1964 ylının 5 Ocak günü Urfa’da otobüsten inerken ayağı kayar ve başı kaldırım taşına çarpar. Sabri Haksever beyin kanamasından yaşamını yitirir.
Dostları ve yakınları, Urfa’ya canlı olarak gönderdikleri bu değerli ve sevgili insanın artık cansız olan bedenini Gaziantep’e il çocuklar yetiştirdiğini duyuyorum.içli gözyaşları dökerek getirirler.
Geride boynu bükük bir eş, bir kız ve iki erkek çocuğu ve bizler gibi yüzlerce sevenini bırakarak 7 Ocak 1964’te toprağa verildi Sabri Haksever.
Evlatlarından Yıldız hakkında ayrıntılı bilgi edinemedim ne yazık ki. Sanırım öğretmen olan ve şimdilerde artık emekliye ayrılmış olması gereken bu kız kardeşin evlendiğini, mutluluk içinde yaşadığını ve güzel çocuklar yetiştirdiğini duyuyorum.
Endüstri mühendisi olan büyük oğlu Cengiz Haksever doktora için gittiği Amerika’da yerleşip kalmış.
Küçük oğlu Oğuz Haksever ise NTV’deki yapımcılık görevini yıllardır başarıyla sürdürüyor.
Ne mutlu o evlatlara ki, böyle güzel bir babaları vardı!
Ya sen, ya sen ne güzel bir insandın Sabri Haksever amca! Senin gibi güzel insanlarla dolu olsaydı eğer, yaşamaya bir kat daha değerdi dünya!
Toprağın bol olsun. Kaygısız uyu, çocukların sana lâyık, örnek insanlar olarak adını yaşatıyor.
Bir de ben varım. Sevgini hâlâ yüreğinde saklayan; Güzel Gazianteplilerin güzel, haksever avukatı…
Kayıt Tarihi : 27.6.2009 00:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!