BGG 018 Atatürk'ten sonra ülkemin kurtul ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

BGG 018 Atatürk'ten sonra ülkemin kurtuluş yolunu Cemil Sait Barlas gösteriyordu (Benim Güzel Gazianteplilerim)

Atatürk’ten sonra Türkiye’nin kurtuluş yolunu ilk gösteren Cemil Sait Barlas oldu

Babamın bana anlattıklarına göre her sabah kalkar kalkmaz önce yıkanılır, paklanılır, traş olunurdu Yozgat Hapishanesinde. Sonra en güzel giysiler giyilirdi. Ütüsüz gömleği ve pantolonu olana rastlanmazdı. Sonra okuma faslına geçilirdi. Önce gazeteler gözden geçirilir, sonra önemli kitaplar sırayla sesli olarak okunurdu.
Öğleden sonraları da dil derslerine başlanırdı. Öğretmenleri Cemil Sait Barlas’tır dil derslerinde. Bu imrenilecek düzen içinde yaşamayı oradaki herkese Cemil Sait Barlas öğretmiştir. Gerekçesi de şudur.
“Bugün belki bizi ziyarete hiç kimse gelmeyecektir. Belki bizim topluluğumuz dışında bir insan önüne çıkmayacağız. Öyleyse kendimize gösterdiğimiz bu özen kime? Bu özeni kendimize göstermeliyiz. Çünkü bizler insan olarak herkesten önce kendimize saygı göstermek zorundayız. Önce kendimizi sevmeliyiz. Kendimize sevemezsek başkalarını hiç sevemeyiz. Kendimizi sevmeyince yaşamamızın bir anlamı olmaz ve yaşama tutkumuz azalır...”
Ah, keşke benim babam olsaydı Cemil Sait Barlas! Ve ah keşke Mehmet Barlas’ın babası olmasaydı o! .. Nedenini mükemmel bir babaya sahip olmanın kıskançlığı olarak algılayabilirsiniz. Ama aslında genelde herkesçe bilinen başka nedenleri de var. Bunu şimdi benim burada açıklamama gerek olmadığını düşünüyorum.
1905 yılında Gaziantep’te doğdu Cemil Sait Barlas. İyi ki de doğdu. Çünkü onun büyüyünce bu ülkeye vereceği büyük hizmetler olacaktı.
Barlas ailesi, çocuklarının öğrenimine önem veren bir ailedir. Düşünebiliyor musunuz, kurtuluş savaşı öncesi tıbbiyeye gönderilmiş bir Doktor Mecit Barlas, Antep savunmasında ve sonrasında insanların iyileşebilmesi için emek veren en eski doktorlarımızdandır.
Avukat Orhan Barlas. Ülkem onun kadar sağduyulu bir avukat daha görmemiştir. Bir de Avukat Celal Kadri Barlas var. Dr. Mecit Barlas’ın kardeşi. Orhan Barlas Avukat olma konusunda amcasına mı özenmişti acaba?
Beyhan Barlas da babası gibi doktor oldu ve kendini insanların sağlığına adadı. O da babası ve ağabeyi gibi dünya iyisi bir insandı.
Böylesine güzel bir aileden gelen Cemil Sait Barlas İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra çeşitli görevlerde bulundu.
1934 yılında politikaya atıldı ve Gaziantepliler bu güzel hemşehrilerini milletvekili seçerek Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi.
Milletvekili Barlas, politikada kısa zamanda yeteneklerini gösterdi. Herkesten önce Atatürk’ün dikkatini çekti o. Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı, Devlet Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı görevlerine getirildi.
Bu görevleri sırasında ülkesine ve ülkem insanlarına son derece yararlı hizmetlerde bulundu.
Yıl kaçtı, şimdi kesin anımsayamıyorum... Cemil Sait Barlas Gaziantep’ten milletvekili aday adayıydı.
O yıllarda babam Necip Bahri Günenç’in politikanın Gaziantep arenasında yıldızının parladığı yıllardı. Kendisi üç Ocağın bağlı olduğu Akyol bucağının başkanıydı. Ateşli nutuklarıyla çevresinde hayranlık uyandırıyordu ve peşinde sayısı azımsanamayacak kadar çok delege vardı.
O yıl babamın gözde aday adayı askerlikten emekli Hüseyin Yılmaz’dı. Hüseyin Yılmaz’ın aday seçilebilmesi için babam sanki Cemil Sait’i hedef seçmişti. Bütün konuşmalarında onu yeriyordu. Sanki Barlas seçilmezse Albay Yılmaz kesin seçilebilirmiş gibi hareket ediyordu.
Onun bu propogandayı yaptığı konuşmalarından birini dinliyordum. Şöyle konuşuyordu babam:
“Bir milletvekili düşünün arkadaşlar! Bir milletvekili düşünün ki, karşınızda sizin vekiliniz, sizden biri gibi davranmıyor. Sizin efendiniz gibi davranıyor. Karşı karşıya oturup söyleştiğiniz bir toplantıda, ayak ayak üstüne atmıştır. Ayakkabısının ucu nerdeyse burnunuza dokunacak. Böyle birini mi milletvekili seçip Yüce Meclis’e göndereceğiz? Ya Hüseyin Yılmaz öyle mi? O katıksız, öksüz bir halk çocuğudur. Barlas ise bir zadegân çocuğudur. Sizin adınıza meclise size benzeyen birini göndermelisiniz. Bu Hüseyin Yılmaz’dan başkası değildir! ..”
Bu konuşma beni öylesine üzmüş, öylesine üzmüştü ki, o anda gözpınarlarımdan yanağıma düşen bir kaç damla gözyaşını kimseye göstermemek için toplantı salonundan dışarıya çıkmıştım.
Babam Cemil Sait Barlas’ı hiç mi tanıyamamıştı. Benim gibi bir çocuk onun hizmetlerini biliyordu da kendisi nasıl bilemezdi. Her şeyden önce Atatürk’ün “Bakan”ıydı o. Hiç bir yazısını okumamış mıydı? Onun nasıl bir halkçı, hasıl bir yurtsever olduğunu bilmiyor muydu? .. Böyle bir konuşmayı nasıl yapardı! ..
Babamın isteği gerçekleşti. Cemil Sait Barlas kaybetti. Hüseyin Yılmaz aday listesine girdi. Girdi ve milletvekili seçildi. Seçildi de ne oldu? .. Hiç... Mecliste varlığı ile yokluğu belli olmayan milletvekillerinden biriydi...
Babamı uzun süre bağışlayamadım Cemil Sait Barlas’a yaptıklarından ötürü. Sonra ne oldu? ..
1957 seçimlerinde D.P.’nin seçime hile karıştırmasına halkın tepki göstermesi üzerine, Gaziantep CHP yöneticilerinden otuz yedi kişi tutuklanarak Yozgat Hapishanesine gönderildi.
Tutuklular arasında Cemil Sait Barlas da, babam da vardı. İkisi orada öylesine sıkı fıkı dost oldular ki, babam seçim öncesi yaptıklarından utandığını kedisine itiraf etti.
Babamın bana anlattıklarına göre her sabah kalkar kalkmaz önce yıkanılır, paklanılır, traş olunurdu Yozgat Hapishanesinde. Sonra en güzel giysiler giyilirdi. Ütüsüz gömleği ve pantolonu olana rastlanmazdı. Sonra okuma faslına geçilirdi. Önce gazeteler gözden geçirilir, sonra önemli kitaplar sırayla sesli olarak okunurdu. Öğleden sonraları da dil derslerine başlanırdı. Öğretmenleri Cemil Sait Barlas’tır dil derslerinde.
Bu imrenilecek düzen içinde yaşamayı oradaki herkese Cemil Sait Barlas öğretmiştir. Gerekçesi de şudur.
“Bugün belki bizi ziyarete hiç kimse gelmeyecektir. Belki bizim topluluğumuz dışında bir insan önüne çıkmayacağız. Öyleyse kendimize gösterdiğimiz bu özen kime? Bu özeni kendimize göstermeliyiz. Çünkü bizler insan olarak herkesten önce kendimize saygı göstermek zorundayız. Önce kendimizi sevmeliyiz. Kendimize sevemezsek başkalarını hiç sevemeyiz. Kendimizi sevmeyince yaşamamızın bir anlamı olmaz ve yaşama tutkumuz azalır...”
Sürüp gidermiş bu tür konuşmaları. Ah, keşke o yıllarda Yozgat Hapishanesinde bir teyp olaymış da, bütün bu konuşmalar banda alınabilseymiş! O konuşmalar yayımlanabilse, bugün bile insanlarımıza yöntem gösteren özge bir ışık yolu olacaktı.
1951 yılında Başkentte “Pazar Postası” dergisini çıkartmaya başladı Cemil Sait Barlas. Derginin bir politika dergisi olmasına karşın, sayfalarında fikir sanat edebiyata da yoğunlukla yer veriliyordu.
Pazar Postası’nın Genel Yayın Müdürlüğünü Muzaffer Erdost yapıyordu. Muzaffer Erdost, iyi bir edebiyat ve düşün adamı oluşunun yanı sıra iyi bir sosyalistti de. Kendisi gibi sosyalist olan ve hapishanede işkenceyle öldürülen kardeşi İlhan Erdost’un adını kendi adında yaşatmaktadır: Muzaffer İlhan Erdost’tur artık adı.
Türkiye’de “ikinci yeni şiir akımı” Pazar Postası Dergisinde başladı. O yıllarda çiçeği burnunda bir öykücüydüm. Öykülerim bu dergide yayımlanıyordu.
İnanır mısınız, Pazar Postası’nı elime aldığım zaman, kendi öyküme bakmadan Cemil Sait Barlas’ın birinci sayfadaki başyazısına saldırırdım. Bu başyazalarının içeriğini size sadece bir tek yazının başlığını vererek gösterebileceğimi umuyorum. İşte o yazılardan birinin başlığı:
“Türkiye’nin tek kurtuluş yolu sosyalizmdir! ”
Cemil Sait Barlas dergicilikle yetinmedi. 1953 yılında Ankara’da bir de günlük gazete çıkartmaya başladı: Son Havadis...
Barlas, 1960’dan sonra basın yaşamını noktaladı. Onu 1964 yılında yitirdik. 1962 yılında yayımlanan “Sosyalistlik Yolları ve Türkiye’nin gerçekleri” adlı tek kitabı var. Bu unutulmaz devlet adamımız o bir tek yapıtıyla bile bugün de okuyanlara ülkemin kurtuluşuna doğru ışıktan yollar döşemektedir.

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 25.6.2009 02:36:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç