BGG 003 Şehit oldu ama ölmedi; türkülerde, şiirlerde yaşıyor Karayılan (Benim Güzel Gazianteplilerim)
Karayılan kendisiyle birlikte çarpışan çeteleriyle Fransız birliklerine baskınlar yapıyor ve onlara önemli zayiatlar verdiriyordu. Kendine verilen görevi fazlasıyla yerine getiriyordu. Bunlardan biri Karabıyıklı Baskınıdır. Karayılan sadece 15 çetesiyle birlikte bu köyde konaklayan düşman birliğini çembere aldı.
Kendilerinden kat kat üstün olan düşman gücünü dize getirdi. Karayılan Çetesi baskınla düşmandan elde ettiği bir ağır makineli tüfek esir aldığı dört de Fransız askeri ile geri çekildi.
Dört Fransız esire, makineli tüfeği çalışır hale getirttirdikten sonra yeniden hücuma geçen Karayılan ile çetesi 50 Fransız askerini öldürdü, bir o kadarını da esir aldı. Antep’e esirleri, ağır makineli tüfeğin yanısıra 100 piyade tüfeği, 100 el bombası, 20 sandık cephane ile döndü.
Yıllar ne çabuk geçiyordu... Daha dün gibi geliyordu Memed’e askere alındığı gün. Asker yazılabilmek için akranlarıyla itiş kakış sıra bekledikleri o gün geldi gözlerinin önüne. Besni Askerlik Şubesi önünde... Hepsi de On beş - on sekiz yaşlarında delikanlılardı. Memed on yedisindeydi. Ne günerdi o günler, hey gibi hey!
Geçen yıl babasının ölümüne neden olmuştu Ermeni çetecileri. Derin bir ah çekti babasını her anımsayışında oluğu gibi. Nefesinin önüne ne tutsan tutuşabilirdi.
Babasının ölümünün yüreğinde yanan ateşi sönmüyor Memed’in. Onun ölümüne neden olanlara kan kusturmaya ahdetmiştir. Bunu da ancak askerken yapabilecektir. Zira o sıralarda doğuda Ruslarla savaş sürmektedir. Ermeniler Osmanlı’ya karşı Rus saflarına savaşmaktadır.
“Bekleyin geliyorum kalleşler! ” diye iç çekti Memed.
Babası ölünce onun aşiret reisi olması gerekiyordu. Ama aşiret öndegelenleri Memed’in bir kaç yaş daha büyümesini uygun gördü. Askere gidip gelsin, ogunlaşsındı hele.
Onun da istediği tek şey bir an önce asker olmaktı.
Güldü Memed. Askere herkesten önce yazılabilmek için sabırsızlanıyordu. İnsan çok istediği bir şeyi elde edebilmek için, kimi zamanlar nefsine yenilebiliyordu. İşte il kez yenilmişti o da nefsine. “Durun arkadaşlar, sizden önce ben gideceğim ölüme...” gibi bir şeydi bu.
Yıl kadar uzun gelen bir zamanın onunda kendini en önde buldu. En öndekini de yana iteip içeriye girdi. İşte yazıcının karşısındaydı.
Hemen hazırola geçti. Elini kasketine götürerek selâm durdu. Köyden yaya olarak Besni’ye gelinceye dek ezberlediği künyesini okumaya başladı.
“Küçükelif köyünden, bin üçyüz dört tevellütlü. Ayşeden doğma, Mamo’dan olma Memed, vatan görevi için emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım! ”
Yazıcı onun bu şirinliğine güldü. Ama bir itirazı vardı. Dışarıya doğru seslendi.
“Hey, Memed! ”
Dışarıdan koro halinde yanıt geldi.
“Buyur komutanım! ”
“Bak, herkes Memet” dedi Yazıcı. Sen hangi Memetsin, onu söyle. Hem artık elini de indir artık şu kasketinden.”
Derhal elini kasketinden indirdi Memet. “Nasıl hangi Memed yani? ” der gibi yüzüne baktyordu şimdi Yazıcının.
“Lakabın lakabın! Lakabın yok mu? Ak Memed misin, Kara Memed misin, Köse Memet misin! ”
“Haa...” dedi Memed. “Var! Lakabım var. Molla Memet derler bana.”
“Bak, şimdi oldu işte. Askerliğin vatana, millete ve dahi sana uğurlu olsun. “Molla Memed. Görev yerin Erzurum. Haydi bakalım, bir an önce düş yola. Ordu seni bekliyor.”
Görev emri kâğıdını uzattı.
Kağıdı alan Memed hazırola geçti yine.
“Başüstüne komutanım! ” dedi. Kasketine gitti kâğıt tutan eli. Keskin bir dönüş yaptı. Kırk yıllık asker gibi “rap rap” yürüyerek kendini dışarıya attı.
Dişleri ve gözleri ışıl ışıl ışıldıyordu sevinçten Memed’in. İmrenle ona bakıyordu sıradakiler.
“Sonunda sen de asker oldun ha Memed! ” diye sevinçendi kendi kendine söylenerek. Dalga geçti mollalığıyla. “Sen de asker oldun sonunda Molla Memed! ..”
Mollalığından filan değildi aslında “molla” diye çağırılışı. Üç buçuk harfi sökerek iyi kötü bir elleri sökmeyi, okumayı becerebilmişti kendi kendine.
Eline bir kağıt alıp da destan gibi okumaya başlamaz mı. Tüm Elifliler, genci yaşlısı alkış tutardı.
“Aferim len Memed! ”
“Aferim Karayılan! ”
“Eferim Hafız Memed! ”
Köyde kendinden özge okuma yazma bilen yoktu da onun için... Bu kadarını da merakından, kendi kendine, terleye terleye, söktüre söktüre öğrenmişti Memed.
Ya Karayılan sanı? ..
Keşke “Molla Memed” diyeceğine, “Karayılan Memed” mi deseydi yazıcıya? ..
Yok canım, olur muydu hiç! Karayılanlığı hakketmemişti daha.
Ufacıktı bu ünü kazandığında. On yaşlarında filandı. Çobanlığa özenirdi.
Kimi kadınlar Durdu çobana azık göndermek isterdi çocuklardan biriyle.
Hemen öne atılırdı bu Memed.
“Ben götürürüm! ”
Her işte böyleydi zaten o. Hemen öne atılırdı.
Bu azık götürmelerin bir dönüşünde. Yolda ölü bir yılan bulmuştu. Karaydı yılan. Kapkaraydı... Daha soğumamıştı canı. Oyulmuş gözlerinden kan sızıyordu.
Demek öteden gördüğü akbaba sürüsü bunun üstünde dolanıyordu. Savaş uzun sürmüş olmalıydı. Kendisi yanlarına varıncaya dek kuşlar işini bitirmişti yılanın.
Küçük de olsa bir adamoğlunun sopasını savurarak üstlerine gelişini görünce kaçışmıştı kuşlar.
Kocaman da bir şeydi ha yerde canız yatan yılan!
Hayvanı değneğine dolamış, sırtlamış, koşturmaya başlamıştı köye doğru küçük oğlan.
Avlarını bırakmaya niyetli değildi akbabalarsa. O yüzden bir süre peşisıra gelmişlerdi.
Nasılsa yeniden kümelenmişlerdi az sonra geride bir yerlerde. Anlaşılan başka bir yılanın üstüne varmışlardı.
Yılandan çok ne vardı yazları Besni’nin Küçükelif’inde.
Harman yerine vardığında soluk soluğaydı Memed. Tüm bedeni tere kesmişti. Bir adım daha tacak hali kalmamıştı.
Ötede Soğukpınarın söğütleri altında oturanlar vardı. Eserini onlara göstermeliydi. Koşmaktan böğrüne sancılar girmeye başlamış olmasına karşın bir “deh! ” daha demişti. Kendini atmıştı Soğukpınarın başına. Atmıştı değneğiyle birlikte ganimetini kalabalığın önüne.
“Bu ne lan Memed! ” diye gülmüştü Kara Osman. Hep gülerdi zaten o. Her şeye gülerdi.
“Yılan! Bir karayılan! ” demişti Ümmü’nün oğlu yetim Ali.
“Koca bir yılan yakaladın ha! ” diye şaşkınlığını saklayamamıştı Koca Ede.
“Yakalama da ne! ” diye yılanın üstüne eğilmişti meraklı bakışlarıyla Deli Durmuş. “Gözlerini oymuş hem de. İki gözünü birden oymuş. Değneğiyle yapmış işi. Baksanıza, kana kesmiş değneğinin ucu.”
Memed şaşkınlıkla değneğine bakmıştı. Kan man görememişti Deli Durmuş’un dediği yerde. Evet, çubuğun şurası burası kanlanmıştı ama kan yoktu değneğin ucunda.
“Abooo! Heye vallah! diye ünlemişti Kız Veli. “Değneğin ucundaki kanlar kurumamış bile.”
“Heyye, aynen öyle...” dedi birileri daha.
Bir kez daha baktı Memed değneğinin ucuna. Herkesin gördüğü kanı kendisi nasıl göremezdi. Yok. Kan man yoktu söylenen yerde.
“Var! ..” diyordu ama onlar.
“Var! ..” diyordu hepsi.
Kör Cemil bile “Var! ” diyordu.
Herkes “Var! ..” diyorsa vardı demek.
Eee? .. Karayılanı öldürme işi ne olacaktı şimdi?
“Nasıl yaptın bunu len Memed? ” diye sormuştu Koca Ede.
Omuzlarını kaldırmıştı küçük Memed.
“Ben yapmadım...” demişti.
“Hele hele! ..” diye üstelemişlerdi oradakiler.
Dudakları sarkmıştı Memed’in. Nerdeyse ağlayacaktı.
“Ben yapmadım! ” diye içini çekmişti.
“Ulan oğlum yaptığın suç mu ki saklıyorsun! ” dedi Yetim Ali.
“Ben yapmadım...” dedi yine Memed.
“Bu oğlanı bilirim...” diyerek anlatmaya koyulmuştu Koca Ede. “Yapar yapar, ‘yapmadım’ der hep. Bebekliğinde de böyleydi...”
Yeni bir anlatı dinlemenin keyfiyle yerlerine daha bir kaykılmıştı köylüler.
“Eee? ,..”
“O yaz yaman sıcaklar vardı. Her yan yılan kaynıyordu desem yeridir. Zerdalılık’ta Silo Ağanın zerdalılarını topluyorduk. Bi ara bunu ben gördüm. Bir yılanı boğazından yakalamış, ünneyip duruyordu.”
“Abooo...”
“Gülüp gülüp gidiyordu. Sallayıp attıydı sonra da onu üstümüze doğru yılanı. Korkmuzdan çil yavrusu gibi savrulmuştuk ora bura.”
“Breh breh breh! ..”
“Beş yaşında ya var ya yoktu. ‘Ula ne demeye üstümüze attın bu meredi! ’ diye bağırmıştım. Ağlamaya başlamıştı sümüklü. ‘Ben atmadım Valla ben atmadım! ’ diyerek... ‘Tut şunu geri! ’ diye seslenmiştim.
Tuttum mu? ”
“Tuttu ki n tuttu! hem de kuyruğundan yakalamıştı bu kez. Şerbetli midir, nedir! Ona ‘Gıg’ diyememişti yılan. ‘Başını ağaca vur da gebert şunu! ’ diye bağırmıştı Şiro Kiya. ‘Yazık deel mi! ’ diye sızlanmıştı Memedcik. ‘Bırak lan yazığı mazığı! Gebert şunu! ’ diye sözünü yinelemişti Şiro Kiya. Dövmeye niyetlenip üstüne yürür gibi yapmıştı.
“Abooo! ..”
“Şironun korkusundan yılanın başını zerdali ağacına vurmuştu, vurmuştu Memed. Sonra yere atmıştı ölüsünü”
“Peh peh peh! ..”
“Maşallah maşallah! ”
“Kırk bir kere maşallah! ”
“O yılan da kara mıyıdı Ede dayı? ” diye sordu Kız Veli.
“Karaydı! ” dedi Koca Ede.
Anımsamaya çalıştı Memed. Kara mıydı yılan? .. Yok, özge bir karayılanı da, öyle bir olayı anımsayamadı.
“Ben yapmadım...” dedi yine.
“Bak, hep de yadsır. Gene yadsıyor! ”
“Yadsımasana oğlum, yadsıma! Onur duy! ..” dedi Kara Osman. “Bundan kelli ben adımın yarısını sana veriyorum. Kara’m senindir Memed. Kara Memed’sin şimdiden öte. Artık millet de ‘yılan’lığı ekler her halde adına.”
“Helal olsun Memede yılanlık! ’” demişti Kör Cemil. Karayılandır bundan sonra onun adı.”
Ne kadar yadsısaydı boşunaydı. Yararı olmayacaktı. Bunu biliyodu Memed. Susaydı bari. O da öyle yaptı. Sustu. Karayılan dediler ondan geri de bunun adına. Mollalık Karayılanlıktan sonra geldi.
Erzurum’da başlayan vatan görevi Kafkas Cephesinde sürdü. Karayılan’ın gösterdiği cesaret örneği, kumandanlarının dikkatini çekti. Onu çavuş yaptılar.
Bir çarpışma sırasında ayak bileğinden yaralanan Karayılan Çavuş, tedavi için Malatya’ya hastaneye gönderildi.
Tedavisi bittiği sırada Birinci Dünya Savaşı da bitmişti. Bu yiğit asker, akranları gibi terhis edilerek köyüne yollandı.
Karayılan’ın köyü Antep’e 40 kilometre uzaklıktadır. Bu yiğit asker köyüne döner dönmez Aşiretinin başına getirildi.
Ardından kopan Kurtuluş Savaşı’nda etkinlikler sağlamak üzere Aşiretinin yiğitlerini de ardına alarak Antep Savunmasına katıldı.
Antep savunmasında büyük kahramanlıklar gösteren Karayılan, önce işgalci İngilizlere ve sonra da Fransızlara kan kusturdu.
Antep Heyeti Merkeziyesi Karayılan’a çok önemli bir görev vermişti. Fransızların İslahiye ve Maraş yönünden Antep’e yaptığı ikmal yollarının kesilmesi.
Karalıyılan kendisiyle birlikte çarpışan çeteleriyle Fransız birliklerine baskınlar yapıyor ve onlara önemli zayiatlar verdiriyordu. Kendine verilen görevi fazlasıyla yerine getiriyordu.
Bunlardan biri Karabıyıklı Baskınıdır. Karayılan sadece 15 çetesiyle birlikte bu köyüde konaklayan düşman birliğini çembere aldı. Kendilerinden kat kat üstün olan düşman gücünü dize getirdi.
Karayılan Çetesi baskınla düşmandan elde ettiği bir ağır makineli tüfek esir aldığı dört de Fransız askeri ile geri çekildi.
Dört Fransız esire, makineli tüfeği kurdurduktan sonra yeniden hücuma geçen Karayılan ve çetesi 50 Fransız askerini öldürdü, bir o kadarını da esir aldı. Antep’e esirleri ve ağır makineli tüfeğin yanı sıra 100 piyade tüfeği, 100 el bombası ve 20 sandık cephane ile döndü.
Karayılan bundan sonra Kilis Antep yolunda Fransızlara baskınlar düzenledi. Düşmanın Akçakoyunludan gelen ikmal birliklerini pusuya üşürdü.
1 Nisan 1920’da Şahinbey’in şehadetinden sonra kentin iyece yakınlarına kadar gelebilen düşman birlikleriyle şehir içi savaşları başlamıştı.
Karayılan bu savaşlarda cephaden cepheye koşuyordu. Düşman nereden saldırıya geçse karşısında Karayılan çetesini de buluyordu.
Karayılan’ın Mağarabaşı’nda ve Kurbanbaba’da Fransızları üst üste bozguna uğratması unutulmaz bir zafer oldu. 24 Mayıs 1920’de Şıhın Dağı’nı ele geçirmeye ahdeden Karayılan öğlen saatlerinde çetesiyle birlikte hücuma geçti.
Antep savaşının bu kahraman yiğidi, makineli tüfeğiyle çetesinin en önündeydi. Çatışmanın iyice şiddetlendiği bir sırada, kör bir kurşun Karayılan’ın böğrüne saplandı.
Karayılan son nefesini verirken bile çetelerinin kendisiyle ilgileneceklerine el bombalarını düşmana fırlatmalarını işaret etmekteydi.
Onu o gün kaybettik. Karayılan Antep’te Şahinbeyin ardından ikinci bayrak şehidimiz oldu. Karayılan yaşamını yitirdi ama ölmedi. Şimdi adını duyan herkesin dudaklarından dökülen türkülerde yaşıyor.
“Karayılan der ki gelin oturak
Kilis yollarından kelle getirek
Fransız adını bütün batırak...
Vurun çetelerim Antep günüdür
Vurun Antepliler namus günüdür.
Atına binmiş de elinde dizgin
Girdiği cephede hiç vermez bozgun
Çeteler içinde yılanım azgın...
Vurun çetelerim Antep günüdür
Vurun Antepliler namus günüdür.
Aslında kaybetmedik, Kazandık Karayılan’ı. O bütün Gazianteplilerin, Türklerin, kurtuluş mücadelesi veren ulusların yüreğinde, türkülerde yaşıyor. Nazım gibi büyük Şairler şiirlerinde yaşatıyor onu:
Onlar ki toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar
çokturlar,
korkak
cesur
cahil
hakim
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
onlar ki uyup hainin iğvasine
sancaklarını elden yere düşürdüler
ve düşmanı meydana koyup
kaçalar evlerine
ve onlarki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
Demir
kömür ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bil cümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti, karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
En zalim aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi,onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
Ve onlar için
“Zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur”
denildi.
Ateşi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk
bu dünyanın üzerinde.
İstanbul 918 Teşrinlerinde,
İzmir 919 Mayısında,
Ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar
Mayıs ortasından
Haziran ortalarına kadar
(yani,tütün kırma mevsimi
yani,arpalar biçilip
buğdaya başlanılırken)
Yuvarlandılar...
Adana
Antep
Urfa
Maraş:
düşmüş
dövüşüyordu
.......
Antepliler silahşör olur.
Uçan tırnayı gözünden
kaçan tavşanı ard ayağından vururlar.
Ve arap kısrağının üstünde
taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.
Antep sıcak
Antep çetin yerdir.
Antepliler silahşor olur
Antepliler yiğit kişilerdir.
Karayılan
Karayılan olmazdan önce
Antep köylüklerinde ırgattı.
Belki rahatsız, belki rahattı
(bunu düşünmeye vakit bırakmıyordular)
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
Yiğitlik; atla, silahla, toprakla olur
onun atı, silahı,toprağı yoktu.
Boynu yine böyle çöp gibi ince
ve böyle kocaman kafalıydı
Karayılan
Karayılan olmazdan önce...
Gavurlar Antep'e girince
Antepliler onu
korkusunu saklayan
bir fıstık ağacından
alıp indirdiler.
Altına bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.
Antep çetin yerdir.
Kırmızı kayalarda
yeşil kertenkeleler
Sıcak bulutlar dolaşır havada
ileri geri...
Gavur tutmuştu tepeleri
gavurun topu vardı.
Antepliler düz ovada
sıkışmışlardı.
Gavur şarapnel döküyordu,
toprağı kökünden söküyordu.
Gavur tutmuştu tepeleri
akan Antep'in kanıydı.
Düz ovada bir gül fidanıydı
Karayılan'ın
Karayılan olmazdan önceki siper...
Antep sıcak
Antep çetin yerdir.
Antepliler silahşör olur.
Antepliler yiğit kişilerdir.
Fakat gavurun topu vardı.
Ve ne çare kader
düz ovayı Antepliler
gavura bırakacaklardı.
Karayılan olmazdan önce
umrunda değildi Karayılan'ın
kıyamete dek gavura verseler Antep'i.
Çünkü onu düşünmeye alıştırmadılar.
Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun
Siperi bir gül fidanıydı onun
ak bir taşın ardından kara bir yılan
çıkardı kafasını
Derisi ışıl ışıl
gözleri ateşten al
dili çataldı
birden bir kurşun gelip
kafasını aldı.
Hayvan devrildi kaldı.
Karayılan
Karayılan olmazdan önce
kara yılanın encamını görünce
haykırdı avaz avaz
Ömrünün ilk düşüncesini:
“İbret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklasan bulur seni
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm...”
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı Antepleri
seğirttiler peşince.
Gavuru tepelerde yendiler.
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana:
“Karayılan” dediler...
Ve biz bunu böylece duyduk.
Ve çetesinin başında yıllarca namı yürüyen
Karayılan'ı
ve Anteplileri
Ve Antepi
aynen duyup işittiğimiz gibi
destanımızın birinci babına koyduk…
Kayıt Tarihi : 3.7.2007 01:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!