Beyoğlu Berduşu
------Büyük hayeller peşinde koşan yürepi kalemi güçlü bir şairdi .....
------Bu Dünyaya Ahmet Uluçay adını ezberletmezsem namerdim....
Ahmet Uluçay ismiyle ilk bin dokuz yetmiş beş yılında tanıştım. Şiirlerim öykülerimin yayınlandığı ulusal bir gazetede onunda eserleri yayınlanıyordu. Öylesine duygulu akıcı içi dolu hormonsuz şiirler öyküler yazıyorduki onun yazdıklarını bir değil bir kaç kez okuyordum. Hele hele onun hemşerim olduğunu öğrendiğimde göz ucuyla değil kalp gözüyle okumaya başlamıştım o duygusal şiir ve öyküleri. Gerçektende o çok güçlü bir kalemdi. O zamanlar cep telefonu yok ev telefonu yok. Tek iletişim aracı mektup. Onun adresini bulup onunla mektuplaşmaya başladım.. Ben Kütahya merkezde o Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinin Tepecik köyünde yaşıyordu. Onunla şöyle böyle mektup arkadaşlığımız bir dört beş yıl kadar sürdü. Şiir öykü edebiyat üzerine görüş alış verişinde bulunuyorduk. Amma bir yolunu bulupta daha yüz yüze tanışma fırsatı bulamamıştık.
Bir gün yolum onun yaşadığı leblebisi ile ünlü benimde doğduğum yer olan Tavşanlı'ya düştü. Ahmet' e bir sürpriz yapayım diye ilçe merkezinden dört beş kilometre uzaklıktaki köyüne gittim. Ahmet'i bulmam çok kolay oldu. Köyde herkes Ahmet'e şair Ahmet diyordu. Ahmet birdenbire beni karşısında görünce nasıl şaşırdı nasıl şaşırdı anlatamam. Ama ondan daha çok şaşkın olan bendim. Karşımda saçı sakalı uzamış birbirine karışmış üstü başı bakımsız pejmürde kendi yaşından en az on on beş yaş daha yaşlı gösteren birisi duruyordu. Şaşırmıştım acımıştım Ahmet'e... Bir kaç hoş beşten sonra benim şaşkınlığımı anlamış gibi merakımı gidermek istercesine elindeki sigarasından derin bir nefes çektikten sonra,
---Gel hemşehrim şurada bir kahveye gidelim birer bardak çay içelim. İkinciler için param yok haber vereyim. İkincisini içmek istersen parasını kendin verirsin haberin olsun. Şiir öykü karın doyurmuyor. Son işimden yeni çıktım. Evde çoluk çocuk ekmek bekliyor. Şu anda boşta geziyorum senin anlayacağın şimdilik kaldırım mühendisiyim...
Ahmet'in sözünü kestim.
----Ne münasebet Ahmet kardeşim bugün çaylar benden. Hatta yemekler bile benden. Emrin olur...
Dedim ve köylerindeki iki kahveden birine girdik. Ahmet'i kahvede zaten herkes tanıyor. Kahvede bulunan bir kaç kişiyle şakalaştıktan sonra kahveciye seslendi,
-----Bize şöyle okkalı iki çay ver. Ağır misafirim var haberin olsun. Bu arkadaşta Tavşanlı lı amma Tavşanlı çayını belliki unutmuş içmemiş gibi. Ona öyle bir çay içirelimki ata toprağını bu kadar ihmal etmesin. Çay içmek için olsa bile sık sık memleketine gelsin yabancı olmasın...
Ahmet dış görünüşünün aksine şakacı birisine benziyordu. Kahveye girdiğimizden beri hemen hemen herkes ile şakalaşıyordu. Garson çaylarımızı getirdikten sonra,
-----Dostum dikkat et bu çay alışkanlık yapar. Böyle bir çayı başka yerde içemezsin benden hatırlatması. Eee anlat bakalım ne işi yapıyorsun Tabiki şiirden öyküden para etmeyen şeylerden başka. Kaç çocuk var. Evllliğin nasıl gidiyor emekliliğe kaç sene var..
Ahmet'e biraz kendimden aile yaşantımdan işimden bahsettikten sonra,
-----Asıl sen anlat hemşehrim. Gördüğün gibi benim anlatacak pek bir şeyim yok. Şöhretli olan sensin. Sen anlat ben iyi dinleyiciyimdir. Ben dinlemeye geldim. Seni dinliyorum..
Dedim. Ahmet çayından bir yudum aldıktan sonra elinden hiç düşürmediği sigarasından hızlı hızlı bir kaç nefes çektikten sonra,
-----Nereden nasıl başlayacağımki hemşehrim anlatacak o kadar çok şeyim varki. Öncelikle sana şunu belirteyimki şöhret kim ben kimim. Halimi görüyorsun. Kendimce bir şeyler yazıyorum işte. Benim şöhretim bu köyün sınırları içinde. Şair Ahmet aklı sıra benimle dalga geçiyorlar. Köylüler bile biliyorlar şiirin karın doyurmadığını şiir karın doyursaydı ben bu halde olurmuydum. Bu zamana kadar şiir öyküden beş kuruş kazanamadım. Amma bundan sonra yağma yok. Hedef büyüttüm. Kendi yazdıklarımın filmini çekmeye başladım. Şimdilik kısa metrajlı filmler çekiyorum.Onlarında bir getirisi olmadı amma yakında uzun metrajlı filmler çekeceğim.
İnşallah o zaman paraya para demeyeceğim. Bu kötü talihimi filmlerle yeneceğim...
Bir an sustu.. Elindeki sigarasından derin derin bir kaç nefes daha çektikten sonra,
-----Hemşehrim sıkmıyorum ya seni. Benim anlatacağım çok şeyim var. Düşlerim var. Şiirle öyküyle anlatamadıklarım var. Satırlarıma düşlerime sığmayanlar var. İnan benden bir kaç roman onlarca film çıkar...
-----Anlat hemşehrim saatlerce seni dinlemeye hazırım. Şiirlerinle öykülerinle ben ve benim gibi pek çok duygusal insanı çok ağlattın. Bu sefer ağlatma amma..
Bu sefer ben Ahmet'e bir latife yapayım dedim. Ahmet gülümsedi. Çaylarımız bitmişti. Ahmet garsona çaylarımızı yenilemesini söyledikten sonra,
------Benim hayatım başlı başına bir film roman dostum. Bu filmin içinde dram var, hüzün var, yokluk var, ihanet var, var oğlum var. Olmayan tek şey para. Bir kaç yıldır artık gazeteye yazmıyorum. Benim işim artık film çekmek. Kendimi tamamen film işine verdim. Bir kaç kısa filmi çok zor şartlar altında çektim. Çektimde ben ve çok yakın bir kaç arkadaşımdan başka seyreden olmadı. Çektiğim filmleri yazdığım seneryoları aldığım gibi İstanbul'a gittim. Kapı kapı film şirketlerini dolaştım. Seneryolarımın bir sayfasını okuyan filmlerimin bir tanesini izleyen çıkmadı...
Ahmet'in gözleri dalıp gitmişti. Elinden düşürmediği sigarasından derin bir nefes daha çekti. Belliki o sigara dumanında bir şeyler görüyor gibiydi. Bir iki dakika sessizlik oldu. Bu sessizliği ben bozdum.
-----Filmleri izlemediler seneryoları okumadılar demiştin. Sonra ne oldu dostum sonra ne oldu. Pesmi ettin vazmı geçtin film çekmekten ...
Gözlerini gözlerimle buluşturdu.
-----Sen benim gözlerimin içine bakarmısın.? Vaz geçecek pes edecek göz varmı bende? Bugün benim yüzüme bakmayanlar yarın peşimden koşacaklar. Ahmet uluçay adını dünyaya ezberletmessem namerdim. Ahh biraz maddi olanağım olsa nasıl kaliteli filmler çekeceğim ne projelerim var bir bilsen bilebilsen... Her neyse yılmak yok, dönüş yok bu yoldan. Kaç kere gittiysem İstanbul 'a hep hayal kırıklığı ile döndüm. Kamyon şoförlüğü yapıyordum işimi kaybettim. Ve dahada açısı babamı kaybettim. Kaybettim derken öldü anlamında değil. Babam bıktım senin bu boş işlerinden ne yapacaksın filmi İstanbul'a gide gide " Beyoğlu Berduşu" olup çıktın. Bu boş işleri bırakmazsan pılını pırtını topla terk et evi. Bıktım köylülere laf anlatmaktan. Evden kovulmak gücüme gitmedide Beyoğlu Berduşu lafı yakıştırması kanıma dokundu dostum. Amma yılmadım ev kiralayıp baba ocağından ayrıldım.. Ama babam o günden beri benimle hala konuşmuyor...
Ahmet'in yarası kabuk bağlamamış yeniden deşilmiş gibiydi. Bana o gün iki üç saat anlattıda anlattı. Garson çay getirmekten bıkmadı Ahmet sigara içmekten. Artık gitme vakti gelmişti...Elimi cebime attım garsona,
-------Borcumuz kaç lira?
Diyecek oldum Ahmet elimi tuttu,
------İşte bu olmadı dostum ben kendi sahamda kaleme gol attırmam. Paramız yoksa itibarımız var bizim. Bu olayı ben görmedim sende yapmadın....
Ahmet ile ilk tanışmamızda bunlar yaşanmıştı. O günden sonra Ahmet'in şiirlerini öykülerini bir daha gazetede göremedim okumadım. Uzun sürede kendisinden haber alamadım. Büyük hayeller peşinde koşan yüreği kalemi güçlü bu adam düşlerini gerçek yapabilmişmiydi? Dünya işlerine kendimizi o kadar çok kaptırmıştımki şiiri öyküyü unutmuş geçim derdine düşmüştüm.
Günlerden bir gün onunla tanışmamızın üzerinden şöyle böyle beş altı yıl geçmiştiki bir gazede bir haber dikkatimi çekti.
" Karpuz kabuğundan gemiler yapmak filmiyle İstanbul uluslararası film festivalinde en iyi film ödülü Ahmet uluçay 'a gitti"
Yazıyordu. Haberin devamında onun aldığı diğer ödülleri yazıyordu. Gurur duydum. Gözlerim doldu. Şair Ahmet başarmıştı. Artık o ödüllü bir yönetmendi. Dediği gibi adını Tavşanlı Kütahya Türkiye değil dünyaya ezberletmişti. Daha sınraki yıllarda bir kaç kez daha görüştük Ahmet le... Ünlü olmuştu ama hala ekonomik yönden büyük sıkıntılar çekiyordu Ahmet. Şiirin karın doyurmadığı gibi onun aldığı ödüllerde karnını doyurmamışa benziyordu. En büyük üzüntüsü kendisine " Beyoğlu Berduşu" ünvanını layık gören babasının ölmesiydi. Babasının kendisini affetmemesi dargın olarak ebediyete gitmesi Ahmet'in kanayan yarası olarak devam ediyordu.
Olaylar çok çabuk gelişti. Bir kaç yıl sonra Ahmet'in ölüm haberini aldım. Ünlü olmak ona pek yaramamıştı. Bütün gazeteler televizyonlar ondan bahsediyordu. Ünlü yönetmen Ahmet uluçay öldü diye. Beynimden vurulmuşa döndüm. Üzüldüm ağladım amma yapacak bir şey yoktu. Her canlı eceli geldiği Azrail kapıyı çaldığı zaman gidecekti. Cenazesine katılamamıştım amma köyüne gidip " Beyoğlu Berduşu" pardon şair Ahmet'in mezarının başında ona bildiğim bütün duaları okumaya devam ediyorum.
Yaşam ne tuhaf değilmi? Bu öyküyü yazıp yaznama konusunda yıllarca düşündüm. En nihayet şair Ahmet'in,
" Yaşadıysan, gördüysen, duyduysan yazacaksın dostum. Kaleme duyguya pranga vurulmaz. Vurursan sen şair yazar değilsin demektir.."
Sözüne güvenerek bu öyküyü usta bir öykücü senarist için yazdım. Mekanın cennet olsun dostum. Film dünyasını bilmem bilememde şiir dünyasında en azından ben yokluğunu hissediyorum o duygulu içten sıcak öykülerini şiirlerini seni özlüyorum. Haberin olsun, haberin olsun.....
Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)
Kayıt Tarihi : 8.6.2021 09:07:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Şahin Ertürk](https://www.antoloji.com/i/siir/2021/06/08/beyoglu-berdusu.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!