Z-beyitler 2-"sonsuzluk telaşı" 2018

Ömer Ekinci Micingirt
1861

ŞİİR


51

TAKİPÇİ

Z-beyitler 2-"sonsuzluk telaşı" 2018


Edep ile yıkanıp, dili kalbe almaktır
Şiir O'na yakarış kapısını çalmaktır

Gönül gözün kör ise kâinat sana dardır,
İhtiyacın yekûnu yaşadığın kadardır.

Şâiri erdemli şiirler ölmez
Erdem ciddi iştir şakaya gelmez

Atmaya kıyamadım, imge binbir köşeli
Mısralarım pek artist,heceler aşk döşeli

Kardeş eti çiğneyip nice kusurlar eştim
Ve emrine muhalif uzun yıllar tepiştim

Utangaç olmalı yazan her kalem
Yusuf’u küstürdük Allahüâlem

Örtü mânevi emir, ölçü vermiş diyânet;
Kıstassız örtünmeler,örtünmeye hıyanet

Alkış yükseldikçe değerleniyor.
Nefse semer takıp eyerleniyor!

Manasız kafiyeler yırtık çula yamadır,
Tefekkürden bihaber ifadeden âmâdır!

Hesap saklı elbette, yaşamın kertesinde
Ölümsüzlük bekliyor, ölümün ertesinde

Her göz görse göremez erendeki yanışı
Hikmet tespit sesleniş teslim dalgalanışı

Ömrümün fecri mevt, avuçlarım mor
Lahitten geceler, beni yoruyor…

Yaşamanın amacı önyargısız ve tektir
İdrâk zekâ hafıza, hakikati bilmektir

Benimle ben iç içe, benlik ve ben ikisi
Bu bende ki “ben”lerin hangisi hakikisi

Ulaşılmaz peşinde,izdihâm ve yokuşsun
Mağrurluğun dağ gibi,yinede sen çok hoşsun

İpine sarılmak kurtuluş nişan
O’nu bilmeyenin sonu perişan

Yüksek tepelerden ağlamasam da
Yüreğim dörtnala ağlar masamda

Hep aynı vadilerde çakal havlar kelp ulur
Özgürlük tellalları, localardan duyulur

Kalbim temiz deyip kalbi unutan
İlâhî ahlâkı düşün ve utan

Affetmem unutamam, neydi öyle o sözler;
Kökümüzü boynuzlar namussuz kart köksüzler.

Bir ömür tepinir, "O"ndan bihaber
Tepinme son bulur, sondan bihaber

Süfli keyfiyette meşakkat çoktur
"Helâl keyfe kâfi" buyurmuş haktir

Kalem satan çomarlar yiyip atıyor takla;
Kral aslan olunmaz kemiği yalamakla!

Doğruluk, ahlakın güçlü direği
Yalanı erk etmek neyin gereği

Kardeşi çekiştirmek hangi dinin mantığı
Peki, kim taşıyacak tabut denen sandığı

İrâdelerimizi, yarıştırsak şu nette
Huzurlu bir topluma insanlığa hizmette

Giyim kuşam sınırsız soyundukça olduk hür
Çıplaklığın renginde, moda oldu tesettür

Kurtuluşa ermekte tek yol emrine niyet
Asgari kusursuzluk, lekesiz sâmimiyet

Bütün mesele şirk veya biat
Mânaya dikkat der edebiyat

Dünyaya prangalı, değilseniz hürsünüz
Kervanınız dünyaysa konuşan sürüsünüz

Ayna ve müşâhede, elli yıl birden geçti
Bedahet derecede perişan serdengeçti

Ümmet için istikamet bir hırka
Yaktı beni çöl kokmayan kasırga

Yaşam saklı elbette, yaşamın kertesinde
Ölümsüzlük bekliyor, ölümün ertesinde

Başkasını kendine tercihe çalısınız
Kendine yasamakla baslar alçalışınız

Zirvede oturmaya var ise takatiniz
Ne asalet sorulur ne de liyakatiniz

İnsanlığın sıfatı, verenlerin elisin
İnfâk etmişsen şayet inşallah ötelisin

Mâna yok defolu, heceler yarım
Şiirler döktürür şaşı bakarım

Bakmayın suretime, ne ağayım ne pasa
Her şey O’na aittir O’ndan başka yok hâşâ

Hayret yok ise eğer peki söyle sen nesin
Tefekkür seyir meğer ve seyre perdelisin

Şifâ Allah'tandır vesile doktor
Vesile yok ise; şifâda yoktur

Dünya ve ahiret, öfke beş güğüm
İçtikçe savruldu, vah ürküttüğüm

Yaşanan şu ruhlarda; ölüm azap iğreti
Epeycedir kaybettik, kalbi samimiyeti

Allah’ın emâneti, şefkat öğütler dinde
Hâla anlamadıysan, sorun senin beyninde

Karartım her ne varsa, saygı değer uykuya
Gecelerim boşluğa gündüzlerim hayhuya

Yanık bir âşık gibi, tutsaydım eteğinden
Çeşmesi tadılmamış, sonsuzluk peteğinden

Gereğince ürpersek; çıldırasıya tekten
Ukbâ nedir unutsak, beyni törpülenmekten

Öldür aşkla ölümü, sonra salaya buyur
Sırala ölümleri, sonra gassala duyur

Sen büyülü sevgili, sen renklerin alısın
Tüm renkleri terk edip kendini aşmalısın

Söze müptelayım dilim biçare
öğrendim sükûtu ama ne çare

Kin öfke hiddet, gaflete daldım
Keşke’ye büründüm kendime geldim

Aşk tefekkür beyindedir tesiri
Beden onun emir kulu esiri

Gönül gözün aç ise kâinat sana dardır
İhtiyacın yekûnu yaşadığın kadardır

Zaman ödünç sınırlı, beklentilerim sonsuz
Beklentiye ne gerek, kefen kucaklar donsuz

Medüz’de can, kan bulunmaz
Yönelmeden yön bulunmaz

Duâ çeşmesinden doya doya kan
Eşsiz mükâfattır, duâ sır derman

Ben tarihe uzak tarih bana yad
Hangimiz yabancı kalk hele ecdat

Kendime ben deyip geçtim hücuma
Kendimi terk edip kaçtım bu cuma

İmkânsız kim demiş şafak doğacak
Bulut gürleyecek, yağmur yağacak

Ruh kalp istikâmet kulluktur gaye
Gayrısı felaket, var yok hikâye

Madde mana ruh ve ceset,hangisiyim ben beyim
Belki de köy bucaksız, yol bilmez göçebeyim…

Medeniyet züppesi,kime soyuyor kızı
Edep hayâ döktürür,edepsizin arsızı

Mutluluk sırrını sunabilirim
Sonsuza sevgili suna bilirim

Susunuz susuzdur susuz duygular
Duygusuz sonsuza akar mı sular

Söz odur ki, ihlâs ile bilene
Hâl konuşup dil söylese hile ne

İrâdelerimizi, yarıştırsak şu nette
Huzurlu bir topluma insanlığa hizmette

Şiir kalpli insan uysaldır ama
Ehl-i kıble ise, oyun oynama

Gönülleri imar et, aşk diyorsun madem sen
Aşka tuzak nedendir, ne antika adam sen

İyilik ve kötülük, menfi müspet haliyle
Mutlah dehşet hesap var, günahı vebaliyle

Bir sonsuz yolculuk hep aynı hatta
Sonu dert eden kim, kim hakikat ta

Gözyaşımdan gayri gizli dost kalem
Kalem sadik yoldaş Allahüâlem

Ömrün şakağını ter ile ıslat
Ter ile ıslat ki öpüşsün vuslat

Eli tutmaz olur, kımıldamaz erine
Soyundurur cesur der, asrın kahpelerine

Çoban bile olamadım, koyun güden kavallı
Ben neyim ki nefse tutsak gayesi zevk zavallı

Takılmış zannına cahil sineler
Gerçeğe ihânet şu zannetmeler

Duru bir su, dinlendirir tevazu
Arsızlara pek uğramaz bu mevzu

Sönük bir kuytuda içimde hüzün
Seni özlüyorum sezdirmeksizin

Kan emici gillerden gece virüs salarlar
Tükürerek yaşayıp, kan emerek ölürler

Beraberken pek severdim dedemi
O gidince, kaybettim ifademi

Rahmetin yağması kısmetindedir
Şefkati şükrünün nispetindedir

Cesaretle her yaşta, her an ölüm giyerek
Mizânı kabullenin, havf ve reca diyerek

Hırs bitmez tükenmez, kimine sırat
Yaşamın son diyârı, kimine berat

Dilimi biledim seherde sese
Duâlar döktürdüm hemen herkese

İrâde çöküşü keyfi duygular
Keyfiyette göre akar mı sular

Kilim gibi bütün renkler hoş durdu
Dilimdeki sözcükleri coşturdu

Kusur eksik fıtratta, çokta farkımız yoktur
Bir yanımız çok arsız bir yanımız çocuktur

Şiir var köpek gibi, ezanlara ürüyor
Şiir var çocukluğum mis gibi üfürüyor

Ne varsa öldürdük, öldürdük heyhat
Sizi de öldürdük, uyan be ecdat

Gıybet dedikodu ölü etidir
Takvâ züht hiçliğin melâmetidir

Allah’ta lütuf çok gazapta çoktur
O’nun ikliminde tövbe af haktir

Büyük sularda yüzmek serdengeçti hâlidir
Sevdanın ilk adımı, vuslatın istikbalidir...

Milyon kere gözyaşı hep yaya koştum
Gasil hane yazmayan odaya koştum

Hep sonsuz yolculuk hep aynı hatta
Sonu dert eden kim, kim hakikat ta

Izdırap ardından gözyaşım dolsun
Ben O’na muhtacım O’na hamdolsun

Ahlâkı temsil etme ve sürecindeyseniz;
Ebediye götürür, başınızı eğseniz!

Haktır müspet milliyet bakmayınız derime
"Asâbiyet tefrika" der âyet-i kerîme

Tüm perdeler yırtıldı dünya denen odamda
Çıplaklığa büründüm elbisesiz modamda

Şiir gibi gözleri gözlerim sürüyor
Mısraların işvesi içime üfürüyor

Kadavradan yüzleri pek bir değeri yoktur,
İsrail’de bir böbrek Filistin’de çocuktur!

Ey Allah’ın sevgilisi ışık sema güneş siz
İkliminde gölgelenen hiç kalır mı güneşsiz

Kurban et yemek değil! Mangal olur haliyle,
Sevabindan ziyade, vah kalır vebaliyle.

Hırs bitmez tükenmez, kimine sırat
Yaşamın son diyârı, kimine berat

Kılavuzu köksüz haritası ham
Şehadetsiz kula neylesin İslam

Her şey O’nu anlatır her şey O’nun izinde,
Sözler mercan dediler tevazu denizinde.

Sırtımı dönünce arzdaki sese,
Kör baktı melekem bütün herkese.

Kin ekildi ülkemde, tuzak bin bir köşeli,
Her yer karanlık kuytu her yer mayın döşeli.

Sabır üflüyorum hep, şirazesiz bu sizi
Nisan paye baş tacı, namussuzu hırsızı

Bir ulu sancak gibi göklerde şahlanarak
Göl ettik Akdeniz’i dâvaya yaslanarak

Adavet hırs inat paye ve nisan
Gel artık ne olur sürü perişan

Su derenin ardından çık tepeden sal
Yaş gerek gösterişsiz leyla’ya emsal

Rızka kanaat et kısmetindedir
Kanaat şükrünün nisbettindedir

Gözyaşlarım rengarenk seyreylerken semayı
Ruhum sustu ben sustum unuttum ağlamayı

Sönük bir kuytuda içimde hüzün,
Seni özlüyorum sezdirmeksizin.

Öyle bir şey tevazu
Doyumsuz şey bu mevzu

Ask bürünmüş dirilişi görürler
Şehit ölmez bedbaht ruhlar ölürler

Tövbe vadisinde gözyaşım kayıp
Gurur alev alev benlik acayip

Siyah beyaz rengârenk pek hoş benzeri yoktur
Mırıldanır ve titrek çünkü onlar çocuktur

Ümit beslemiyorsa, zor bir durum elleme
Ümitler cüret ister, var ise engelleme

Kıymeti ölçülmez şüphesiz asla
Şu müflis beynimi oruçla besle

Pusulamı O’na döndüm hoş durdu
Yaklaştıkça orkestrayı coşturdu

Cuma ufukta burak
Bu şehirde son durak

Ben mecnunum ben divane ben âdem
Madde-mânâ ismimdedir ifadem

İrâde çöküşü keyfi duygular
Keyfiyette göre akar mı sular

İdrak yüceliğine ermektir gaye
Gayretin yok ise idrâk hikâye

Sen evimin leylağı ben mavi bekçisiyim
Bazen asi kaptanı bazen kürekçisiyim

İdrak ettim Ömer’i birde Âdem dedemi
Tefekküre isledim çileli ifademi

Samimiyet ask kokulu güldür gül
İdrâk yoksa ister ağla ister gül

Gönül vadisini aşk ile ıslat
Tohumun aşk ise hasadın vuslat

Kalbim temiz diyen ben kalbimden utan
Viraneyi köşk görür nefsi unutan

Takılmış zannına cahil sineler
Gerçeğe ihanet su zannetmeler

Haset ile gıpta, servet ne asla
Yâ Rab irâdemi şükrünle besle

Halktan kaçıp eşkıyaya bırakamam bu yurdu
Halk içinde hak’la olmak marifettir buyurdu

Milyon kere gözyaşı hep yaya koştum
Gasil hane yazmayan odaya koştum

Her nereye kaçsam göründü sırat
Düşündüm Kebir’i yetişti berat

Sokakların derdinde değilseniz hürsünüz
Kendinize varsanız neyi üfürürsünüz

Mevsim çapkın bulutlar da hovarda,
Ben mi içtim barajlarda su varda.

Ölüm seni alt etsem takva zırhı giyerek,
Havf ve reca bürünüp Allah Allah diyerek.

Tefekkürü yönetmek yiğitlerin halidir
“Benim dedem müftüydü” neyin istikbalidir!

Kaç asırdır yaşadık sırt sırtta ve diz dize
Başka söze ne gerek biz yeteriz biz bize

Hadise muhalif yok diyor dinde,
İrtica taht kurmuş senin beyninde.

Durmadan üfür diyen körük müyüm ben neyim,
Ask olsun nefesimde yerlerde sürüneyim.

Yasarken değersiz her edip kalem
Ecelim yaklaştı Allahüâlem

Şükrün çeşmesinden doya doya kan
Ne bir musluk kalır nede bu meydan

Nefsi ifşa edip geçtim hücuma,
Zulmeti terk edip kaçtım bu cuma.

Olmuşum berceste O’nu severek,
Üç beş lokma sevi birde sen gerek.

Sabır yangınında vuslat var ama
Flört vadisinde vuslat arama

Ey Allah’in sevgilisi ışık semâ güneş siz
İkliminde gölgelenen hiç kalır mı güneşsiz

Şiir değil benim gayem, bu dert beni tez boğacak
Bitti ömrüm ve sermayem, ifrit doldu kucak kucak

El değmedik dertlerim çek elini elleme,
Gözyaşım tek sermayem sakin riya belleme.

Yalan tarih dilleniyor bu günleri yaz ilerde
Bak geçmişim tülleniyor çok yaklaştı az ilerde

Görmeden göreni görmektir biat,
Edebi görmezsen vah edebiyat.

Kalbim temiz tertemiz sen diyorsun madem sen,
Duyarsızlık nedendir ne antika adamsın.

Ne ham oldum ne yoğruldum ne pistim,
Zulmet ve nur perde çektim tepiştim.

Bakışları efsunlum neden gözlerin yosun
Unuttun mu sen beni yoksa sevmiyor musun

Çoban bile olamadım koyun güden kavallı
Ben neyim ki nefse tutsak gayesi zevk zavallı

İdealsiz hayal buzlu karakış
Tomurcuk yok ne iniş var ne çıkış

Titredi hesaptan sermayesi ip,
Olur mu böylesi herkese nasip.

Ask tanımaz hesap kitap mantığı,
Sırtlamıştır çile dolu sandığı.

Kalbe inen gözyaşlarım katığım
Tartışmasız en dertli yaratığım

Hakaretti milletine tek derdi,
Küfrü ile gömülerek geberdi.

Güzelliğin kuru balçık,
Bir gün gelir kovar gel çik.

Rızka kanaat et kısmetindedir
Kısmetin şükrünün nispetindedir

Vuslattır hasrettir terhistir ölüm
İbret bahçesinde nergistir ölüm

Her şeye rağmen yetişti Cuma
Döküldü günahlar düştü avcuma.

Yiğitlik kulvarında mertlik varken hile ne
Öteler ötesinde ne mutlu son gülene.

Ne kütüğüm ne örümcek ne hırka
Yaktı beni çöl kokmayan kasırga

Kapalı kalp gözüm akılda yarım
Her nereye baksam şaşı bakarım

Ask tefekkür beyindedir tesiri
Beden onun emir kulu esiri

Ameller niyetedir henüz geç değil baylar
Geçen zamana rağmen iste geldi üç aylar

Ben neyim ki ben beser,
Günah bende ben de şer.

Zannın geçtinse eğer
Ne at gerek ne eğer

Hiç olmak hepe değer hiç olmuşsan velisin
İdrak etmişsen eğer sen artik ötelisin

Yiyin için tepisin yasam bu ise eğer,
Yiyin için tepisin o zaman buna değer.

Hayret yok ise eğer sen deliden delisin
Erenlik seyir meğer ve seyre perdelisin

Bir neslin vebali durur masamda,
Gözyaşım ağladı ağlamasam da.

Bakmayın siretime ne ağayım ne pasa,
Her sey O’na aittir O’ndan başka yok hâşâ

Edep dini töredir
İdrak vicdana göredir.

Ayni plan ayni oyun ayni ses,
Vicdan sagir basiret kör lal herkes.

İdrakten nasipsiz, O’ndan bihaber,
Yaşadım kendimce sondan bihaber.

Gayeyi zevk edip ağlamasam da,
Bir sabah tövbeyi buldum masamda.

Seyrettim arkasından perdenin aval aval,
Bir tarafta yas vardı bir tarafta karnaval.

Başkasını kendine tercihe çalısınız,
Kendine yasamakla baslar alçalışınız.

Ne Darvinci ne faşist ne Yahudi ne Budist,
Aklin yolu hakikat O diyor kutsi hadis

Zirvede oturmaya var ise takatiniz,
Ne asalet sorulur ne de liyakatiniz.

Kucaklarken rahatı vuslata perde düştü,
Hicran derin başladı her yanım derde düştü.

Sanmayın ki tevazu, tevazu ağır yüktür,
Herkes benden mükemmel herkes benden büyüktür.

Kâinat denizinde emanet bir incisin,
Teslim oldunsa O’na vallahi birincisin.

Doğruluk ahlâkin güçlü direği,
Yalanı erk etmek neyin gereği…

Sevdalar çözülüyor çıplaklığı giyerek,
Aşka kemene vurulmuş flörte aşk diyerek.

Gönül gözün aç ise kâinat sana dardır,
İhtiyacın yekûnu yasadığın kadardır.

Bir ömür boyunca gaflete daldım,
Tövbeye büründüm kendime geldim.

Kafiyeler çilesiz kalemlerde kir
Vicdanin sedasıysa şiirdir şiir.

Duygularım kilitli halk var mı nerden geçti,
Sokaklarda gayret yok perisan serdengeçti.

Büründüm kul zirhina saha kalkti emniyet,
Emniyetin tek yolu tevekkül samimiyet.

Söze müptelayım dilim biçare,
Ögrendim sükûtu ama ne çare.

Bir sonsuz yolculuk hep aynı hatta
Sonsuza giden kim, kim hakikatte.

Ağzı zulmet saçar karnı beş güğüm,
İçtikçe savruldu ruh ürküttüğüm.

Ölümün hatırla ölmeden önce,
Ölümsüzlük başlar ölüm görünce.

Sen büyülü sevgilim sen renklerin alısın,
Beni bana terk edip kendini aşmalısın.

Tesadüfü tesadüf zannedenler
Tevafuka hep su-i zan edenler.

Günbegün anbean karar yazdılar
Bir ömrü haneme zarar yazdılar

Çok övünen
Çok dövünen

Her şey satılır rafta
Vicdan hangi tarafta

Şu kâinat billur billur aşk sesi
Bilal gibi çağırıyor herkesi

Ölüm bizi bekliyor,
Bu ölmekten daha zor.

Senin ile sensizlik bu üslûp ne kadar zor,
Mahrem bilmez işveler artık beni yoruyor

İdrak, zekâ, tecrübe hakikati bilmektir
Leyla da ki hakikat cana gidebilmektir.

Manasız kafiyeler yırtık çula yamadır
Tefekkürden bihaber ifadeden âmâdır

Sakın beni zorlama belli benim sınırım
Hep tevbeyi sırtlayıp hep O’na sığınırım

Benim kalbim çok temiz demeyin bu tuzaktır
Hırs ifşâmız pek yakın telafisi uzaktır

Benimle ben iç içe benlik ve ben ikisi
Bu bende ki benlerin hangisi hakikisi

Bu şehir boğuyor boğacak gibi
Ölümüm şafakta doğacak gibi

İnanç,teravih ezan
Şükür geldi Ramazan

Zirveyi hak eden kutlu tek mevzu
Mutlak samimiyet birde tevazu

Sendedir ilacı süphesiz asla
Şu müflis beynimi oruçla besle

Gözyaşı âkıbet derdiyle aksın
Dert edip dertliyle ağlayacaksın

Zaman saklı elbette, zamanın kertesinde
Ölümsüzlük bekliyor ölümün ertesinde

Söz ve ifadeler tâat değil araç
İdrâkin sırrıdır secdede miraç

Benimle hep iç içe dünya ile ecelim,
Kurt görmüş kısrak gibi çığlık atar mecalim.

Senin ile sensizlik,hoş üslûp ne kadar zor,
Mahrem bilmez sineler artık beni yoruyor.

Ancak ve sadece idrak varlıktır,
En büyük varlığın fedakârlıktır.

Kendine yaşayan mahlûkat tektir,
Çoklukta arama boşa emektir.

Uçup gidiyor günler, herkeste bir arayış var;
Aşkın fevkindekiler, yalnız hep O’nu arar.

Benlik aslına varır,
Kölelikten kurtarır

Terk edebildiklerimiz geriye,
Terkimiz mükâfat idrâk hediye.

Kalpten dudaklara birkaç bardak çay,
Orkestra başladı Hay Allah’ım Hay!

Varın ötesinde nice sırlar var,
Kopar zincirini kır azar azar.

Ziyneti zevk olan sevdası şirktir,
Leyla’yı aramak Leyla’yı terktir.

Seslenişi fark etmeyen âmâdır!
Yârsiz olabilmek saçmalamadır.

Her dem imrenirim ben, gözü yaşlı anneme,
Adeta aşk tüllenir, inatla cehenneme.

İdrâka göredir sevgi ve saffet,
Sevmeyi bilmedim Allah’ım affet!

Yer gök acı ses verir,ara ara ıhlanır,
Kuytuların sancısı gönüllere mıhlanır.

Gönül gözün kör ise kâinat sana dardır,
İhtiyacın yekûnu yaşadığın kadardır.

Ruhumu coşturur bir cezve şiir,
Peşinden tefekkür peş peşe seyir.

Kaç asrın vebali durur masamda
Gözyaşım ağladı ağlamasam da

Gözlerin iffetini, moda ile vurdular
İffetin gözlerine, tolerans doldurdular

Gurbet, hasret, ak-kara, ruhum ayaz gönlüm yaz
Ağla yüreğim ağla, ağlaşalım gel biraz

Samimiyet atını gözyaşıyla eğerlendiriniz
İdrâkiniz zamanı zamanında değerlendiriniz

Gömdüm rûha ölümü hoca salaya buyur
Aşkı ateş yakmıyor, yetiş gassala duyur

Ağla ey deli gönlüm, ağla şu karşı parkta
Aşkın baharı çöktü, mevsim denen plâkta

Bir Rabim var ki benim, gazabından korkulur,
Aczini fark edenler, rahmetine gark olur.

Vakit-miat, ak-kara yaşam bitmekmiş meğer
Hesap kitap bitti mi çığlık çığlığa değer

Hayat eşya ve zaman, beni hüzünlere sor;
O gün gözümde tüter, istifamlar yoruyor...

Düşünüp idrâk etsem; idrâk kaplasa yekten,
Tefekkürü kaybetti, beynim törpülenmekten.

Son’u boşluğa atsam, tutup da eteğinden;
Ölene dek beslensem sonsuzluk peteğinden…

Geceleri terk ettim, saygı değer uykuya,
Yularımı kaptırdım, sükût bilmez hayhuya.

Karışık bir benzeyiş,ne ölüyüm ne sağım,
Su-i zanlar susunuz! Affeder dayanağım!

Karanlıkta boşluğa,yalnız köpek mi üren!
Nice köpek türedi erenleri küstüren.

Moda gece hırıltı, yamyam ve kadın eti
Yaşanan ham ruhlarda; ölüm azap iğreti

Kendine tercih onu aslında mevzu derin,
Altındadır her zaman alan el verenlerin.

Biliniz ki tattılar pişmanlığın hasını,
ihânetle birlikte zehrin manitasını.

Zamanın ötesine gizlemiş yâr sılayı
Gözleriniz kapayıp; seyredin hâsılayı

Sarmışlar dört bir yanım, hepsi bizden hep yerli
Kimi altından yular, kimi gümüş eğerli

Yiyip içip çiftleşip ışıkta geceliyor
Hikmetinden ziyade şirk aklıma geliyor

Sabredenlerdenseniz sükût sizde fark olur;
Tüm varlık teslimiyet heybetinden korkulur.

Ben ve bu gün iç içe, bana geçmişi getir;
Pişmanlığın haşyeti, yeryüzünü inletir.

Daha var ötesine kim ununu elemiş!
Bu bendeki rahatlık idrâki peçelemiş.

Fiillerim bir yana ilmim amelim yuttu,
Akıbeti unutup dirilisi kuruttu.

Bu ev sanki yabancı tanımadım veledi!
Ayaklarım altında, yuvanı iskeleti.

Terk edemediklerim boynumda kement,
Fikri tüm şartlanmalar benzer element.

Seslenişe koşalım getirin şu yağız atı,
Özde bir yaşayalım çöl kokan hakikati.

Ciğerlerimi dağlar cuntaların astığı;
Hainleri yatırmaz demokrasi yastığı!

Sadece gönülden aşk arıyorum;
Aşk gerçek ızdırap uyarıyorum!

Nikâh ne gerek diyor namussuzlar alayı;
Flört kürtaj leş leşe! Ertesinde balayı.

Sükût ve ifşa, fedakâr kimdir,
Seyredebilenler, seyre hâkimdir.

Liyakati doğrayıp samimiyet eledim,
“Zan”larıma takılıp; idrâkte sendeledim.

Gururun gövdesinde soyunarak yat uyu,
İyide suçlamak yok haşyet yayan kuytuyu

Ecnebice kahkaha ve yerli gâvurdular;
Yamyamları çoğaltıp iffeti kavurdular!

İman can kafesinde iki âlemi saklar;
Ve perdeye takılır tasavvuftan aksaklar.

Allah için sevin aşklar aşk olur,
Acı münakaşa, sen-ben kaybolur.

Beşik ve mezarlar ben sen o hani;
Nankörler gösterin, pörsümeyeni!

Memur bey Micingirt öldü diye yaz;
Kütükten düşmekle kalem yıpranmaz.

Zevkin değirmeninde, aşka yol yok elendik;
Çözülüşle el ele çoktan kelepçelendik!

Bireysellik benliktir, terk edebilmek erdem;
Ben “ben”e uğramadan gerçeğe kalktı perdem.

Deli ve ötesinde meczupça yaşıyorum;
Zihnim ayaz kapalı, buz kar çekişiyorum.

Sol elim kalabalık sağ elimde bir forum,
Bir yerlere kaydolmuş, sessizce bekliyorum.

Kafam hoş, yüreğim titrek ve cahil;
Kapımda bekliyor sanki Azrail.

Zamanla yürüyoruz diri-ölü bir anlık;
Ağla Micingirt ağla kahrolsun unutkanlık!

İçgüdü boyasını sınırsızca sürenler;
Okyanusta yürüyen, ayaklı sürüngenler.

Açlık siyaha kaldı mideyi soktum rafa,
Tefekkürü terk edip döndüm hissiz tarafa!

Enâniyet ziynetim zevk ile filizlendim
Gözlerini kapayıp,basitlikte gizlendim

Vicdanlar çiğnenir köşe başında kimisi anırır kimisi ulur,
Sessizce izliyor kalabalıklar sükût kükreyince sular durulur!

Yaratıklar içinde yeri dolmayacak yâr
Marifet kokusunu fark edenler bahtiyar

Gece-gündüz dolaşır kendisine gelemez;
Emâneti baltalar nefsini rendelemez!

Dopdolu münakaşa beni taşıyan güğüm,
Samimiyet izafi teslimiyet kördüğüm!

Hakikatin yolu ne biri bana bildirsin,
Nerde o babayiğit günahlarım sildirsin!

Dünya cebimde benim cebimde saklı kat kat,
Zulmet ve nur şu dünya hakikatte meşakkat.

Gittikçe iz bırakır hasretim lime lime,
Benim olur kâinat eli değse elime!

Bir ulu sancak ki o göklerde şahlanarak
Yol ettik Akdeniz’i tevhide yaslanarak

O gün sermayeni kurtlar yiyecek!
“Terk-i Terk” edenler eskimeyecek.

Zanna göre yaşadığın din olur;
Ve putların bin değil yüz bin olur!

Anlat bana nerede mânâ yüklü bestemi
Veysel’deki telde mi Mozart’taki seste mi

Bireysellik adına estim yağdım gürledim,
Içgüdüyle küçülüp epey ihtiyarladım!

Gerçeğin gözlerine taklit zehri sürüyor,
Çoğu aza terk etmiş, nefsini götürüyor.

Daha henüz ölmedim sağ olmaya sağım da;
Eceli bekliyorum ecelim kucağımda.

Izdırabın temeli ter kokmayan yemekten;
Tahsisatı fark edip, vazgeçin esnemekten.

Ritmin mihengidir notada esler,
Pembe mor ney gibi diri nefesler.

Liyakatim artıyor basitliğe varınca
Ben benden kaçıyorum karınca kararınca

Gözyaşı damla damla yanaklarda nem izi;
Tufanın kollarında su aldı teknemizi!

Rütbe itibar makam, prangadır pâyeler,
Şöhretin tutsağıdır, hedefsiz hikâyeler!

Atsız süvâri gibi erbaş oldu erine,
Ölümsüzlük rengârenk daldım yine derine.

Dur durak yürüyorum, hep kendime hancıyım
Ve kendimden ziyade, kendime yabancıyım!

Bu gün de düşürdüm yine bir tuğla,
Ağla sen Micingirt tâbi ol ağla!

Vermedi deyip almayan bendim,
Benliğe soyundu idrâk tülbendim!

Yaş kırk yedi kırk sekiz, zulmet nur adım adım,
Ödünç dakikaları çalıp ihtiyarladım.

Enâniyet gizledim iki büklüm halime;
Ihânetle yağlayıp “keşke” sürün kel’ime!

Tebessüm hep buğulu kahkaha asla dedin,
Ashap ile ağlayıp ashapla gülümsedin.

Gerçek ve ötesinde, yaşadıklarım anlık
Tedbirde telafisiz, kahrolsun unutkanlık

Ve ibret vesikası insanlara karınca,
Karıncayı görürüm gözlerim kararınca!

Yaşayamıyorsan hem “kalbim temizdir” deme,
Zâtını bil günahkâr, od olma cehenneme!

Muhabbete bürünüp, ölçü teslimiyet der;
Neden düşüme düşmez, mademki beni sever.

İslam’ın pırlanta kozasındayım;
Inşallah ben hâlâ rızasındayım!

Kaptırmışım kendimi şeytan ruhumu yalar,
Her yaz yolumu bekler ürperten facialar!

Gerçek akıl sahibi öyle damdan atlamaz;
Sükûtun kavradığı vicdanlar bayatlamaz!

Görenleri görünce kalb-i sadakat bürür,
Iç döker bütünüyle O’na durmadan yürür.

Beyniyle gereğince düşünen yürek sızlar,
Düşünmeyi suç bilir beyinden yüreksizler.

Korkuyorum koştukça sonu belli yarışta
Bu nasıl bir idraktir korku yok yakarışta!

Beynine hükmedenler sonsuz hayrete dalar;
Yürüyen canlı ayet şu çıtır karıncalar!

Ferhat gibi al götür gel beni de yağız at;
Yürü yâre gidelim başka söze ne hâcet!

Çoklukta hiçliğin sırrına erin;
Nasibi hüsrandır sır verenlerin!

Şuurlu şuaralar çoğu hiçle heceler;
Çokluklardan sıyrılır hiçliklerle geceler!

Zirveyi tırmalayıp huyca inişe çıktım,
Her şeyi hiçe sayan bacaksız kafacıktım!

Görenler aynasında göremedim halimi;
Nankörler deresinde,çaldırın kavalımı.

Çıkış noktanızı biliniz ki siz;
Sonra olmayasınız sondan habersiz!

Tevazuunuzun neresinde ben’iniz,
Zannı değiştirmesini öğreniniz.

Güneş güneşte yanmaz su kalburda elenmez;
Hakk’ı inkâr etmekle gerçekler perdelenmez!

Şirk, iblise eş olmuş ifadeyi tırtıklar;
Bilmem neyi yaratır beyinsiz yaratıklar

Farkında mısınız siz aşk dilimin ucunda;
Gâh dizimin dibinde gâh nefsin avucunda!

İlmin ne tedbirin ne, zevkusefa ne izi;
Tatminin ertesinde, Vah kaplar kabrimizi!

Sömürgeci ne anlar, hak hukuk ve emekten;
Bunca zillet yetmez mi vazgeçin beklemekten!

İkrâmlar dökülür “Zât”ından kat kat;
Tevbeye riayet Leyle-i Berât!

Sevgiliyi terk edip gölgelerini tuttum;
Kavuşma hayaliyle hep kendimi avuttum!

Hak kızılııyamet fikir nemelazım;
Hakikatsiz yürek cehenneme lazım!

Taklit edenler değil edilen olun nette;
Ve Şems gibi olunuz mevcudata hizmette.

Sina çölü gibi gözlerimde nem;
Yanağımdan kıstır öp beni annem!

Zamanı anlayamaz zamanın antikleri;
Izansız tüm zanları, su-izan mantıkları…

Seviyorsan şayet gözlerimi tut,
Içinde eriyip gördüğün unut!

En büyük ihanet şu bendeki ben;
Itiraf ilham aşk samimiyetten!

Yüksek topuklu yâr terk edip ekti;
Hani ya tabuta aşk binecekti!

Giydirilen yüzlerde terk-i diyar nem izi;
Gayeyi zevk eyledik su aldı teknemizi!

Görsellikten nasipsiz şeytan ifrit cin,
Görmeden dikizleriz sezdirmeksizin.

Her halin ısmarlama davranışların sarhoş;
Koş istikametsiz koş! Azgın alevlere koş.

Zamanın örtüsü ve ertesi ben;
Eşref-i mahlûku halifesi ben!

Seslenişin doruğu iftar ve ezan;
On bir ayın ziyneti hazzı ramazan

İffet benim vuslat ben yavuklu ben eş benim;
Kalbi dudaklarında ağlayan nakış benim!

Hüsrana uğrama marifet ette;
Gayeyi zevk etmek şirk marifette!

Hele uzat nur elini ver dedem;
Ver öpeyim ver sarıklı seccadem!

Soyunuk vadilerde çakal havlar kelp ulur;
Tepişir mahlûkatlar ta öteden duyulur!

Sabrın ötesinde tevekküller var;
Farkedebilenler gerçek bahtiyar!

Sesleniş yudumla samimiyet tat;
Kulluğu idrak et getir salâvat!

Görüp düşünebilen sadece kendileri
Ve gayeden bihaber, halkın efendileri

Gözlerimi kapamış gerçeğe eriyorum
Zâtını düşündükçe şükür ürperiyorum

Terk edemediklerim şirkte ısrarın izi,
Gir de bak gör ne yapar akrepler kabrimizi!

Ancak ve sadece indinde adın,
Eşrefi mahlûkat er-geç anladın.

Gecelerim hep gaflet, gündüzleri atlattım,
Gülüşleri manasız, çok espri patlattım!

İmkansızı deneyip ben ben’den kaçıyorum,
Çilelere muhalif sevdayı acıyorum.

Taşıyana şifadır, edep öyle bir süstür
Zariflik ve tazelik ar bilene mahsustur

Gördüm siyah yüzleri yaş döktüm izi olsun;
Görenlere tek sözüm hay Allah razı olsun!

Sonun sonu gelmeden düşün hisset uzat ver;
Gözyaşıyla gizlice verebilmektir hüner!

Semerkand erleri aşka durmuşlar;
Ruhu körükleyip,aşk dondurmuşlar.

Okuyan yazan mı ben ve sazsız ozan mı ben
Alev alev her yanım; kaynayan kazan mı ben.

Düşündüm tek mânayı, oyun ninniyi bırak;
Birden aklıma geldi, tabut denen kaydırak!

Köpekler kol geziyor, bu gün kafadan eyim;
Ürdün nâralar attım, nerde benim köpeğim!

Ne şairim nede edip; varlık O’na kulluk beyim.
Aslında ben gece gündüz, yük taşıyan göçebeyim!

Sözlerin karadelik,her sokakta izim var,
Bazen gözümde şair,bazen kominizimsin!

Hikmetten sual olmaz, ismin gibi nazımsın,
Kızıpta giittin amma, yinede sen bizimsin.

Her yanda rahmet feyiz samimiyet var ama;
Haddini bilmeyende samimiyet arama

Gördüm siyah yüzleri yaş döktüm izi olsun;
Görenlere tek sözüm hay Allah razı olsun!

İdrâk ve irade, akli meleke sizin,
Her gayret nispeti, samimiyetinizin...

Kişne doru kısrak şahlan ve kişne;
Akıncı nerede, nerde işi ne!

Sâmimiyetsiz her iş delinmez duvar
Her başarıda, mutlak samimiyet var

Mısraya edebi seremeyenler,
Şiirle kemâle eremeyenler.

İnsan asla eskimez, derisi eskise de;
AK alnı buruştukça yenilenir secdede.

Her yer ateşten şafak, her yer ozonun dibi;
Sis sardı yeri göğü, zift bürüdü edibi.

Zihnim kalbur gibi su elemekte,
Hakkı hakikatsiz bestelemekte…

Sadece, almadan verenler erecektir
Ve ölmeden ölenler dirilecektir.

Aklın fazlasına delisin,
Gerçek hacminle perdelisin.

Dağlar muhteşem direk yağmur toprağa meme;
Alay eder nankörler canları cehenneme!

Mağripten Maşrıka mahşer uğultusu var;
Nefsin vuruşları, zevk-i sefa kovalar!

İnkâra teslim etme, yaşam iki hecedir,
Kimine sırlı oyun, kimine bilmecedir.

Öyle bir milletiz ki, bütün tarih boyunca;
Her kavmi can eyledik, asâbiyet duyunca!

Uslanmaz heveslerim dönüp mâziye bakın;
Beni benden ziyâde, hasretimle bırakın!

Sadakâtim sakattır, idrâk sağır izan lal;
Beni bana bırakma, ey Celil-i Lâyezal!

Tükendim ben pişe pişe;
İzzet, zillet bin endişe!

Zihinler kırbaç gibi, arenası yuların.
Yaşayan kadavrası pervazsız uykuların!

Gölgeler bahçesinde, hiçe gömülmüş çiçek;
Hapsolan aydınlıkta, mehtâbı kim seçecek!

Zulmet… Benlikte yaşanan öteye veda…
Ve Nur… Takdirine rıza ulvi bir seda…

Tek hitap ve tek idrâk O’nu tefekkür her an;
Tek tek hesap sormalı yatarken ruhumuzdan!

Dünya tek seans oyun, On’suz oynamam sette;
Tekrarı, telafisi var mı ki Âhirette!

“Zan”ı bırak dön kendini ayıpla;
Tüketirsin koca ömrü kayıpla!

Sonun ilk merhalesi, yokluk içinde varlık;
Mal mülkle dolmayacak tek mekândır mezarlık!

Hitabet sanattır sükût marifet,
Öze ermemişse gel de tarif et

Gayret ve tevekkül, Lâ duramayacaktır;
İnşallah tersine savuramayacaktır!

Hedefiniz kulluksa, mecburiyetindeyseniz;
Yüreğiniz dik durur, şu başınızı eğseniz!

Kim gafletten ayılır, çorba içer her sabah;
Üfül üfül yayılır, Durak’daki inşirah!

Gördüm ki tek sadık yârendir ana
Güftesi ses verir iki cihana…

Aşk nerede yârin kimdir sen nesin,
Öze er ki sonsuzluğa eresin!

Varlık bir fırıldak döndürmek sanat;
Eşsiz zenginliktir gerçek kânaât!

Kalbi dudaklarına sıkıca tuttur,
Her devirde bir Yunus mutlak mevcuttur!

Seni senden kurtarır,
Yârin eline verir.

“Halvet der encümen” takvâlı kul der;
Takvâsız kulluğun sonu meçhûl der!

İnkâr kine doyamamış, kuşatılmış sanırım;
Tıpkı aynen Nemrut gibi, ne haydutlar tanırım!

Seni kime anlatsam, kim ne bilir ah ana!
Öksüz yığınlar hasret, şefkat pişen tavana.

Yüreğiniz dik durur başınızı eğseniz;
Sırâtel mustakîm mecburiyetindeyseniz!

Öyle bir milletiz ki, bütün tarih boyunca;
Her kavmi bir eyledik, asâbiyet duyunca!

Tartışmayı bırakıp, cahili ârif sayın;
Aptallarla uğraşıp, sebeple dalaşmayın!

Yâ Rab! Hâdim eyle bizi ecdada;
Yüreğim Mekke’de alnım secdede!

Her şeyin sermaye idrakin para
Akıbet gelmeden kendini ara! ..

Sahibi unutmaz hayvanlar bile,
Teslimiyet yoksa izâh nafile...

Gücünle mesûlsün unutma sakın,
Gerçekte vuslattır senin firakın...

İçgüdü boyasını sınırsızca sürenler;
İnsanlıktan nasipsiz ayaklı sürüngenler!

Kibir gurur dünyalık,bilmem ki ne demeli;
Çokluktaki hiçliği,ruhlara işlemeli...

Giyim kuşam sınırsız hep beraber olduk hür,
Çıplaklığın renginde moda oldu tesettür…

Hakikate muhalif güzellikler beladır
Ne fark eder kardeşim mavi yeşil elâdır

Sözüm hakikattir izahatım net;
Örtü moda oldu horlandı iffet!

Aklıma hükmedip kıstırdın beni
Sevi bıçağıyla kestirdin beni…

Dürtüleri bırak hakikati yaz
Gıybet ölü eti desem anlamaz

Tahsisatın hüsranı sû-i zân'ı emiştir
Büyüklerin pek çoğu sükût tembihlemiştir

Dürtü tende dikiş tutmaz bir çuldur;
Pes edenin akıbeti meçhuldür…

Tahsisatı fark edip verebilirse eller
Çok belayı defeder, kin nefreti engeller

Mahlûkatlar görünce mertebeleri dürdüm
Ben’i benden almayan hayalleri süpürdüm

Su döküp kefenlenir ölü başı taranmaz
Caminin bahçesinde kardeş payı aranmaz

Bilincini diriltip zihni şuûra yasla
Unutma ki şuûrsuz amel olmaz ihlâsla

Korkum hep habersiz karar yazarlar
Şiirsel ömrümü zarar yazarlar…

Aklı kullan hâl konuş, isrâf etme sözü hâ,
Çok lâf etmek ne olâ, bakışların yanında.

Ezân ve şehâdetler susmuyorsa vatandır,
Kutsalları reddeden felsefe şarlatandır! ..

Kaderde çok şeyler var oku öğren anla yaz,
Kül edip yandırsan da odunlar anlayamaz!

Lâfı bol olanın gâfı hâl olur,
Ferâseti kabız dil ishâl olur.

Yolcu âşk yolculuk, şuur ve kelâm;
Tedbir takdir vardır gâm yok vesselâm.

Lâf uzatma yoktur ve tek
Ölümle göz göze geImek

Allah’ım hayreyle hüznüm ve cuma,
Gerçek âşk nasip et, zihin hurcuma.

Perdeler kapanır, soğulur gözler,
Göreni göremez ruhen köksüzler.

Ağzına gem vuramaz fakat lâkin ama der
Dili mızrak gör bilmez görenlere âmâ der

Olsan bile diyemem cehennemin dibisin,
Hesabını iyi yap, gitmeyecek gibisin! ..

Rahatlığa zincirli hicap uzak gayret yok
Dirilişten dem vurur ruh mezarlık hayret yok

Gizem ve tapınaklar siyon dizinde pişti,
Pâyeyle neşelenip, ihânetle tepişti.

Ulaşmak ne güzel takva tacına,
Nefsi asmak lâzım darağacına.

Mehmet’in şok gücü imândır deki,
Kâlu belâdan beri böğrümüzdeki.

Sanmayın ki şiir söz, tebliğ irşât tek'teyim
Hodgâmlığı düşünüp tir tir büzülmekteyim

Küf kokan dergilerin dudaklarına değin,
Eski toprak kalemler mavzeridir tüfeğin.

Fikriyatın yokuş, kaf dağı gibi.
“Din sâmimiyettir”buyurdu Nebi

Haykırmak izzettir sükût bir yorum.
Nerede ve nasıl unutuyorum .

Küstahlıklar köpürtüp Siyonist yasalarından;
Mağlubiyet nüksettir Frengin masalarından!

Ömer Ekinci Micingirt
Kayıt Tarihi : 28.3.2017 13:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ömer Ekinci Micingirt