İhramını kuşandı. Beyazın başlangıcı. Her renk statüler çıkarılmıştı. Üzerlerinden çıkarıp atmışlardı gündelik ölüm uykusunu. Beyaza soyunmuşlardı. Dirilişe soyunuş. Ev’ de uyanışa doğru kanat açtı.
“Lebbeyk” i söyledi. Seslendi. Çiçekler, böcekler ve bedeni sınırlandı.
Kıyametin provası başladı. Beyaza soyunurken, beyaz yaşamın dışındaki siyah ölümler sustu.
Cidde. Gecede ışıldayan tarla. Gök ve teknolojinin birleştiği teneffüs alanı. Devam eden yolculuğun ardından yorgunluğuna yenik düşmüşken, açtı gözlerini huzur kapısında. Mekke.
Girişte zemzem bırakıldı avuçlarına. Tarih kokan su. Teneffüs etti Hacer’ in suyunu. Gözlerinin önünde canlandı birden Safa ve Merve arasında koşan kadın. İsmail’i için su arayan anne. Lütufla ilkin İsmail’ e sonra insanlığa armağanla yerden fışkırdı su.
Çöl derinliğinden akan hayat verici nur. Nur’ u yudumladı. Dua’ya kandı.
Gözleri taş üzerinde kurulu şehri aradı. Parça parça dağlar. Yekpare kaya blokları.
Müzdelife’ ye dönerken Arafat’ın ihtişamından, piramit tepesinde tek bir meleğin konaklayabildiğini tasavvur etti.
Şiirleşti gördükleri: Hira; inziva ve tefekkürde, yüzü Kabe’ ye dönük.
Sevr; azgın dalgaları sakinleştirici sığınak.
Arafat; yeryüzünden ayrılan sınır, öteye açılmak.
Cebel-i Rahme; büyük buluşmaya tanık.
İsimsiz, numaralı sokaklar. Darul Erkam’ın kapısını izlediğinde hüzünlendi. Ebu Kubeys Dağ’ı. Tepeden Beyt-i Harem’ e bakan ev. İlk Müslümanların gizlice toplandıkları Erkam’ ın evi. Yerinde artık bütün ufku kapatan dev resmi bina duruyordu. Teknolojinin soğukluğu bir kez daha yüreğini acıttı.
Kâbe. Sustu. İçinden en büyük duasını etti. Yakardı. Diledi. Dilendi. Yaradan kabul buyurdu. Kabuller mekânıydı. Seçilmiş, korunmuş mekân. Fil ordusunu yıkan Ebabil kuşları canlandı gözlerinde. Sahibi Ev’ ini en minik kuşla dahi korurdu. Fil ordusu ‘ezilmiş çiğnemiş ekin’ oluvermişti.
İnsan hakkı tasarruf emrine uyardı burada. Bu mekânda ebediyen yasaklanmış
olanların yanında zamanlara tabi olarak yasaklananlar vardı.
Beyt’ in kapılarını gezdi. Hatıra yüklü kapılar. Kureyş’ ti, Medine’ di, Fetih’ ti.
Ömer’di, Selam’dı, Kudüs’ tü.
Kapılarda; kaybolan binlerce serüven,
Aktı binlerce renk, can, insan…
Soyunmuşken beyazlara, gördüğü ölümün rengiydi beyazda. Durmuştu cennet’in kapısında. Siyahta. Bekledi ve döndü. Tavaf. Kendi ırmağıydı, döndüğü etrafında artık. Tüm renkler dönüyordu. Kadın erkek yoktu. Dönen canlar vardı. Yaratıcıyı uluyan canlar. Yönü olmayan, yaşantısının içinde döndü. Tek yön Ev’ di.
Su oldu insan. Kendi nehrinde dönen. Hayat ve su. Esas diriliş. Yürekler yönelirdi kısıtlı olana dokunmaya, öpmeye. Ev’ e dokunmak isteyen eller suyun sürükleyici akıntısından dolayı dokunamayanlardan olabiliyordu. Merhamet sahibi Rab okuyandı yürekleri. ‘Gözlerinin dokunuşu yeter’ dedi…
Halkalar içinde saf olmuştular. Halkalar. Yüz yüzeydiler. Renk renk insanlar. Genişleyip büyüdü halkalar. Yayıldı her yöne çağrılar. Eridi, aktı her şey O’na. Aslına aktı.
Mina. Sükûnet günü. Bekleyiş günü gece, siyah elbiselerini giyindiğinde tepeye tırmandı. Haşr manzarasına daldı. Öteye pencere açıldı. Taşlarını iyi seçti. Açılan pencereden girip tarihe karıştı. Ebrehe’ nin ordusunun başındaki Şeytan’a fırlattı taşlarını.
Şeytan yaralandı. Zaferine karşılık şükürle kurbanını sundu Rab’ a. Saçlarını hatıra olarak bırakıp ölüm elbiselerini çıkardı.
Topluluğa daldı. Uzak Doğu’nun zarafeti. Siyah, güçlü insanın coşkusu. Her hal ile savaşır görünen Afganlar. Dağıstanlıların yüzlerinde parıldayan yürek sevgileri.
Suskunlar. Ağlayanlar. Tek gayeleri Ev’ e gelmek olan ihtiyaç sahipleri. Topluluktular. Kardeşler bir olmuştu. Hamd etti.
Şehr-i Ana’ya gecenin karanlığında veda etti. Karanlıklarda siyah yüzünde güneş parıldayan küçük bir kız el salladı. Tebessümle elini kıza ve şehre kaldırdı.
*
Yesrib. Bilgeliğin duru şehri.
Savaş ganimeti düşerken Mekkelilere, paylarına Allah’ın Resulü düşen Ensar’ ın kutlu beldesi.
Ravza-i Mutahhara bahçesinde kalbinin ürpertisiyle selam gönderdi efendisine.
Yaşanmışlıklarıyla her sütunda isimleriyle iz bırakan mermerlere dokundu.
Mescid-i Nebevi’yi genişletirken Osmanlı’nın yaptırdığı kitabelerin ortadan bölünüşünü hüzünle izledi. Harflerin ağlayışına onun da gözyaşları karıştı.
Beyazlara soyunan adam, dönerken ülkesine, yüreğini bırakmıştı beyazlar içindeki nur beldelerde. Gökyüzünde binlerce fet yükseklikte uçan uçakta ellerinde beyaz ölüm elbiselerini tutuyordu. Üzerine Mekke ve Medine’ nin kokusu sinmişti.
Gittikçe ağırlaşıyordu bu koku damarlarında. Adı konulmaz bir hasret yığını yayıldı dalga dalga bedenine. Başı düştü yana. Gözünden bir damla yaş aktı. Düşünde Ev’ indeydi…
Kayıt Tarihi : 17.12.2011 09:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Harika bir çalışma,
isabetli bir tema seçimi
akıcı,
yalın ifadelerle işlenmiş;
etkili bir anlatım kutlarım
Kutluyorum.
TÜM YORUMLAR (6)