bahçem,
cennete dönerdi...
morsalkımlar açınca
nefes alamazdım kokularından...
ayılmaz bayılmaz...
filbahriler eşlik ediyordu onlara
renk uyumu olsun diye
..
Kağıttan gemiler yaptım bembeyaz tenim gibi
Engin maviliklere saldım hiç bir gün görmeyen benim gibi
Keyfine diyecek yoktu öyle böyle geçti bir yaz
Kışı unuttuk; deniz dondu,kağıt gemi beyaz, üsteki toprak beyaz..
..
Siyah - beyaz fotoğraflarda yüzün perdesiz bir gitar.
Unutulmayan bir parçayı fısıldıyor dudakların.Yasak odalarda sevişmekten dağılmış saçların rüzgarda...
Zamanla fotoğraflarda eskiyor; siyah - beyaz fotoğraflar daha fazla...
Aynadaki yüzümde biraz daha artıyor çizgiler.
Bir kez daha yenildik sevgilim.
İçmek mi gerekiyor şimdi arka meyhanelerde ya da ağlamak mı denize karşı, bilmiyorum.
Elimde sadece siyah - beyaz bir fotoğraf, fazlaca nikotin kokusu ve gözlerimde eski İstanbul...
..
beyaz melekler seni bana anlatıyor
seni bana getiriyor beni nasıl sevdigini
gösteriyor bana kalbinin nasıl bir çocuk gibi
kuş gibi pır pır çarptıgını özlemini hasretini
aşkımızı yüreklerimiz gözlerimiz ellerimiz
kenetlenmiş bırakmıyor elleriimiz birbirini
bu hayal degil beyaz melekler bizi bir arada tutuyor
..
BEYAZ MELEKLER
Çoğu hoşnut gönül sevgi erleri,
Sekiz saat coşar beyaz melekler.
Cennet mekân olsun yaşam yerleri,
Çağırana koşar beyaz melekler.
..
Dokuzyüz altmış yedi, otuz beş yaş
Hiç sönmedi, yüreklerde bu ataş
Aynı türkü, aynı şarkı söylendi
Bordo-Beyaz Şampiyon, gözlerde yaş
Bu ne heyecan, bu ne coşku Yarap!
Hayaller gerçek oldu, bitti serap!
..
Ah ulan ah Beyaz Papatya
Bu gece senin olmanı isterdim yamacımda
Yine sabah ezanlarının okunduğunu duymazdık inan ki
Demleyecektik çaylarımızı atacaktık sigaralarımızı ortaya;
Sigaraları çekecektik kaderden çektiğimiz gibi en içimize
Savuracaktık dumanını kahpe dünyanın çirkin suratına!
..
Bir beyaz gül...!
Gecelere isyan sevdam yanar
Tutamam uzanırım kaybolursun
Gidemem hayat akar gözlerinde
Sensiz günlerin matemindeyim
..
Bir kış gecesinde, yeryüzünün bembeyaz karlarla örtülmesinin ne anlama geldiğini bilir misin? Ya da bir ilk bahar gününde, karıncaların niçin yuvalarından fırladıklarını, kuşlarınsa ağaçlarda cıvıldaştıklarını kavrayabilir misin? Veya bir yaz sabahında bitki örtüsüne düşen çiğ tanesinin değerini algılayabilir misin? Bir son baharda, ikindi vaktinde güneşin neden sararıp guruba erkenden sarktığını, yapraklarınsa solup dallarından koptuklarını çözebilir misin? Çözemeyeceğin gibi, bilemezsin. Algılayamadığın gibi kavrayamazsın. Çünkü o anların hiç birisinde sen yoktun. Ama ben hepsinde vardım. O karlar düşüp zemini kaplarken, ben onu geçmişteki kirlerin üstüne çekilen yeni bir beyaz sayfa görüp, o sayfaya aşkımızın masalını yazıyordum. Gecenin koyu karanlığında, o karlar üzerinde yürüyüp, ayak izlerimin yalnızlığımı ele verdiğinde ben, tutkumuzun geleceğiyle ilgili yerdeki beyazlığa denk ap ak düşler kuruyor ve bir sonraki kışta yanımda belirecek ayak izlerini hayal ediyordum. Aynı şekilde ben, bahar gelince, her bir karınca yuvasının başında duruyor, onların kendi yuvalarını şenlendirmek için nasıl azimle ve sabırla çalıştıklarını, nasıl çırpındıklarını izliyor ve onları izlerken seninle kurmak istediğim yuvayı tasavvur ediyor, o yuvanın tatlı iklimine kendimi bırakıyor ve onu neşeyle, huzurla dolduracağıma sözler veriyordum. Bir kuş cıvıltısını duyunca da hemen koşuyor, onların heyecanlarına ortak oluyor ve kendi sevda türkümüzle onlara eşlik ediyordum. O çiğ tanesine gelince, yaz sıcaklarının kavurduğu bitkilerin, susuzluktan kurumak üzere olduğu bir anda, yüzlerine bir yağmur damlası gibi düşen o küçücük çiğ tanelerinin, simalarından toz toprağı silip onları nasıl tazelediklerini, onlara tekrar nasıl hayat verdiklerini müşahade ediyor ve müşahade ettiğim o dirilişin, seninle ilgili kuruyan hayallerimin, umutlarımın ve beklentilerimin yeniden filizlenmesine usul usul vesile olduğunu hissediyordum. Ama son baharda, güneşin gökyüzü tarafından adeta dürülmesi ve yaprakların bizzat dallarının elleriyle uçuruma terk edilmesine şahit olurken, o misal, sevdamızın beyaz sayfasının senin ellerinle dürüldüğünü, tatlı yuva hayallerimizin senin tarafından dağıtıldığını, umutlarımız ve hayallerimizin dirilmemek üzere senin baltalarınla öldürüldüğünü hatırlıyordum. Onun için, bir daha ne kar, ne de bahar, ne bir güz ne de bir gündüz, ne yaşamak ne de görmek istiyorum…..
..
Sen yegâne kutsal varım
Duy sesimi, beyaz oğlum
Sevgin dolu her damarım
Duy sesimi beyaz oğlum
Ağrı duyan canındayım
Hep ruhunda kanındayım
..
Oturup birkaçgün hasbihal ettim
Beyaz kıyafetli melekler ile
Aşkı muhabbetten bir yudum içtim
Beyaz kıyafetli melekler ile
Nurunu güneşten almış yüzleri
..
Güneş; çok güzeldi meleklerin arasında. Güzelliğini kaybetmek gibi bir kaygı taşımıyordu. Okşadığında ne kadar da berraklaşıyordu her şey. Anında fark ediliyordu dağların doğru sularda yüzmesi... Kendime geldim, kırmızı fenerlerin buluştuğu noktada. Ormanlar soğuktu, ölülerse unutkan... Yağmurlu içkiler içiliyordu, inanılmaz acıklı kıvrımlarında yaşamın. İlkel deniz üstü silahlar tıkanıyor, düş demetleri uçuşuyordu siyah beyaz kentlerde. Gittikçe daha sık yüz yüze geliyordum akıl dışı yol girintileriyle. Cehennemde ciddi bir toprak çatlamasıydı bu, boş dünyaları eğlenceye çağıran. Bir gün demirli ekmek, bir gün kömürlü ekmek, bir gün kırılmış ekmek... Anlayamıyordum şiddetli çalmayan tehlike çanlarını ve bilinçli toz bulutlarındaki kan izlerini. Büyük ağaçların gölgelerinde sigaralar söndürüp yalnızca gökyüzüne haykırmak, ardından da pencereleri genişletmek yetmiyordu artık, yetmiyordu. Bulup sorgulamak gerekiyordu duvar ustalarını. Nasıl unuturum, yoksul beyaz kelebeklerin çukurlar yumağında süründükleri zamanları? Doyumsuz, vahşi rüzgarlar alçaktan geçerek hızla içimi tutuşturuyorlardı. Gün beklerken, dün çıkıyordu bütün yumurtalardan... Parçalandım, işe yaramadı. Öldüm, işe yaramadı. Yıldızlarım doğdu, kara deliklerden habersiz. İşkencelerde mavi mutluluk bitkileri... Koşarken uçmak, yaşarken sevmek... Loş ışıklarda çocukluğumla kucaklaştım, sabahlar sıkıştırılıp soyulmadan. İzin verdim kaçmasına. Kalın giysi gibi taşıyamazdı kirli havaları. Taşıyamaz, başı dönerdi. Sergi açılışlarında anımsayacaktım saflığını. Tanrı’nın günlüğüne kısa yorumlarımı yazacaktım korku duymadan. Tablolar başıma saplansa da, ağlamayacaktım.
..
Bakınca gönlüme hüzün yağdırır
O siyah o beyaz resimler yokmu
Derinden derine beni yandırır
O siyah o beyaz resimler yokmu
gözümün yaşıyla akar giderim
yıllanmış olarak geri dönerim
..
Beyaz bir ölüm kuşatıyor yine içimdeki vadileri. Sevmeye geç kalanların toprağa indirilişini andıran törenler var şimdi bu izbe şehirde.Islak adımların hiçbiri emin değil varlığından.Bir çukura düşme telaşıdır gidiyor yüzlerde. Düşünceler, aşklar tutsak bu kentte. Kapıların ardında kalıyor gülüşler. Mevsim ne olursa olsun ya sonbahara ya kara kışa bakıyor gözler.Soğuk hep canını yakıyor insanların. Kimsenin diğerini anlamadığı bu yerde yine beyaz bir ölüm kuşatıyor içimdeki vadileri. Karalama hayatlar sahneleniyor is tutmuş perdesinde. Yine birileri dinlermiş gibi yaparak dostunu; hayata yetişme derdinde.Ve bu bitik şehir müsveddesinde; zaman hiç
olmadığı kadar boş ve yavaş akıyor geleceğin nehirlerine...
..
Bir gün yolda yürürken at arabasıyla giden çok mutlu çocuklar gördüm.
O kadar mutluydular ki o anda gözümün önüne çocukluğum geldi.Ne güzel günlerdi o günler tarlaya gitmek için atımızla arabasını hazırlar ve biner giderdik.
Yine bir gün babam gecenin bir vakti tarlayı sulamaya gitmişti.Sabah kalktığımızda annem ahırımızdaki hayvanların yemlerini vermiş,ahırın kenarına yapılan yalaktan sularını çoktan içirmişti.
Daha sonra süt sağmaya girmiş kovalar dolusu sütlerle dönmüştü.Bizler o kadar çok sütü görüp gözümüz doyduğu için mi bilinmez sütü sevmezdik o zamanlar.Oysa şimdi yeni sağılmış bir sütü kaynatıp dumanı üstünde tüterken içmeyi o kadar çok isterdim ki.Ama ne yazık ki her şey gibi şimdi ki sütlerde eski sütler gibi değildi.
..
Aşkı aşkla bekleyerek
Geçip gitti bunca zaman
Ben ağlarken yokluğuna
Aşkı çaldı beyaz keman
Hep sen vardın tellerimde
Kokun vardı yellerimde
..
Beyaz bir sayfa açtım, demekle açılmıyor,
Geçmişin etkisinden, kolayca kaçılmıyor,
Yaşantının sırları, ortaya saçılmıyor,
Beyaz sayfadan öte, tövbe ediyorum de,
Benim tek çıkış yolum, yöneldiğim tövbede,
..
Beyaz gülüm...
Her mevsim gülen yüzüm,
Her açışta büyülendiğim,yağmur olup ıslatmaya kıyamadığım,
Güneş olup yakmaya arlandığım
Beyaz gülüm...
Kokundan mest olduğum,hayranlığım,
Öyle bir sevdasın ki; gözlerini açmandan kıskandığım.
..
Kar bana
Kar yağar da, tutmaz desem de yüreğime,
İçim buz keser, bağrıma kar düşer,
Gök beyaz, yürek beyaz,
Yürürüm yollarda deli, divane,
Beyaz bulutlar yükün döker,
..
Beyaz beyaz gülleri duvağının üstüne,
Sarı sarı saçlarının, bağlamışlar teline.
Kara kara benleri dudağının üstüne,
Kirpikleri ıslanmış, ağlatmışlar geline.
Rastıkları, sürmeleri çekmişler gözüne,
Ağlama gelin ağlama, süzülmesin sürmeler.
..