OSMAN DEMİRCAN BEYAZ ŞİİRLERİ

OSMAN DEMİRCAN BEYAZ ŞİİRLERİ

Osman Demircan

Yağmurların derelerle birlik olduğu zamanlarda, toprak yüreğinden kopan her parçasını sulara kaptırır. Toprak sele dayanamaz, çünkü su sinsice yüreğine işler. Bilmez ki, suyun kirlendiği vakitlerde, saflığını da yitirir. Eğer yitirilen saflıksa, berraklıksa su bulanır. Suyun bulandığı her yerde doğa doğallığından çok şey kaybeder. Saflığın ve berraklığın olmadığı insan ilişkilerinde, insanlık erozyana uğrar. Giden geriye bir daha geri gelmeyecek üzere yer değiştirir. Suyun yerini çamur, çamurun yerini taş, taşın yerini kütük alır. Bozulan düzen asla bir daha düzelmez. Düzeltme adına yapılan her şey yapay olur. Yapaylık çimenin üzerine kapatılan naylondur. İnsanlık naylonlaştıkça, hiçbir umut yeşermez. Kaskatı bir dünya insanın yaşam alanı olur. İnsanlar kazandıkları her haksız zaferin sonunda bronz bir heykele dönüşür. İnsan sıcaklığını yitirdikçe kalıplaşır. Bu yüzden hemen hemen tüm insanlar aynı kalıptan çıkmışçasına birbirine benzer. Buzdan beyinler, soğuk bakışlar insanları kutuplaştırır. Kimsenin kimseye sıcak bir gülümseme göstermediği yerde, insanların yüreklerinde kutup ayları dolaşır. Görünüşte bembeyaz görünse de insanlar aslında beyaz gül değildir. Her beyazlık aynı değildir. Bir beyaz gül açsa her yerde, hayat daha güzel kokacaktır. Oysa tüm kokular, beyaz kar rengiyle örtülmüştür. Soğukluk ceset kokularını sindirir. Bakın soğuk ortamlarda ayıya benzer insanların öldürdüklerinin kokusu çıkmaz. Bu yüzden kabalığın olduğu her yerde, kimse kimseye gülmez. Kimse cinayetlerin kokusunu duymak istemez. Beni de bugün buzların arasında saklamak istediler. Baktılar ki, bu ışık ve sıcaklık dolu, bunun üzerine beni karanlığa gömmek istediler. Bugün beni öldürmek istediler. Baktılar ki bu, kokacak ve nerede bit it varsa onu bulacak, beni o zaman kendi itlerine yedirmek istediler. Yaşamak bu kadar güzelken ve ben hayata onların katmadığı bir şeyi, güzelliği katmak istediğimden çirkinliklerini sevmedikleri için, beni köpeklerine parçalatıp çöplerine atmak istediler. Çünkü onların çöpleri insan artıklarıyla doludur.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

İhanet, ikiyüzlülük, vefasızlık yoğun bir kar yağışı... Bir ölümcül acının tam altındayım. Parmaklarım donmakta, ayaklarım kaymakta, ellerim beni kurtaramamakta. Kocaman bir çığlığım. Bağırsam çığ altında kalırım, sussam donarım. Bir beyaz masumiyetin içinde bir ben miyim suçlu? Gözlerimdeki karı atmaktan yorulur bakışlarım. Ağlasam gözyaşlarım buz, nefesim ayaz olur. Üşürüm ölümcül yalnızlığın içinde. Kimse duymaz sesimi. Her yer kardan dağ, buzdan nehir... Bütün yollar bana kapalı. Yüreğimin, beynimin buz kestiği ayazda ve kışta, bir acının keskinliğinde soluğum kesilmekte. Ufkumda hiç güneş görünmemekte. Tüm insanlar ya dalları kar dolu ağaç, ya da sesimi duyunca üstüme çöken bir çığ. Beyaz esaret altında, zenci bir köleyim. Ne olur buzdan sarkıtlar içine beni mahkum etmeyin? Kaçışlarım, ayak parmaklarımı dondurmakta. Her adım atışım bana dayanılmaz acılar yaşatmakta. Kurtuluşum artık kendi elimde değil. Yalnızlıktan ve çaresizlikten parmaklarım donmakta. Neden kimse bana ağlamamakta? Neden bu kar yağışı yerine dünyama yağmur yağmamakta? Belki o zaman sele veririm, bir şişenin içine koyduğum yalvarışlarımı? Belki biri bulur gözyaşı şişemi ve unutturur bana çektiğim bunca çileyi. Yoğun kar yağışı altında önüm, arkam, sağım ve solum ihanet ve vefasızlık dolar. Ah bunca mahsur kalmışlığın ortasında, dünyam donar. Bir hayalin bile olmadığı bu buzdan ve kardan dünyada, acılar sopsoğuk bir gerçek halinde gökyüzümü kaplar. Herkes ak herkes pak... Bir temizliğin ortasında buz kesmiş bir kan lekesiyim. Adım ölüm, soyadım yaşam... Neden her zaman elimde bir mezar taşıyla gezmekteyim? Bir beyaz duman kaplar her yanımı, yandığımı kimse görmez ve herkes beni mutlu zanneder. Bir kar kaplar tüm dünyamı. Herkes beni kardelen sanır. Sanılar ve zanlar içinde gerçekten ben neyim? Bir ecel teri dökerken bile ya buzdan ya da kıştan bir esaretin içindeyim. Ne olur, üzerime çöreklenmeyin. Bir güneş olamazsanız da, bari gölge etmeyin. Sadece insanlığınızı benden esirgemeyin. Bırak güneş, güneş olsun; kış, kış olsun. Ey insanlar, sadece insana benzeyin. Yoğun bir kar yağışı altında, yüreğimi ve beynimi mezraya çevirmeyin.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Acı bir kova su. Başım dalıp çıkmakta içine. Nefesim gırtlağımdan çıkamamakta. Bir ölüm kalım savaşı başımın yazgısıdır. Başım bedenimin volkan ağzı. Beynim gri bir lav, gözlerim kor ve alev. Şimdi bu kafayla sana nasıl şarkı söyleyeyim? Sözlerim kasabalarını yakar, yaşadığına pişman olursun. Eğer benim sevgim sende olsa, dilini çiğnersin. Susmak adına, dudaklarını dikersin. Kırık kalbinin cam parçaları her gün göğsünü kanatsa da, yine de acını içinde saklar mısın? Gönlün bedeninde cehennem olsa, yüreğin sevginle o ateşi körüklese ne yaparsın? İşte acıyı anlatması kolay, yaşaması zordur. Sen hep parmağımdaki kuşsun. Ha uçtun ha uçacaksın. Seni sıksam ölürsün, seni avucuma alsam kanatların incinir. Sana sevgi adına bir gökyüzü sunarım. Sen ise ayak izlerini öptürürsün bana. Sen hep gökyüzüne bakarsın. Bu yüzden gözyaşlarımın döküldüğü yerleri görmezsin. Acı insanın yüreğinde kalır da sevgili çekip gider. Peki acı çeken yüreği sevgili tamir edemezse kim tamir eder? Acı bir deniz. Ben de acılar denizine uzanan bir liman. Dalgaların gelip beni yıkmaya çalışır. Her yıkıcı dalgan beni daha çok sırılsıklam aşık eder. Benim yüreğim ve varlığım sana doğru uzayıp giderken, sen daha bir hırçınlaşırsın. Ne gemilerin sığınır bana ne de suların yüreğimin yangınını söndürür.
Sen bir nisan yağmurusun. Hayatımın pencerelerini şöyle bir tıklatıp gidersin. Sen yüzümde korkuyla karışık bir gülücüksün. Yanımda oluşun beni mutlu ederken, ne zaman gideceksin korkusu dudaklarımda acı bir tebessüme dönüşür. Bu aşk sana yeni kapılar açarken, benim yüreğimi sürgüler. Sana yeni yollar açan bu aşk, bana tabuttan daha dar bir dünya bırakır. Yaşamaya doymadan, ölmeye giden genç bir idam mahkumu gibi aklıma taze otlar gelir. Ve seni düşündüğümde o çimenler ezilip gider. Her aşk geride bir şey bırakır. Bu aşk bana acı bırakır. Senin geride bıraktığın aşk, yüreğime can gibi yapışır. Aşkını yüreğimden çıkarsam ölürüm, içimde kalsa ey sevgili söyle buna can mı dayanır?
Sen hiç ölmeye yatmadığın için, bütün güllerin parklarda ve bahçelerde olduğunu sanırsın. Bilmezsin ki ey sevgili gülüşün hatıramda bir beyaz güldür. Sen giderken o beyaz güller, beyaz kefenim olmuştur.
Bilmezsin arka bahçelerde açan çiçekleri. Sen hep önüne bakıp gidersin. Ardında açan çiçekler, sen kokarken, yolundaki güller başkaları kokar. Senin tenin benim için çiçek tarhı iken, başkalarının teninde dudakların kendi bedeninin cenazesini taşır.
Acı senden bana kalan hatırandır. Seni düşünmek beynimde bataklıktır. Saplanırım senli düşüncelere. Kurtulamam seni düşünmekten. Ey sevgili senin vardığın nokta aşk cümlesinin sonu değildir. Sana seni bırakamam diyemem kendimi düşünmüş olurum. Ey sevgili senden vazgeçemezken, başkaları seni bırakır. Unutma gittiğin her yer sana tertemiz görünse de, o yerler başka bedenlerle süpürülmüştür. Ben toz toprak içindeysem hala, aşk bahçeme başka gül dikmediğim içindir.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Hep şunu merak ederdim. Bir yazar, bir ressam, bir şair, bir ses sanatçısı bir araya gelse bir konu hakkında konuşsa ne olur acaba diye. Bugün NTV'de bir programa Elif Şafak ile Teoman katılmıştı ve Türkiye meseleleri hakkında düşünce beyan ediyorlardı. Türkiye tablosu yarım kalmış bir tablo gibidir. Bu yüzden herkes eline fırçasını almış, tuvalin sağını solunu boyayıp fırçalamakta. Her görüş kendi rengini tabloya daha çok katmak istemekte. Beyaz Türkler beyaz gül ağırlıklı, gri Türkler daha çok metal ağırlıklı, zenci Türkler ise daha çok siyah ağırlıklı bir tablo çizmekte. Anlayacağınız rengarenk bir tablo ortaya çıkacağına daha çok belli bir rengin yoğunluğu ortaya çıkmakta. Türkler renk savaşı vermekte.
Ses sanatçısı Teoman o kadar güzel tespitler yaptı ki şaşırdım kaldım. Dedi ki birini ikna etmek için mertliğin ve dürüstlüğün yetmediğini gördüm. Ben de karşımdakini ikna etmek için işi şakaya vurdum. Örneğin karşıdaki kişiye bir şey anlatmak istediğimde daha çok espri yollu anlatıyorum dedi. Böylelikle ikimiz de gerilmiyoruz. Evet Türkiye espri gücünü yitirdi. Nasrettin Hoca yetiştiren Türkiye daha çok asık suratlı, buna rağmen aynaya bakınca güleç bir yüz gören insanlar yetiştirdi. Bir de Teoman konuşurken bana hep uçurumları gösterdi. Uçurum karşısında insan acizdir ama kalkıp dağlarla boy ölçüşür. Türkiye’de önüne o kadar çok kırmızı halı serilmiş insan var ki bunların başkalarının uçurumundan haberdar olduklarını hiç sanmıyorum. Örneğin Türk milleti uçurum çiçeği gibi yaşarken, kendini kelebek sanan elit kesim bağlarda, bahçelerde güllerle hemhal etmekte. Elif Şafak çok hanım bir bayan. Saçlarını sümbül gibi dökmekte ve bir kelebek gibi gülmekte. Tespitlerine gelince ne şiş yansın ne kebap misali… Olaylara yaklaşımı daha çok bir kebapçı gibi. Sanki iflas etmekten korkan bir esnaf gibi itidalli konuşuyor. Oysa şunu hiç unutmuyorum. Tuna Kiremitçi bir yazısında hep yaramaz çocuklar sorunlu görünür ama dünyada bütün sorunları da yaramaz çocuklar çözer demişti. Çok dahice bir tespit…Elif Şafak daha çok sınıfın uslu ve çalışkan bir kızı gibi. Teoman’ın saçı dağınıkken Elif Şafak’ın saçları sümbül gibi. Bir ara şair ve yazar Ataol Behramoğlu’nun bir konuşmasına rastladım. Kendisini bir kelebek gibi güzel sayıyor. Ama bir kelebek çiçek olmasa bir hiçtir. Marksiz ve Leninist olduğunu söyledi. Ne büyük özgürlük. Acaba Marksiz olmak bir insan için yeterli miydi? Bir şairin bir şairi anlamaması ne yazık. Vladimir Vladimiroviç Mayakovski’yi iyi anlamasını beklerdim kendisinden. Ressam Bedri Baykam ise nasyonal sosyalist gibi konuştu bir programda. Türkiye’de solun yeniden yapılandırılmasına inandım Ressam Bedri Baykam’ın konuşmasından sonra. İnsanları fırçalayan bir sol istemiyorum şahsen. Şair İsmet Özel bir programda şairliğe has sivri dilini kullandı. Kendisine hiç katılmadığımı belirtmek isterim. Eğer Aleviler olmasaydı Türk Halk edebiyatından söz etmek mümkün olmayacaktı. Türkiye’de en özgün edebiyat da Türk Halk edebiyatıdır bu arada. Teoman’la karşılıklı oturup bir çay içmek isterdim. Kadın yazarlardan da Nuray Mert ile tanışmak çok isterdim. Ama bu mümkün değil. Olsun onların yaşıyor olması bile benim için bir mutluluktur.
..

Devamını Oku