Son yıllarda, yoğunlaştırılmış yapay bir kültür damarlarımıza sürekli pompalanıyor. “Komprime” haplara da benzetilebilir. İlacımızı alıp mışıl mışıl uyuyoruz. Uyutuluyoruz aslında. Geçmişte ise tabular hâkimdi. Hani şu durmadan eleştirip isyan ettiğimiz yasaklar. Ancak, doğru veya yanlış, değerlerimizin bir kısmını böylece koruyabildik. Muhafazakârlık savunuculuğu yapacak değiliz elbette. Aksi halde, sanatta özgürlükçülüğün hakkı yenmiş olur. Yaratıcılar, avangardlar (öncüler) ve hatta sıra dışı uçlarda olanlar (marjinaller) her devirde mevcuttu ama sanat böylesine “kitsch”leşmemişti henüz. Ne de insan...
Günümüzde içi boşaltılmış putların sayısı giderek artıyor. Ne yazık ki 'imaj'lara tutuluyor, vitrinlere, makyaja, camlara âşık oluyoruz. Dünya sayılı markaların oluşturduğu piyasaların ve çokuluslu şirketlerin avuçlarında zıplıyor artık. İnsan markadır bugün. Alelacele kotarılmış, fiyakalı bir biçimde sunulan ve kendi çarpık talebini bir ejder gibi kükreyerek, homurtuyla yaratan emeksiz bütün işler birer marka. Yazın sanatının markası ise giderek çürümekte… Kaos’unu yitiren sanatın “konformist”,“ dev bir akım içerisinde kayboluşunu izliyoruz. Sanatı katlederken yaşamın iskeletini dik tutan vazgeçilmez değerleri de yok sayan bir moda bu! Kalıcılığını yitiren unsurlar gelirgeçer beğenilere bırakıyor yerini. Sabun köpükleri ve balonlar uçuşuyor etrafımızda. “Trend”ler ve “trendy”“ olmak günün modası haline geliyor.
Tarih boyunca bunca uygarlığı biz yaratmamış mıydık? Ve şimdi her şeyi yok ediyoruz. Ne yazık ki edebiyatın da diğer sanat dalları gibi giderek süflileştiğinin farkına varamıyoruz. Var olanı yıkıp daha güzelini yapmaya, yanlışı sıfırlamaya; kaosun gücünden yararlanmaya itirazım olamaz. Ancak değerli ve vazgeçilmez olanı; hiç değilse insan malzemesini ve onun yaratıcılığını koruyabilseydik… İnsan olmazsa kim sağlayacak yeniden yapılanmayı? Yıkıntıyı kim kaldıracak ayağa? Bilmediğimizi bilmiyor olduğumuz gibi, öğrenmek için merak da duymuyoruz artık. Meraksızlık ise araştırma yeteneğimizi köreltiyor. En temel güdülerimizden biri törpüleniyor. Ve sonuçta beyaz camdan ve boyalı basından bize sunulan popüler-kültür uydurmacalarını, geleceği yok ettiğimizin farkına dahi varmaksızın, “komprime haplar” gibi yutuyoruz. Kalemlerimiz ağlıyor; düşünce tembeli dilsizlere, fikir haymatloslarına dönüşüyoruz.
Yepyeni ve insanlığın gelişimini engelleyen bir düzenin sanata yansımasıdır bu. Belki de “Novus Ordo Seclorum”un (“Yeni Dünya Düzeni”) bilinçlice planlanmış bir uzantısı. Oysaki gerçek kazanım bireyin kendisine, yaşadığı topluma ve dünyasına kattıkları ile doğru orantılıdır diye öğrenmiştik. Bu düzen ise yaratıcılık gücünü bastırıp yalnızca kopyalamayı öğütlüyor. Taklidi onurlandırıyor. İnsanı ucuzlatıyor. Yaşamanın tek başına bir sanat olduğunu unutturuyor böylece.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
'Derin bir uyku sonrasında onu uyandırmanın vakti gelmiştir bugün! '
Zevkle okuyup,kopyalayıp sakladığım ;güzel manalı bu yazınız için teşekkür ederim.
Saf ve kirletilmemiş yabanıllığımla tekrar buluşmayı; dayatılmış bu ilkellik dönemini aşabilmek amacıyla çözümler üretmeyi…
Dipsiz yalnızlıktan, büyük bozgundan hesap sormak adına naifliğimi ayaklandırmayı... Arınmayı, durulmayı, tazelenmeyi…
......................
Güzel bir yazı okudum... Yeniden ' ben olmak istiyorum' diyen bir ses..
Kutlarım
Sevgimle
eyvallah...
saygılar...
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta