Her şey bir anda tevafuk etti. Ulu bir çınar gibi başlangıcı ve büyümesi vardı. Sadece bitişi bir efsane doğuracak kadar başkaydı. Kasvetin en uçlarda olduğu bir günde cereyan etti onun tek satırlık gülüşü.. Sonrası büyük aşka tanıklık etmeye yeminli, koynumda uyumaya müsait, verilmiş ömürlük sözler.. Sanki ay doğdu haneme Züleyha misali.. Fakat sözlerin mukaddesliği söylenen ile sınırlı mı? Hangi sözün menzile ulaştırdığı mana ile taşıyıcısı bir ki?
Zaman geçici ve deliciydi. Ve kalp, az vefalı, çabuk unutucu, cesaretten yoksundu. Sağlam durmak oldukça çaba gerektiren, takat isteyen bir eylemdi zira. Kalplerin taşıyıcılığı ise başka çok başkaydı. Ilk soluktan itibaren imanımı kuvvetlendiren bir suretti benim gördüğüm. " beyaz " idi o, beyaz..
Bütün renkleri içinde barındıran ama hiçbiri olmayan.. Herkes olan ama kimseye benzemeyen.. Hiçbir zaman kirletmediğim, içimin korunmaya müsait, beni anlamlandıran tek renkti..
Uğruna bütün renklerden geçtiğim, iki satırlık dünya lafzasına yenildi. Ve karabasan günler düştü payıma. Hayatla ölüm tartılınca ölüm, bugünle yarın tartılınca yarın ağır geliyordu. Gözyaşımın düştüğü yerde merhamet vardı. Toprağı eziyordu.. Gözyaşı dökmelerden gözlerine kara sular inen Yakub'un nöbeti şimdi benimleydi.
Yer cezaydı gök ise kurtuluş. Yer tekildi, gök sonsuzluk..
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta