Hayatım;
Doğuyorum;
Karlı bir kış günü,
Bezm-i Alem’den Fani Alem’e,
Geçiyorum feleğin zaman çemberinden,
Sılamdan gurbete göçüyorum,
Çığlık çığlığa ağlıyorum.
Kundaktayım;
Henüz elim kolum bağlı,
Uyuyorum melekler aleminde,
Emiyorum anamdan karşılıksız sevgiyi,
Şükreden dualar duyuyorum,
Hala cennet kokuyorum.
Beşikteyim;
Uzun yolun daha başındayım,
Besleniyorum türkülerle, ninnilerle,
Sarp yokuşlara hazırlanıyorum,
Ağladıkça beşiğim sallanıyor,
Sallandıkça kaygısız ağlıyorum.
Büyüyorum;
Ölümden, sondan habersiz,
Henüz günahtan,yalandan habersiz,
Nefsim hapis, ruhum henüz tertemiz,
Zamanın, mekanın ötesinden,
Yemez içmez misafirler görüyorum.
Yürüyorum;
Düşe kalka bir başıma,
Aşılacak karlı dağlarım var daha,
Çıkılacak sarp yokuşumsa pek yaman,
Azığım hep güzel insanlardan,
Yavaş yavaş yola koyuluyorum.
Soruyorum;
Omuzlardaki sandukayı,
Ölümü ilk kez anamdan duyuyorum,
Kimler ölür ki anam diyorum,
“Herkes” deyince ağlıyorum
Çocuklar ölmez deyince susuyorum..
Okuyorum;
Alfabeyi besmelesiz,
“Yat uyu” diyor hocam, uyuyorum,
Henüz "İkra"dan sondan habersiz,
Ninemin rahlesinden çıkıyorum,
Kör hocamın rahlesine geçiyorum.
Yaşıyorum;
Nefsimle bir başıma gayesiz,
Yılları yıllara ekliyorum,
Henüz “Din” gününden habersiz,
Kılavuzsuz, pusulasız büyüyorum,
Dünyayı hala toz pembe görüyorum.
Geçiyorum;
çocukluktan ergenlik çağıma,
Örüyorum kozamı tek başıma,
İlk cemre düşüyor gönlüme,
Seviyorum maviş kızı ninemden saklı,
Ötelerden gelenleri gayri görmüyorum.
Batıyorum;
Gaflet denizinde diplere,
Tasmam nefsimin elinde,
Her günüm öncekinin aynisi,
Yemekten, içmekten,
Kararıyor kalbimin minesi,
Gözyaşından habersiz yaşıyorum.
Evleniyorum;
Bir anneler gününde,
Rüyada gördüğüm nasibimle,
Kıblesiz, pusulasız iki yolcuyuz,
Karanlık zindanda nur arıyoruz ikimiz,
Bataklıkta battıkça batıyoruz.
İçiyorum;
Teselli olsun için,
Zehirden şifa bekliyorum,
Gölgelerin ardından koşuyorum,
Gülistandan, gülşenden habersiz,
Gülü hala çöplükte arıyorum.
Utanıyorum;
Bir papazın ithamından;
“Sen nasıl müslümansın be adam?”
Kalkıyorum gaflet uykusundan,
Öğreniyorum kim olduğumu,
Gurbet elde bir “İsevi” subaydan.
Yöneliyorum Rabbime.
Göz yaşımla ruhumu yıkayıp,
Varıyorum secdeye bir akşam üzeri,
Emanet bir seccadenin üzerinden,
Gül için zindandan gülistan’a giriyorum,
“İkra” ile yeniden özüme dönüyorum.
Bunalıyorum;
Batılın bitmez zulmünden,
“Geri adam” diye damgalanıyorum,
Çilemi rahmet bilip,
Şifamı göz yaşımdan alıyorum,
Faniden yeniden bakiye yöneliyorum.
Akıyorum;
Kum saatinden ecelime,
Gözüm gayri kalan süremde,
Korku ile umud ekseninde,
Sarkaç misali salınıyorum,
Düşündükçe mazimi ürperiyorum.
Soruyorum;
Nefsime ne var karnende,
“Hiç” ile sınıfta kalıyorum,
Sırtımda boş çuvalım, yüzümde kara,
Giriyorum kaygı kapısından içeri,
Dilimde tövbe, artık sıramı bekliyorum...
Çalıyorum;
Rahmet kapısını ümitle,
Ağarmış saçlarımla af diliyorum,
El cevap; “Albayım şimdi mi?
Baharda, yazda nerdeydiniz ki?”,
Akçem değersizmiş, gayri geçmiyor.
Çıkıyorum;
Yayan yapıldak kutlu sefere,
Varıyorum aladağın koynuna,
Gönülden gönüle akıyorum,
Orak çekicin biçip geçtiği,
Kızıl elmanın derdine düşüyorum...
Emiyorum;
Katıksız ak sevgiyi,
Altın neslin pak özünden,
Rabiaların gönül gözünden,
Geçiyorum ince iğne deliğinden,
Giriyorum;
Hikmet kervanına,
Kitmir olup ebrar dostlara,
Sarp yokuşlara tırmanıyorum,
Kıraç diyarlarda ak tohumlar saçıyorum
Kara kışta taze güller deriyorum...
Gidiyorum;
Doluyor sayılı saatim,
Veriyorum son nefesim,
Veriyorum Hakkın emanetini,
Geçiyorum Feleğin mekan çemberinden,
Giyiyorum cepsiz kundağı yeniden…
Bekliyorum;
musallada bir başıma şimdi,
Kılınıyor, namazım ağzı dualı kullar ile,
Dönüyorum, gurbetten sılama,
Doğduğum ilk gün ki gibi yine,
Rütbesiz, çaresiz kimsesiz bir başıma...
Yatıyorum;
Birgi’de “o taşlı” selvinin altında,
“Lal” olmuş dilim, susuyorum,
Tasmam yine nefsimin elinde,
Keşke diyorum, hep ahh keşke...
Komşularım gülerken yanı başımda,
Bense ağlıyorum bir başıma.
Bekliyorum;
Kapısız penceresiz zindanda,
Elim kolum bağlı kundakta,
Üstümde çürük tahtalar,
Ne eşim var, ne ses verenim,
Ne malım fayda etti, ne makamım,
Kul Hakkı fani, Hüvel Bakiymiş anladım,
Ne açım, ne tokum şimdi dostlarım,
Yalnız ve yalnız Fatiha’ya muhtacım.
Duyuyorum;
Sür’un müthiş sesini,
Kıyamet kopuyor yer yüzünde,
Dağlar atılıyor pamuk misali,
Arz sallanıyor beşik misali,
Semalar dürülüyor yaprak misali,
Gökler eriyor, bakır misali,
Denizler kaynıyor, kaynıyor buhar misali,
Korku dehşet sarmış tüm nefisleri,
Dillerde yalnız “eyvah ki eyvah” sesleri,
Yükseliyor arşa meleklerin tekbir sesleri.
Görüyorum;
Mahşer yerindeki dehşeti,
Nur yüzlüler, kör gözlüler,
Sürünenler, süzülenler,
Ağlayanlar, gülenler,
Yalvaran yakaran beyler,
Birbirini eziyor zavallı beşer,
Analar evladlar birbirini eziyor,
Çığlık çığlığa kalmış her yer,
Çığlık çığlığa şimdi mahşer.
Bakıyorum;
En önde şeytan ve taifesi,
Dehşet içinde cümlesi,
Bir yanda sahte İlahlar,
Ardında sıra sıra kananlar,
Kula kul olanlar bir yanda,
Azanlar sapanlar bir yanda,
Efendisiz kalanlar,
Suskun zalimler
Amelsiz alimler,
En başta ilimsiz cahiller...
"Nefsim, nefsim" diye inliyor,
Din gününde mahşer.
Silinmiş zaman,
Değişmiş mekan,
Lal olmuş diller,
İzinsiz Konuşoyor eller,
Herşeyi söyleyen tenler,
Bir yanda cennet kokusu,
Bir yanda cehennem homurtusu,
Bir yanda sırat köprüsü,
Kurulmuş mizan sahnesi.
Kurulmuş Hakkın şaşmaz terazisi.
Toplanıyor saf saf insan ve cin taifesi.
Bekliyorum;
Amel defterim elimde,
Titriyorum dilimde tekbir,
Bekliyorum kimsiz, kimsesiz,
Boncuk boncuk terliyorum,
Bekliyorum sessiz, çaresiz,
Yetim Hakkı’yı hesaba çağıracak,
O ilahi emri, O mahşeri sesi,
Medet ya Allah, şefaat ya Resulallah,
La ilahe illallah Muhammed resul Allah...
İsmail hakkı Soygeniş, Bağdat,
16 Temmuz 2004, Cuma
İsmail Hakkı Soygeniş
Kayıt Tarihi : 1.10.2025 23:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!