Yollarına serdiğim karanfiller,
keşke olsaydılar dikenli güller.
Yağmurlu havada gel bana,
her damla soğutsun aşkımızı.
Ceviz ağacının altında üç selvi boylu, biri uzun zayıf, öbürü şişman, üstelik yamuk ta dişleri, diğeri maktul bir delikanlı uzun mu uzun, gülüşü meftûn eder bakanı, elinde ki sigarası bir hayli üzgün, kederli.
Karşılarında bir hanım abla bakıyor, abla güzel, uzun boylu, gözleri derya deniz. Kaşları çatık ablanın, yüzü asık, ayakkabısı yok yalın ayak.
Yanlarından geçen bir teyze oturdu ceviz ağacının altına, çantasında ilaçları, elinde mutsuzluğu, gözlerinde ki gözlükleri indirdi. Gençlere baktı, bir âh çekip uzaklaştı.
Bu kader sadece kederden ibaret.
Aslında kalemim sana hasret,
kağıtlarımın hepsi boş,
kağıtlara yazmak çok hoş.
Ne dersin?
Bu kader ve keder tevâtürünü geçip şair olalım mı bizim şiirimize ?
Göl başındayım yukarımda kavuran güneş, yanımda sepserin göl. Suya yansıyan güzel yüzün beliriyor birden, süpriz yapacaksın galiba?
Süpriz dediğime bakmayın orada olduğumu o da biliyordu. Ama bilmiyor ki ben onu gece yıldızlarla okşayıp, gündüzleyin güneş ile sevdiğimi. Bilmiyor ki ay'a o'nu anlattığımı.
Ay usandı dolunay oldu, güneş bıktı gece oldu, yıldızlar yoruldu kaydı. Ben yine camda. Yine her gece seni, her gece bizi düşünüyorum.
Gök gürlüyordu, şimşekler ayazlatıyordu bahçemizi, bahçe değildi ki aşk tarlamızdı bizim o.
Yazları orada sevişir, kokumuzu ekerdik, güz vakti geldiğinde de ektiğimizi biçer daha da mutlu olurduk.
Ne kadar ayıp, yasak geliyor insanlara sevmek, sevilmek.
Güneş bile farklı doğuyor burada,
ağaçları, çiçekleri ve böcekleri bile başka buranın.
Sen burada olsaydın ne de çok överdin, oysa ki ne böceği ne çiçeği ne de ağaçları güzel buranın.
Ben seni ve memleketimizi özledim, çimlere, bulutlara bakarak şarkı söylemeyi.
Ölüme sarıldım ben,
isli kömür kokusu üzerime sindi,
ne yapsam bilemedim şimdi,
tabuttaki deliklerden içeri ışık girdi,
güneşi selamladım ben,
keşke benimle beraber ölsen,
Vurmuş biri kendini, kümesten ses çıkmıyor artık.
Yağmur yağmıyor, bulutlar uğramıyor, güneş küsmüş.
Insanlar mutsuz, horozlar sessiz.
Ben niçin buradayım?
Tavuklar ile konuşurdu rahmetli, o yüzden bu kümesin sessizliği dediler bana, duraksadım.
Kanatlarımın farkına vardım, ayağa kalktım, pencereyi açtım,
temiz ve derin bir nefes aldım
Kolarımı açıp güneşi selamladım,
hazırdım kanatlarımı kaldırmaya, rüzgarın ferahlığına salınmaya.
Bilmezler yalnız olmayanlar duvarların konuştuğunu, süpürge ile dans edip bardaklar ile şarkı söylenebildiğini.
Anlayamazlar neden böyle susmaya alışığız biz, sanki konuşsak dinleyeceklermiş gibi, dinleseler de anlayacaklarmış gibi öğrenmek isterler.
Biz tevâzu ettikçe, onlar harfendâz kişilere dönüştüler, sanki biz bilmeyiz zevâhir ile alay etmeyi, ama biz âşık ve yalnız insanlarız zevâhire değil de içerisine bakarız biz.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!