Beria Sezer: Hayatı, Biyografisi, Eserle ...

6

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

BERİA SEZER HAYATI

Beria Sezer Söyleşi: Beria SEZER Hazırlayan: Dr. N. Ege GÜRAL

NEG - 24 saattir uykusuzum, Cerrahpaşa’dan Göztepe’ye gitmem gerekiyor. Burası İstanbul, her mesafe uzak, yol en az iki saat sürer. Bir sürü işimin arasında birde söyleşi çıkardın, bravo Merih diye söyleniyorum. Sorumlu elbette Merih değil! Nerede ise bir yıldır Beria hanımı görmedim. Bu yorgunluk ve can sıkıntımla ne yapabilirim onu da bilmiyorum. Yolda, geçen yıl ki sohbetlerimizi anımsıyorum Beria hanım ile:
Büyük oğlu piyano hocası Uğur Sezer (64 ama 40dan fazla göstermez) , bir gün bana annesinin şiirlerini gösteriyor. Tertemiz duygularla işlenmiş, hece ölçülü şiirler. Tarihlere bakıyorum şiirler benden yaşlı! Annesinin yaşını soruyorum, 88 diyor, hayran oluyorum. Annesine; benden ve benim sesli şiirlerimden söz etmiş, seslendirmemi rica ediyor. Benim tarzım şiirler değil ama durum farklı, okumak istiyorum. Ve müziklerini de besteliyorum. Değerdi, değdi de zaten. Kahve içmeye davet ediliyorum Beria Hanım tarafından. Karşımda 88 yaşında bir yaşlı beklerken, bir güzel İstanbul hanımefendisi, bir tarih, bir zarafet, bir şair, bir sevgi, Atatürk sevgilisi ve içimde anlatılamayan hisler görüyorum. Işınlandım galiba zaman mekân durdu! Sanki 40 yıllık dostuz. Ve karşımda Türk kahvesi içer misiniz diyen, genç kız gibi koşuşturan bir hanımefendi. Kahvesi de çok güzelmiş doğrusu... Mutfaktayız, aydınlık ve hoş bir Ekim havası. Bundan 6 ay öncesi, bir gece düşmüş ve kalça kemiğini kırmış, üstelik fark edilene kadar 18 saat aç susuz düştüğü yerde kalmış, kapıyı kırıp hastaneye götürmüşler. Artık bu durumda gözlerime de inanmıyorum!
Şiirlerini getirdi içeriden, kendi ezberden okuyor hepsini, ben de okuyorum şiirlerimi taslaklardan. İki saat böyle geçti ama ben yaşamaya devam ediyorum aklımda kalan sorularla! Bence genetik inceleme yapılmalı, Beria Hanımın gençlik genleri üzerine!
Bazı şiirlerini teybe okumuş, yani seslendirme bile yapmış bir kaset kaydedici ile. Ama teybi bozuk olduğundan şimdi yapamıyormuş. Hiç âdetim değil ama oturup teybini tamir etmiştim...
Evet, ineceğim durağa geldim, bir hazırlığım yok, erteleyemiyorum da, geçen yıl konuştuklarımızı sorarım yine diyorum. İyi de bu söyleşi niye? Hakkında kitap yazılmalı, bu işin en ustaları tarafından, en az bin sayfalık… Beria hanım, kitap gibi derler ya öyle bir kişi, çevir çevir oku sıkılmazsın. Ben en kısa haliyle bir söyleşi yapacağım. Unutmayayım diye bir saatlik kaset aldım, yeter herhalde...
Kapı açılıyor, geçen yıl bastonu vardı bu yıl yok, gözlükte takmıyor. Ne yorgunluk kaldı bende ne yılgınlık, yine uçup gittim...
Kekler ve klasik çay takımlarıyla sohbet masası hazırlamış. Söyleşiyi unuttum. Zaten benim sormama bile gerek bırakmadan anlatıyor...

BS - Açılmış bir teyp yok değil mi? Neden çekiniyorum biliyor musunuz, etraf düşünceleri saptıran insanlarla dolu, oradan bir soru sorarlar ben onu cevaplayamam, çünkü ben alışkın değilim, ona cevap veremem veremeyince de üzülürüm kahrolurum.

NEG - Var tabi, ben kendim için bir hatıra olarak kaydediyorum. Biraz şiirden söz eder misiniz?

BS - Şiir yazmaya orta mektebe giderken, Ankara Çankaya’daki bağlarda başladım. İnsan o bağlarda otururken şair olur bir kere. Sabah kalktınız mı buğulu bir havada, asmalarda buğulu üzümleri kendiniz koparırdınız. 12 yaşından beri şiir yazıyorum, 300 den fazla şiirim vardır herhalde. Hâla yazıyorum, hatta yıllar öncesinin yaşadıklarımı yeni yazıyorum, mesela Paris’te olduğum yıllarda hissettiklerimi yeni yazıyorum. Şiirlerimi okuyan kişiler bana hep sorarlar, ne kadar çok âşık olmuşsun diye, aslında o şiirler bir kişiye duyulan aşklar değil. Şiir benim için duygularımın ifadesi, ben kendimi şair olarak görmüyorum. Şiirlerimin genel teması dostluk, sevgi, aşk ve doğadır. Hece ölçüsü ile şiir yazarım, öyle alışmışım yazmaya, fakat ölçüsüz olan şiirleri de severim. Şiirlerimin bir bölümünü eski Türkçe ile yazmıştım. Hüzün isimli bir şiir kitabım basılmıştı eskiden ama şimdi gösterebileceğim baskısı yok elimde. İsterim bir şiir kitabım olsun yeniden.

NEG - Sizin ilginç bir doğum hikâyeniz vardı...

BS - Evet. annem ve babam ailelerinin isteğiyle evlenmişler. Benim doğumum torpilliydi. Annem ve babam Kuran’a yazıyorlar, istedikleri gibi; benim doğacağım saatimi, göz rengimi ve diğer detayları. Onların yazdığı tarih ve saate dünyaya gelmişim. Aynen onların yazdığı gibi… Ama annem çok zorluklar çekmiş, kırk gün karanlık bir odada yatmak zorunda kalmış.

NEG - Öğrenim hayatınızın hoş anılarını dinlemek isterdim.

BS - Her zaman için şans beni kolladı. Ankara kız lisesinde okurken babamı İstanbul’a tayin ettiler. Babam beni ve kız kardeşimi Boğaziçi lisesine leyli verdi. Orada hayatım bambaşka; erkek arkadaşlarım var, şiir gecelerimiz var, döner sahnemiz var. İlk defa orada, ay ışığı operetinde ay ışığı rolünü oynadım. Herkes mikrofonla sahnede şarkı söylerlerdi, benim sesimin gürlüğü çok yüksekti, mikrofon kullanmazdım. İnanır mısınız, Ankara’ya evlenip gittiğimde, siz ay ışığı değil misiniz diye kolumdan tutarlardı.
Babamlar Almanya’dan bir sürü ciciler getirmişler, ben olgunluktan bir dersten bütünlemeye kalmışım, giyinip süslenirken imtihan zamanını kaçırmışım. Bakan beyin emriyle yeni imtihan açıldı! İmtihana girdim. Bizim felsefe hocamız garip konuşurdu. Bana imtihanda “acuk acuk ne biliyosan yaz, kağdı doldur” dedi. Sonra sözlüye aldılar; mümeyyizler oturmuşlar “sana bir soru soracağız” dediler. Soru şuydu: “eğer eşiniz sizin üstünüze birini alsa ne yapardınız? ”, “hemen orayı terk ederim” dedim. Alkışladılar, işte ben hayatta hep böyle torpilliydim. Boğaziçi lisesinden bizim dönemlerden birkaç ünlü isim vereyim. Kadir Has, Zeki Müren, Cihad Arman, Metin Sandalcı.
Sonra ben üniversite imtihanlarına girdim, o zaman üniversite kazananlara para ödeniyordu. Babacığım da isterdi ki ben Almanca hocası olayım, ayaklarımın üzerine basayım, ondan sonra aynı meslekten kendi seçeceğim biriyle evleneyim.
Atatürk okula gelmişti. Onun ile orada karşılaştım. Harika gözleri olan bir adamdı. Çok karizmatikti. Ona aşk hissetmedim, o bir kurtarıcı; ülkemizin kurtarıcısı diye baktım. Bize hayat veren bir insan diye. Çünkü silmişlerdi bizi haritadan.

NEG - Sizin aşk, evlilik ve aile hayatınızı merak ettim...
BS - Ben galiba gençliğimde havai bir kızdım ondan aşk olmadım. Hoşlandığım kişinin pantolonunun ucu şöyle bir dönse benim hislerim biterdi. Eşim; rahmetli operatör Doktor Muzaffer Sezer’dir. İki oğlum vardır, büyük oğlum piyanisttir, piyano dersleri verir, diğer oğlum İsveç’te diş tabibidir. Beş torunum var.
Eşim son derece duygusal ve efendi bir adamdı, 40 sene sesinin tonunu yükselterek konuşmadı. Kapıdan içeri girer “kontes neredesin” derdi. Ben öyle bir hayat yaşadım 40 sene, yoksa böyle kalır mıydım? Önce babam, sonra kocam beni sakındı. Ben hayatı yalnız kalınca tanıdım, kaçtım hep insanlardan, kendi dünyama sığındım, benim dünyam; kendi kurduğum dünyama.
Ben gösterişli bir kızdım. 20 yaşımda bile değildim. Liseden mezun olmuşum, annem hep başıma bir iş gelecek diye korkardı, ille evlenmemi isterdi, babam; hayatını kazansın benim kızım ondan sonra derdi. Onun için ben pek tekin değilim, ben de annem istiyor diye evlendim. Eşim annemle tanışıyor, annem konuşması güzel, sempatik, güzel, sıcak bir hanımdı. Anneme; “Sizin kızınız var mı” diyor, direk söylüyor, “beni götürür müsünüz kızınızı göreyim”. Eşimle geldiler, eşim beni gördü, babam da katiyen evlenmemi istemiyor. Babam o arada makine almak için Almanya’da. Eşim acele evlenelim diye, alelacele, bebek bekliyor raporu verdi bana. Annem çok istiyor, ne yapacağımı şaşırdım, adama da baktım, efendi bir adam. Üniversite yollarını gidip gelmektense evlenelim bari dedim. Birkaç sene evvel şurada oturuyorum, düşündüm hatıralarımı, eşim yıllar önce ölmüş, bana bebek bekliyor diye rapor veren adamla nasıl evlendim diye sinirlendim, reaksiyonun da bu kadar erken çıkanı az görünür! Neyse hemen nikâhımız oldu ve Ankara’ya gittik. O arada babam geldi, ne oluyor diye sitem etti anneme... O zaman anneler hâkim, hele benim annem iradesi güçlü bir kadındı, o hayatını kendisi yönetmişti. Babacığım yumuşaktı vazifesi dışında, her şeyle annem ilgilenirdi, babama buyur edilirdi. Ama evliliğimde 40 sene mutlu oldum. Eşim beni hoş tutardı, saygısızlığı da yoktu. Ben ona âşık değildim, o bana âşıktı. Bir gece uyandı “Bak sana bir şey söyleyeceğim, kendine iyi bak sana bir şey olursa ben yalnız yapamam, mutlak bir kadına ihtiyacım var ama evlenmem, ben ölürüm sen evlenirsen hortlar da gelirim bilesin” dedi.
Babam benimle çok ilgilendi, ben yaramaz değildim, ama garip bir kızdım Boğaziçi lisesinde okuyorum, son sınıftayım, annemler Almanya’ya gittiler, ben babaannemdeyim, sıcak bir zaman, gece geceliğimi suya batırır çıkartır giyip yatardım, zatürree oldum. Hastaneye götürdü babam, hastanede ültraviyole ışığı var, gözlük veriyorlar, ben bunu neden takarlar ki deyip çıkarıyorum gözlüğü, oradan göz doktoruna tabi… Kurtuluyorum ama babama hiç huzur vermemiştim. O yüzden babacığım, bu uçarılıklarım yüzünden bana “ölmenin daha kolay yolları vardır kızım” bile demişti.
Nekahet devrindeyim ayakta zor duruyorum, pencereden bakıyorum, rahmetli Atatürk’ü götürüyorlardı Ankara’ya ve “Atama Taş Olaydım” şiirini aynen yazdım, hiç değiştirmedim.
NEG - Teşekkürler Beria hanım, siz bir şahanesiniz...

Böyle bir söyleşiyi kasetten yazıya dökmek zor, çünkü kaseti dinlerken dalıp gidiyorum hoş sohbetimize, bazı şeyleri anlatırken şive değiştirerek anlatıyor, gülüyorum kahkaha ile. Yaklaşık 3 saat sonra oradan kuş gibi hafifleyip uçarak evime dönüyorum. Yazacak çok fazla şey kaldı...

Beria Sezer hanımefendi ile yaptığım bu söyleşi; 2005 tarihinde www.merihli.com ve www.radyomedcezir.com sitelerinde yayınlanmıştır.

Söyleşi ses kayıtlarının bir küçük bölümü “NEG’le birlikte Dünden Yansımalar” programında sesli olarak yayınlanmıştır.