Birçok şey vardı anlayamadığımız;
Daha koparamamışken hayatla düşsel bağımızı henüz.
Üzünç bilinçlerimizden yaratmıştık yitik aşklarımızı
bir kere bile olduramadığımız kül rengi umutlarımızın içinde çırpınırken .
Gün yumuşaklığından yoksun halini bilirim ben senin.
Ne kesici soğuklar vardı nefesimi yüreğindeki kışta.
Fakat toprağının yitirmesi güneşi yetmiyordu sana,
severdin başkasının arzu gölgesinde üşümeyi,
ben de baş kaldırdım sıcağıma bu sebepten.
Örtecek bir bakış gerekiyordu bedenimizi bu soğuğa karşı.
Arıyorduk unutturacak bir pembe zaman acımızı ve
biliyorduk ki unutuşsuzduk ikimiz de.
Biz babalarımızın tutunamadıkları kırılgansı dallarıyız.
Günün sonunda onlar olacağız her varlığa.
Benim ağaç olma istemim altında incelirken sertliğin
güçlü durmayı öğretemedim sen her güce karşı daha da kırılırken.
Yalnızca ben duydum bu çıtırtıları ve bir de kızıllı kadın.
Başını tek ikimiz okşadık diğerlerinin umurları sensizken.
Bundandır ki bambaşka bir yerim olmalıydı dünyanda,
farkım olmalıydı bir garip insandan.
Çarptım yüzüne defalarca kıymetimi; aileydim ben, en içindendim fark etmediğin.
En öte tutkulardandı en mutlak gülüşlerin hep,
bense inanırdım varlığımın küçük bir sebep olduğuna özlemsizliğinin.
O tutkular benim mutluluğumun gömütünü yaratırken bile
azıcık sırtını kavrayıp avuç içlerini öpüyordum.
Kayıp gidiyordu göğümden bütün yıldızlarım günden güne.
Çabalasan da farklılarına olmaya küçücük bir heves,
boşunadır bütün sunduğun saydamlığı sevginin ve
yeniden anlarım nerede bulunduğumu sende.
İşte ben bu bakış belirsizliğinde katlettim özünü ben’imin.
Yine de doğrulayacak seni bu çiçeği soluk kalbim.
-Çünkü dört günlüğüne sevmem ben hiç bir gelinciği,
sevecek olursam baharlar yetişmez yıllarıma-
Aydınlatacağım yine yüzümü sana bütün içsel siyahlığıma rağmen.
Fısıldayacağım yine yangınıma olan duyumsuzluğuna; ‘mavi huydur bende’.
İki adamın arasında sıkışıp kaldım ben,
biri öfkesiyle sıkıştırdı gün sevincimi, diğeriyse aşkıyla.
Apansız kovdular odunsu kokularıyla hiçliğin sonsuz gidişine bedenimi ve
ikisini de yaralayarak acemi imgelerle, korumaya çalıştım kendimi.
Bensizliğin endişesini hiç kovdun mu ki?
Oysa kızıllı kadın bile anlayamamıştı nedendir bu yüreği bölünmüşlüğün.
Şimdi tüm aşkça nefretimle tekrar nasıl seveceğim seni?
Evindeki kara kedinin bile suçu vardı yarattığın köşesinde kalbimin.
Yapayalnızsın Bergamalım, yapayalnız.
Zaten pek de olamazdık yanında birbirimizin ama
umarım ki benim kadar kimseler sevemez seni.
Bundan böyle kabul edemez bedenim en ufak bir sevi.
çünkü pembe olanın imkansızlığından ders almıştır o.
Yine de görülmesi kolaydır hala güne olan coşkusunun.
Değildir varlığı artık bütün çabası aşk için,
geçmişinin derinliklerindeki tek kişilik bir aşkın kalıntılarını yok etmektir,
kendini bilmektir.
Ve bendeki gençlik fotoğrafına haykırdığım son şeydi;
Yaşasın hayat, yaşasın sevgi fakat sen çok da yaşama artık Bergamalım.
Sen yaşadıkça ölmeye devam edecek bütün aşk bilincim.
Anlıyorum her geçen gün daha da; ben senin olmayınca güzelim.
Kayıt Tarihi : 26.4.2024 21:20:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!