Gayet zinde, canlı ve çok dirisin,
Şu “ben”leri beğeni’nden at gitsin.
Uzun boylu, yakışıklı birisin,
Şu “ben”leri, bedeninden at gitsin.
Olur, olmaz birçok fikir duyarsın,
Aklın kabul ediyorsa, uyarsın,
Gözündeki “ben” rengine boyarsın,
“Ben”leri göz bebeğinden at gitsin.
Hafızan kuvvetli, hiç unutmazsın,
Uyanıksın, sen asla külyutmazsın,
Akıllısın, çürük daldan tutmazsın,
Şu “ben”leri belleğinden at gitsin.
Sen zengin ol, başkaları dilensin,
Merhameti bol olan ilgilensin,
Sen asilsin, her şeyleri bilensin,
Şu “ben”leri benliğinden at gitsin.
Şu toplumda, saygıdeğer birey’sin,
Herkesin gözünde, üstün bir şeysin,
Sözü geçen, hürmet gören bir beysin,
Şu “ben”liği bey’liğinden at gitsin.
(MART 2007)
Sezayi TuğlaKayıt Tarihi : 30.10.2012 14:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
AH ŞU BENLER Maalesef, hepimiz de aynı şekilde düşünüyoruz. “Ben söylememiş miydim? ...” “ben demiştim ki…” “…kaç kere yol gösterdim, ama dinletemedim” gibi, yol gösterici, en doğrucu kesiliyoruz çoğu zaman. Geçmişte yaptıklarını ve söylediklerini (şayet bizim düşündüğümüz gibiyse) alkışladığımız, göklere çıkardığımız kişi ve fikirleri belli bir zaman geçince yerden yere vururuz. “Niçin öyle söyledi? ”, “o cezayı çoktaaan hak etti” gibi ardı arkası kesilmeyen tenkitlerimizle daha önceleri katıldığımız fikirleri unutup, gene en iyi düşünen biz oluruz genellikle. “…birlik olun, bölünmeyin, parçalanmayın” çağrısında bulunurken de yine “gizli” benliğimizi ortaya sürmekteyiz bilerek veya bilmeyerek. Hem birliğe çağırırız, hem de elimizin tersiyle iteriz bizim gibi düşünmeyenleri. Ufacık bir fark bile olsa fikrimizi hiçbir güç değiştiremez. Tornadan çıkmış gibi klonlanmış robotlar oluşturmaya çalışırız çevremizde. Mevlana’yı överek sözlerini tasdik ederiz. Ağzımıza pelesenk ettiğimiz “ne olursan ol gene gel” sözünü dilimizden düşürmeyerek adeta ipe dizili tespih taneleri gibi zikrederiz, ama (gıybetin haram olduğunu unutup) insanlardaki ufacık kusurları bahane ederek, nefsimizin oluşturduğu birliğe kimseyi kabul etmeyiz. Mangalda kül bırakmayarak birlik çağrısından yine de vazgeçmeyiz. Peki, o zaman tek tel saçı kalmış bir şahsın, berbere; ”bırak dağınık kalsın.” Demesi gibi, bizlerde “ne haliniz varsa görün” mü diyeceğiz? Hayır! Her birimiz Mevlana’nın görüşü gibi bir deniz olacağız. Bize düşen insan damlacıkları (biz temiz, dürüst olduğumuz müddetçe) zamanla incileştiklerinin farkına varacaklar. İşte o zaman, o inciler kol kola girerek tespihi oluşturacaklar. Herhalde aralarından onlara başlık eden bir imame çıkar. Peki, “bu okyanustaki damlalardan biri de ben olabilir miyim? ” derseniz; Evet! Ama şartlar yerine getirilirse. Önce, vücudumuza ve benliğimize yer yer yayılmış, kanser özelliği taşıyan “Ben”leri yok etmeliyiz. Bu benlerin (ur gibi) iyi huylumu, yoksa kötü huylu mu olduğunu ancak uzman doktorlar bilir. Gerekli test ve muayenelerden geçtikten sonra, tespit edilen kötü huylu “ben”ler, doktor kontrolünde yok edilir. Sonra, kollarımıza takacağımız “inci adayı” damlaları, tespihimizi oluşturmak üzere birliğimize çağırmalıyız.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!