Yeni sökülmüş bir dişin ağrısı kadar ağırdır sızılarım.
Acıyan yanlarım yarin gidişine sınır Başka ülkelere gitmeye yakın uzaklarındayım.
Hoşça kal demek için damla ısmarlanır mı sevene? Böyle gidiş olur mu ki sevgilim.
Şirazesi ve imamesi dağılmış aşklar gibiyim.Sensizliği çekmekle meşgulüm.Dağılmış medeniyetlerin arşivinde arıyorum sensizliğin tarihsel sürecini. Bende kaldığın günlerin sayfaları hemen bitiyor.
*Fotokopisi bile olmayan bensiz yaşadığın günlerin izlerini arıyorum.
Acep ,Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını! ” diye seslenir misin en ulaşılmaz olduğun
tenhalarda.Yapayalnızlığın cadısı yerine, aşkın prensi yerine beni alır mısın koynuna, masalımsı oynunda.
Rapunzel gibi saçlarını uzatır mısın dünyanın bütün uçlarına. Sen uçurumun ötesindeki kaledesin, ben uçurumun dibindeki denizin de dibindeyim.O yüzden yar saçlarını uzatmalısın bu aşkın en bağımlı bağlarına.
-Bağlarını çözmeye, seni yenden sevmeye çıkmalıyım kaybolduğum bu dermansızlık kuytularından.
*Köroğlu ya da Donkişot gibi aşkı anlamayanları vurma dağlarındayım. Seni benim dışında sevmeye meyli oların zır düşmanıyım.
-Sen benim yavuklumsun yanımda olmasan da.Köroğlu benim artık.
Donkişot gibi Hayalci ve saf bir mizacım yok. Aramızdaki ortak bağ aşkın son şövalyesi olmamızdır.
*Veda cümlelerini sevmiyen Köroğlu savlamacasıyım.
Gitti diye çekimli fiile kızgınlığım var. Çekimli fillerden de anlamaz Köroğlu.
-Kurşun ile aşkı bilirim.İkisi de adres sormaz, ikisi de yaralar, ikisinin de isabetinde can yakışlar var.
*Tanımlanması senin yürek sözlüğünde olan masalımsı dehlizlerin valizini taşıyorum.Yolum cadılar bayramına karıştı.
-Kimim ben, hangi cadının saçlarında geziyor ellerim bilemedim.
*Bu sihirli sözcükleri kimin sürecine sözcen ediyorum.
Hangi sen iksiri içtim ki kozmik ülkeler haritasında kendimi kaybediyorum.
-Sevgilim beni bulamıyorum.Hiç gördün mü beni. Görürsen anan baban hayrına haber verir misin?
-Sen gideli ben yok, “ben” var.
Gizlenmiş ve gizlendikçe ortaya çıkan senin içindeymişim meğer.
Hayata senin gözlerinle bakmak da güzelmiş. Bir kadın kitabında cümle gibi uzanmakta güzel.
-Menemen dışında bir sürü yemek öğrendim, tariflerinle. Tariflerini bende unutmuşsun. Aşk tarifini aradım,yoktu.
-Damlalarının sildiği eskimiş ortasında aşk yazılı bir kağıt gördüm.Aşkın ilk harfi okunuyordu.Diğer t’arifi yoktu.
*Sahi sevgili senin aşkın tarifin neydi?
“Aşk; acı ile beslenen,mutluluk süsü verilmiş,tarafların birbirlerini tutsak etme arzusudur.”
İçi içe kıvrılmış bir notta bunu yazmışsın bu tarifi.Sahi böyle bir tarife hangi yürek sızar ki sevgilim.
-Benim aşk tarifimi duymasın kimseler.
*Acı yok mu aşkta? Leyla,Şirin, Arzu, Julyet, Mihrişah, Mihrimah, Nazlıcan…Sahi bütün bu büyük aşk perilerinin sevdalarında acı yok muydu.Bütün içsel devrimler acılardan çıkmamış mı?
-Sosyal tabakaların tütün tabakasını saran bu sosyolojik sızılar değil mi ki?
*Aşk,kendi acısını ilk harfinde taşır .Bu yüzden acılara katlanamayacaksan gelme,sevme, özleme beni.
Çok iyi ettin de gittin .Bu gidişi sevdim sahi.Baksana tonlarca cümle yaktığım uğruna. Felsefi ağıtlar yazdım. Lirik soneler yazan sofistik ve feylesof bir halin celali oldum.
Ama gelmen farzdır.Yeni sünnet olmuş bir çocuk acılar yaşatmasın namahremlerin.
Mahşer senin olmadığın her zaman ve yerdir. Cennet yok sen yoksan.
Yapma cehennemlerin içinde peri surete bürünmüş güzellerin çıplak hayallerinde yaşatma beni.
-Benim adım bahtının sıratına yazılmış, cennetine gitmek için yolundayım.Bütün sevaplarımla sevgimden .Bu yüzden cennetine gelmek farz oldu Tinsu.
Kayıt Tarihi : 10.12.2011 21:13:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!